• insanların otobüs, tramvay, metro v.s. gibi araçlarla toplu bir şekilde gitmek istedikleri yere götürülmesidir.
    ülkemizde özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar için sıkıntı oluşturan taşıma şeklidir.

    bu kısımdan sonrası şehir planlaması, toplu taşıma planlaması, büyükşehir belediyesi v.s. kişilere ithafen yazılmıştır.

    efendiler,

    yöneticilik öyle insanlara bas bas "toplu taşıma araçlarına binin. trafiği azaltın..." şeklinde söylemlerde bulunmakla olmuyor. mevcut durum dikkate alındığında, insanların özel araçları ile trafiğe çıkmaları akıllıca çünkü toplu taşıma araçlarında yer yok! tekrar yazıyorum. "toplu taşıma araçlarında yer yok!"

    bir kaç sorum olacak:
    - insanlar o toplu taşıma araçlarında ne işkenceler çekiyor biliyor musunuz?
    - ne idüğünü bir türlü anlayamadığım şerefsiz haysiyetsizler tarafından bayanlara bulunulan cinsel tacizden haberiniz var mı? (erkeklere bile cinsel tacizde bulunuluyor)
    - sizin hiç mi bir bayan yakınınız yok otobüse binen?
    - otobüsle okula giden liseli bir kızınız da mı yok? ya da eşiniz hiç binmez mi otobüse?
    - akrabalarınızdan hiç cüzdanını ya da cep telefonunu çaldıran olmadı mı?
    - siz hiç takım elbisenizin içinde, pis ter kokuları soluyarak, tek elinizle zorla bir yerlere tutunarak, etrafınızdaki insanlığın vücut sıcaklığını özümseyerek, arka kapıdan binenlerin uzattıkları akbili ön kapıya doğru ilettiniz mi?
    - arada yere düşen akbili almaya çalıştınız mı? ani frenlerde bir abinin bıyıklarını ağzınızda hissettiniz mi?
    - ya da eşinizle birlikte turist kılığına girip, "lan bu gavurların hiç kıskanması yok ha, yanında karıyı götürüyom bana mısın demiyo" diye düşünen tiplerin olduğu bir tramvay vagonuna binmeyi denediniz mi?

    örnekleri çoğaltayım mı? ne gerek var? siz bir gün sabah işe toplu taşıma araçları ile gidin, akşam da geri dönün. insanların neler yaşadıklarını anlayacaksınız.

    geçen hafta çektiğim fotoğraf, sabahları özellikle istanbul'da yaşayan vatandaşlarımızın toplu taşımada ne tür işkenceler çektiklerini ifade etmektedir.
    benim bu binemediğim 3. dolu otobüstü.
    4. otobüste çok afedersiniz dötüm sığacak kadar yer vardı da işe gidebildim.
    http://img475.imageshack.us/…466/toplutasimadl8.jpg
  • bu araçlarda yer verme ile ilgili anlamsız bir baskı söz konusu. (bkz: otobüste yer vermeyen gençlik) (bkz: toplu taşımada yaşlılara yer vermeyen genç kız) sözlüğü geçtim, bikaç kez dolu otobüse falan binin, bi de yer vermeyin, sonra görün kavga gürültüyü.

    anlamsız çünkü medeni ülkeler bunun çözümünü gayet buldu. araçlardaki koltukların bir kısmı engelli, yaşlı, hamile ve çocuklu insanlara ayrılır. budur.

    senin belediyen, ulaşım birimlerin buna zahmet etmesin, yer vermek insanların insiyatifine bırakılsın, sonra da insiyatiflerini dilediği gibi kullananlara car car ahlaksız, görgüsüz, bilmem ne densin.
    ne güzel kafalarınız var, bayılıyorum.

    öncelikle kimse kimseye yer vermek zorunda değil, beğenmeyebilirsin, ama atmosferi yırtacak büyüklükteki egonu incitmek pahasına söylemeliyim ki: herkes sana kendini beğendirmeye çalışmıyor.

    diğer yandan gençlerin yorulamayacağı veya hasta olamayacağı sanrın neden?

    bu kadar empati yoksunu ve beyinsiz misin?
    bi de madende mi çalıştın da yoruldun diye lak lak bıdırlanıyor musun?
    sevgili hödük, madencilik, hamallık dışında yorulmuyor mu insanlar? sen bi beynini çalıştırsan nasıl yorulacaksın bak gör.

    ben gene ameliyat olalı bi kaç hafta olmuş, ağrı kesicileri basıp yürüyebiliyorum anca, metro çıkışında asansöre bindik diye teyzeler iki ton payladı.
    sana mı hesap vereceğim şuursuz dangalak!
    içimden gelen tek şey gazlı bezleri yaranın üzerinden alıp karının suratına fırlatmaktı.
    hayır yani hasta olmak durumunda da değilim, 15 santimlik topuklu ayakkabılarımla 75 basamak çıkmak zor geliyor diye de kullanabilirim.
    ya da sadece paşa gönlüm öyle istiyor diye.
    gidip de engellilerin önceliğini verdikten sonra siz tiksinç ahlak terazilerine laf düşmez.

    bir de bu ahlak budalalarına göre hadi asansörleri kullandın, hadi yer vermedin neyse, elinde iphone, blackberry falan görmesinler, o affedilemez işte.

    sizin gibiler yüzünden dışarı çıkmak bile istemiyorum, her yerinizden haset ve iğrençlik akıyor. mide bulandırıcısınız.
  • türkiye'de kullananlar hakkında az evvel facebook sayfamdan şöyle bir bildiri yayınladığım sistemdir.
    ----------
    içimi dökmem lazım,

    öncelikle, izban allah seni bildiği gibi yapsın, bir gün de önceki gün geldiğin vakitte gel. ve 5 günde bir teknik bir arıza yaşama, senin yüzünden paranoyak oldum.

    akabinde, toplu taşıma araçlarında çantalı 1 kadın, sırt çantalı 1 öğrenci ve otururken bacaklarını açarak oturan erkek normalde kaplaması gereken yerin 2 katını kaplıyor. size sözüm şu, o çantaları sırtınızdan, omzunuzdan elinize alın ve önünüze doğru sarkıtarak tutun. bencil olmayın.

    yine toplu taşıma araçlarında 20 durak sonra ineceği halde kapının hemen önünde duran mal değneği arkalara doğru yürü kışın soğuğunda senin yüzünden onlarca kişi taşıta binemiyor. bencil olma.

    sen taşıta binmeye çalışan arkadaş, kendini masum zannetme bir müsaade et de önce inenler insin sonra zaten daha rahat binersin, ha derdin oturmaksa önce içeride onca duraktır ayakta yolculuk eden adamın hakkı o koltuk zaten bırak da o otursun, bencil olma.

    sen kapının önünde duran mal değneğinin akrabası, istasyondan çıkarken yürüyen merdivenin sol tarafında duran 2. nesil mal değneği. arkadaş sen bir izin ver de işine yetişen insanlar geçsin yürüsün vakit kazansın sağ taraftan. bencil olma, kafanı kullan. (varsa tabii)

    ve sen en son sözü size bıraktım, otobüse binmeden önce durağın içinde sigara içen, içtiği sigaranın son nefesini otobüse binmeden önce içine çekip, otobüsün içinde atmosfere salan, saldığı duman kadar aklı olmayan adam. metro durağının içinde gizlice sigara içmeye çalışan vatandaş, metro durağından çıkışta hemen merdivende sigarayı yakıp arkasındaki onlarca kişiyi zehirleyen bencil adam. sana da dışımdan söyleyeceğim en temiz söz, bencil olma olacak.

    hepinize içimden neler söylüyorum keşke duysanız.

    edit : bu döngüyü bana her sabah istisnasız yaşatan türk insanı, beni ülkemden soğutmaktan vazgeçin artık.
    ------------------------------------------------
  • ne kadar büyük ve kıymetli bir nimet ya.

    bir yere gideceksin. belki bulunduğun şehrin başka bir ucu, alakasız bir yer. nasıl gideceğini, neyle gideceğini, bulup bulamayacağını düşünmek zorunda değilsin. sana maddi bedeli üzerine hesap kitap yapman, hava şartlarını hesaba katman, bilmediğin yer ne olur ne olmaz diye saatler öncesinden çıkman gerekmiyor. çünkü tam da oraya giden bir araç var. hatta bir araç yok, sürekli araç var. sunduğu hizmete göre ufacık da bir fiyatı var. bir paket cipsten daha ucuza bunca angaryadan kurtuluyor ve varacağın yere götürülüyorsun.

    o araç senin için kalkmış değil. bizatihi tüketmiyorsun dünyanın kaynaklarını. milyonlarca liralık ar-ge çalışmalarının, on yılların, yüz yılların mühendisliğinin, tekniğinin neticesi olan bir aracı tek başına işgal etmiyorsun. halihazırda binlerce insana hizmet etmek için tesis edilmiş ve eden bir araca bir süre biniyorsun sadece. sen olmasan da o destinasyona gidecek, sen olmasan da o duraktan geçecek. sen olmasan da işleyen bir sisteme kısa süre dahil oluyorsun ufacık bir bedel ödeyerek. karşılığında aldığın hizmeti anlam olarak asla karşılayamayacak bir bedel.

    bir aracın yıllık bakımları, yakıtı, arızası, tamiri, muayenesi, vergisi, parçası boyası değişeni cilası, iç dış temizliği, yaz lastikleri kış lastikleri, trafikte sorumluluğu, park yerinde ayrı sorumluluğu, sürekli dikkat isteyen kullanımı, olası riskler halinde vicdani sorumluluğu.. bunların hepsinden muaf oluyorsun bir anda. bunların hepsiyle ilgilenen ve karşılığında maaş da alan başkalarının olduğu bir araca, sadece biniyor, bir süre sonra iniyorsun. kaza yapsa, birine çarpsa, mesuliyet sende değil. motorun yağı ne durumda diye düşünecek olan da sen değilsin. hizmetini alıyor ve başka hiçbir şey düşünmüyorsun.

    her gün yüzlerce bambaşka yüz görüyorsun. bambaşka hikayeler, bambaşka hayatlar. bambaşka auralar, enerjiler. hiçbirini tanımadığın ve belki de bir daha hiç karşılaşmayacağın binlerce insan. her biri "unique", benzersiz, nevi şahsına münhasır sayısız yüz. sayısız bakış. sayısız koşturmaca. hepsiyle bir süreliğine ortak bir deneyim yaşayıp kendi yollarınıza ayrılıyorsunuz.

    normalde tanıdığın, sevdiğin, yakının olarak gördüğün insanlarla olmadığın kadar yakın duruyorsun bazen mesela. kalabalık saatlerde özellikle, bedensel mesafeler sıfıra yakınsıyor. bedensel olarak o denli yakınken ruhsal olarak bambaşka yerlerde olduğunuz insanlarla yarım saat, bir saat. çok anlamlı bir tezat. hepimiz ne kadar aynıyız, hepimiz ne kadar eşitiz, benzeriz ve aynı zamanda ne kadar farklı ve ne kadar uzak. bir selamlaşma ile bambaşka bir safhaya geçebilme potansiyeli taşıyan sayısız olasılık. toplu taşıma, insanı bir süreliğine, bir parçası olduğu hayatın ta içine karıştırıyor.

    insanlar birbirlerine yer veriyorlar. gerçekten, fazlasıyla veriyorlar. önce en yaşlıya veriliyor. en yaşlı dua ediyor, mahçup oluyor. sonra inerken, gel kızım, diyor. orta yaşlı birine devrediyor yerini. bazen ufak sürprizler yaşanıyor: çantası kendinden ağır çocuklara yer veriyorlar. ayakta, ama dayanabileceği kuytu bir köşe bulmuş bir beyefendi, siz isterseniz böyle gelin diyor, ortada tutamaklardan tutup denge sağlamaya çalışan bir kadına. yeri olmayan bile yer veriyor, zarafete bakar mısınız?

    toplu taşımadan tanıdığın insanlar oluyor bazen, böyle uzaktan uzağa. aynı durakta beklediğin, aynı tramvaya bindiğin, aynı durakta indiğin insanlar. bir kaçı bir şekilde dikkatini çekiyor. birbirlerini görünce çocuk gibi gülümseyen iki arkadaş var mesela. biri zannediyorum çocuk felci kaynaklı ortopedik sorunları olan, harika bonus saçları olan bir genç, diğeri tekerlekli sandalyede, harika içten gülüşü olan arkadaşı. koca adamlar, ortamda ve hatta dünyada başka kimse yokmuş gibi birbirleri ile ilgili ve sevgililer. başka duraklardan biniyorlar. ikinci gencin bindiği durakta tramvay çok kalabalık oluyor, binemiyor bazen. içerideki işaret ediyor, ben ineyim diye. bazen iniyor da. sanki uzun zaman sonra kavuşmuş gibi mutlu oluyorlar. ayrı ayrı gittikleri zamanlar da oluyor, bonus saçları olan kitap okuyor o zamanlarda. hep kitap okuyor. onu kitaptan sadece arkadaşının gülüşü alıkoyuyor, bir de ineceği durak: diş hekimliği.

    kitap okumak toplu taşımanın ek hizmeti gibi. yapabileceğin başka hiçbir şey yokken kitaba hiç olmadığı kadar odaklanabiliyorsun. ya telefonu çıkaracaksın zaten, ya kitabı. kitap daha güzel, yolun nasıl bittiğini anlamıyorsun. abim hep durakları kaçırırdı kitap okurken, telefon öyle değil. toplu taşımada kitap okurken ortamdan tarifi zor bir soyutlanma yaşanıyor. zaman-mekan algısı kayboluyor, durak sayamıyorsun. evinin salonunda gibi rahatlıyor, gevşiyorsun.

    bütün otobüsler senin. tramvaylar, dolmuşlar senin. imkanın varsa uçaklar da senin. yoksa da sıkıntı mı, şehirlerarası otobüsler senin. şehirlerararası yolculuk ve mola yeri soğuğu ne keyifli bir süreçtir, onlar da senin. trenler, vapurlar, feribotlar senin. içindeki insanlar senin, içindeki anlar, anılar senin. rahmeti senin, zahmeti değil. hasta, yaşlı veya engelli değilseniz ayakta durmak bir zahmet değildir. modern dünyanın, yalnızlaşsın da daha iyi bir tüketicisi olsun diye kendi cinsinden nefret ettirdiği bir birey değilseniz, insanlarla ortak bir aracı kullanmak da zahmet değildir. yarın bir savaş, bir afet, bir kaos olsa ilk bozulacak olan, yokluğunu ilk hissedeceğimiz, özleyeceğimiz rutinlerdir bunlar. saatinde gelen bir toplu taşıma, o toplu taşımaya koşturan insanlar, o toplu taşımada kikirdeyen gençler ve hatta trafik, her şeyin genel anlamda yolunda olduğuna dair işaretlerdir bir yerleşim yeri için. toplu taşıma bir nimettir. öyle düşünmüyorsanız, belki yirmi milyon kişi bir avuç yerde üst üste yaşayıp rahat etmeyi beklediğiniz içindir.
  • istanbulda büyükşehir belediyesinin layıkıyla yerine getirdiği kamu hizmeti.

    gerçekten de toplu bir şekilde taşınıyoruz. evden eve nakliyat formatında. bir buzdolabı, kanepe, televizyon nasıl taşınırsa insanlar da öyle gidiyor duraktan durağa. yol şartlarından etkilenip düşüp, kırılma ve çatlamalar yaşanmaması için ön-orta-arka kapıdan ağzına kadar insan dolduruluyor. gardırop, sandalye, masa için iklimlendirmeye ne kadar önem veriliyorsa insanlar için de aynı. ayrımcılık yok. ne de olsa "toplu taşıma" yapıyorlar.

    aday beyefendilerden başkanlık koltuğuna oturacak olanına bir uyarım olacak: belediyenin görevleri arasında toplu taşıma değil toplu ulaşım hizmeti vermek vardır. anladık siz kendinize ve çevrenize göre insansınız ama unutmayın otobüsleri, metrobüsleri her gün kullanmak zorunda olanlar sizden on kat daha insan. nüfus fazla, imkanlar belli, bunlar bir yere kadar kabul edilebilir şeyler. her araçta klima mevcut. optimal hava sıcaklığını sağlamak ne kadar zor olabilir? şoför beylerin gaz-fren ikilisinin nasıl kullanılacağını öğrenmeleri için fizik bölümü mezunu olmaları mı gerekiyor? insan gibi hızlanmayı, insan gibi yavaşlamayı öğrensinler yeter.
  • kısa mesafede otomobilden pahalıdır. pistir, kalabalıktır.

    sonra toplu taşımayı kullanın derler. otomobili olan adam neden kullansın ki bunu.
  • abd'de bilinçli olarak güdük bırakılmıştır. büyük kent merkezlerinde metro filan vardır ama bu gerçekte ihtiyacın çok küçük bir kısımını karşılar. ulaşım ihtiyacı özel otolarla karşılanır.

    avrupa'da süperdir. metro, tramvay, hafif metro, otobüs ne istersen vardır. toplu taşıma etkin olduğu için özel otosu olanlar bile metroya biner.

    türkiye'de yerlerdedir. toplu taşımayı tercih eden kişi, uzun uzun otobüs beklemeyi, sıkışık trafikte sağa sola savrulan otobüste ayakta heder olmayı, zırt pırt indi bindi yapıp yorulmayı, metrobüs denen araca ulaşmak için defalarca üst geçit aşmayı kısaca yollarda mahvolmayı göze almış demektir.
  • eğer toplu taşımayı sürekli kullanıyorsak, bazı önemli gerçeklerin de bilincinde olmamız gerekir. işte onlardan bazıları;

    * ekseriyetle sıcak havada içi leş gibi kokan araçta rahat edilecek yegane yerin, üstüne bir kilo parfüm boşaltan tiki kızların yanı olduğunu,
    * durakta durmayacak olan aracı durdurma amacıyla yola atlarsanız, sinirli şoför ve yolculardan dayak yiyebileceğinizi,
    * yorgunsanız ve hazır koltuk bulmuşken kimseye yer vermek istemiyorsanız, kafanızı bir saniyeliğine bile yukarı kaldırıp bakmamanız gerektiğini,*
    * kulaklığı takmış müzik dinlerken her şeye karışan bir amca/teyze/şoförden kınama alabileceğinizi,
    * çok kalabalık bir araçta, frene ve gaza hayvanlar gibi basan bir şoför yüzünden kompleksli bir hanım ablanın* sizi kurban seçerek tacizle suçlayabileceğini,
    * siz henüz koltuktan tam kalkmadan oturmaya çalışan heyecanlı arkadaşlar yüzünden türlü aksaklıklar* yaşayabileceğinizi,
    * aşırı sıcak bir havada araçtaki kalabalığın da etkisiyle yanınızdaki kişinin bayılarak üzerinize düşme ihtimali olduğunu,*
    * yine kalabalık bir araçta, elinizi cebinize attığınızda sizi soymaya çalışan adamla el ele tutuşabileceğinizi,*
    * haklı olsanız bile şoförle tartışmaya girdiğinizde kaybeden taraf olacağınızı,

    biliyor muydunuz?
  • çevre iller ve muadili ecnebi memleketlerdeki toplu taşımanın ne alemde olduğuna dair kıyas yap(a)madan mevcut eldeki veri ile yani güzide şehir istanbul'dan hareketle iç dökme entarisi olacaktır biline, sonra aman efenim yok öyle değil şöyle gibilerinden tespitlerle gelinmesin reca ediyorum te en baştan. he bir de öznel içerikli olması genellemeye engel değildir. imdi;

    yanlış hatırlamıyorsam** güzide şehir istanbul'un toplu taşıma ile tanışması tramvay denen icadın 19. yy'ın son çeyreğinde şehre girmesiyle olur. tabii o zamanlar istanbul denen zalım şehir 12-13 milyon değil, taş çatlasa şimdinin simit ayran parası kadardır. hasılı artık tramvayın yanında vapur, otobüs, minibüs, metro ve metrobüs gibi envai çeşit toplu taşımamız var.. da neye çare!. efenim makinenin ne suçu var insanlar kötü diyesim var öğretmen edasıyla ya neyse konu dağılmasın. sorun ne trafik denen işkencenin varlığı ne de araç yetersizliği vs. asıl sorun ecnebinin homo sapiens dediği insanın kayıtsızlığı, çaresizliği ve nezaketsizliğine çanak tutan yönetim/yöneticilerdir (tespitin devamını, denk gelip okuyanlar getirsin bi'zahmet).

    marx amcanın ingiliz sınaisinden ilham ile yazdığı das capitali saymaz isek görgü/nezaket kuralları kitabını yazan buckingham sarayı ahalisinden "toplu taşıma adab-ı muaşeret risalesi"nden alıntılarla devam...

    - metro ve tramvay gibi raylı sistemle çalışan araçlardan inenlerin karınca olduğunu düşünüp onları ezmek suretiyle metroya/tramvaya binmeye çalışmak, dayak yeme ve küfür işitme nedeni olacağından bu tarz kabalıklardan sakınmak, ruh ve beden sağlığı açısından mühim.

    - modernist ilerlemeyi sindirememiş muavin ve yolcuların "ilerleyelim lütfen, abi orada gs-fb maç yapar ilerle" vb cümleleri kurmamaları yine beden ve ruh sağlığı açısından mühim (özellikle işe yetişmek için her şartta gitmeyi göze alan yolcu ve paragöz muavinlerin dikkatine).

    - tüm toplu taşıma araçlarında el ve kol hareketi konusunda edepli davranılması yine ruh ve beden sağlığı açısından mühim.

    - toplu taşımada oturarak yol alan yolcular, ayakta olup da elinde kitap defter vb yükü olan talebelerin yüklerine ortak olmaları ruhen ve bedenen şık bir harekettir.

    - ihtiyaç halinde yaşlı, hamile ve çocuklu yolculara -kadın demedim dikkat edersen-yer verilmesi kadim taşıt geleneğidir, yaşatılması yine şık bir harekettir.

    - toplu taşıma ücretlerine yapılan zammın bayram harçlığı olduğunu düşünüp sevinçle karşılamamak yine beden ve ruh sağlığı açısından mühim.

    liste uzar gider. kadim bir metro kullanıcısı, fani bir tramvay ve metrobüs kullanıcısı olarak "seçme" hakkımı kullanarak nazi toplama kamplarına yolcu yaşıyan vagon dehşetinde olan toplu taşımalara denk gelmemek adına alternatifler türeterek "inadına" kullanıyorum.

    ayrıca yıllardır insanların mecbur kaldıkları bahanesinin ardına sığınıp bu yolculuğa "razı" olmalarını sağlayacak nasıl bir sindirme-duyarsızlaştırma politikasının uygulandığını görmek için toplu taşımanın itiş-tıkışına bakmak yeter de artar.
  • dünyanın en mantıklı şeyi olabilirdi. ama değil, ankara'da değil en azından. belli bir saatten sonra mutlaka sizi rezil eden, ya da taksiye talim ettirendir. otobüs şoförleri de ayrı bir alemdir, ne yapsam da kimi azarlasam derdindedirler her daim. sırf bedava diye otobüsle gezmeye çıkan yaşlı amcalarsa otobüs şoförlerinin daimi savunucusudurlar. şoför, trafikte birine küfretmeye görsün, hemen ön saflarda bir canlanma, bir kaynaşma, şoförü yalnız bırakmama hali baş gösterir. ha unutmadan, utanmadan gelip her seferinde kucağıma oturmaya çalışan yaşlı teyzelerse en büyük kabusumdur.
hesabın var mı? giriş yap