• yeşil devrimin gerçekleşmesi ile beraber ilerlemesini sadece tarımsal makinelerde kat etmiş sektör değil piyasadır. yetersiz devlet politikalarının bilinçsiz çiftçi ile desteklenmesi ile kasıtlı olarak geri bırakıldığına inandığım güzide sektörümüz olabilecek iken bugün yerlerde sürünen piyasa.

    80'li yılların sonunda sesli bir şekilde konuşulmaya başlanan gümrük birliği antlaşması ile beraber tarım arazileri hızlı bir şekilde sanayi alanlarına çevrilmeye başlandı. 80'li yılların sonuna tekrar bakacak olursak terör örgütünün kurulması ve aktif eylemlerine başlamasını görebiliriz. doğu ve güneydoğu organize saniyelerin kurulması için daha elverişli iken güvensizleştirilip marmara-ege-içanadolu da ki verimli araziler organize sanayi bölgelerine çevrildi. şimdi birileri çıkıp yol-liman-ulaşım-nitelikli iş gücü gibi saçmalıklar söyleyecek bunun yüzdesi güvensizlikten çok çok aşağıda.

    tarımsal araziye vurulan darbe bununla kalmadı gümrük birliğine alınmayan işlenmemiş tarımsal ürünler türkiyenin avrup birliği tarım fonundan yararlanmasını engelledi böylelikle tarım yatırımcıları kıtlık günlerinin yaklaştığı şu günlerde dahi türk tarımına yatırım yapmamaktadır. verimli ovalar üzerine kurulan fabrikalar ısrarla tarım yapmaya devam eden çiftçinin sularını-arazilerini-havasını zehirleyip var güçleriyle tarımsal arazileri katletmektedirler.

    devlet politikalarının yetersizliği tarımın bugün asıl sorunudur. örneğin avrupa birliği tarıma bütçesinin %45 ini ayırmakta iken türkiye %2sini ayırmaktadır tarım ülkesi olan türkiye için yaman bir çelişkidir bu. miras bölünmeleri ile parçalanan takiben parselleştirilip imara açılan tarımsal arazilerin önünün kesilmesi türk tarımının geleceği açısından büyük bir sorundur. gümrük kapılarının açılması ile beraber ve devlet teşviki ile alınan zararlı tohumlara gerekli incelemenin yapılmaması hiçbir denetimin uygulaması sonucu tarlalar zehirlenip bugün verimsiz arazilere dönüştürüldü.(f1 tohumları, canavar tohumlar)

    tüm bu olumsuzlukların yanında olumlu gelişmelerde olmuştur ziraat bankası belli aralıklarla özellikle gene 80'ler sonunda çiftçiye mütevazide olsa yardımda bulunmuş fakat çiftçi çok uygun şartlarda aldığı krediyi geri ödememiştir. ödeyememiştir demeyi dilerdim fakat "devletin malı deniz yemeyen keriz" üzerine kurulan toplum yapısından nasibini "gariban çiftçi"de almış ve belli periyodlar ile gerçekleşen aftan faydalanarak aldığı yardımın gerekliliğini yerine getirmedi. bilinçsiz çiftçiliğin diğer örneği ise gene tohumsal hatalardır yüksek verim alınan toprağı mahvettiği bilinen ürünler ekilerek toprağa büyük zararlar vermektedirler.

    türk tarımının piyasa olmasının potansiyel sebebi çiftçinin ekonomik düşkünlüğüdür örneğin; bir hasattta oldukça getiri sağlayan ürün gelecek yıl tüm çiftçiler tarafından ekilip kamyonlarla nehire döküldüğü hatırlarız.burada görev gene devletintir kontrol mekanizmaların yetersizliği çiftçiyi yönlendirebilecek bir kurumun hali hazırda var olmayışı türk tarımını yerinde saymasının sebebleri arasındadır.
  • kiliçdaroğlu bu yaziyi okumadan köylere gitmesin

    türk tarımı bir taraftan içerden bilinçsiz basiretsiz, teslimiyetçi politikalarla diğer taraftan da dışarıdan yapılan baskılarla yok edilmeye çalışılmaktadır. işin en kötü tarafı içeriden hiçbir politik ve bürokratik irade bu kötü gidişe bir son verebilecek plan, program ile ortaya çıkmamaktadır. batı 20 yıl sonranın gıda eğilimleri nasıl olacak diye araştırmalar yapıp raporlar hazırlarken, (1) biz bırakının batı’nın gıdanın geleceği konusunda yazdığı bu raporları değerlendirmeleri kendi ülkemizde tarım ve gıdanın gelecek 10 yıl içinde nereye gideceği konusunda rapor hazırlamaktan bile aciziz. tarımsal istatistiki verilerimiz bile doğru değil ve oldukça yanıltıcı.

    türk tarımının çöküşü 1980’lerde başlamıştır. 1980’lerde gündeme gelen özelleştirme 1994’den sonra hızlanmış özelleştirme uygulamaları ve politikaları sonucu türk tarımına can veren en önemli kurumlar ya tamamen özelleştirilmiş ya da kısmen özelleştirilerek resmen işlevsiz hale getirilmiştir. batı elinde birikmiş tarımsal ürünleri eritebilmek ülkeleri biyoemperyalizm yoluyla kendine bağımlı kılmak için türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin gıda güvenliğini kendilerine bağımlı kılmaya çalışıyor. bundan dolayı tarımda büyük rol oynayan tarımı destekleyen büyük kamu-devlet kuruluşları özelleştirme adı altında güçlerinin kırılması esas hedeflerinden biri oldu bizde onlara yardımcı olduk. özellleştirme nedeni olarak halka bunların devamlı zarar ettiği öne sürülüyordu fakat gerçekte bunların hepsi ziyan etmediği gibi ziyan edenler hükümetlerin partizan politikaları nedeniyle içleri boşaltılarak, doğru işletilmeyerek zarar eder duruma sokuluyorlardı.

    bu duruma nasil geldik

    2009 yılında yurtdışından gelen tarım ürünleri için 10 milyar dolar ödedik. türkiye 2003 yılında abd’den hiç buğday ithalatı yapmazken 2007 yılında $ 11.8 milyonluk buğday aldık. 2005 yılına kadar türkiye hububat ihraç ederken bu yıldan itibaren hububat ithalatcısı oldu. 2008 yılında hububat ithalatının ihracata göre 2 milyar 100 milyon dolar gibi büyük bir açık verdiğini bu durumun ülkemiz için büyük bir gıda güvenliği sorunu ve ekonomik kayıp yarattı. -türkiye’de 1988 yılında toplam işlenen tarım alanı 24.7 milyon hektarken, 2007 yılında bu sayı 21.9 milyon hektara indi.

    hayvan sayısının hızla kayboldu. et satışının % 50’sini kayıt dışı yani kaçak olduğu ve bunun öne geçilemedi. türk çiftçisinin birkaç kalem dışında ürettiği tarımsal ürünlerden kar yapamıyor. hatta zarar edip tefecilere, bankaya olan borçlarını ödeyemeyecek durumda. siz çiftçinizin elindeki ürünü yok pahasına sattırırken, tarladan satışı tarım ürünleri fiyatları birkaç yılda artış göstermezken, tüccarın, komisyoncunun alıp sattığı tarım ürünlerinde 2009 yılı rakamlarıyla senede % 22.7 artış oldu. bu fark çiftçinin değil aracıların cebine gitti.

    ülke tarımının can damarı özellikle tohumlar, zirai ilaçlar, hayvansal yemler mazot gibi tarımsal hammadde ithalatındaki artış oldukça tehlikeli boyutlara ulaştı. tohumda, özellikle sebze ve yağlı tohumlarda dışarı bağımlı hale geldik. çiftçiden esirgenen teşvik dışarıya kat kat fazlasıyla tarımsal ham madde ödemelerine gitti. ülke çiftçisisin tüketici değil üretici sınıfında olmasına rağmen üreten çiftçinin kullandığı mazottan hükümet % 37 özel tüketim vergisi {ötv} %15’de kdv alıyor. bunun yanında pırlanta,yakut, zümrüt, topaz safir, inci, gibi değerli taşların kısaca lüks tüketim mallarının kdv’si sıfır. halbuki,27 ekim 2002 tarihinde balıkesir mitingini telekonferansla yapan başbakan recep tayyip erdoğan

    mazot fiyatlarını indireceğini, ötv'yi kaldıracağını söylemişti. sekiz yıl sonra (11.07.2010) aynı yerde miting yapan muhalefet partisi lideri kemal kılıçdaroğlu bu sözün tutulmadığını hatırlattı. çiftçiye, halka verilen sözlerin çoğunun tutulmaması türk siyasetinde yeni değildi

    elektrik santrallerine gelişigüzel izin verilmesiyle, 2003 tarihli 4957 sayılı turizm teşvik kanunu, 2004 tarihli 5177 sayılı maden yasası, 2006 tarihli 5553 sayılı tohumculuk yasası ile, nasıl doğal tohumlarımızın ticareti yasaklandı. doğanın, ormanların katledildi. ekilebilir topraklar üzerine binalar yapıldı. ülke küresel güçlerin açık bir sömürüsü haline getirildi.

    türk çiftcisi özel bankalara tefecilere nasil soyduruluyor.

    türkiye’de çiftçinin çoğunun elinde çoğunlukla hisseli tapular olduğundan ve daha diğer bir çok bürokratik engellerden dolayı çks denilen çiftçi kayıt sistemine kayıt olamadığından ne bankalardan tarım kredilerinden ne de devletin teşviklerinden faydalanamamaktadırlar. tarım kredi kooperatifleri bile kredi vermek için yalnız kooperatife üyelik değil çks talep etmektedirler. hükümet yetkililerine sorarsanız çiftçinin büyük kesimi çks üye olmuştur. gidip çeşitli ziraat odaları kayıtlarına bakarsanız çiftçinin büyük çoğunluğunun çks’ye üye olamadığını göreceksiniz. bu gündeme getirilmeyen büyük bir problemdir.

    bir çiftçinin bankalardan kredi talebi sırasında bir çok bürokratik engellerle karşılaşır. türk bankacılık sektörünün verdiği kredi miktarı içinde tarıma giden yalnız %4’dür. bu tarım sektörünün finans piyasasından ne ölçüde dışlandığının en belirgin örneğidir. çiftçiye kolay ve uygun şartlarda kredi vermesi için kurulan ziraat bankası ise son yıllarda esas işlevinden uzaklaştırılmıştır. ziraat bankası topladığı mevduatın % 10’dan aşağısını çiftçiye kredi olarak vermekte topladığı mevduatla çiftçiyi finanse edecekken devlet tahvili, hazine bonosu alarak devleti finanse etmekte, devletten aldığı faizle 2009 yılında 3.5 milyar tl’lik rekor kar yaptım diye övünmektedir. devlet eliyle yaratılan bu bozuk sistem tarıma destek değil köstek olmakta, ürününü üretmek, tarımsal girdi satın almak için para bulmaya çalışan çiftçiyi yüksek faizle tarımsal kredi veren, çiftçinin tarlasını ipotek eden özel bankaların tefecilerin eline düşürmektedir.

    tarım kredi kooperatifleri ve ziraat bankası, çiftçimize yüzde 7-13 arası faizlerle kredi veriyor. bu tür krediler diğer bankalarda yüzde 25-35 arasında değişiyor. bu durumu çiftçimiz gayet iyi biliyor, fakat gerektiği gibi faydalanamıyor. bu yüzden büyük faizlerle özel yabancı bankaların ve tefecilerin eline düşüyor. çiftçinin çoğu şu anda haciz kıskacındadır.

    tarima teşvik rezaleti

    tarım kanununa göre çiftçilere ödenecek destek, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olamaz. 5488 sayılı tarım kanununun 21. maddesi'ne göre tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz oysa 2009 yılında çiftçiye gayrisafi milli hasılanın sadece binde dördü oranında destek ödendi. diğer bir deyimle maliye bakanlığı verilerine göre ise 2009 yılında çiftçiye gayrisafi milli hasılanın sadece yüzde 0, 4'ü oranında destek ödendi. bu rakamda kitap üzerinde bir çok bürokratik engelden dolayı aslında çiftçi milli hasılanın binde dördünü bile alamadı.

    tarımsal teşvikler hep geç ödenir. çiftçi bu teşvikleri bazen bir sene geç ve bölünmüş şekilde alır. çiftçinin bütün hesabı kitabı şaşar borç faizleri katlanır. türkiye’de bütçenin % 2.6’sı zirai teşvik için ayrılıyor. 2009 bütçesinin % 32’sinden fazlası borç faizi ödemelerine gitti.

    devlet çiftçiye senede ortalama $3.5 milyar civarında teşvik vermektedir. bu teşvik de bir sürü bürokratik engeller, tapulardaki sorunlar çks’ye üye olamama yüzünden tam olarak çiftçiye ulaşmamakta, teşvik ödemelerinin ne zaman yapılacağını da ne çiftçi ne devlet bilmemektedir.

    avrupa birliği’nde ki çiftçi sayısı aşağı yukarı türkiye ile aynı olmasına rağmen ab’nin senede çiftçisine verdiği teşvik yaklaşık $65-70 milyar civarındadır. abd 5 milyon çiftçisine 26 milyar doları resmi kanallarla ödemiş dolaylı yollardan bu teşvik 40 milyar doları bulmuştur. ab ve abd çiftçileri teşviklerini zamanında almaktadırlar. böyle haksız bir rekabette tük tarımı ve çiftçisinin uzun müddet dayanması çok zordur.

    hayvanciliği nasil yok ettik

    türkiye nüfusu 1990 yılından bu yana yüzde 26,9 artarken, hayvan varlığı yüzde 33,7 oranında azaldı. besicilikten kâr edemeyen çiftçiler hayvanlarını kesime gönderdi. özellikle damızlık hayvanların kesilmesi sektöre büyük darbe indirdi. et ve süt üretimi ciddi şekilde azaldı. 2009 kırmızı et fiyatlarının, küçükbaşta yüzde 80, büyükbaşta ise yüzde 35 oranında artmasında, hükümetin yanlış politikaları, spekülasyon yapılması dışında yaşanan kuraklık ve imkansızlıklar, canlı hayvan sıkıntısı sonucu kesilen damızlık hayvanların önemli rolü var.

    türkiye’de büyükbaş hayvanı (sığır ve manda) olan tarımsal işletmelerin, büyükbaş hayvan sayısına göre yüzde 59,7 ile 1-4 baş hayvanı olan işletme büyüklüğü grubunda. görülüyor ki ülkede hayvancılık yapan çoğunluğun elinde ortalama 1-4 baş hayvan var. avrupa'da bir işletmede 40 inek var türkiye'de 1 ile 4 inek. dört inekle, kışı uzun, verimsiz coğrafyada bir aileyi geçindiremezsiniz. şimdi sıkı durun türkiye’de 5 ve üzeri büyükbaş hayvanı olana teşvik veriliyor. bunun yanında hayvanların türk-vet ve soy kütüğüne kayıtlı olması, örgütlü üretici olması, tüm aşıların yaptırılmış olması gibi talepler var. ülkede çok az hayvan yetiştiricisi bu şartlara haiz. sanki gizli bir el türkiye’de tarım ve hayvancılığı yok etmeye çalışıyor.

    tarım bakanı mehdi eker 11 şubat 2010’da katıldığı tarım zirvesinde yeteri kadar besi hayvanımız var, et ithali yapmayacağız suni fiyat arttıranlar et ithalatını unutsun (12.02.2009) diyen tarım bakanlığı başbakan’ın emriyle haziran 2010’da et fiyatını bahane ederek hayvancılık sektörünü tamamen ithalata açtı. yerli üretimi, hayvan varlığını artırmak, hayvancılık desteklerini akılcı kullanmak yerine, işin kolaycılığına kaçarak içine düştüğü darboğazı ithalatla aşmaya çalışıyor. fakat bu iç piyasada hayvancılığa ve türk tarımına yapılan en büyük darbe olacak.

    iktidar kentlere kentler ise kırsala muhtaçdır. kırsal bölgede tarım ihmal edildiği an bütün sistem çöker. işte türkiye’de tarım ve çiftçinin yok edilme sürecine sokulması ile ülke kısmen bu çöküşü ve çözülmeyi yaşamaktadır. tarımsal konuları temel almadan, global tarımsal politikaları anlamadan türkiye’de ki meselelere hiçbir zaman kalıcı rasyonel çözümler getirmek mümkün değildir

    ismail tokalak

    odatv.com

    [1] mark w. rosegrant, michael s. paisner, siet meijer, julie witcover, 2020 global food outlook

    trends,alternatives, and choices, a 2020 vision for food, agriculture, and the environment initiative

    international food policy research institute, washington,d.c. auğstos, 2001 www.ifpri.org

    kaynak: http://www.odatv.com/…n-koylere-gitmesin-2007101200
  • bizim mahallenin toprak işleri. hakkında yazacak çok şey var illa ki**ama hem yazılmış hem de üşendim. olayın en en en merkezinde toprak ve insan var değil mi? evet. cem seymen çok güzel değinmiş buna mesela programının şu bölümünde. hollandalının toprağa verdiği kıymet, halkını bu konuda eğitmesi, belli bir bilinç oluşturması, bizim gibi alan açısından on tane hollanda eden ülkeye ders niteliği arz ediyor. demek ki batı hep lüks şehir yaşamı filan değilmiş. bizim gibi taklit iştahı geniş olan bir millet neden böyle şeylere gözünü dikmez anlamam. olay dönüp dolaşıp "batı'nın iyi yanlarını alacaksın aga" geyiğine bağlanıyor, üzgünüm.
  • gelişmekte olduğu iddia edilen türk şeysi.

    devlet ve köylü sayesinde nalları dikmiştir.

    kendi köyümden örnek vereceğim.

    benim köyümün kuru fasulyesi çok ünlüydü.

    çarşıda pazarda yok satardı. köylü kabak ekmeye başladı çekirdeği para ediyor diye. sonrası malum. götüne sok o kabağı afedersin.

    şimdi fasulyelere bakıyorsun yeminle fasulye dediğin gaz yapar yahu. bizim yediğimiz fasulyeler boş cigara gibi. karnımızı bile şişirmiyor.

    devlet kısmına gelince. ithal tohum diye bir zımbırtı çıkardılar. kısır tohum şerefsiz. seneye verimi düşüyor hatta ürün vermiyor, tekrar almak zorunda kalıyorsun.

    mazota değinmeyeceğim ben hep 20 liralık alıyorum.

    reva mı arkadaş ne yediğimizin ne içtiğimizin tadı kaldı.

    yalan mı arkadaş senelerdir ne tahılların ne meyvelerin tadı var. yazıktır yahu bu milletin yiyeceğine bile ipotek koyuldu. bir de organik tarım adı altında geçiriyorlar.

    şirket bunlar ımını kıydıklırım.
  • hakkında, ziraat mühendisleri odası genel başkanı özden özgür'ün de bilgileri bulunan güzel bir yazı.

    http://www.yenicaggazetesi.com.tr/…iyor-166141h.htm
  • https://www.gostergelerneanlatir.com/#bu-hafta

    "son yıllarda tarım sektörünün ihmal edildiği ve gelecekte beslenme sorununun ortaya çıkacağı şeklindeki kötümser öngörüleri daha sık duyar olduk. tarımın ülkemizde ne kadar gerilediğinin ispatı olarak da, samanı bile ithal eder bir ülke haline geldiğimiz sıklıkla vurgulanıyor.

    on bin yıl boyunca iktisadi hayatın temeli olmuş bu sektöre bireysel örnekler yerine daha genel bir perspektiften göz atmak daha sağlıklı bir görüş açısı kazandıracaktır diye düşünüyoruz. bunun için de, tarımdaki dış ticaretimizi başka bir yazıda incelemek üzere, şimdilik gayri safi yurt içi hasıla verilerine baş vuracağız.

    bir yıl gibi belirli bir dönem içinde yaratılmış olan toplam katma değeri yansıtan gayrisafi yurt içi hasıla, iktisadi üretim miktarını en geniş anlamda kapsayan göstergemizdir. üretim miktarını sektörler ayrımında veren gayrisafi yurt içi hasıla, tarım sektöründe yaratılan katma değeri de ayrıca görmemize imkan sağlıyor. yıllar arasında sağlıklı bir karşılaştırma yapabilmek için de cari fiyatlar yerine sabit fiyatlar kullanılarak hazırlanan zincirleme fiyat endeksini tercih ediyoruz.

    1998’den bu yana endeks değerlerine yandaki tabloda yer veriyoruz.1998-2007 yılları arasında tarımdaki üretim artışı ortalama olarak %1’in altında gerçekleşirken 2007’den günümüze yıllık üretim artışı yaklaşık ortalama %3,5 seviyesinde gerçekleşmiş.buna göre incelenen yirmi yılın ilk on yılında kişi başına üretim düşerken ikinci on yılda üretimin nüfus artışını aştığını görüyoruz.

    fao’ya göre, gelişmekte olan ülkelerin geçmişte ortalama tarımsal üretiminin yıllık olarak %2,1 oranında artmış olduğu dikkate alındığında, özellikle son on yıldaki bu gelişimin hiç de kötü bir performans olmadığı ortaya çıkıyor. hele tarım üretiminde bir kriz olduğu söylemi gerçeklikten tamamen uzak görünüyor.

    ancak tablonun diğer tarafında, tarım alanlarının gelişimine baktığımızda durumun pek iç açıcı olmadığını görüyoruz.2000’lerin başında 41 milyon hektar olan ülkemizdeki tarım arazileri 2017’de 38 milyon hektara düşmüş durumda.çiftçinin daha çok yüksek katma değerli ürünlere yöneldiği ve tarımda yenilikleri benimseyerek daha yüksek verimlilik sağladığı anlaşılıyor. ancak tarım arazileri bu hızda gerilerken gelecekten endişe duymamak da mümkün değil.

    yüzyılı aşkın süredir tüm kaygılara rağmen, insanoğlunun tarım üretiminde nüfus artışının üzerinde bir ürün artışı yaşadığı gözlemleniyor. geçmişe baktığımızda, tarımdaki verimlilik artışının önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini ileri sürmek çok iddialı bir yorum olmayacaktır. üretim tekniklerindeki gelişimin önümüzdeki dönemlerde de devam etmemesi için bir neden bulunmuyor. ancak yetersiz beslenme endişesinden şimdilik uzak olsak da tarım arazilerinin yok edildiği bir çevresel ortamda yaşamak istemeyeceğimiz kesin."
  • maalesef sizlere ömür.

    halen zar zor ayakta kalabilen tarım kolları da arıcılık ve tabiattan toplanan gıdalar haricinde çoğunlukla ithal girdilere bağımlı
hesabın var mı? giriş yap