• tüberküloz ile ilgili yazılanları okudum ancak bazı çok önemli noktalar varki bunları kimse yazmamış o yüzden birgün gerçekten ihtiyacı olan birinin bunları okuduğunu (gönül isterki hiç ihtiyaç duyulmasın) düşünerek bazı bilgiler eklemek istiyorum.
    iki sene önce çok yakın bir arkadaşıma tüberküloz teşhisi kondu, grip olduğunu düşünürek gittiği bir doktor kontrolünden verem olduğunu öğrenip çıktı. ilk şoku atlattıktan sonra tedavi süreci başladı ancak dört ay sonra durumunda bir iyileşme olmaması sebebi ile bazı ek testler yapıldı ve aslında tüberküloz olmadığı ortaya çıktı. bu kimilerine şaşırtıcı gelecektir ancak meğersem türkiye’de tüberküloz tedavisi görüp aslında tüberküloz olmayan onlarca hasta varmış efendim. çok ağır bir ilaç tedavisine kendisine hiçbir yararı olmadan maruz kalan onlarca hastadan bahsediyoruz!

    peki nasıl emin olacağız ? şöyleki sayılan tüm yan etkiler hatta çektirdiğiniz göğüs filmindeki iz dahi yanıltıcı olabilir, bu hastalığın kesin teşhisi balgam testi yaptırmaktan geçiyor ama işin ilginç tarafı balgam testiniz pozitif çıksa dahi (tbc visürü taşıyorsunuz ve bulaştırma ihtimaliniz var demek) aslında tüberküloz olmayabiliyorsunuz. size konulan teşhisten gerçekten emin olmak istiyorsanız çapa’daki ‘detam’ adı verilen özel araştırma merkezine gitmenizi ve orada balgam örneği verip teşhisten kesin emin olmanızı tavsiye ederim. burası özel sigorta veya sgk’nın geçmediği bir merkez bu test için ekstra bir ödeme yapacaksınız ama önemi düşünüldüğünde atla deva bir rakam değil yaklaşık iki yüz lira gibi br üceti var.

    yapılan bu testle gerçekten tüberküloz olup olmadığınız anlaşılıyor çünkü yaptırdığınız balgam testlerinde sonucunuz pozitif çıksa dahi siz aslında bildiğimiz anlamda verem hastası olmayabilirsiniz. doktorlar birçok tüberküloz mikrobu olduğunu söylüyor bunların hepsinin tedavisi birbirinden farklı ve bazısı yaptırdığınız balgam testine pozitif cevap verdiği halde bulaştırıcı değil!
    bu yüzden size veya yakınınıza böyle bir teşhis konursa lütfen balıklama atlayıp hemen tedaviye başlamayın önce bu bahsettiğim ekstra testleri yaptırın ve gerçekten bu hastalığı taşıdığınızdan emin olun. bunun birebir örneğini çok yakın bir arkadaşımda yaşadık , bu süreç içerisinde o kadar çok şey öğrendik ve o kadar çok şeye şaşırdık ki insanın gerçekten yakınındaki birinin başına gelmeden bunları bilmesi münkün değil.
  • enteresan bir hastalıktır. dışarıdan bakılınca hasta gibi görünmezsiniz, hatta siz bile hasta olduğunuza inanmazsınız. ne ağrı, ne sızınız vardır, klasik belirtilerinden öksürüğünüz bile yoktur hatta. bir gün bir kaç defa öksürürsünüz ve kan tükürmeye başlarsınız. 'hayırdır' deyip hastaneye gidince de, tüberküloz olduğunuzu anlarsınız. alır milleti bir telaş, 'lan oğlum benim bir şeyim yok' dersiniz ama kimse sizi iplemez. "bal ye, yağ ye, et ye, sen kalkma, sen otur, sen bırak ben yaparım vs. vs." tabi herkes sizi sevdiğinden yapıyor bunu o ayrı. üzerinizdeki bu baskı biraz hafifleyince, bir de biraz canı kıymetli olmayan bir tipseniz hemen kalkıp dolaşmaya, bünyeyi zorlamaya başlarsınız ki o zaman hastalık size "höst" der, "hayırdır genç beni yok mu saydın?" der ve tepenize çöker.

    sonra ilaç tedavisi başlar ve işte o zaman 'galiba hastayım lan ben' dersiniz. çünkü tedavi ağırdır, her sabah aç karnına 10 adet hap yutarsınız, onlar önce kaşıntı yapar, sonra halsizlik yapar, sonra dayanılmaz mide ağrıları yapar, sonra benim gibi şanssızsanız çok ağır eklem ağrıları yapar ve "benim bir şeyim yok yeaaa" diyen hasta aslında bir şeyi olduğunu anlar. yani demem o ki zor hastalıktır, göründüğünden zordur, benim bir şeyim yok dememek iyice dinlenmek gerekir. he şimdi hakkını yemeyelim tıp camiasının, eskiden bu hastalıktan insanlar ölüyordu şimdi ölmüyor, tıp buldu çaresini fakat zor, kolay değil. bu arada bana bulaşmaz demeyin, gelişmiş ülkelerin aksine bizde çok yaygın bir hastalık hala. kendinize iyi bakın, gıdanıza dikkat edin, fazla stres yapmayın, aşk acısını abartmayın diyeceğim ama ona yapacak bir şey yok. her şey sinirsel :)
  • eskiden kurşun ile tedavi edilirmiş. sonuç: ölüm. sonra aynı madde ile ölü korunurmuş. sonuç: mükemmel bir mumya.
  • kesinlikle turk filmlerindeki gibi zarif olmayan hastalik. oyle ince ince oksurup, mendilde kan gormek falan hikaye... daha ziyade at misali, mideniz bulanana kadar oksurup durursunuz. neresi ince bu hastaligin anlamadim. sahsen ben gayet kaba buldum.
  • ayrica belirtileri cok barizdir:
    1. deli gibi istahsizlik. oyle ki 3 gun hic yemek yemek istemeyeceginiz ve 3 gunun sonunda bir salata yapragi yediginizde mideniz bulanacak kadar
    2. siddetli yorgunluk. oyle ki yorgunluktan kolunuzu kaldiramazsiniz, sabahlari yorgun kalkarsiniz, aksam 8de uyusaniz da, ertesi sabah sanki yuk tasimis gibi hissediyorsunuzdur.
    3. gece terlemeleri. oyle ki sabahlari tisörtunuz sirilsiklam kalkarsiniz.
    4. ve tabii cilginca oksuruk.
    ates ise her zaman cikmaz, arada bir 39a vurup, ertesi gun inebilir. bu yuzden uzunca bir sure verem oldugunuzu anlamayabilirsiniz. ama aslinda yukaridaki belirtiler cok belirgindir. sadece; is hayatinin yorgunlugu, depresyon, faranjit vs... diye yorumlanmaya cok acik olduklarindan, verem olabilecegini akla asla getirmeyen kisi, bir sure belirtilere uyanmayi reddeder.
    uyandiktan sonrasi basittir. 1 seneye yakin surecek antibiyotik tedavisi, bol bol igne, ev istirahati ve haliyle bol kitap, bilgisayar oyunu, tv...
  • 1800'lü yıllarda bir çok kadının yakalandığı ve sonunda öldüğü hastalıktır.

    o dönemde tüberküloz testi oldukça basitti. elinize bir mendil alıp öksürüyordunuz ve mendilde atardamardan gelen parlak kırmızı kanın tek damlası bile görülse, geçmiş olsun, test pozitif çıkmış oluyordu.

    bu sebeple, o dönemdeki mendillerin hiçbiri düz beyaz renk değildi. mendil üreticileri mendilin köşesine üç simgeden birini işlerdi. bir sıra halinde kiraz, çilek ya da en çok kullanılan gül. üç motif de parlak kırmızıydı. tüberküloza yakalanmış ve henüz yataklara düşmemiş bir kadın başkalarının yanında öksürürse, kirazlar, vişneler ya da güller kan lekesini gizlerdi.
  • insanların çoğunlukla kanserin tersine, veremi tek bir organın (akciğer) hastalanması olarak görmelerinin tek nedeni, akciğer vereminin bu hastalığın en yaygın biçimi olması değildir. bunun temelinde yer alan neden, vereme ilişkin söylencelerin, bu hastalığın yuvalanabildiği beyin, gırtlak, böbrekler, kemikler ve diğer vücut bölümlerini kapsamına almaması, bunun yerine söylencelerin akciğere ilişkin geleneksel imgelemle (nefes, yaşam) sıkı bir ilişki içinde olmasıdır.

    verem, akciğerin en üst, en çok tinsellikle yüklü vücut parçası olarak tasarlandığı bir dizge içinde özellik kazanır.
    .
    .
    .
    bir akciğer hastalığı metaforik anlamda ruhun hastalığıdır. vücudun her köşesine yayılabilen kanser bedenin hastalığıdır. ruhsal olanı soyup ortaya çıkarmanın tam tersine, kanser trajik bir biçimde gövdenin yalnızca gövde olduğunu gözler önüne sermektedir.

    susan sontag - illness as metaphor (bir metafor olarak hastalık, bfs yayınları, 1988, sf. 22)

    ***

    romantikler ölüme ahlaki yönden yeni bir bakış açısı getirmişlerdir: veremden ölümü, vücudun maddi kabalığını eriten, kişiliğe tinsellik katan, bilincini genişleten bir süreç olarak algılamaktaydılar.
    .
    .
    .
    kanserde hiç kimse -eskiden veremde olduğu üzere- süslü, çoğunlukla lirik bir ölümü aklına getirmiyor. kanser, şiirde pek rastlanmayan ve şimdi de iticiliğini koruyan bir konu ve bu hastalığın estetize edilebileceğini düşünmek bile zor.

    sf. 24

    ***

    verem ve kansere ilişkin söylenceler arasındaki en belirgin benzerlik, her ikisinin de tutkulara bağlı birer hastalık olarak düşünülmesidir.

    veremlinin yüksek ateşi, hastanın içinden yükselen bir alevin, içsel yanmanın bir göstergesidir: veremli, kendi aleviyle için için yanan korlaşmış bir vücuda sahiptir ve bu alev, vücudu ergitir. 'hastalıklı' bir aşkı, 'yakıp kül eden' bir tutkuyu betimlemek amacıyla veremin sırtına yüklenen metaforların kullanımı, romantik akımdan daha öncelere dayanır. romantiklerle birlikte bu imge, "tersyüz edilmiş", verem aşk hastalığının bir varyantı olarak yorumlanmıştır.
    .
    .
    .
    veremin aşırı tutkudan ileri geldiği, hassas ve duygulu kişilere musallat olduğu düşünülmüşse, bugün de çoğu insan kanserin tutkuların yetersizliğinden kaynaklandığını, cinsel yönden bastırılmış, engellenmiş, içe dönük ve tepkilerini yeterince dışa vuramayan kişileri seçtiği inancındadır.
    .
    .
    .
    verem söylencesine göre, genellikle veremi davet eden tutkulu bir duygu olmalıdır. ne var ki bu tutku boşa çıkmalı, umutlar mahvolmalıdır. ve söz konusu tutku genelde aşka dair bir tutku olmakla birlikte, politik veya ahlaki bir tutku da kişiyi vereme götürebilir.

    sf.27

    ***

    her şeyden önce verem metaforu, veremlinin daha bilinçli ve ruhsal yönden daha karmaşık bir yapıya sahip olduğunu ve bu durumun değerini kanıtlamanın bir yoludur. sağlık, banal ve hatta amiyane bir şeydir.

    sf. 30

    ***

    veremin romantikleştirilmesi, kişinin kendisinden bir imaj yaratması gibi, tam anlamıyla modern bir etkinliğin dünya çapında uygulanan ilk örneğiydi. veremli bir dış görünüm çekicilik, seçkinlik ve soyluluk belirtisiydi.
    .
    .
    .
    yirminci yüzyılın kadın modaları (incelik kültüyle birlikte) veremin onsekizinci yüzyıl sonu ve ondokuzuncu yüzyıl başında romantize edilmesiyle bağlantılı metaforların son mevzisidir.

    sf. 34

    ***

    sıska genç kadınlar ve solgun, raşitik genç erkekler o zamanların çaresi bulunmayan hastalığına aday olmak için birbirleriyle yarışmaktaydılar. theophile gautier: "gençliğimde 99 paund'dan ağır çeken birisini lirik şair kabul etmezdim."

    [sonra diyor ki sontag, elbette bu yazınsal bir eğretileme. yoksa insanlar, şimdi kanserden korkulduğu gibi korkuyorlar veremden.]

    sf. 34

    ***

    ölümün romantik yönden ele alınışı, insanların hastalıkları sayesinde tek ve ilginç oldukları iddiasını taşır.

    sf. 36

    ***
  • gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, yüksek ateş, gibi klasik belirtileri bazen görülmeyebilen veya görülse de diğer solunum yolları hastalıklarının belirtilerine benzediği için ihmal edilebilen; bu yüzden en kesin belirtisi balgamlı öksürük ve hiçbir ağrı kesiciyle veya kas gevşeticiyle geçmeyen göğüs ağrısı olarak kabul edilen hastalık.

    veremle özdeşleşen kan tükürme ise ya hiç görülmeyen bir belirtidir ya da hiçbir belirti ortada yokken küçük bir öksürme de ağızdan kan boşalma şeklinde görülür. şayet teşhis konmadan önce ağızdan kan gelmediyse çoklu ilaçla tedaviye başlandıktan yaklaşık bir hafta sonra mutlaka balgamla karışık kan gelir ağızdan. bu hastalığın seyrinde normal kabul edilen bir durumdur.

    tedaviye en az 12 ilaçla başlanır. ilaçların 12'sinin de aynı anda içilmesi tavsiye edilir. (bu esnada ciğerleriniz ağzınızdan gelmeye başlar, bu ciğerinizdeki yaranın temizlendiğine işarettir.) tedavinin en az 1 ayı yatarak tedavi şeklindedir. ( bu yatma işi de ilginçtir, herkes size veremli muamelesi yapar, ki zaten öylesinizdir.) her hafta ciğer filmleriniz çekilir ve balgam testi yapılır. yara ilerlemiyorsa, balgam testi negatif çıkmaya başladıysa, taburcu edilirsiniz. (fakat bu hastalığın iyileştiği anlamına gelmez. sadece mikropların bulaşıcılık etkisi kırılmıştır.) daha sonra taburcu evraklarınızla bağlı bulunduğunuız verem savaş dispanserine gidersiniz. tedavinizin geri kalanı için yüzlerce antibiyotik verilir size ve her ay düzenli olarak kontrollere gelmeniz için randevu kartı oluştulur. ( şayet randevulara gitmezseniz polis zoruyla götürülürsünüz dispansere.) her gidişinizde yüzlerce antibiyotik verilir ve ciğer filmleriniz çekilir. (hepsi ücretsizdir bunların) en az altıncı ayın sonunda şayet yara ilerlememişse ilaçlarınız kesilir; ama yaranın izleri sonsuza kadar ciğerlerinizde kalır. (kaviter lezyon muydu neydi bu yaranın adı)
    ha bir de yaranın kapanmaması gibi bir durum vardır. o zaman anlarsınız ki ciğerlerinizdeki "mycobacterium tuberculosis" denen mikroplar, kullandığınız ilaçlara direnç kazanmıştır!! işte bu gerçekten kötüdür.
  • iş görüşmelerinde hastalık ve tedaviniz üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin insanları korkutan hastalık.. hatta böyle bir hastalık geçirdiğiniz için tüm şartların uygun olduğu ve müdürünüz olacak kişi dahi "olur" onayı verdiği halde bazı orospu çocuğu patronlar tarafından işe alınmazsınız..

    "askerliğe elverişli değildir" raporu alma nedeniniz değilse; bu hastalığı geçirdiğinizi kesinlikle söylemeyin.. hiç olmamış sayın!
  • maalesef ülkemiz halen tamamen başa çıkılamamış bir hastalıktır, bu saatten sonra da zordur; zira yanlış antibiyotik kullanımı veremi de canavarlaştırmış, 3. dünyada kalmış olması itibariyle de batılı ilaç firmalarının sikine sallamadıkları hastalıklar kategosrisine girmiştir.
hesabın var mı? giriş yap