• adını mareşal koyduğum, çok değil birkaç ay öncesine kadar her gördüğünde nerede olursa olsun kalın, gür kuyruğunu sallayarak fırlayıp bana koşan, kendisiyle konuşulmasından, çok samimi olmamak şartıyla karşılıklı tokalaşmadan hoşlanan güzel gözlü sokak kedisidir.

    benimle konuşma anını en iyi şekilde yaşamak için koşarak gelip üzerine sıçradığı parmaklıklarla çevrili, sarmaşıkların kuşattığı bir duvar vardı. hem o, hem ben karşılaşır karşılaşmaz bu duvarda heyecanlı anlar yaşardık. ben oyun olsun diye bazen görmezlikten gelir, yanından onunla hiç ilgilenmeden geçermiş gibi yapardım. ama o buna müsaade etmez, hemen parmaklıklara kendini sarmaşık gibi dolayıp elini uzatarak tokalaşmak isterdi. miyavı da ihmal etmezdi. birkaç yıl aralıksız bu böyle devam etti.

    yavaş yavaş başka insanlardan da bu oyunları bekler olmaya başladığını fark ettim. ama birçokları onun ne istediğini anlamıyor, orantısız tepki veriyorlardı. günün birinde beraber gezdiğim yaşlı babamla bir duvar kenarında oturup yine sohbet etmeye başladığımız anda, ara sıra selamlaştığımız tanıdık bir yüz yanımıza yaklaştı. bana birden kızgın bir tavırla “o kedinin aşısı var mıydı?” diye sordu. ben de bilmediğimi söyledim. sonra hemen ekledi. “o kedi benim oğlumu ısırdı. çocuğa aşı yaptırdık.” dedi. genç adam sanki ben kedinin sahibiymişim, çocuğunun o kedi tarafından ısırılmasının da sorumlusu benmişim gibi öfke içinde konuşurken gözleri bana doğru kıvılcımlar saçıyordu adeta. her ne kadar “o nihayet bir sokak kedisi. ben de sizin kadar görüyorum onu vb.” laflar etmeye kalktıysam da, dinlemeden hırsla uzaklaşmışlardı küçük oğluyla beraber.

    evet. o kedi bir defa beni de ısırmıştı. ama o bunu “mademki sen beni sevip okşuyor, bana dokunuyorsun, ben de kendimce sana aynı şeyleri yapmak istiyorum” dercesine son derece anlaşılır ve ölçülü bir hareketle önce bu isteğini göstermiş; ben buna aldırış etmeyip tek taraflı olarak onu okşamak isteyince bir hatırlatma mukabilinden ufak bir ısırık atmıştı. hepsi o kadar. belli ki bu genç adamın çocuğu mareşal’in huyunu suyunu anlamadan onunla samimi olmak, beni taklit ederek onu sevmek istemişlerdi. o da tepkisini ısırıkla gösterince paniğe kapılmışlardı.

    bu olayın ardından uzun süre mareşal ortalıkta görünmedi. içimden geçeni babama da söyledim. “büyük olasılıkla o kediye bir şeyler oldu.” dedim. babam da katıldı. o da kediyi gerçekten sevmeye başlamıştı. aradan haftalar geçti. mareşal yine yoktu. artık kötü bir şey yapıldığına kanaat getirmiştim. için için üzülüyordum. bir gün bizim sohbet ettiğimiz duvarın yanından geçerken bir de ne göreyim; bizim mareşal duvarın öbür ucunda çayırların üzerine kıvrılmış. bizim geçtiğimizi anladığı için kafasını bize çevirmiş miyavlıyordu. ama olduğu yerden de kımıldamıyordu. dikkatle baktım. kedinin ön bacağının baldır kısmında, gövdeyle birleştiği noktada kocaman bir yara göze çarpıyordu. bu yüzden hareket edemediği ve büyük acı çektiği belliydi. ama benim de çok yaşlı ve hasta babamı bırakıp onunla yakından ilgilenme imkânım yoktu. bir yandan nihayet onu gördüğümüze sevinmiş, bir yandan da yarası için bir şey yapamıyor olmanın üzüntüsü içinden oradan ayrılmıştık.

    yine uzun aralıklarla mareşal görünmez olmaya başladı. artık çok seyrek ortaya çıkıyordu. yarasından ötürü çok zor ve aksayarak yürüyordu. bize ise pek bakmıyordu. canının yanmasına verdik. yoksa coşkuyla, sevinçle bize koşardı. daha sonraki görmelerimizde bacağının üzerinde aksamadan ama itinayla yürüdüğünü fark ettik. bir süre sonra ise çok yavaş da olsa yürümeye başlamıştı. ama çok büyük bir davranış farklılığı ile: mareşal artık dümdüz burnunun doğrusuna gidiyordu. ne kadar seslenirsek seslenelim bize bakmıyordu. bize bakmadığı gibi hiç kimseye başını bile çevirmeden yoluna devam ediyordu.

    evet, mareşal biz dahil bütün insanlara küsmüştü. belli ki birileri, belki de ısırılan o çocuğun babası veya yakınları onu o derece yaralayacak şekilde cezalandırmışlardı. işin iç yüzünü bilmiyoruz. ama gerçek olan şu ki, mareşal bizden de, insanlardan da yüz çevirmiş, soğumuştu. bir insandan gördüğü kötülüğün karşısında, öfkesini tüm insanlara genellemiş ve herkese küsmüştü.

    edit: imla
  • üzüldüğüm hikayedir. mareşal umarım en kısa zamanda büyüklüğü kendisinde bırakıp insanlığı affeder.
hesabın var mı? giriş yap