• başlık sınırına takıldığı için tam olarak “son dönemlerde toplumda gittikçe artan anti kahramanların ve kötülüğün sevilmesi, sempatik duruma gelmesi, normalleşmesi olacaktı.

    kurgusal olarak, edebiyat ve sinemada anti kahramanların yer aldığı, tam olarak iyi ya da kötü olarak yaftalayamayacağımız kahramanlar daha gerçekçi göründüğü için sevilmeye başlamıştır. ilk örneklerini mitolojik hikayelerde görürüz aslında, zeus gibi tanrılar aslında salt anti-kahraman örneğini oluşturur. kılık değiştirip ölümlülerle birlikte olma, babayı yok etme (oedipux rex'in ilk örneği) ensest ilişki, kendi çocuklarına cinsel istismar, halka yaşattığı gazaplar vs. aslında anti kahramana ait bir davranışlar olarak kabul edilebilir.
    daha sonrasında shakespeare’in, macbeth, hamlet, othello gibi oyunlarında bu mitik öykülerin özelliklerini görebileceğimiz eserler üretmiştir. macbeth'de kıskançlık, hırs ve kibir gibi duygular/davranışla ihanet ve cinayete sebebiyet verir. ana karakterlerin bu denli kötülüğe saptığı, erdemini kaybettiği öyküler seyirci için çok yeni deneyimler sunar. faust halk hikayeleri ve kayıp cennet gibi döneminin çok ötesinde eserlerle ise sorgulayan, dönüşüm içersinde, otorite ve toplum karşıtı karakterler ortaya çıkmaktadır. yapılan eylemler daha büyük yıkımlar getirirken cehenneme giden merdivenler iyilik için çıkılan yolla örülen taşları sembolize eder.
    toplumdan ırak, merdümgiriz, asosyal karakterlerin en iyi örneğini, dostoyevski romanlarındaki kahramanlar, gerçekçi olarak bizlere sunar. romandaki kahramanlar, insan öldürür, suç işlerler, kibirli ve nietzche'nin de bahsettiği üstün insan modelini temsil ettiğini düşündürür. topluma örnek, onun bir parçası olmak yerine yargılayıcı, infazı gerçekleştiren konumda olabilirler. kötü bir şey yapmak, eylemsizlikten yeğdir düşüncesini merkeze alır dostoyevski anti kahramanları.

    edebiyatın izinde sinema da kötülere, anti kahramanlara kurgusal olan karakterlere yer vermeye başlar ki bu durum izleyici için çok beğenilen bir deneyimin başlangıcı olacaktır.
    en bilinen örneği, the godfather olacaktır. baba karakterleri aslında namusuyla çalışan, ailesinin ismini korumaya çalışan normal insana tezatlık oluşturur. mafya karakterleri, eril dili, ataerkil toplum anlayışını merkeze koyarken eric fromm'un yazılarında karşımıza çıkan "dilin, ataerkil tanrıları ortaya çıkarttığı, ataerkil olan tanrıların ol sözüyle, toprak ana, anaerkil tanrıçaların yaratım hikayelerini yerle ihsan ettiği" tezini kuvvetlendirir. mafya/baba, hem koruyucu, hem cezalandırıcı, adalet dağıtan, toplum ve devlet üstü bir figür olmuştur. roma imparatorluğunu kendine referans olarak alan baba, yeri geldiğinde kendi kardeşini öldürtmekten de çekinmez. bu bakımdan, godfather, vaftiz babası, olimpos dağında yalnız başına oturan zeus’tan pek de farklı değildir. baba, tek başına, ailesine yabancılaşmış bir karakter ifade etmesine rağmen fanları tarafından hayranlık duyulan bir fenomene dönüşmüştür. benzer şekilde the scarface filmindeki tony montana karakteri de, otoriteyi tanımaz, kendisinden pay koparmaya çalışan polisi, kendisine yükselme şansı veren patronunu öldürür ve ilk gördüğü andan itibaren sahibi(!) olmak istediği kadını ele geçirir. namusuyla çalışıp, huzurlu, onurlu bir yaşam onun için çok sıkıcı ve zorlu olacaktır. kaybedecek bir şeyim yok mottosuyla, kardeşinin ve kardeşi kadar sevdiği arkadaşının ölümü montana yüzünden olacaktır. bu karakter de ölürken yine yalnızdır. tıpkı baba karakterleri gibi. dünya senindir zeplini altında malikanesine aldığı ama asla evcil olamayacak kaplan mitik ve sembolik olarak bir mesaj içerir aslında.
    sonrasında, filmler, diziler, süper kahramanlar villain yani kötü kahramanlar, bakın zenginlerin çoğu namussuz, siz onlar daha da zengin olsun diye çalışıyorsunuz diye bir alt metinle karakterleri dönüştürmeye başlar. breaking bad, skyler ya da hank'in gözünden bakılan diziler olmaktan uzaktır. tipik bir korkusuz korkak modelinin bu dünyada mutlu olacağı gibi bir sığ düşünceyi destekler. kendisini adalet üstü görmek, zamanında sesini çıkaramadığı haksızlıkları insanları zehirleyerek en basit örneği öğrencisi pinkman’ın çöküşüne sebep olduğu, eğitmen olarak ona örnek olmaktan uzak olduğunu görürüz. walter white da yerde ölürken yalnızdır. yaptıkları ona daha iyi bir hayat sunmaz, sevdiklerini tek tek kaybeder. bu çaba, dr. faust'un ölümü yenme, daha yaşanır bir dünya hayalini kurma çabaları ile yola çıktığı öyküyü hatırlatır. bir zamanlar sosyalistlerin çıktığı ve rus devrimleri ile hitler almanyasını direkt akla getirecektir. faust’un zamanla mephisto’ya dönüşmesi gibi walter white da zamanla heisenberg‘a dönüşecektir. şüphesiz ki faust ve mephisto aynı kişidir aslında.

    joker filmi de son dönemlerde kötülüğe evrilen karakterlere verilecek en iyi anti kahraman olacaktır. ekonomik ve toplumsal adaletsizlikler, önyargı, yabancı korkusu ve çalışanlarını koruyan ama kendi çocuğuna bile sahip çıkmayan wayne şirketi yine benzer öyküyle zeus’u temsil eder. joker, bu durumda babayı yok etmeye yemin eden bir yarı ölümlü tanrıdır. zeus’un babası kronos ile mücadelesi gibi döngüsel bir durum söz konusudur. 80’lerin sonunda olabildiğince kötü olarak resmedilen joker, nolan’ın üçlemesiyle sempatik bir hale getirilmiş, joker filmiyle ise artık iyice ayyuka çıkan bir anti kahraman durumuna dönüşmüş ve hak ettiğini iddia ettiği sahnede başrol olmuştur.

    john wick gibi son dönem artmaya başlayan kurgusal anti kahraman tiplemeleri, sebebi ne olursa olsun, insan öldürme, intikam alma, misyonunu kendine mal edemez. etmemelidir. mafya filmlerinde namus, onur gibi kavramların arkasına sığınıp, kadına söz hakkı bile vermeyen, kadını sadece kol düğmesi, ataerkil kahramanın süs eşyası gibi yanına yakıştırdığı, hor görüp, eşi’ni kapının arkasına kitlemek bu suçluları meşrulaştırmayacağı gibi namusu da sadece kadının konumuna indirgemek gibi sığ düşüncelere izin vermemelidir aslında. platon’un izinden giden bu sanat anlayışında erkeğin duygusallığına, güçsüzleşmesine izin verilmez. kendimizi, çevremizi eylemlerimizle değil, düşüncelerimizle değiştirme yetisine sahibiz. kendini savunma gibi mecburi haller hariç, insan canına kıymak, hayata son vermek, uyuşturucu kullanmak, para aklamak vs. ne olursa olsun özellikle cahil-okumamış umutsuz gençlerin, gördüğü örnek aldığı şaşalı hayatlarla çekici gelmektedir.

    son dönem dizilerine bir bakın, uyuşturucu baronları, uyuşturucu satıcıları, mafya, çete üyeleri, liderleri, katiller, ana karakter olarak gerçek tarihi karakterleri analizleyen, toplum için kötü birer örnek sunmaktadır. gerçek onur, şeref, namus, size haksızlık yapanları, hukuk önünde mağlup edebilme yetiniz kadardır. haksızlığa o an sesinizi çıkartabilmektedir asıl güç. kalem kılıçtan keskindir. kılıç yönünde seçimini yapanlar illa ki birilerinin maşası olmaktan kurtulamayacaktır. gerçek hayat kurgusal hikayeler gibi bir dünya sunmayacağı gibi sizi de saygıdeğer bir karakter haline getiremeyecek, korkulan, sevimsiz ve nefret edilen kötü biri haline dönüştürecektir.

    tony montana'nın ünlü repliği ile son veriyorum yazıma, böylece salt kötülerin genel düşünce yapısının günümüzde de nasıl güncelliğini koruduğunu görebileceğiz:

    "istediklerinizi yapacak yürek yok sizde. benim gibi adamlara muhtaçsınız, çünkü parmakla gösterip, "işte, kötü adam o!" diyebiliyorsunuz. peki ama bu size ne kazandırıyor? siz iyi misiniz? iyi falan değilsiniz. sadece saklanmayı, yalan söylemeyi iyi biliyorsunuz. benim öyle bir derdim yok. ben hep doğruyu söylerim. yalan söylerken bile. kötü adama iyi geceler dileyin"

    dürüst insan, yargılanırken de, mahkeme salonunda da doğruyu söylemelidir, işte gerçek cesaret burada yatıyor. montana ya da baba karakterleri yargı önünde açıkça yalan konuşmakta, yaptıklarını inkar etmektedir. bu durumda kendileriyle çelişen, korkak birer karaktere dönüşürler, diyerek sözlerimi bitiriyorum.

    not: çok fazla kitap ve film örneği var bu konuda

    anti kahraman'ın edebiyat ve sinemadaki örnekleri
  • bunun bir sebebi de gerçekçilik akımıdır. eskiden film ve dizilerde iyi karakterler adeta birer melek gibi gösterilirken kötü karakterler şeytan gibi gösteriliyordu ve ikisinin bir arası yoktu. karakterler ya mutlak iyiydi ya da mutlak kötüydü. iyi karakterler her sahnede mutlaka iyilik yaparken gösterilirken kötü karakterler her sahnede zulüm işlerken gösteriliyordu. halbuki bu gerçekçi bir tutum değil çünkü en iyi insanın içinde bile kötülük bulunabilir ve en kötü insanın içinde bile bir iyilik bulunabilir.

    modern sinema ve dizilerde buna daha çok dikkat ediliyor ve iyi insanların kötü, kötü insanların iyi yönleri olabileceği, mutlak iyilik ve kötülük olmayabileceği ve bazı konularda kötü adamların da haklı olabileceği gösteriliyor. haliyle bu da onlara karşı ister istemez bir sempati doğuruyor.
  • eskiden olsa süper kahramanlar dışında kötü karakterlerin filmi yapılmazdı. şimdi venom, joker gibi kötü karakterlerin filmi geliyor. dizilere bakınca da penny dreadful , narcos, boardwalk empire, the sopranos, ve taboo gibi diziler artık popüler hale gelmeye başladı. ama alman dışavurumcu filmlerde bu durum daha 100 yıl önceden sinemada yansıyordu.
  • ekleme:
    başlık sınırı sebebiyle açıklayıcı bir başlık olmadı:
    (bkz: sinemada son zamanlarda anti-kahramanlara olan ilginin artması).
    gerek sinema sektörü gerek seyirciler anti-kahramanların olduğu, haklı intikam peşinde her türlü kötülüğü uygulayan kahramanlara olan ilgi gün geçtikçe artmaya başladı. casablanca, yurttaş kane gibi öncü filmlerle birlikte anti-kahramanlara yönelimle başlarken, kara-filmlerle birlikte bu sayı zaman geçtikçe artmaya başladı. godfather serisi, scarface gibi mafya filmlerinde ise baş kahramanlar kirli işlere bulaşmış, kendi düsturlarını oluşturmuş, ahlaklı ama kötü, bir motto ile ortaya çıkmış güçlü ve popüler karakterler olmaya başlamıştı. 70’lerden günümüze anti- kahramanlık için değişmeyen ahlak kıstası aile olmuştur. roma imparatorluğu adetlerinden hareketle, ailenin huzuru için gerekli her şeyi yapmak mübahtır mantığı işlenmiştir. savaş sanatı, roma imparatorluğu gibi tarihi olayları, kitapları feyz alan anti -kahramanlar son derece popüler olmuştur. anti kahramanlar için olmazsa olmaz ikinci önemli motto ise haklı intikamdır. bu karakterler özünde iyidir, ancak başlarına öyle olaylar gelmeye başlar ki ana karakter kötüleye doğru verilir ya da geçmişe gömdüğü savaş baltalarını gömdüğü yerden çıkartır. bu türe verilebilecek en iyi örneklerden biri straw dogs’tur. hoffman, maruz kaldığı şiddete karşı daha fazla naif ve şehirli kalamayacak ailesini, namusunu korumak için bir başkasına dönüşecektir. bir diğer örnek ise şiddettin tarihçesi filmindeki aile babasıdır. unutmaya çalıştığı, sakladığı kimliği dışardan zorlamayla tekrar ortaya çıkarken ailesinin ve kendisinin haklı intikamını en kanlı şekilde alacaktır. falling down gibi filmlerde ise kontrolden çıkan olaylar, sakinliğini kaybeden karakterler görürüz. gta gibi oyunların da karakter ve fikir babası olabilecek film, trafikte aniden psikolojiksin altüst olup bütün şehre düzene savaş açan bir iş adamını görürüz (savunma sanayi için çalışan mühendis).

    bu son saydığım filmlerin izinden giden johnny wick ve nobody gibi filmler yine üç ana kıstası kendine örnek alır: aile, şeref ve haklı intikam. eşinin çocuğunun yanında küçük düşmek ya da köpeğin intikam nedeni olabilir. ya da equalizer gibi filmlerde de görebileceğimiz üzere genç bir kızı koruma, mahalleni kuruma en sonunda dostlarını, arkadaşalarını ve davanı korumaya dönüşebilir.

    günümüzde, 90ların başında masum bir şekilde öldürülen batman’in ailesinin bildiğimiz bir şekilde iyi olmadığı, joker’in dışlandığı, yok sayıldığı ve küllerinden doğduğu bir miti doğru kabul ediyorsak çok değil 10-20 yıl sonra batman gibi kahramanları kötü koltuğunda görmek uzak bir ihtimal değil gibi.
    not: the king of comedy, joker filminin öncesini anlatan bir film olmuş adeta. robert de niro ve al pacino sinema tarihinin en iyi anti -karakterlerini canlandıran yıldızlar:
    cape fear, şeytanın avukatı ya da angel heart gibi filmlerde, bu iki isim ana kahramanların önüne geçen tiplemeler olmuştur.

    law abiding citizen (2009) yetersiz adalet sistemine savaş açıp kendi adaletini uygulayan bir vatandaşın hikayesi.

    u-turn, payback ve tabiki de die hard gibi filmlerdeki ana karakterler belli bir amaç uğruna kötülüğe, şiddete, hırsızlık vs gibi ahlakdışılığa yönelmekten geri durmayacak karakterleri bizlerle tanıştırmıştır.

    kötüye evrilen, kontrolü kaybeden tiplemeler başta video oyunları ve çizgi roman gibi mecralarda ana karakterler için önemli tiplemeler oldu.

    carrie (carrie white)
    telekinezi ile stranger things ve elfen lied hatta beyond two souls gibi yapımlara öncülük etmiştir

    snake plissken (escape from l.a)
    metal gear solid serisi için örnek karakterdir

    darkman (peyton westlake)
    kılık değiştiren, başka kimliklere bürünün hitman gibi suikast oyunları için referans olmuştur.
    (daha fazla filmden örnek ekleyeceğim)
hesabın var mı? giriş yap