• gelişmiş endüstri toplumlarında iyice etkin hale gelen insan modeli. erich fromm güzel irdelemiş mefhumu:

    tüketici insanın ana gayesi bir şeylere sahip olmak değildir, iç dünyasındaki
    boşluğun, dirençsizliğin, yalnızlığın ve endişenin üstesinden gelebilmek için
    daha çok tüketmektir. çok büyük yatırımlarla ve endüstriyle, devlete ve
    çalışan sınıfa ilişkin bürokrasiyle tanımlanan bir toplum içinde,
    kendi çalışma koşullarında hiçbir etkinliği olmayan kişi kendini aciz,
    yalnız, bunalımlı ve endişeli hisseder. aynı zamanda, büyük tüketim endüstrisinin
    gereksinimi olan kar nedeniyle, insan, reklam aracılığıyla giderek daha çok
    tüketmek isteyen, her şeyi bir tüketim başlığı altında kavrayan -sigaralar,
    içkiler, seks, sinemalar, televizyon, seyahat hatta eğitim, kitaplar, yayınlar-
    doyumsuz, her şeye karşı maymun iştahlı bir kişiliğe dönüşüyor. yeni yapay
    gereksinmeler yaratıldı, insanın zevkleri yönlendirildi. tüketim, bugünkü
    endüstriyel toplumda egemen psişik güç durumuna gelmektedir. tüketici insan,
    bilinçsizce sıkıntısının ve endişenin baskısında iken mutluluk yanılsaması taşır.
    insanın makinaların üzerinde egemenliği arttıkça insan olarak daha güçsüzleşmekte,
    daha fazla tükettikçe de endüstriyel sistemin yarattığı ve yönlendirdiği
    bitip tükenmeyen gereksinimlerin kölesi olmaktadır. heyecanı ve coşkuyu
    yaşamanın zevki, mutluluğu ve maddi rahatlığı da canlılık zanneden insanın
    doyurulmuş açgözlülüğü, yaşamın anlamı haline dönüşür ki bu mücadele
    yeni bir din gibidir. tüketim özgürlüğü, insanın özgürlüğünün özü haline gelir.

    kişi, yalnızca üretim alanında yönetilip idare edilmekle kalmıyor, aynı zamanda
    sözde insanın özgür seçimini yapabildiği tek durum olan tüketim alanında da
    yönetilmektedir. tüketim alanında ister gıda, giyim, içki, sigara, sinema ya da
    tiyatro gibi her tür şey olsun, güçlü talep mekanizması iki amaçla
    yönlendirilmektedir. ilki; yeni satış ürünlerine yönelik, bireyin isteğini
    durmadan artırmak, ikincil olarak da; sürekli ayakta tutulan bu istekleri
    endüstrinin karı doğrultusunda yönlendirmek. tüketim ürünleri endüstrisinde
    büyük çaptaki sermaye yatırımının boyutu ve birkaç dev yatırımın aralarındaki
    rekabet; tüketimi şansa bırakmayı, tüketicinin de istediğini ya da istediği
    kadarını alma seçeneğini olanaklı kılmayı engelliyor. bireyin talepleri
    durmadan kışkırtılmalı, beğenileri yönlendirilip yönetilmeli ve önceden
    bilinebilir olmalıdır. insan, tek arzusu daha çok, daha "iyi" tüketmek olan,
    sonsuza dek memeden kesilmeyecek bir "tüketici" haline dönüştürülmüştür.

    çalışma saatleri süresince insan, üretim ekibinin bir parçasıymışçasına
    yönetilmektedir. boş zamanlarında ise, insan, beğenisi önceden koşullandırılmış
    olmasına rağmen kendi özgür beğenisi doğrultusunda davrandığını sanan
    kusursuz bir tüketici olarak idare edilip, yönetilmektedir. insan,
    sürekli sloganlarla, taleplerle ve gerçekdışı seslerle hala sahip olabileceği
    gerçeğin son kırıntısından da yoksun bırakılıyor. doğruluğuna inandığı şeyler
    konusunda insan, çocukluğundan itibaren hayal kırıklığına uğramaktadır.
    elimizde bize kalan çözümsel olabilecek küçük bir düşünce, gerçek olan
    azıcık bir duygu var, bu nedenle de bizi, ancak geride kalanlarla
    uyumlu olmak dayanılmaz bir yalnızlıktan ve hiçlik duygusundan koruyabilir.
    birey, kendini, sahip olduğu güçleri ve iç zenginliği taşıyabilen biri gibi
    görmemekte, aksine yaşayan özünü yansıttığı kendi dışındaki güçlere bağımlı
    çaresiz biri gibi algılamaktadır.

    kaynak: itaatsizlik üzerine - kariyer yayınları (2001)
  • turkiye'de ambalaji acilmis urunu iade hakki yoktur. abd'ye alisan tuketicinin beline vurulan bir kazma daha.
  • çamur atma amacı taşımamakla birlikte; sadece yiyip içip yatan insanlara değil, üretenlerin yaptığı her şeyi kendininmiş gibi sahiplenenlere de verilmesi gereken bir isim diye düşünüyorum. her gittiği konseri, her okuduğu kitabı, her katıldığı festivali, her keşfettiği restoranı övünerek ortaya süren, ama aslında kendisi ortaya bir şey koymayanlar örneğin. barındırdıkları pek çok ikilem arasında bir de çalışan kesimi sürekli kötülemek, ama kendisi onlar kadar da ortaya bir şey koymamak; veya elinden kitap düşürmeyip gayet bozuk bir türkçe kullanmak da vardır.

    (bkz: ortam insanı)
  • liberal kan emici.
  • çarkların dönmesini sağlayan öznelerdir. bunların tüketmekten vazgeçmemeleri için her yol denenir. gerekirse ürettiğiniz metayı kullanmaya alıştırana kadar bedava bile verirsiniz. önemli olan aslında sattığınız mala ihtiyaçları olmadığını hissettirmemektir. bir kere alıştırdığınızda artık işler rayına girmiştir.
  • hayatin ya da o kadar iddiali olmayalim, istanbul'un anlaminin icinde sakli oldugu gazetedir. inanmiyorsaniz alin bir gun, tuvalette klozete tunemisken okuyun. "2 adet hic kullanilmamis ucak lastigi", "sahibinden ciklet baliklari araniyor" ya da "53 yasinda beyim. yasima uygun bir bayanla tanismak istiyorum. anadolu yakasi tercihimdir." gibi ilanlarla kendinizden gecin. ben gectim, ordan biliyorum evet.
  • ilginc ilanlardan;

    "ugurlu amerikan param ihtiyactan 100 bin dolara kiraliktir"
  • ... bakiniz, ne buyurmus david ogilvy:

    "asla yalan soylemeyin. tuketici aptal degildir.
    tuketici sizin karinizdir."
  • herhangi birsey yerken icerken okumamiz icin basilmis bir gazete
  • her haltta kendini haklı gören genellikle ödeme günlerinde hep bahanesi olan yumurta deliğe sıkışınca yasal prosedürlerle karşılaşıp çirkefliğin kanunların önünde işe yaramadığını anlayıp anında kuzu masumiyetine bürünün arıza insan türü.
hesabın var mı? giriş yap