• o, topraktan oğrenip,
    kitapsız bilendir.
    hoca nasreddin gibi ağlayan
    bayburtlu zihni gibi gülendir.
    ferhad’dır
    kerem’dir
    ve keloğlan’dır.
    yol görünür onun garip serine,
    analar, babalar umudu keser,
    kahbe felek ona eder oyunu.
    çarşamba'yı sel alır,
    bir yar sever
    el alır,
    kanadı kırılır
    çöllerde kalır,
    ölmeden mezara koyarlar onu.
    o, yûnus-u biçare'dir,
    baştan ayağa yaredir,
    ağu içer su yerine.
    fakat bir kere bir dert anlayan düşmeyegörsün önlerine,
    ve bir kere vakt erişip
    "gayrık yeter!.."
    demesinler.
    ve bir kere dediler mi,
    israfil surunu urur,
    mahlûkat yerinden durur.
    toprağın nabzı başlar
    onun nabızlarında atmağa.
    ne kendi nefsini korur,
    ne düşmanı kayırır,
    dağları yırtıp ayırır,
    kayaları kesip yol eyler, ab-ı hayat akıtmağa"

    (bkz: nazim hikmet)
    (bkz: memleketimden insan manzaralari)
  • asırlar boyunca ezildiğinden, kendini korumak için "kurnazlık geni" geliştirmiş bir canlı türüdür.

    *siz ne anlatmaya çalışırsanız çalışın, o sizin "söylemediklerinizi" anlamaya çalışır; kısaca salağa yatar. zaten anlatılanları anlayacak bilgi birikimi de olmadığı için, bu onun için tek alternatiftir.
    *konuşulan konudan kendisine ne yarar veya zarar geleceğini hesaplayarak ona göre konumlanır; yoksa işin doğru-ahlaki vs olması onun için önemli değildir.
    *ahlak ölçüleri karısının-kızının apışarasıyla sınırlıdır, yalan söylemek "hayatın olağan akışı"dır.
    *onun sevdiği-inandığı şeyleri söylediğiniz ölçüde size yakınlaşır, sevmediği şeyleri (gerçek te olsa) söyleyeni düşman beller.
    *çalışıp uğraşmakla değil, etraftan dolaşıp kurnazlıkla hedefe ulaşmaya çalışır. çoğunlukla bu yöntem başarısız olduğunda da "zaten herşey yalan-herşey üçkağıtmış" ayağına yatar, bu temel hayat düsturu olur.

    bu arada belirteyim; bugünkü tc halkının %80 küsuru, nerede/hangi mevkide olursa olsun aslında bu kültüre sahip insanlardır, yani aslında yukarıdaki tanımlar sadece köylüleri değil, ülke halkının çoğunluğunu niteler.

    2-3 nesil, veya bir 50-60 sene sonra bu nesil/anlayış körelip doğru insanlardan oluşan bir topluma kavuşuruz ümidindeyim.

    not: köyden çıkmış (ve yukarıdaki aşamayı geçtiğini düşünen) birisi olarak gözlemimde iddialıyım.
    kimse bana türk köylüsünün ferasetinden falan dem vurmasın.
  • fakirliğe ve cahilliğe alıştırılmış, bunu olması gereken sanan insan tipidir. kalkıp "acaba bizi mi sikiyorlar?" demez. tabi istisnaları vardır. tüm fakirliğine rağmen çocuğu kendi gibi cahil kalmasın diye uğraşıp okutan köylü aileler de mevcut. fakat bunlar istisna olduğu için türk köylüsü sınıf olarak modern insanın en alt tabakasıdır.

    bir video izlemiştim. hollanda'da idi sanırım. otomasyona bağlamışlar artık. tarlanın neresi daha nemli, neresi daha sıcak tespit edip ona göre besleme, ilaçlama vs yapılıyor. bizim köylünün "gavur" diye baktığı adam "teknolojiden nasıl faydalanırım" peşinde. keşke bizimkiler de biraz kafa yorsa da taşağını öpüp başımıza koysak. ama yok işte.
  • yakup kadri karaosmanoğlu pek güzel anlatır bu insanları yaban isimli romanında.
    (bkz: orta anadolu)
    (bkz: bozlaklar köyü)
  • "yüksek sağduyusu" sayesinde fakir ve gelir dağılımı bozuk bir ülkesinin vatandaşı olmayı başarabilmiş olandır.
    üçün birini alandır.
  • türkiye vatandaşlarının büyük çoğunluğunun en fazla üç kuşak öncesi.
  • 1914 yılı ilk baharının bir günü.
    mekan, müzik, şık giyimli insanlar ve ansızın içeri giren kaba saba bir köylü.
    köylü, içeride kendine bir yer beğenir ve oturur. insanlar yadırgayarak bakarken garsonlar ise surat asıp bir müddet köylü yokmuş gibi davranırlar.
    köylü ısrar edince garsonlar kendisine hizmet edilmeyeceğini, burada böyle kaba saba insanların yeri olmadığını mekanı terk etmesini söylerler.
    köylü, ''bulgaristan benim ekip biçtiğimi yiyor, benim silahımla korunuyor. parasını verdikten sonra istediğim yerde otururum bana da hizmet edeceksiniz'' diyerek çıkışır.
    isteği yerine getirilir.
    oturduğu masadan olayı dikkatle seyreden adam,karşısındaki adama: '' şakir, günün birinde bizim köylülerimizi de böyle görmek isterim, kendilerinden emin olmalı ve haklarını istemesini bilmelidirler.'' der.
    ve o adam osmanlı imparatorluğu'nun sofya'daki ataşemiliteri kurmay yarbay mustafa kemal bey'dir.
  • şark kurnazı.
  • atatürkün deyimiyle köylü milletin efendisidir.

    yıllarca köylü kurnazlığı yapanıda çıkmış dürüst emekçi hatta emeğinin karşılığını alamayanda ama hiç yılmamıştır ta ki son 20 da politik hatalar yapılana kadar. hayattan bezmiş şehirlere kaçmış ama şehirlide olamamış insanlar.
  • avrupa köylüsüne göre biraz daha cahil, ama kesinlikle daha zekidir.

    sarı çizmeli mehmet ağa, bilinen ilk türk köylüsüdür.
hesabın var mı? giriş yap