• siyasetin bir sorunu yok aslında. tek sorun seçmendir.

    son 50 yıllık siyasi tarihinin,

    14 yılını demirel (ap)
    13 yılını rte (akp)
    6 yılını özal (anap)
    6 yılını cunta
    3 yılını çiller (anap)
    2 yılını yılmaz (anap)

    gibi merkez sağ neoliberal partiler yönettiği halde, ve bu partilere kendisi oy verdiği halde seçmen, ülkenin geldiği bu durumdan sol'u sorumlu tutmaktadır. bu ülkenin en büyük sorunu budur.

    geleceksin demirele oy vereceksin. sonra içindeki sığlığa biraz dindarlık ekleyip milli selametçi olacaksın, kapatılınca özala yeşil ışık yakacaksın, ölünce çilleri anan sanacaksın, sonra tayyibe oy vereceksin. ama eskiden çalışmıyorlardı cümlendeki eskiler yine solcular olacak he mi?

    (bkz: la bu solcular size ne etti kardeşim)

    siyasetin bir sorunu yok. sağın siyaseti böyle beğenemedin mi?
  • sürekli bir lider beklentisi olması.
  • (bkz: bizden olsun çamurdan olsun)

    sadece siyasilerin değil, tüm toplumun temel yaşam felsefesi bu.
  • türkiye'de siyaset topluma göre şekilleniyor. bu nedenle temel sorun türk insanının ahlaksız, bencil ve hırsız olması.
  • (bkz: islam)
  • siyaset değil seçmen sorunu vardır, siyasetçi menfaati için herşeyi yapar, önemli olan seçmenin mantıklı tercihler yapmasıdır.

    kasabın yolunu bilmeyen kişilerin, kendilerine bunu reva görenlere tekrar tekrar oy vermesi sorunun seçmen kitlesinde olduğunu gösteriyor.
  • değişimin olmaması. dinamizm diye bir şey yok. koltuğa oturan kalkmıyor. bakınız yaşım 43. bu yaşa kadar bildiğim siyasetçileri yazayım daha net anlaşılır. özal, çiller, erbakan, yılmaz, demirel, ecevit, baykal, bahçeli, erdoğan ve kılıçdaroğlu. 43 yaşındaki birisinin bu yaşına kadar gördüğü siyasi liderler. muhtemelen erdoğan ve kılıçdaroğlu'nu biraz daha göreceğim. babam da 68 yaşında. o erdal inönü'yü de gördü. demirel, ecevit ve erbakan o gençken de vardı. neredeyse 70 yıldır türkiye siyasetinde olan hepi topu 11-12 kişi. bizim aslında bu hantallığı defetmemiz gerekiyor.
  • (bkz: rte)
  • demokrasinin hediye edilmesinden mütevellit asla kıymetini bilememek.

    salt günlük hesaplar peşinde koşmak.

    çok konuşup hiç iş yapmamak.

    solun ülkede var olduğuna inanıp solu kürdistan hayali ile yanıp tutuşup tek başlarına hiç olacaklarını bildikleri için özerklik çizgisine çekip dünyanın en büyük emperyalistlerinin kucağında oturan kürdolarla aynı safta yer almak ve bundan gocunmamak.

    dostu düşmanı iyi belleyip yeterli hücum yapamadan hep savunma hattında kalmak türk futbolu ile türk siyasetinin ortak sorunu değilse bu kadar hezimete rağmen nasıl halen bu denli partizan ve fanatik olunabilirdi?

    kendi tarihine fransız kalıp türklerin her dönemde devletçi olduğunu ve bundan asla vazgeçemeyeceğini çok iyi idrak etmekle beraber bunu yıkmak için beyhude delil aramak.

    millete has aşağılık kompleksini ve kincilik durumunu her daim koz alan ve diri tutan bir politika izlemek.

    iç siyasette de dış siyasette de idare duygusundan yoksun olmak ki idare hukuku bile çok yeni bir hukuk dalıdır. sağlıklı ilişki kurmayı, kriz yönetimini beceremiyorlar.

    seviyesizlik tabii. siyasetin seviyesi yerlerde bile değil o kadar yani.
  • kamu kurum ve kuruluşlarının yukarıdan aşağıya, ya yetkilerini kullanmaması ya da yanlış kullanmasıdır. vatandaşlar da bunun farkında olduğu için karşılıklı bir "ahlaksızlaşma" süreci işlemiş.
hesabın var mı? giriş yap