• tuba korkmaz'ın yakın bir arkadaşının yazısından alıntıdır.

    -----
    aslında yazmayacaktım şu anda hala ama o kadar !saçççmasappan! şekilde verilmiş haberler var ki bu konuda ve altında o kadar saçççmasapan yorumlar var ki! bir kadın olarak dayanamadım artık. bir gün kendi arkadaşımın davasını doğru düzgün anlaşılsın diye duyurmak için böyle bir şey yazacağım hiç aklıma gelmezdi.

    eski erkek arkadaşı tarafından öldürülmeye çalışılan arkadaşımı...

    geçtiğimiz cuma sabahı tuba işe gitmek için sokakta servisini beklerken saldırıya uğradı 5 kez bıçaklandı, boğazı kesilerek. 4 kere bıçakladıktan sonra bağırışlara kaçıp, tekrar geri dönüp işini bitirmek için boğazını kesti adam, koşan insanlar belirince kaçtı.
    saldırıya uğruyorsun, en iyi ihtimalle "ölmezsen" eğer, travması bir ömür. mağdurun bu cezayı çektiği şu dünyada suçluyu 5-6 yıl yatırıp çıkaran adalete, adalet mi deniyor bu ülkede ?? buna tepki gösterilmez buna sadece acı bir kahkaha atılır... kadın cinayetlerine, kadının uğradığı şiddete karşı olan herkese sesleniyorum bir kadının sesini duyurmak için ölmüş olması mı gerekiyor? kadın için birşey yapmak istiyorsanız şimdi yapın. hep beraber ağlamak için toplandığınızda artık o kadın için yapacak birşey kalmıyor. bir insan hayatına kast etmenin bedeli ağır olmak zorunda.
    yoğun bakımdaki korkunç günlerin ardından hayati tehlikesi hala devam ediyor tuba'nın. onun güçlü bir kadın olduğunu biliyorum. bunu aşacak. liseden beri biliyorum, üniversiteden beri biliyorum, sonrasından, kahve içtiğimiz günden beri, herşey güzel olacak. başak yapabilirsin diye bana terapi yapmaya çalıştığı günden beri biliyorum. aslan gibi kızını yetiştirdiği günden beri biliyorum.
    olaydan bir hafta sonra görebildik onu. fakat fazla yormuyoruz, durumu halen ağır; lütfen ama lütfen siz de yormayın. kendisinden bilgi almaya çalışmayın. konuyu hatırladığında tansiyonu yükseliyormuş, hatırlatmamaya çalıştık. güldürelim, havadan sudan boş boş konuşalım kafası dağılsın istedik. "sürekli kapıya bakıyorum paranoyak oldum." dedi.

    "geri dönüp boğazımı kesti"...

    sesi de kısık. neden mi sesi kısık?... nefes borusunun üçte ikisini o adam kestiği için. yatağın ucuna oturdum elini tuttum, “ah!” dedi. neden mi ah? o adam 5 kez bıçakladığı için onu... diyaframından, karaciğerinden göğsünden defalarca, ölsün diye dönüp boğazını keserek...o minik yatak hareketi, herhalde bıçağın saplanıp içerde 'döndürülmüş' olduğu karaciğerine bağlı boruları hareket ettirmiş olacak ki canı acıdı; o, herkesin üstüne titrediği can’ı.

    neden mi ayrıntıları veriyorum?
    durum bu herkes bilsin. üzeri örtülmesin! örtülemez! örtülmemeli!

    neden mi bir haftadır sustuk çevresi ve arkadaşları? çünkü dehşete kapıldık. hemen herşeyle ilgili korkuya kapıldık. kimse ne yaptığını bilmiyor. sadece zarar vermemeye çalışıyor. hala dehşet içindeyim. her kadın konusuna cengaver ben, kelimelerimi seçe seçe konuşuyorum. zaten bırakın birşeyler söylemeyi, böyle bir durumda tekrar gözlerini açtığını, sağlığına kavuştuğunu görene kadar mümkün olsa aldığınız nefesi geri vermezsiniz zaten.
    o korkunç sabah, hemen hastaneye yetiştirdi ya sokakta çığlığını duyan komşu ve yetişen iş arkadaşları. doktor o sabah acilde "durumu ağır, her şeyi bekleyin. ailesine haber verin" dedi ya. o gün her bir saat, 10 saatti. sabahın 9 undan akşama kadar uzun 4 ameliyata girdi. ameliyatlardan sağ çıkacak mı diye kabus içinde bir bekleme.

    kanlar içinde götürmüşler... kanlar içinde götürmek ne demek...?! bir insana bu yapılır mı... iyi bir insan...iyi bir kız... ayrıca kötü olsaydı da bir insanın bir insana bunu yapması hak mıdır???... bir cana?...sen kimsin ya sen kim hangi hakla?! bakmakla yükümlü olduğu küçük bir de kızı var, çocuğun haberi yok buna dikkat ediliyor.
    derse girdim bir kutu mide hapını yarım saatte çiğnedim neredeyse. o gün hayatta kalma savaşı verdi arkadaşımız; hayata tutunma savaşı. acısını duymasın diye uyuttular. annesi, kardeşleri babası başında bekledi günlerce. uyanırsa o kocaman firmada yaptığı müdürlük kariyerinin falan gözü kör olsundu, uğraşıp durduğu tezine lanet olsundu, o sadece yaşasın, hiçbirşey yapmasın, sağlığına kavuşsundu onlar için artık...
    sen birisinin evladına, birisinin annesine, ya da hiçkimsesi olmasaydı birisinin yaşam hakkına bunu nasıl yaparsın? kimsin sen yaa ? artık ruhuna bir yara verdin yaşasa da yaşamasa da. hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak. ve hayatı boyunca bunu yaşamamış kadınlar acaba nasıl hissediyordur diye merak edecek! benim gibi korkuyor mudur acaba biri yaklaştığında! acaba böyle birşey yaşamasaydım nasıl bir kadın olurdum bunu hayal edecek!! gözünde bile canlandıramayacak! travma budur. yine de diyorum.. o güçlü bir kadın.. herkes gibi değil.

    uyanacak mı, kurtulacak mı?... uyandı. uyandı, ahlar içinde. en büyük dileğim ahı yerini bulsun.

    sonuç olarak, mağdur ölmediği için , öldürmeye teşebbüs eden canilerin hakettiği cezayı almadan çıkmasına izin verilemez. eylem bir cinayet eylemidir. bütün bu anlatmaya çalıştıklarım sırasında neden bu vahşeti yapan şahısa arada "adam" dediğimi de açıklayayım. malum kadınız, önce bizim kusurumuz aranır. suçluya kusur etmememiz lazım bu memlekette, malum... hele ki erkekse, hele ki kadına şiddet varsa kadın tarafında suç aranır, erkeğe canilik hak görülür gerek halk gerek kanunlar tarafından, biz de arkadaşı olarak üstümüze düştüğü kadar ezilelim!

    davayı takip edecek kadın dernekleri var ki ben hayatımda bu kadar korkusuz insan görmedim. her halde huzur veren tek şey o. konuştuk, görseniz şu dünyada sadece onlara güvenirsiniz. kadın birisini korumak isterse onun kadar güçlüsü olmuyormuş.
    muhtemelen duymadınız bu haberi tabii ki. diyaframı, karaciğeri, göğsü ve boğazı deşildiği halde, kızını bırakmamaya tutunup ölmediği için tuba korkmaz'ın hayat mücadelesini, atlatmak zorunda olduklarını, zorlu geçecek bu dava sürecini, hayat boyu aşmaya çalışacağı ve hergün hatırlayacağı o sabahı duymadınız.

    duyun, bu sefer bir kadın ölmedi.
    geride kalan sevenleri için değil, kendisi için duyun.
    ?
    #?tubakorkmaz?
    kadına şiddete sessiz kalma.
  • tuba korkmaz kim midir?
    insandır, annedir..

    ve hiç bir insanın hak etmediği bir saldırıya maruz kalmış. hayata tutunmaya çalışıyor. tuba korkmaz haberini okuyun, okutun muhakkak.

    --- spoiler ---

    muhtemelen duymadınız bu haberi tabi ki. diyaframı, karaciğeri, göğsü ve boğazı deşildiği halde, kızını bırakmamaya tutunup ölmediği için tuba korkmaz'ın hayat mücadelesini, atlatmak zorunda olduklarını, zorlu geçecek bu dava sürecini, hayat boyu aşmaya çalışacağı ve hergün hatırlayacağı o sabahı duymadınız.
    duyun, bu sefer bir kadın ölmedi. geride kalan sevenleri için değil, kendisi için duyun.

    --- spoiler ---
  • başına felaket gelmiş bir kadına destek olmak istiyorum ama asıl sorun başka kadınların elinde büyüyen oğullarda.

    pisliğin annesi, kızınız oğlumu evine almasaymış demiş,

    şimdi bu pisliğin annesini de sokağın ortasında maket bıçağıyla doğransa bu kadına da sahip çıkalım diye kendimizi mi paralıycaz, belki ayşe armanla konuşup gazeteye çıkacak.

    bu pislikleri doğuran, oğlumun koynuna girdiyse orospudur, maket bıçağıyla doğranabilir diyen analar ne olacak?

    kadın kadın kadın kadın diyip ortalığı yakalım da bu kadınları kesen pisliklerin anaları ne olacak???

    tuba, canım, yarın inşallah için biraz da olsa rahata kavuşur. allah yardımcın olsun...
  • "adım tuba korkmaz. eskişehir’de bir seramik fabrikasında müdür yardımcısına denk pozisyonda çalışan bir tasarımcıyım. size, “bu benim başıma gelmez!” dediğim ama gelen bir felaketi anlatacağım…

    30 yaşında anne olduğumda, doktora derslerimi bitirip tez aşamasına geçmiş, kendi küçük atölyemde sanat yaparak ayakta kalmaya çalışan bir kadındım. kızımın “goldenhar sendromu” olduğunu o bebekken öğrendim. ilk ameliyatını 8 aylıkken oldu.

    ve özüm, 1 yaşındayken, ben artık bekâr bir anneydim. 2 yaşında, ikinci ameliyatını oldu. ikisi de birbirinden zor ameliyatlar. daha başka ameliyatlar da olacak. boşanınca ve atölye işleri hastane işleriyle karışınca, anladım ki bordrolu bir iş lazım bana…

    buldum, çanakkale’den eskişehir’e taşındık. ve yepyeni bir hayat kurduk birlikte!

    kızımın hastalığı, benim sevgiyle kabullendiğim gerçeğimdi. göğsümü gere gere taşıdım… derken 8 ay önce aşık oldum… aşk nağmeleriyle başlayan ilişki, klasik kıskançlık hikayeleriyle 6 ay sonra trajediye döndü. “yakanı ört!”ler, “kiminle konuşuyorsun?”lar, telefon kontrol etmeler derken, ben, ben olmaktan çıktım. “bitti!” dedim…

    ve sonrasında, iki ay boyunca ne o.puluğum kaldı, ne onla bunla yatmadığım… bir gün en kötü kadın ben oluyordum, bir gün evlenmek istediği aşık olduğu kadın…

    sonra yollarım kesilmeye başladı, takip edilmeler, 2 ayın sonunda “nasıl yani?! beni istemiyor musun? peki, o halde, olacaklara razı ol!” dediği vakit, korktum. çok korktum hem de…

    ama bu kadarını düşünemiyordum bile…

    kızımın ilk karnesini alacağı günün sabahı… evden neşeyle çıktım. tuhaf bir huzur vardı güneşte, ışıl ışıl. sonra birden arkamdan gelen bir koşma sesiyle, birinin bana çarpması bir oldu, eski sevgilim olduğunu fark ettim…

    çığlık attım ve güreşme faslı…

    bu arada, elinde gördüğüm hastane mavisi büyük boy falçatayı tutmaya çalışıyorum…

    bağırıyorum avazım çıktığı kadar, her darbeyi hissediyorum, akciğerimin söndüğünün sesini duyuyorum, acı yok, ağrı yok, sadece çığlık atabiliyorum ve hırıltılı…

    “nefesim” dediğim adam, üstümde beni bıçaklarken, nefes almakta zorlanıyorum…

    o anda camdan biri, bir kadın, “ambulans ister misiniz?” diye sesleniyor.”kurtarın beni!” diyorum, bağırmayı bırakıp…

    işte o zaman, işin rengi değişiyor. üstümden kalkıyor, ayakkabısının tekini bırakıp kaçmaya başlıyor. telefonumu alıyorum, gayriihtiyari son çevirdiğim numarayı arıyorum, “bıçaklandım!” diyorum. sonra 155’i çeviriyorum ama sokak adını bilmiyorum ki nasıl tarif edeyim, 112 de olmaz. müdürümü arıyorum. olaylardan haberdar…

    fakat ben müdürümle konuşamadan, arkamdan tekrar geliyor ve gırtlağımı kesiyor… resmen kesti! inanılır gibi değil ama yaptı!!! aynen filmlerdeki gibi…

    yavaşça asfalta uzanıyorum…

    kızım 2 gün önce sormuştu, “pisi pisine ölmek nedir diye?” “yo!” diyorum, “yo olamaz, kızımın ilk karne günü, annem pisi pisine öldü dedirtemem!” bilincimi açık tutmaya çalışıyorum. ellerim yaralarımda, kendimce pansuman yapıyorum. etrafa bakıyorum. telefonum, onun tek ayakkabısı, kendi kanım ayaklarıma kadar uzanmış, kulaklığım da kan olmuş. o sırada doktor geliyor, beni yan çeviriyor, bir kadın, başımda kan içindeki ellerimi tutuyor, müdürümün eşi başıma çömelmiş, “o mu yaptı sana bunu?” diyor, müdürümle göz göze geliyoruz, hava berrak, sakin, aldığım nefes yetmiyor sanki, boğuluyorum…

    ambulans sesi…

    acile girdik, ben nefes alamıyorum. “penisilin alerjim var!” diyorum. “ölmemem lazım, kızım var benim!” diyorum, “kızımın tedavisini ben takip ediyorum” diyorum. kasığımdan kateder girdi. acı yok! sadece kontrolsüzce bacaklarım sallanıyor, kurban bayramı’nda kesilen koyunlara benziyorum. “nefes… nefes… nefes…” derken uyutuluyorum.

    uyandığımda çok ağrım var, her yanımda tüpler. korkuyorum, tekrar dönüp gelecek diye…

    12 gün geçmişti ama hâlâ hastanedeydim. çünkü arkadan geldiğinde, soktuğu falçata, 5 cm derinliğe girmiş ve çevirdiği için karaciğerimi, pankreasımı ve diyaframımı dağıtmış…

    hâlâ lıkır lıkır su içemiyorum çünkü soluk borumun üçte ikisini kesmiş. hala öksüremiyorum, iç çekemiyorum, esneyemiyorum…

    içimi acıtan ise, onun yalan dolu ifadesiyle, giyeceği takım elbise ve ‘efendi’ duruşuyla, “iyi hal indirimi” alma ihtimali…

    hâlâ annesinin babama, “kızınız da oğlumu evine almasaydı!” demesi…

    hâlâ olayın içinde benim ‘namus’umun sorgulanması…

    bu nasıl bir mantıktır! herhangi birini değil, evlenmek istediğim sevgilim olan adamı evime almışsam, ölmeyi mi hak ediyorum? aldatmadığım ve tüm sadakatimle bağlı kaldığım ama bana yaşam alanı bırakmayan adama, “bu ilişkiyi istemiyorum artık!” dediysem öldürülmeyi mi hak ediyorum? duygusal ve fiziksel şiddete maruz kalmış biri olarak, tüm yaşamımı değiştirecek bir dönüm noktasındayım.

    geçenlerde linked-in’den profilinize bakanlar listesinde adını gördüm: fatih sağır!!!

    beni öldürmeye çalışan…

    boğazımı kesen adamı…

    beni hep takip mi edecek?

    korkuyorum. ve uyuyamıyorum. yarın büyük gün. ilk duruşma! n’olur benim sesim olun, bana destek olun… beni 12 gün hastanede tutan o falçata, onun yaralarına dikiş bile attırmadı…

    bense şans eseri hayattayım!’’
  • ayşe arman'ın bugünkü yazısının konusu şiddet mağduru kadın.
    (bkz: 28 eylül 2016 ayşe arman'ın köşe yazısı)

    http://sosyal.hurriyet.com.tr/…stek-olalim_40233478
  • bu kadını korumak kollamak artık eskişehir'in namusudur. namusuna sahip çık eskişehir.
    bu adamı ise içinde tutma.
  • ruhen ve kalben destek olduğum kadın. umarım, çok umarım o lanet mahlukat adam akıllı bir ceza alır.
  • ofisten bir arkadaşımın arkadaşı. bir kadın. bir anne. güzel sanatlar lisesi ve üniversiteyi birlikte okumuşlar. başına gelenleri onun facebook paylaşımından öğrendim, sonra haber linklerinden. günlerdir düşünüyorum.

    önce ne yapacaklarını bilememişler. onun başına daha kötü bir şey gelir diye durmuşlar önce, o şokla. sonra her yerde sesini duyurmaya çalışmışlar. insanın aklı almıyor.

    "geri dönüp boğazımı kesti" diyormuş. sürekli kapıya bakıyormuş. günlerdir kabuslarıma giriyor, tahayyül edemiyorum o şok ve acıyı... bir insanı böyle hunharca öldürmeye çalışmayı...

    arkadan saldırıp karaciğerini-akciğerini-diyaframını-dalağını yırtacak şekilde 4 kez bıçaklamak, yardım çığlığı atınca da geri gelip nefes borusunun 3'te 2'sini parçalayacak kadar boğazını kesmek! boğazını!

    bu vahşet artık dursun! kadına yönelen ve namus, öfke, kıskançlık vs zırvalarının arkasına gizlenen eski erkek arkadaş, koca, baba, sevgili, abi... her türlü erkek şiddeti artık en ağır şekilde cezalandırılsın! bu sefer bir can gitmeden, ölmesi beklenmeden yapılsın bu, yeter artık!
  • bogazici universitesi ingiliz dili ve edebiyati bolumu 2004 mezunu.
  • bugün davası görülecek, adaletin yanında olması gerekli olandır.
    21 ekim'de karar davası görülecektir.
hesabın var mı? giriş yap