• sanirim ilk kez japonya basbakani (bkz: shinzo abe) tarafindan dile getirilmis felsefe.

    (bkz: endustri 4.0) ile birlikte su an machine learning, deep learning, ai gibi konular cocuk oyuncagina donmus durumda. isletmeler cagin gerisinde kalmamaliyim diyerek oldukca cuzi kabul edilebilecek yatirimlarla daha once insanlara yaptirilan isleri makinelere yaptirmaya basladilar. ustelik makineler hem insana gore daha ucuz, hem de insan kadar hata yapmiyorlar.

    su an bu yeniliklerle elde edilen tasarruflar sirketlere ve calisanlara tatli gelse de bir sure sonra en iyi ihtimalle sirketler ise alim hizlarini yavaslatacaklar. kotu senaryo ise insanlarin isten cikarilmaya baslanmasi. iste toplum 5.0’in ardinda “teknoloji toplumlar tarafindan bir tehdit olarak degil, bir yardimci olarak algilanmali” inanci yatiyor.

    edit: imla
  • japonya başbakanı (bkz: shinzo abe) tarafından mart 2017 hannover cebit fuarında açıklanan ve almanların daha önce ortaya koyduğu (bkz: endustri 4.0) devrimini takip edecek yeni döneme japonların verdiği isim.
    japonlar ilerlemede tek başına endüstri devriminin yeterli olmayacağını bunu topluma yayarak akıllı toplum (smart society) oluşturmayı hedefliyorlar. bu kapsamda insan ve teknoloji etkileşimini en üst seviyeye çıkarmayı, yapay zeka ve sanal gerçeklik uygulamalarını yaygınlaştırmayı ve akıllı şehirler yaratmayı hedefliyorlar.
    tabii ki insanın üretim ve hizmet sektörlerinden giderek çekiliyor olması ve dünya nüfusunun hızla artıyor olması, ne yapacağını bilmeyen ciddi bir atıl nüfusun ortaya çıkmasına zemin hazırlayacak. bu nedenle japonların ortaya koyduğu bu yeni bakış açısının bu soruna da eğileceğini ümit ediyorum.
  • japonya basbakani shinzo abe tarafindan 20 mart 2017de almanyanin hannover kentinde düzenlenen cebit fuarinda tanitilmis olan proje. industrie 4.0 ile arasindaki belirgin fark, industrie 4.0in sanayi evriminin gelisim süreci, sanayinin ve sanayiye hizmet eden unsurlarin (örnegin insan ve teknolojinin) ön planda tutuldugu bir programin olmasi. society 5.0 da ise insana ve topluma hizmet eden unsurlarin (örnegin teknoloji ve altyapi vs.) ön planda tutulmasi var.

    society 5.0 ile ilgili asagidaki özet sudur:

    bu projenin 5 evrim süreci vardir:
    - 1.0: bu toplum avci toplum olarak tanimlaniyor. insanlarin hayatta kalmak icin ögrendigi motorik ve bununla beraber dogal yasama etkisinden (avlanma vs.) bahsediliyor.
    - 2.0: bu toplum tarim toplumu olarak tanimlaniyor. insanlarin hayatini kolaylastiracak araclarin (saksi, kazma, kürek vs.) icad edilmesinden bahsediliyor.
    - 3.0: bu toplum endüstriyel toplum olarak tanimlaniyor. insanlarin hayatini kolaylastiracak makinalarin ilk icadi ve insanlarin endüstriye hizmet ettigi bir toplumdan bahsediliyor.
    - 4.0: bu toplum bilgi toplumu olarak tanimlaniyor. icad edilen ürünlerin robotlar tarafindan yapilmasi ve insanlarin bunu kontrol etmesi, bilgisayarlarin birbirleriyle irtibat halinde olmasi, insanlarin buradan olusan verilerin analizlerini kendisi yapmasi, kisacasi insanlarin teknolojiyi arac olarak kullandigi bir toplumdan bahsediliyor.
    - 5.0: bu toplum akilli toplum (super smart society) olarak tanimlaniyor. bu evrede insanlar teknolojinin kendilerine hizmet edecegi, kendilerinin isini azaltacagi ve teknolojinin bagimsiz analiz ve hizmet gücünü kullanabilen bir toplum olacagindan bahsediliyor.

    dünyanin önde gelen ekonomilerinin nüfus sorunlari oldugu herkesce biliniyor. japonya bunun analizini kapsamli bir sekilde yapmis ve society 5.0i bir devlet politikasi olarak kendi toplumuna sunmus. bunlardan en belirgini arastirmalara göre japon nüfusunun %40i 2050 yilinda 65 yas ve üzeri olacak olmasi.

    society 5.0in baslica üzerinde durdugu cözümler sunlar:

    - yaşlanan dünya nüfusuna karşı çözümler geliştirmek
    - sanal dünya ile gerçek dünyanın beraber işler hale getirilmesi
    - nesnelerin internetinden toplumun çıkarları gözetilerek faydalanılması
    - çevre kirliliği ve doğal afetler için çözüm yolları üretilmesi

    toplumun gelismesi icin ilk olarak mücadele edilmesi gereken "bariyerler" sunlar:

    - the wall of the ministries and agencies: ulusal stratejilerin oluşturulması ve hükümet tanıtım sisteminin entegrasyonu
    the wall of the legal system: gelişmiş tekniklerin uygulanabilmesi için yasaların geliştirilmesine ki ihtiyaç
    - the wall of technologies: “bilgi temelinin” oluşturulması arayışı
    - the wall of human resources: gelişmiş dijital becerilerdeki uzmanlıklarla mevcut insan kaynaklarını genişleten eğitim reformu
    - the wall of social acceptance: sosyal bir konsensüsün gerekliliğine değil, aynı zamanda sosyal sonuçlara ve hatta etik sorunlara kapsamlı bir bakış.

    toplum 5.0 felsefesi shinzo abe tarafindan söyle dile getirilmistir:
    "teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil, bir yardımcı olarak algılanmalı."

    kaynaklar:
    https://webrazzi.com/2017/05/14/toplum-5-0/
    http://www.keidanren.or.jp/…cy/2016/029_outline.pdf
    https://www.cebit.de/…die-digitalisierung-voran-722
    https://www.i-scoop.eu/industry-4-0-society-5-0/

    burada sorulmasi gereken sorular sunlar:
    - toplum 5.0in hayata gecirilmesi icin dünya dengeleri buna izin verebilecek konumda olacak mi?
    - belli ki dijitallesmis bir toplum ortaya cikacak. ibm watson veya ilk robot avukat ross society toplum 5.0a örnek olarak gösterilebilir. ileriki zamanlarda robot ögretmen, robot doktor gibi icatlarda cikabilir. toplum bu konuda nasil egitilecek? insanlar robot egitmeni olarak mi toplumda yer edinecek yoksa kendilerine farkli bir ugrasi bulmak zorunda mi kalacak?
    - dijitallesmis bir toplumda yazilim günden güne daha da önem kazanacak. yetenekli insanlar nasil yaratilacak? matematik ve yazilim yetenegi olmayan insanlar topluma nasil kazandirilacak?
    - bir ülkede siyasetin, egitimin, adaletin toplum 5.0 etrafinda sekillenmesi icin hangi reformlarin düzenlenmesi lazim?

    bunu zaman gösterecek. belliki dünya eskisi gibi olmayacak ve bu zannettigimizden cok daha hizli bir sekilde gerceklesecek.

    edit: imla
  • sözlüğün sözlük olduğu başlıklardan biri.

    toplum 5.0 felsefesi teknolojiyi içselleştirmiş bir toplumu ifade etmekte, peki teknolojiyi nasıl içselleştireceğiz? işsiz kalarak mı?

    belki de evet. buna demonetizing yani parasızlaşma deniyor.

    kısaca şöyle ifade edelim, bir şeyin üretim maliyeti yeterince ucuzlarsa bedava dağıtılır mı?

    30 yıl önce bir bilgisayar, video kamera, ses kayıt cihazı, navigasyon aleti, telefon, müzik çalar vb bir çok aleti aynı anda almak için belki 100bin dolar ödemek ve hepsini taşımak için de kamyonete ihtiyaç vardı. bugün hepsi 1000 doların altında cebimizde.

    bir şirket olduğunuzu düşünün, kendi ürettiğiniz bilgiyi arşivlemek ve yönetmek için dahi onlarca çalışan, odalarca dolap ve evrak gerekirdi, şimdi sadece 1 muhasebe elemanının elindeki bir yazılımla halloluyor.

    30 yıl önce sağ dikiz aynası bile opsiyonelken bugün geri görüş kamerası standart paketlerde yer almaya başladı.

    15 yıl önce bir mesaja 2 kontör öderken şimdi binlercesini harcıalem olarak veriyorlar, yüzüne bakmıyoruz.

    dünyanın en pahalı şeyi olan bilgi dahi bugün çok ucuz çoğu zaman bedava. enstruman çalmayı öğrenmek mi istiyorsun? kendi mobilyanı kendin mi yapmak istiyorsun? finans öğrenip borsa oynamak mı istiyorsun? hepsi bedava.

    üretim yeterince ucuzladığı zaman ücretsiz dağıtılabilir. endüstri 4.0 devrimi gerçekleştiği zaman insanlara çalışsınlar diye değil, çalışmasınlar diye para ödenmesi gündeme gelebilir. işsizlik oranlarını düşürmek için uğraşmak yerine işsizliği kabullenmek de bir yöntem olabilir mi?

    birkaç yıl önce isviçre'nin vatandaşlık maaşı verme düşüncesi vardı. bu o kadar uzak bir şey değil. aynı zamanda o kadar iyi de değil, kendi dinamiklerini getirecek bir şey olurdu.

    vatandaşlık maaşı verildiği durumlarda çalışmayan insanlar toplumda dışlanırdı. sistemin kaynaklarını tüketmek ama katkıda bulunmamak toplum açısından yanlış karşılanacaktır. bunun örneğini almanya'da görebiliriz. sürekli işlerinden çıkıp işsizlik maaşı haklarını sonuna kadar kullanan, mümkün olan her yolla vergi ödemekten kaçan türkler almanlar tarafından bu yüzden sevilmiyor.

    gelecekte, insanların barınma, yiyecek, iletişim gibi ihtiyaçları için endişelenmeyeceği standart vatandaşlık maaşlarının gelmesi (gelişmiş ülkelerde) mümkün olabilir. bu durumda insanlar çalışmayacak mı? elbette çalışacak. öncelikle lüks istekler için, ikincil olarak sosyal statü için, toplum tarafından dışlanmamak için insanlar çalışacak ve maaş alacaklar. aldıkları maaşı dünyayı gezmek, lüks yat almak, daha dev ekran bir tv için harcamaya devam edecekler.

    bu aynı zamanda bir tersine göç etkisi de yaratabilir. neden? çünkü böyle bir ortamda sadece kalifiye insanların iş bulması mümkün olacak. fabrikada forklift operatörüne, montaj elemanına, sokakta çöpçüye ihtiyaç yoksa ve bu insanlar toplumda kabul görmüyorsa ne yapacaklar? elbette gelişmiş ülkeden vatandaşlık maaşını alıp kendilerine iş sağlayabilecek olan, üstelik o maaşla çok daha fazlasına sahip olabilecekleri gelişmekte olan ülkelere gidecekler. ne o? son birkaç satır çok mu tanıdık geldi?

    5. jenerasyon toplumda insanlar sadece üretmenin verdiği haz ve getirdiği sosyal statü için çalışacaklar. hayat mücadelesinin içinde kaybolmak yerine bilim yapacaklar, sanat üretecekler, icat yapacaklar. evini geçindirmek için değil, geliştirdiği yeni projenin finansmanını biriktirmek için çalışacaklar. toplumsal gelişim açısından harika bir zaman dilimi olacak ama buna ayak uyduramayan insanların topluma yeni bir alt tabaka yaratması söz konusu olabilir.
  • (bkz: insanlık 2.0)
  • yıkılış 6.0 dan iyidir.
  • teknolojinin toplum yararına uygun olarak geliştirilmesi ve doğal kaynaklarımızın sağlığa yararlı hale getirilmesi gibi konuları içerir.
  • kitaplardan yazilan tanimlari tekrar etmeye gerek gormuyorum. merak eden acar okur. burada bahsedecegim seyler gunumuzde toplum 5.0 diye adlandirilan steril toplum anlayisidir. buna cogu insan gercekten ihtiyac duymakta cunku ben bile kendi basima bazi karakterdeki insanlarla ayni toplumda yasamak istemiyorum. dunya'da garip tesadufler sonucu varlik saglamis her insani kucaklamak gibi ulu gorevim yok cunku. bu bir arz-talep meselesi ve bu yuzden de bu talep bir tur arz ile karsilik bulacaktir kesinlikle. o yuzden neler olup bittigini en azindan kurtulusu mumkun olmayan insanlarin haricinde belki sinirda kalacak insanlarin gelecekleri icin bir kurtulus imkani sunabilir. yazi bu kismina kadar cok snob bir tat verebilir fakat emin olun bu yeni steril toplum anlayisinda cok daha acimasiz haliyle karsilasilacak. bu degisim "benim omrum icerisinde gerceklesmez" diye de dusunmeyin. ondan sonra o birilerinin agzinin suyu aka aka "oh bedava para iste bu" diye bekledikleri universal basic income denilen evrensel temel gelir ile yasamak zorunda kalacaginiz bir non-uprageded organizma olarak kalmaniz cok mumkun. o yuzden bu yaziyi karsiniza alarak degil de ne ogrenebilirim diye yaklasarak okumanizi tavsiye ediyorum. su cekincemi de bastan vereyim: burada bu ustuncu tavir benim kisisel personamdan gelen bir davranis olarak tahayyul etmeyin. tamamen anonim bir tur ozan manzumesi gibi okuyun.

    hayal edin! yemyesil cimler, sabahlari duzenli sulaniyor, etrafta cer cop yok, insanlar sabah yuruyuslerine cikmislar, ortalama yas 98 olmus, sabah yuruyusune ciktiginiz yerde insanlarin yuzleri guluyor. sizleri gunaydin diyerek selamliyorlar. yuruyus yolunda ilerlerken kenardaki su fiskiyelerinin bakimini yapan iscinin elindeki aletlerin ileri teknoloji oldugunu dusunun. ustu basi oyle kir pas icinde degil. gayet iyi bir teknik egitimden gecmis. aklinda sadece o yolda yuruyecek insanlarin siradaki hafta icin de canli cimleri saglamak oldugunu dusunun. oyle gecim sikintisi filan yok o iscinin aklinda. cocugumun gelecegi derdi filan yok. gayet yuksek bir ciddiyetle sanki bir roketin boosterinin nozzle basinc ayarini yapar gibi cim fiskiyesi ile ilgilendigini dusunun. kendisine, yaptigi ise ve dolayisiyla o yuruyus yolunu kullanan insanlara saygisi var.

    biraz daha ileri gittiniz ve kenarda bir organik atik tesisi gordunuz. giris kapisi icerisinden atiklarin gecirecegi kimyasal islemler icin bekleme sahasini gorebiliyorsunuz. icerideki iscilerin ustu basi biohazar tulumlariyla donatilmis. buyuk bir titizlikle gerekli hazirliklari yapiyorlar. yan taraftaki cim alanin budanan cimlerinin atiklari buraya geliyor. turlu kimyasal islemler sonucunda bir tur organik gubre haline getiriliyor ve tekrardan cim sahanin reklamasyonu icin kullaniyor. tam o sirada giris yoluna bir elektrikli kamyon giris yapiyor, motor sesi egzostu filan yok. sizin onu farkmetmedigini anlayip coktan durmus bile sizin onu farkmenizi sabirla bekliyor. butun her sey sizin biraz daha olsun rahat bir hayat yasamaniz icin.

    biraz daha ilerlediniz ve karsiniza o hergun uzerinden gectiginiz kucuk kopru cikti ufak derenin uzerinden gecen. derenin kenarlari ayni cizilmis bir resim gibi ve derli toplu. degisik kuslar, hayvanlar var etrafta asagi baktiginiz zaman goruyorsunuz ki koprunun uzerinden gecerken hayvanlar bile mutlu.

    simdilik bu hayalin icinden bir geri cikalim.

    sizce burasi neresi? komunite 2.0? mahalle 2.0? kim tarafindan yonetiliyor? belediye 2.0? muhtarlik 3.0? bilmem ne 5.0? neyse ne evet asil soru burada yasamaya kim layik gorulecek?

    kim layik degil ona bakalim biraz.

    hicbir ise yaramayip sadece sizlanan insanlar.
    hicbir sey yapmadan her seyin en iyisine layik oldugunu dusunen insanlar.
    etrafindaki insanlara faydasi olmayan, tuketen, yok eden, somuren ve enerji emen insanlar.
    kolektif bilince sahip olmayan bencil insanlar.
    sark-kurnazligina sahip insanlar.
    sevgisiz insanlar. (buraya bir serh koyuyorum)
    guven vermeyen insanlar.
    tembel insanlar.
    kisacasi aslinda herhangi iyi bir hayati haketmeyen insanlar.

    gelecekte kesinlikle herkese ayni hayat standarti sunulmayacak. hatta bu tesadufen bir sekilde bu hayati yasama ihtimali olanlarin ellerinden alinacak bile. iste buna toplum 5.0 deniyor. cunku siz sadece tuketiyorsunuz diyecekler. bu insanlarin yok edilmemesi icin ellerindeki tek sey kullanilacak o da yasam enerjileri. yasam enerjileri karsiliginda o evrensel temel gelir denen para odenecek. boylece arti deger urtemeyen o kisir insanin omru de oldukca kisa olacak.

    bu yukarida bahsettigim komuniteler nerede olacak peki? sehir merkezlerinin nispeten yakinlarinda kurtarilmis ufak bolgeler halinde olacak. butun bir alani bastan sona kalkindirmak icin dunya'nin kaynaklari yeterli degil. ustelik dunya uzerindeki her insana da bu kaynaklardan harcama yapmak efektif degil. cunku bu insanlar sadece tuketiyorlar. toplum 5.0 artik bu insan kutlesinin su an elindeki tek guc olan kitlesel tuketime de ihtiyac duymadigi anda resmen hayata gececek. nedir bu kitlesel uretim?

    iste bugun influencerlerin yukari kaydirdigi her linke bakan, oradan gereksiz alisveris yapan insanlarin bu yaptiklari harcamalar sonucu olusan ekonomik aktivitenin outputuna ihtiyac duyulmadigi o ekonomik doygunluk noktasindan bahsediyorum. output burada gross domestic product denen collocationi kastediyorum. biraz acmak gerekiyor bunu havada kalacak cunku.

    su an nasil maas kazaniyorsunuz? (ozellikle nasil para kazaniyorsunuz demedim, cunku maas alan hickimse para kazanmiyordur, maas kazaniyordur, yevmiye aliyordur, harclik, yasamlik vs hakediyordur. para kazanmak daha baska bir sey, bunu nasil ayirt ederiz diyorsaniz, kazandiginiz para direkt olarak sizin kendi zeka, girisim, emek ve kapital girdinizle mi kazaniliyor buna bakacaksiniz. bunlardan birisi eksik ise siz maas kazaniyorsunuz demektir.) birisi size yapacaginiz isi soyluyor, siz de onu yapiyorsunuz. buna karsilik size de para veriliyor. aslinda bu verilen sey de para degil de neyse. eger buraya kadar bu salak ne sacmaliyor diye dusunuyorsaniz size nacizane tavsiyem kestirip atmayin, anlamaya calisin. yoksa o bahsettigim komunitelerin disinda periferde kalan insanlardan olacaginiz kesindir. size verildigi kadar bu maas ile iste siz de yukari kaydirmali linklerden filan alisveris yapmak hakki kazanirsiniz. bu sekilde elinizdeki para tekrar alinir. aslinda iste sizin en basindan beri is yapma becerinizle dogru orantili sekilde enerjiniz alinir. bu her yerde boyledir. her is alaninda boyledir. fakat iste bazilarininki cok ucuza gider bazilarininki de nispeten daha iyidir.

    buna yavas yavas son verilmek uzere artik. artik gereksiz hicbir insana is verilmeyecek. siradan islerin kimlerin yapacagi gayet acik. listenin basinda "bensiz olmaz" diyen insanlar var. bu her meslekten, her alandan olabilir. kendisini vazgecilmez goren her insan hemen defedilecek. urettikleri cikti ile harcadiklari kaynak arasinda uyumsuzluk olanlar hemen defedilecek bunlar da ikinci sirada. ikamesi cok kolay yapilabilecek insanlar da hemen ucuncu sirada. yani o yuzden "acaba benim meslek ne kadar risk altinda" diye dusunmenize gerek yok. her insan ne kadar katki urettigini kendi biliyor bu dunyada. bununla ilgili korku yasayan herkes defedilecek. icinizde buna dair bir endise yasiyorsaniz gercekten cok haklisiniz. belki hayatta ilk defa gercekten cok haklisiniz. eger kendinize ceki duzen vermezseniz defedileceksiniz. periferde yasayacaksiniz.

    periferde bir kapsulde yasayacaklar once. sentetik et ile beslenecekler. enerji hapi filan yutacaklar. ayni bugunun tavukculuk endustrisindeki tavuklar gibi bir hayat yasayacaklar. onlerine hazir mama verilecek ve muhtemelen de 40-45 yasinda filan kendiliginden hayatlari son bulacak. dedigim gibi onlarin o anda ellerindekitek sey o hayat enerjileri olacak. deger ureten tek sey o kaldigi icin o da yavas yavas yarattiklari masraf karsiligi verdikleri verim ile uyusmazlik olusturdugu anda istikaklari daha da azalacak. boylece yavas yavas yok olacaklar. bu onlarin iyi senaryo. bundan sonrakileri ise belki bu sartlara bile sahip olamayacaklar.

    burada kimseye kizmaya gerek yok ve bunlar da oyle karanlik ve moral bozucu hikayeler degil. uretimi yoksa bir insanin kendisi de yok demektir. bu, bu kadar basit. insanin bedensel olarak varliginin hic bir anlami yok. hani o varolussal sancilar var ya iste insanin bastan sona anlamsiz bir et yigini olmanizdan kaynakli. bazi insanlarda bu varolussal sanci yoktur. bu her zaman onlarin aptalligindan olmasi ile korelasyon tutmaz, bir de hayatlarini anlamlandiracak isler pesinde vakit harcamalarindan kaynakli sekilde bu varolussal sanciyi yenmis insanlar var. evet bazilari gercekten aptal ve ne oldugunun bile farkinda degiller. zaten onlar da ayni 100 oncesinin atlari gibi kullaniliyorlar bugun. george orwell'in hayvan ciftligi adli romanindaki at'in akibeti gibi ayni.

    hani bazen bir sarki ile karsilariz insan, dokunur ona, dans etmeyi bilmese bile bir kipirdanma gelir kendisine, ici urperir. iste o sarkiyi uretmis biri ile bir olabilir mi o insan? olamaz! su anki likelari, favlari, tiklari, followlari, bir videoyu izlemesi filan evet bir deger fakat ileride buna ihtiyac duyulmadigi anda onlara ne olacak dusundunuz mu hic? o sarkilar onlar icin uretilmedigi zaman, o filmler onlar icin cekilmedigi zaman?

    insan nufusu bundan 1000 yil once oyle bugunku gibi 8 milyar filan degildi. dunya o zaman da dunyaydi. dunya o zaman da vardi ve hayat devam ediyordu. direkt dogadan gecinen insanlar ve onlarin kurduklari toplum, toplum 1.0. evet medeniyetin gelistirilmesi icin cokca insan gucune ihtiyac duyuldu. bos arazilerin uzerinde calisacak insanlara ihtiyac vardi. economy 1.0 diyelim buna. toprak-irgat ekonomisi. daha sonra sanayi devrimi geldi. 1ir denen birinci sanayi devrimi. buhar gucu vs iste. bu sefer insanlarin makinalari kullanmasi gerekti. fabrika-isci ekonomisi yani ekonomi 2.0. egitim sistemi bunun icin tasarlandi. daha sonra makinalara elektrik geldi. 2ir denen ikinci sanayii devrimi. insanlar hala cok sanssiz degillerdi. fabrika isci duzeni devam etti. daha sonra otomasyon geldi. robotlar filan. biraz daha akilli makinalar. insanlara olan ihtiyac azaliyordu. buna da 3ir dendi yani ucuncu sanayii devrimi. bugunlerde 4ir geldi. daha cok yeni. fabrikalarda artik daha da az insana ihtiyac duyulacak. bunun bir de 5ir olani var. iste tamamen otonom fabrikalar. belki bugun binlerce kisinin calistigi fabrika o zaman 10 kisi ile calistirilacak. tabii ki bu uretimin yarattigi refah da var, dolayisiyla olusan ve degisen toplum da var. iste boylece siralaniyor ve olay geliyor toplum 5.0'a.

    ozur dileyerek devam etmek insanlik onuruna daha uygun oldugu icin; makinalardan daha aptal insanlarin bu dunya uzerinde yeri yok. yasamalarinin hicbir anlami kalmiyor. insan hayati mukaddes filan degil. bir insanin hayati ile bir papatyanin hayati arasinda anlam farki yok. bu anlami o insanin kendisi katiyor kendi hayatina. bunu katamayan bir insanin ekonomik vasfi yok dolayisiyla. bunu klasik ticari anlamda dusunmeyin, fakat icine dogdugumuz dunya boyle bir yer iste. kaynaklar kit ve insanin istekleri sonsuz. biliyoruz ki bunu karsilamak imkansiz. dunya nufusu 142 trilyar olamaz. diyelim ki super davrandik birbirimize bir noktadan sonra dunya uzerinde mekan kalmayacak. yani olay buraya converge ediyor. buna sebep olan seylerden biri de insanin bir gun olecegini biliyor olmasi.

    bu noktada birkac referans ya da en azindan key word vermek faydali olacaktir.

    necropolitics
    nekropolitik und grenzregime (nekropolitik ve sinir rejimi)

    simdi basta kurdugumuz hayale gelelim. o guzel cim kapli yuruyus yoluna kimin girmesiniz istemezsiniz? en azindan birilerinin girmesini istemezsiniz degil mi? iste orada bir sinira ihtiyac duyacak oranin toplumu. o sinir konuldugu anda iste o duvarlari cektikleri anda otekiler -duvarin arkasinda kalanlar- gecmiste -yani bugun- belki gerizekali dedelerinin 50 yil once bayila bayila oynadiklari tower defence oyunlarinin ne anlama geldigini anlayacaklar o duvarlari asmaya calisanlar. bir anda zihinlerinde simsek gibi bir iki snapshot belirecek. o gerizekali dedelerinin agizlarinin suyu aka aka izledikleri zombi dizilerindeki zombilerin bugun -yani gelecekteki o andaki gun- kendilerinin olduklarini anlayacaklar. hah tabii ki kelimenin tam anlamiyla bir tur anlamak degil bu, aslinda anlamayacaklar. bu onlarin curuk beyinlerinde birer ikiser snapshot olarak belirecek. fakat ote yandan o duvarlarin arkasindaki otekilerin zihninde simdiye kadar olan biten -yani bugunden o gune- ise butun berrakligi ile var olacak. kitaplardan isin buralara nasil geldigini okuyacaklar. her seyi bilierek yollarina devam edecekler.

    duvarin dis tarafinda o insansilar -insan 1.0 yani- birbirlerini yerlerken, duvarlarin kapattiklari alan icinde guvenle ve uretkenlikle yasayan posthuman evrimin ona gerektirdigini yerine getirecek ve sonraki neslinin rolunu garanti altina almak icin doga ile evren ile binlece yildir verdigi savasi vermeye devam edecek.

    bu isin boyle olmamasi icin yollar yok degil fakat bunu iste o gelecegin mustakbel zombileri kendileri istemiyor. aslinda herkes gercekten tam da istedigi kaderi yasiyor. o mustakbel zombiler egitilemiyor, anlattikca reddediyorlar. hayir diyorlar. kabul etmiyorlar.

    onlar zaten her seyi biliyorlar. tam da bu yuzden iste ileride eti kiloyla satilacak cocuklar doguracaklar. uzgunum ama boyle. neden?

    (bkz: nekropolitika/@vitruvius kadini)
  • günümüz devletlerinin nasıl geçeceğini merak ettiğim toplum türüdür.

    insanlar olarak farklı yetenek ve ilgi alanlarıyla doğduk ve büyük ölçüde rastsal olarak ürüyoruz. bu süreçler en sonunda yeteneklerimiz ve karakterlerimiz arasındaki bu farkların bize daha rahat ve konforlu yaşam koşulları olarak döneceğine olan inancımız üzerine ilerliyor, ilerleyegeldi.

    mamafih, burada çok temel bir sorun var. toplumun bir kesimi rahat ve konforlu yaşarken bir sosyal sınıf oluşturuyor. bu yaşamdan beklediği konforu bulamayan ama bulanları görenler de başka bir sosyal sınıf oluşturuyor.

    sosyal stereotip eylem olarak iki adet örnekle anlatmak gerekirse bunlar doktorun cahil kalmış hastayı aşağılaması ile doktoru döven hasta yakını olabilirler.

    burada doktor sadece yetenekleri ve çalışma becerisiyle profesyonel kapasitesini artıran kişiyken, karşı taraf ise bu kadar çok çalışma isteği ve yeteneğine sahip olmayan/olamayan taraftır.

    politik ideolojiler aslında kendilerine bu ortak davranış kalıplarından neşet edecek ortamlar yaratırlar. siyasal islam'ın yükselişinden, komünizm'in gelişimi ve çöküşüne kadar birçok farklı siyasal ideolojinin çıkış noktası insanların istemeden de olsa bu davranış kalıplarından ortak şekilde ürettikleri duygulardır.

    zemin oluştuktan sonra bu duyguları siyasal olarak konsolide edecek ortam kendiliğinden gelişir.

    refah burada çok güçlü bir kavram olarak kendini bulacaktır. bu tarz davranış kalıplarının kendilerine bulabileceği zemini daraltan şey refahın ne derece toplumun her sathına yayılabildiğidir.

    mesela aylık gelire göre yaşam standartlarının bir toplumda ne kadar değişkenlik gösterebileceği, o toplumun ürettiği refahın toplum sathına ne derecede yayılabildiğini gösterir.

    bununla beraber refaha erişimi yüksek olan insanların toplumsal görünürlüğü de önemlidir. çünkü davranış kalıplarının toplumsal hüviyet kazanabilmesi için refaha olan konumları farklı olan toplum kesimlerinin etkileşimlerinin de artması gerekmektedir. bu nedenle, köyden kente göç arttıkça mesela işçi hareketleri ya da siyasal islam gibi ideolojiler kendilerine daha çok zemin bulabilmişlerdir.

    bu tarz ideolojiler ortak olarak kaynak bölüşümlerinin adaleti üzerine vurgu yaparlar. adalet duygusal karşılığı olan bir kavramdır ama ilginçtir adalet aynı zamanda mantıksal karşılığı da olan bir kavramdır.

    kendi çıkarı söz konusu olduğunda birey adalet duygusunu uyararak kendine ve hatta çevresine rıza inşa edebilir. siyasetin duygularla da yapılabildiğini dikkate alacak olursanız, mantıksal olmayan kararlara duygusal adalet mekanizmaları üzerinden toplumu razı edebilirsiniz, tabii salt çoğunluğunu.

    kaynak bölüşümlerinde adalet duygusunu uyararak ortaya çıkan bütün ideolojiler, siyaseten bir bir etkinliğini kaybeder hale geldi. çünkü kaynakların artırımı üzerine uzun vadede eğilemeyince rıza üretimi sekteye uğrar. az kaynak demek az rıza demektir.

    fakat bu ideolojilerin yükselişi bir başka sosyolojik olguyu ortaya çıkarır. kaynak dağıtım adaleti üzerinden geliştirilen duygusal siyasetin yerleşmesi beraberinde kaynaklara olan erişimde kültürel homojenite yaratır.

    buna örnek olarak yeşil sermaye verilebilir. eskiden olduğu gibi rahat yaşama lüksüne artık sadece seküler kesim değil, aynı zamanda muhafazakar kesim de ulaşabilir hale gelmiştir. bu durumun liyakatle olan uyumluluğu/uyumsuzluğu ise ayrı bir konudur.

    kaynaklara erişimi uzak olan kesim, yakın olan kesime sürekli bir haset/gıpta/öfke karışımı ile bakacaktır eğer bir şekilde yalakalık ile kendi kaynaklarını artırma şansına vakıf olacağına inancı kalmamışsa.

    buraya kadar türkiye'deki durumu açıklamaya çalıştım. bir de global değerlendirme yapayım.

    refahı tabana ne kadar başarılı bir şekilde yayabildiğinize bağlı olarak toplumlarda sosyal düzenler stabil kalır. bu 5000 yıl önce de böyleydi, bugün de böyle.

    fakat tarım toplumlarının bir avantajı vardı. çok yüksek refah üretilmediği için kolay kolay gerginlikler yaşanmadı. buna ek olarak farklı topluluklar da birbirleriyle yüksek etkileşime girmedi. tarih boyunca farklı topluluklar savaş ve ticaret dışında birbiriyle pek etkileşim yaşamadı denebilir.

    üretimin toprağın fonksiyonu olduğu tarım toplumunda bu nedenle farklı hayat standartları kolay kolay gerginlik yaratamadı. çünkü o toplumlarda da bürokratik elitler kaynak dağıtım mekanizması üzerinden mütemadiyen toplumsal rıza inşasına dikkat ettiler.

    edemedikçe işte, roma imparatorluğu çöktü, musa firavunu devirdi, muhammed mekke sermayesine meydan okuyarak sermaye birikim rejimini değiştirdi vs.

    sanayi devrimi ise daha kaotik bir sürece vesile oldu. bireylerin yeteneklerine bağlı olarak üretebilecekleri refah düzeyi sanayi devrimi ile tarım toplumunun çok üzerine çıktı. bu nedenle erken sanayileşmiş ülkeler diğerlerinin üzerinden buldozer gibi geçti.

    ortada üretilebilecek bir refah, yani artma potansiyeli olan kaynak, varken farklı yaşam standartları fransız ihtilali gibi sonuçlar yaratsa da süreç akamete uğramadan işçi hakları/ücretleri, çalışma yasaları gibi kavramlarla ilerletildi.

    erken sanayi devriminde dahi niteliksiz işçiler iş yapabiliyordu ama tarım dönemi gibi de değildi. kaba kas gücü sadece şehirlerde işe yarar oldu. süreç uzmanlaşmanın derinleşmesiyle de devam etti.

    kaynak bölüşümünden elbette huzursuz olmuş kesimler de vardı. bu noktada sistem demokrasi, insan hakları, fırsat eşitliği gibi kavramlarla pastayı büyütecek kavramları popülerleştirdi.

    mesela sistem için en büyük sıkıntı, zeka seviyesi yüksek bireylerin eğitim şansına ulaşamayarak ziyan olması ve üretilecek pastanın daha az büyümesiydi.

    bireysellik de böyle böyle gelişti ama sistem yine de tıkanmaya başladı. çünkü dünya genelinde artan nüfus içinde yetenekli ve eğitim alabilmiş insan sayısı oran olarak hep azaldı.

    üretilecek refah azalınca iyice neoliberal politikalarla sistemin ömrünü uzatmaya çalıştılar. artı değeri refah üretemese de talep üretebildiği sürece sermayenin ve malların serbest dolaşımı üzerinden dünya ticareti sürdürüldü.

    alman turistler yunan adalarında tatil yaparken, yunan sanayisi almanya'dan mal ithal etmeye devam etti. almanlar az çocuk yapıp az tatil yapmaya başladıkça turizm gelirleri ile ithalat kapanmaz hale geldi. günün sonunda yunan ekonomisi krize girdi.

    neoliberalizmin bir sonucu da aşırı büyüyen hizmet sektörü oldu. sanayi ve hizmet sektörü arasındaki denge önemlidir. iç üretim hizmete yetişemezse ithalat patlar ve sürdürülemez bir denge oluşur.

    nihayetinde bir şekilde günümüze geldik. nitelikli insan/gereksiz insan oranı sürekli düşüyor. parasal döngüde, ister sermayedar olun ister emekçi, kapital para daha az kişide toplanıyor. bunun büyük kısmı refaha yakın işler yapanlarsa, bir diğer kısmı da devlet beslemesi olarak semiren kesimlerdir.

    bu da genel olarak para politikalarını işlevsizleştiriyor. maliye politikaları ise hakim sermaye sınıflarının çıkarları nedeniyle etkin kullanılamıyor. hoş kullanılabilse bile para politikaları kadar hızlı kullanılamıyor.

    kabaca artık niteliksiz iş gücüne olan ihtiyaç üretilebilen refahın artan nüfus hızına yetişememesi nedeniyle sürekli düşüyor. pandemi de sürecin katalizörü oldu.

    toplum 5.0 bu durumda bütün bu kaotik yapının en sonunda evrilebileceği yeni sosyal dengedir ve denge uzun bir süre stabil kalacağı için yeni sosyal düzen de olacaktır.

    sıkıntılı süreç ise bu dengeye nasıl ulaşılacağıdır. devletler nasıl adımlar atacak, nüfus politikaları ne olacak, işe yaramaz insanlar sadece universal basic income üzerinden kaderlerine nasıl razı olacak. daha doğrusu niteliksiz yığınlar nasıl kontrol altına alınacak ve nasıl yavaş yavaş yok edilecek.

    dünya'nın şiddet araçlarıyla kitlesel bir soykırım ile bunu yapacak kadar delireceğini şimdilik zannetmiyorum. bu durumda, bu kitleler işsizlikle terbiye edildikten sonra süreç kadınların eş tercihlerine dayanarak nüfusların düşürülmesi olacaktır. fakat refaha üretimine hepten uzak afrika ve merkezi orta doğu gibi bölgelerde kitlesel soykırım tek alternatif olabilir. özellikle bugün ışid'in afrika'daki yükselişini okuduktan sonra bu düşünceye daha da yaklaşmaya başladım.
  • endüstri 4.0 hedesinin topluma uyarlanmasını öngören bir hede.

    fibonacci yazınca nedir ne değildir diye baktım da, ulaştığım sonuç şu oldu.*

    bir diğer adı da süper akıllı toplum olan bu hede tanımlanırken dijitalleşme, yapay zeka, nesnelerin interneti gibi akdemide artık klişeleşmiş kavramlar kullanılmaktadır. almanların endüstri 4.0 tanımına (arabalarında da 20 diye 1,6 lt, 45 diye 2,0 lt hacimlerinde motorlar koyar oldular, kafalar karışık) karşı japonların geliştirdiği bir kavramdır. pandemi, terör, açıklık gibi kavramlar ortadayken pek gerçekçi güzükmeyen bu kavram google hazretlerine yazılarak çıkan makalelerden ayrıntılı biçimde araştırılabilir.
hesabın var mı? giriş yap