• zannedersem bu filmin afişini mekan içersinde bulundurmayan bar ve cafeler olası denetimlerde ''belge düzenine uyulmadığından'' kapanıyor.

    vergi levhası
    hafta tatili izin formu
    ödeme kaydedici cihazlara dair vergi levhası
    trainspotting afişi
    ilan ve tabela vergisi
    belediye ruhsatı
    ticaret odası sicil kaydı...*
  • hayatı seç. mesleğini* seç. kariyerini seç. kocaman siktirici bir televizyon seç, otomatik çamaşır makinesini seç. arabanı, cd çalarını ve elektrikli ev aletlerini seç. sağlığını*, düşük kollestrolü ve dişlerine ilk günkü gibi bakmayı seç. pembe panjurlu bi ev seç. arkadaşlarını dikkatli seç. iyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. en güzel sıçtığımın fabrikasında üretilmiş en güzel sıçtığımın elbiselerini seç. dini ve dua ederken en bok olduğumuzu düşünmeyi seç. o salak televizyonun karşısıda oturup o salak programları seyrederken tıkınmayı* seç. sonunda da sefil bi evde yalnız başına geberip* giderken, yerini senin yerine geçmek için seni kandıran bencil ibnelere bırakmayı seç. çürüyüp* gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç.
    geleceğini* seç.
    hayatı seç.
    ...trainspotting
  • “lanet olası c vitamini illegal olsa onu bile kullanırdık” repliği, filmi sadece uyuşturucu ve zararlarını anlatan bir film olarak görenlere en iyi yanıttır.
  • maalesef, aynı adı taşıyan filminin altında ezilen, hatta resmen güme giden irvine welsh eseri.

    danny boyle tarafından çekilen film, kitabın verdiği mesajlardan çok uzak aslında. renton’un müptelalığı, uyuşturucu hezeyanları, begbie’nin psikopatlığı filmin ana temaları haline gelmiş. zaten filmle ilgili yazıların çoğunda o meşhur tuvalet sahnesi ya da begbie’nin kavgalarından bahsediliyor.

    oysa kitapta da yer alan bu hikayelerin gerisinde, dünyanın her yerinde olduğu gibi sömürülen tüm halkların din, dil, ten rengi, sınıf, hatta futbol gibi kavgaların içine nasıl çekildiği işleniyor. “seçmemeyi seçmek” kitapta sonuç iken, filmde ise sebep haline gelmiş. bizler filmi izleyip “vay be, iskoçya uyuşturucudan çıldırmış” diyoruz, halbuki kitap “iskoçya çıldırmamak için uyuşturucu kullanıyor” diyor. bence bu kitap-film ilişkisi için çok büyük bir fark.

    sonrasında yazılmış olan ve trainspoting ekibinin 30’lu yaşlarını konu alan porno’da yazarın, “trainspotting’i ne hale getirdiniz, alın bunun da filmini yapın bakalım” mesajı verdiğini düşünüyorum.

    hemen herkes gibi ben de kitabı film sayesinde öğrendim, belki popülerliğini sağlayan bir anlamda film oldu, ama yine de filmin gölgesinde kalıp içeriğinin çok gerisinde değerlendirilmiş bir eser bence.

    zaten ülkemizde kitabı yayınlayan stüdyo imge de “efsane filmin romanı” diye kapağa yazıp olayı bitirmiş, daha ne diyelim?..
  • gerçek ve argo olmak üzere iki anlama sahiptir.

    argo anlamı: eroin ya da benzeri kimyasalı vücuda şırınga ile enjekte etmek anlamına gelir. böyle denmesinin sebebi, enjeksiyon işleminin, kolda uygulandığı bölgede siyah ve tren raylarına benzeyen çizgisel yollar (track) oluşturmasıdır. uzun dönemli ve tecrübeli kullanıcılar, kollarında birden fazla enjeksiyon noktasına sahiptir ve enjeksiyon için en uygun damarı tespit (spot) edebilirler. en uygun damar, en az çizgisel yola (track) sahip olandır çünkü enjeksiyon sırasında daha az acı verir ve enfeksiyon ihtimali daha düşüktür. enjeksiyon (vurma) işlemi bir trenin veya lokomotifin yarattığı etkiye benzetilebilir.

    gerçek anlamı: bağımlılık derecesinde tutkunları olan, en ilginç ve garip sayılabilecek ingiliz hobilerinden biridir. o kadar garip bir hobidir ki ingilizler kendileri bile bu hobinin garip olduğunu kabul etmişlerdir. tren raylarını gözlemleyip gelip geçen trenleri takip ederek, kaydetmek anlamına gelir. ingiliz tren meraklıları ellerinde defterle platformlarda bekleyerek, gün boyunca gelip geçen trenlerin tiplerini ve seri numaralarını kayıt altına alırlar. ingiltere'deki trenler dakikliği ile meşhur olduğu için trenlerin vaktinde gelip gelmediğini kontrol etmek için böyle bir hobinin başladığı düşünülüyor. eskiden bütün trenler numaraya ya da isme sahipti ve özellikle çocuklar arasında bu numaraları kaydetmek çok popülerdi. hatta ian allen publishing ismindeki yayıncılık şirketi özellikle bu hobinin tutkunları için bütün tren modellerinin ve makina numaralarının olduğu kitaplar bastırdı. eğer hobi olarak trainspotting ile ilgilenen biri nasıl olur merak ediyorsanız, sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla basında da yer bulan francis bourgois'nın videolarına göz atabilirsiniz.

    kitabın yazarı irvine welsh'in kitaba bu ismi koymasının sebebi, bütün gün boyunca tren bilgilerini en ince detayına kadar kaydeden tren bağımlıları ile uygun damarı bulmaya çalışan uyuşturucu bağımlılarını birbirine benzetmesinden kaynaklanıyor. trainspotter ise kelimenin gerçek anlamından yola çıkarak "sıkıcı kişi" anlamına gelmektedir.

    kitapta trainspotting kelimesi ise şurada geçmektedir:
    section 6: home
    trainspotting at leith central station - narrated by renton

    bu bölümde renton, christmas için leith'e döner ve begbie ile buluşur. begbie ve renton tuvaletini kullanmak için gittikleri kullanılmayan leith central railway station'da yaşlı bir sarhoşla karşılaşırlar. sarhoş adam şakayla karışık, kinaye yaparcasına trainspotting yapıp yapmadıklarını sorar. (yani "tren numaraları kaydediyor musunuz?" diye sorarken üstü kapalı olarak "eroin vuruyor musunuz?" diye sormaktadır) renton ve begbie yürümeye devam ederlerken, renton sarhoş adamın begbie'nin babası olduğunu anlar. daha sonra begbie sinirden masum bir adamı durduk yere döver.

    kaynak
  • 'fiyakalı bir okuldan mezun değilsen,bu şehirde asla iyi bir işe giremezsin'
    hiç yabancı gelmedi.
  • etkileyici giriş kısmından:

    "choose life. choose a job. choose a career. choose a family. choose a fucking big television. choose washing machines, cars, compact disc players and electrical tin openers. choose good health, low cholesterol, and dental insurance. choose fixed interest mortgage repayments. choose a starter home. choose your friends. choose leisurewear and matching fabrics. choose diy and wondering who the fuck you are on a sunday morning. choose sitting on that couch watching mind-numbing, spirit crushing game shows, stuffing fucking junk food into your mouth. choose rotting away at the end of it all, pishing your last in a miserable home, nothing more than an embarrassment to the selfish, fucked up brats you spawned to replace yourself. choose your future. choose life... but why would i want to do a thing like that? i choose not to choose life. i choose somethin' else. and the reasons? there are no reasons. who needs reasons when you've got heroin?"
  • doksanlı yılların ingiltere'sinde, kraliyet'in arka bahçesi iskoçya gençliğinin işsizlik ve uyuşturucu batağı içinde nasıl birer suç makinesi haline dönüştürüldüğünü çarpıcı bir şekilde anlatan bu roman, irvine welsh'in de en iddialı yapıtlarından biri.
    kraliyet'e bağlı ülkeler içerisinde en sorunsuzu olarak görülen iskoçya'da yüzyıllardır sürdürülen sömürge politikalarının yarattığı kimliksizlik ve değer bunalımı, gettoların arasında işsizlik ve yoksulluğun pençesinde kıvranan bir halkın gençlerinin; leith merkez istasyonu'na giren trenlerin numaraları üzerine, birasına oynadıkları küçük bir kumarın romanı: trainspotting.
    suç örgütlerinin insafına terk edilmiş, hayatları bir paçavra gibi alınıp satılan, her günü bir kumar gibi yaşayan, güvenli olmayan yollardan uyuşturucu kullanımına bağlı, başta aids vb. hastalıkların pençesinde kıvranan iskoç gençliğinin dönemin ingiltere'sinde, thatcher yönetimine bir isyan olan bu roman, aynı zamanda canki edebiyatının da şaheseri.
    ya da thomas'ın dediği gibi: "iskoçya çıldırmamak için uyuşturucu kullanıyor."*
  • irvine welsh'in yazdığı trainspotting romanından sinemaya uyarlanan, 1996 yılında danny boyle tarafından yönetilen ve kadrosunda ewan mcgregor, jonny lee miller, robert carlyle ve ewen bremner gibi oyuncuları bulunduran film. aslında filmi önceden de izlemiştim ama ne zamandır yazamamıştım. dibe batmanın son noktasını anlatan film toplum normlarını eleştirirken uyum noktasının da altını çizmekten geri kalmıyor. 7.5 haftada çekilen film için ewan mcgregor 13 kilo vermiş.

    --- spoiler ---

    şu soundtrack ile insan ne hissedeceğini bilemiyor. perfect day seçimi de bence gayet yerinde olmuş. biraz da hareket diyerek şunu bırakmışlar. eklemeyi unutmayalım :

    "yaşamı seçin. bir iş seçin. bir kariyer seçin. bir aile seçin. kocaman lanet bir televizyon seçin. bulaşık makinenizi, cd çalarınızı ve elektrikli konserve açacağınızı seçin. düşük kolesterollü, diş sigortanızı, sağlıklı bir hayatı seçin. ev kredisi ödeme planınızı seçin. başlangıç için bir ev seçin. arkadaşlarınızı seçin. günlük giysilerinizi ve bavul takımınızı seçin. çeşit çeşit oturma grupları arasından taksitle bir tane seçin. tak-yap bir ürün alıp pazar sabahı kendinizi bir bok zannetmeyi seçin. kanepeye oturup bir taraftan ruh sömüren programları izlerken o lanet abur cuburları zıkkımlanmayı seçin. sonunda da, sefil bir evde yalnız başına geberip giderken yerini, senin yerine geçmek için, seni kandıran bencilleri bırakmayı seç. çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç. geleceği seç. hayatı seç..."

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    aslında tek müsebbibi olmamakla beraber renton, tommy'nin ölümüne neden olmuştur.tamam, böyle insanlar zaten tam kırılma noktasında, tam gidip gelmek arasındaki o ince çizgide bulunurlar.bazen ruhlarına yaralayacak en ufak bir etkide hızla dibe vurabilirler.lakin dikkat ederseniz, bu süreç her şey tommy açısından son derece güzel giderken, gün gelp de renton adamın private videosunu yürütünce başlıyor..sonrasında sevgilisi "şehirdeki tüm abazanlar bana bakıp attırıyor mu şimdi ühühüüü!" obsesyonuyla tommy den ayrılır.o da kendini bir daha toparlayamaz.

    renton tedavi olup "clean" raporu aldıktan sonra tommynin evine gider.adam iyice kopmuştur artık.renton artık temizlendiğini söylediğinde, tommynin o iki saniyede içinde kopan fırtınalar çok şey ifade eder aslında.oradan ayrılırken talihsiz arkadaşına verdiği üç-beş kuruş ise aslında iyiliğinden değil, günah çıkarma istemiyle alakalıdır.insanoğlunun ne yavşak olduğunun resmidir adeta o sahne.ilerleyen bölümlerde ise aynı şeyi kendi arkadaşları yapacaktır renton a.

    --- spoiler ---

    edit: kim siker tomiyi.. bu trainspotting themei nereye gitti bileniniz var mı?
hesabın var mı? giriş yap