• im yayinevi tarafindan cikarilmis olan son kitaptir, editorlugu ozlem alpin ve hakan alpin cifti yapmistir. icinde 12 yazarin 12 hikayesi yeralmaktadir. bu yazarlarin cogu amator kisilerdir.
    ve de kapaginda "1. kitap" yazmaktadir ki, bu noktadan yola cikarak bunun ikincisinin gelecegini iddia edebiliriz.
    bu tip genel bilgilerden sonra, gelelim kitap hakkindaki kisisel yorumlarima.
    beni taniyanlar bilirler ki, turk bilimkurgusuna gonul vermis bir insanimdir. turkiyede de bilimkurgu olsun okunsun, turk bilimkurgu yazarlari yetissin isterim, bu sebeple bu kitap benim icin cok guzel bir surpriz olmustur ama kardesim kitap o kadar kotu ki, o kadar kotu o kadar kotu ki, keske olmasaymis dedirtti bana.
    oncelikle belirtmeliyim ki, eskiden beri nerede bir turk yazar tarafindan yazilmis bir bilimkurgu kitabi, oykusu gorsem durur okurum.
    (bkz: ulug bey ganimid savascilari)
    (bkz: mehmet emin ari)
    (bkz: ozlem alpin)
    (bkz: zuhtu bayar)
    hic bir onyargiyla yaklasmamaya calisirim. fakat hep husran hep hayalkirikligiyla karsilasmaktan biktim.
    bu kitabin desteklenmesini isterim, yani alin, okuyun okutun cevrenize diyebilmek isterdim, ama sonra benden nefret edersiniz. cunku kitaptaki oykuler cok kotu. hatta bazilari bilimkurgu bile degil. nasil yayinlasmis nasil basilmis hic mi insaniyet, mantik kalmamis, o kadar agac kesiyorsun kagit yapiyorsun, bi dusun dunyaya ne getirmissin ne goturmussun.
    izin verirseniz ne demek istedigimi kitaptan bir hikaye ile anlatmak istiyorum:
    hikaye aynen soyle;
    evet tatile ihtiyacim var, hmmm o zaman hawai'ye gideyim, hep gitmek istemistim zaten. "alo havaalanina bir taksi lutfen!"
    iyi gunler ben hawai'ye gidecektim. ah sonunda geldim iste ne guzel bir yermis. aa o da ne herkes kaciyor. neden acaba? hay allah yanardag patlamis, alo taksi? ne taksi yok mu? ben de yururum o zaman. aman tanrim lavlar her yerde. imdat.
    oglum iyi misin? ah anne sen miydin kabus gormusum. bunlar ne oglum? bunlar hawai kartpostallarim anne, sen en iyisi onlari cope at, artik tatil yeri secerken daha dikkatli olacagim.

    evet dostlarim size soruyorum, boyle bir hikaye olabilir mi? hadi oldu diyelim basilabilir mi? sizin okuyucuya hic mi sayginiz yok. ben para verip bu kitabi satin aliyorum ve bana layik gordugunuz hikaye bu mu? bu ne?
    bu arada ben hikayeyi kirpmadim, hikaye boyle. saka yapmiyorum. benim yazdigimdan birazcik daha uzun hepsi o. hatta sirf o hikaye icin alin okuyun, kitap yerine ibret alin. yazarin adini ve hikayenin adini aciklamayacagim ilgili okuyucu arastirir.
    kitaptaki tek ilgi cekici hikaye refik halid karayin hulya bu ya...isimli hikayesi, bir de kitabin basina yoda'nin siluetini basip altina da "judge me by my size do yu?" yazmamislar mi ahh ahh.
    ama sonucta bu insanlara destek olmak lazim, bu kitabin ikincisi cikacak, ve yine ilk olarak ben alacagim. cunku en azindan bir seyler yapiyorlar ugrasiyorlar saygisizlik etmek istemem tabi ki lakin keske biraz daha ozen gosterseler, hayir o degil sonunda turk bilimkurgusu tamamen bu adamlarin eline kalacak o zaman mahvolduk demektir.
    simdilik son umudum mehmet acar o da beni hayal kirikligina ugratirsa elime kalem kagit alip ben yazacagim sonunda.
  • aralık 2012... maviada istanbul

    sevgili torunum için tuttuğum günlüğe bir şeyler daha eklemeden önce görsel postalarımı inceleyeyim. filtrelerden sonra kalan 5 çöp gönderi... bunlara "çöpteri" adını kim koydu acaba... ikisi fantazi usbb oyuncak reklamı, diğerleri dizi film fragmanı... görsel posta adresimi nereden bulurlar anlamıyorum. toolbarda hava sıcaklığı -24 görünüyor. hafif koruyucu giysiyle çıkabilirim. günlük notunu yolda cepsayar'dan yazıp yüklerim. metro durağına kadar tornet ile gidebilirim.

    ....

    son tornet parkını boş bulduğum için şanslıyım. cebimdeki son bir euroyu makinaya attığım için bankamatiğe uğramam gerek. metro çıkışında bir tane olacaktı ama sanırım o iris güvenlik tanımalı çalışıyor. iris tanımımın geçerliliği dolduğu için parmak izli bir makina bulmam gerekecek.

    ...

    cepsayarım mavidiş kanalından taksim treninin 3 dakika içinde durağa geleceğini gösteriyor. acele etmeliyim... bu su altı metro hattının 2010 marmara depreminden etkilenmemiş olması çok ilginç. isteyince oluyormuş demek... koskoca heybeliada'yı ikiye bölen depremden hasarsız kurtulmak... bravo japonlar...

    son 8 yıldaki gelişmeler düşünülünce türkiye'nin altyapısı için bunun büyük bir atılım olduğu gerçek... tüm adalar dahil olmak üzere izmit'ten silivriye kadar birleşik raylı sistem... herşey güzel de keşke bütün bunlar soğuklar başlamadan önce olsaydı ya... geçen hafta sıcaklık -30'u gördü. şehir şebekesine ilk kez donma önleyici sıvı zerkedildi. bunların hepsini torunum için yazdığım günlüğe eklemeliyim. cepsayarımın şarjı geceye kadar dayanamayacak. aydınlık bir yere çıkmalıyım.

    ...

    (müzik sesi)

    biricik torunum... benim zamanımda metrolarda müzik grupları olmazdı. ab'ye girince bu da oldu.. ne garip... o kadar bayıldığımız bu ab fikri de sonradan değerini yitirdi. evet euro kazanıp euro harcıyoruz, harç vermeden vizesiz yurtdışına çıkıyoruz. türk ürünleri ve insanları tüm dünyaya yayıldı... ama bunun önemi kalmadı. türkiye daha zenginleşti ama ruhu kalmadı... ab ile kokoreççiler, seyyar satıcılar filan ortadan kalkacak diye ironik bir özlemimiz vardı... şimdi bunun bizim ruhumuz, kişiliğimiz olduğunu anladık... biz değiştik torunum... tüm dünya insanları gibi... robotlaştık... tadımızı kaybettik. şimdi tek önemli şey kaldı... dünyamız... onu kaybetmemek için çalışıyoruz. ama boşuna... o ölüyor yavrum !

    gerçi şimdi eskisinden daha saygılıyız dünyamıza. tüm önlemler alınıyor onun ölümünü yavaşlatmak için... ama çok geç... çok az zamanımız kaldı.. o yüzden sizleri henüz doğmadan uyuttuk. tüm bireyler henüz doğmamış torunlarına iletmek üzere elektronik günlükler tutuyorlar. soğuklar geçtiğinde, bu günlüklerle birlikte uyandığınızda biz yanınızda olamayacağız ama bunlar size bir şekilde yol gösterecek. adını bilemediğim sevgili torunum, ailemizle ilgili veriler bilgisayarında sanal olarak yaşamamızı sağlayacak. bizim çocuklarımız ilkel sanal oyuncaklarla oynadılar. sizin sanal oyuncaklarınızın teması da belki bizler olacağız.

    canım torunum, bizim yaşamımız süresince çok büyük gelişmeler yaşandı... akla hayale gelmeyecek aşamalardan geçildi... doğayı, ondan vahşi isteklerimizi küstahça alma pahasına yok ettik. bunun başımıza neler getireceğini hayal edemeyecek kadar tembel ve umursamazca yaşadık. sana tek öğüdüm elinde kaldığı kadarıyla dünyanı kucakla ve ona en büyük saygıyı duy. bizim vicdan azabımızı ancak bu umut dindirebilir.

    sevgi ve aydınlıkla...

    büyükbaban
    aralık 2012, maviada istanbul.
  • (bkz: #1073245)
  • kahramanımın adı ü-tü. dünya dışı bir uygarlık ve dünya uygarlığı arasındaki tek kesişim noktasının ütü olması üzerine kurulu. elinde ütü olan bir uzaylı, gemisi bozulup tuzla'da içmeler'e düşüyor. orada bir aileye sığınıyor. ailenin çocuğuyla falan arkadaş oluyor. bir gün misafir geldiği evin çocuğunun karnı ağrıyor, gaz yapmış, ü-tü elindeki ütü ile karnına sıcak kompres yapıyor. çocuğun karın ağrısı geçiyor.

    rowenta sponsor olursa senaryosunu yazmak isterim.
  • derlendikleri bir kitap da mevcut.
  • (bkz: son tiryaki)
  • metin atak'ın bütün kitaplarının kahramanı "murat atak". niyarlılara işkence eder, uzaylı kadınlar onun türk çekiciliğine dayanamayarak önünde iskambil gibi dökülür, odasına gizlice girmek için entrikalar çevirir, hatta babalarının gezegenini çeyiz diye teklif ederlerdi. pratikte cüneyt arkın'ın bizans filmlerinin uzayda geçeniydi.
  • yazmakta olduğum bilimkurguda bol miktarda bulunan öğelerdir. çalışmaktan fırsat bulsam bitireceğim, ama herhalde ancak internette yayınlayabilirim.
  • (türkçe fantastik edebiyatla beraber) kategori olarak ele almak gerekir ve sonra haline de acımak gerekir. bulwer-lytton ödüllerine layık bir dille yazılıyor çoğu hikaye. amatörü de profesyoneli de böyle.

    türün buralarda çok genç olmasının etkisi var tabii. ilgi az olunca verim de düşük haliyle. (birkaç yıl içinde çok tuhaf albenili kitaplar çıkabilir düşüncesindeyim. temennin de böyle. dernek, topluluk, grup, yayın evlerinin dinamizmiyle ilgi kendini belli etmeden yükseliyor. düz-klasik roman sevicileri çok farkında değil gibiler şu sıra).

    ama anlatmaya çalıştığım gibi bu hikayelerin tatsız bir dil-üslup problemi var. fantastik, bilim-kurgu yazarlarının, özellikle gençlerin (yaşlısı epey az zaten) dili felaket.

    anlatıma -di'li geçmişle kurulmuş kısa cümlelerle başlama ve devam etme saplantısından kurtulamıyorlar bir türlü.
    "o sabah, başına neler geleceğinden habersiz uyanmıştı", "karşısında oturan yolcunun tuhaf hareketleri dikkatini dağıtıyordu." (tavsiyem, türkçe edebiyatın yeni öykücülerinin, romancılarının üslubuna bir göz atmaları. )

    klişe çeviri türkçesinden de vazgeçemiyorlar. "lanet olası bir bagajın içinde havasızlıktan ölmek üzereydi" (lanet olası ne? fucking'in karşılığı olarak türkçeye uyarlanan tuhaf bir yerelleştirme. dedesinin "lanet olası muhtar ve çavuş ali" dediğini duyan var mı lan aranızda?)

    kurgu ya çok aceleye geliyor ya çok sıkıcı. okurken sıkıntıdan gebermek mümkün.

    karakterler mazisi olan, zaten herkesin aşina olduğu bir geçmişe sahipmiş gibi betimlenebiliyor.
    "misafir sevmediğini herkes bilirdi." (bu kadar. bunu açan, devam ettiren bir cümle veya paragraf yok. "herkes bilir" işte. okur da bilmelidir. e anlatsana neden sevmediğini misafiri ; mesela nasıl davranır misafire?)

    ve tabii ki karakterler zayıf. bu klişe cümleyi kurmak zorunda kaldım.
    "kül rengi bulutların efendisi almor kardeşi aranma'nın lanetiyle beraber yeryüzüne inmişti" (çok afedersin almor kim mkoyim? lanet ne? sanki fantastik bir üçlemenin ikinci kitabındanmış gibi beliren karakterler var ama ne öncesi var ne ardı. ben almor'u tanımıyorum ve bu tanımadığım karakter 1500 kelime sonra bir daha ortaya çıkmayacak zira hikaye bitecek.)

    benzetmeler zorlama. salt benzetme amacıyla yapılmış. benzetmenin orada hiçbir işlevi yok.

    korku türü zayıf denemeyecek kadar kötü.
hesabın var mı? giriş yap