• basitçe türkiye'nin sanayileşmesinin avrupa'ya kıyasla çok geç başlamış olmasıdır sebebi.

    avrupa'da 1800'lerde başlamıştır işçi sınıfının ortaya çıkışı. türkiye'de ise sanayileşme ve köyden kente göç 1960'larda başlamıştır. bu geç kalmanın sebebi, geçmişten gelen sermaye sahibi bir elitin olmayışına veya mevcut elitin sanayileşme ile alakasız olmasına bağlanabilir. malumunuz her rejim kendi elitini yaratır. cumhuriyet devrimiyle beraber yeni elitlerin palazlanması, sanayileşmesi ve sanayileşen toplumun işçi ihtiyacı 1960'ları bulmuştur. dikkat ederseniz koç ve sabancı'nın holding haline geldiği ve büyüdüğü tarihler 1960'lardır.

    70'lerde büyüyen işçi sınıfı sendikalaşmaya ve sol fraksiyonlar yaratmaya başlar türkiye'de. sonu malumunuz 12 eylül darbesi olacak olan kanlı süreç ile sendikacılık ve işçi sınıfının örgütlenmesi yok olur.

    bu noktadan sonra türkiye'de özal dönemi başlar. bu dönem insanların sınıf atlaması ve alt sınıfın neoliberal mantıkla başarısız ve hor görülmesi olarak geçen bir süreçtir. köyden kente göçmüş milyonlar artık örgütlenmek şöyle dursun, birbirinin üstüne basarak tırmanma yarışına girmişlerdir. gerek üçkağıtçılıkla, gerek okuyarak olsun herkesin tek derdi içinde bulunduğu berbat sınıftan yukarı çıkmak olmuştur. özal öncesinde işçiler örgütlenip haklarını ararlarken, özal sonrası dönemde işçiler voliyi vurup geride bıraktıkları işçileri sömürmenin yolunu arar olmuştur.

    devlet mantığı da bizzat bu yönde şekillenmiştir. gecekondulara tapu verilmesi, 40 yaşında emekliler türetilmesi, taşeronculuğun ortaya çıkması, sendikaların işverenlerin kontrolüne geçmesi, rüşvetin ve yozlaşmanın yükselişi, memurluğun avanta iş haline gelmesi* tüm bunlar türkiye'de işçi sınıfının üstüne daha çok yük bindirmiştir. keza masabaşı iş kavramı, beyaz yaka kavramı hep bu dönemlerde şekillenmiştir. artık kızlar işçi sınıfından erkeklere bakmaz olmuştur. meslek liseleri başarısız öğrencilerin eline diploma tutuşturulan gereksiz kurumlar haline gelmiştir. 90'lar nesline motor meslek lisesi denilince kafasında oluşan resmi sorun. herkes üniversiteye girmek ve beyaz yaka olmak istemektedir artık.

    bu sürecin bokunun çıktığı yıllar da akp'nin mantar gibi üniversite dikip rantını yediği yıllar olmuştur. artık işçi sınıfı tamamen sistemin çarkları arasında ezilmiştir. hepsi iktidara muhtaç, cahil, çaresiz hale getirilmiştir. haliyle türk milleti köylü bırakılmıştır.

    işçi sınıfının kalkınamayışı ve sanayinin de işçi sınıfının bu cehaleti ve garibanlığından istifade etmesi nedeniyle türkiye'de yüksek teknoloji yerine inşaat gelişmiştir. artık türk sermayesi bu vasıfsız işçilerin sömürülmesine dayanan bir sistemle varlığını sürdürür.

    ingiltere'de, almanya'da, fransa'da ve iskandinav ülkelerinde işçi sınıfı çok daha örgütlüdür. bu insanların ekseriyetle anne babaları da işçidir, onların anne babaları da. işçi olmak kötü bir şey değildir buralarda. babam çöpçü diyen çocuğun yüzü kızarmaz. ve evet bu insanlar işçi sınıfıdır, köylü değildir. bizde işçi sınıfı köylüden devşirmedir. bugün şu entry'yi okuyanların iddia ediyorum %80'inin anne babası veya dedesi nenesi köyden göçmüştür. bizde şehirleşme ve işçi sınıfının kökleri çok derin değildir. zaten üstümüze yapışan bu köylülüğün sebebi de budur.

    ben mezar kazdığım, çim biçtiğim dönemde isveç'te çok utanıyordum kendimden. sonrasında farkettim ki aslında ben bu işleri yapmasam kim yapacaktı? insanlar bana bakınca acımıyordu, iğrenmiyordu. daha çok müteşekkirlerdi çünkü toplumun bir parçasıydım. elime de 1800 euro para geçiyordu az değil isveç için bile yeterli bir paraydı. türkiye'de amele olduğunuzda size boka bakar gibi bakarlar, bunu çok yaşadım yazları çalıştığım elektrikçide. verdikleri para da karın tokluğudur.

    tüm bu işçilik, köylülük, şehirleşme vs birbiriyle ilintilidir. türkiye'nin çomarland olma sebepleri de buraya dayanır.
  • köylü 40 yıl geçse yine köylüdür.

    21. yuzyıla uygun eğitim sistemi olan bir ülkede yaşıyor olsaydık, iki ya da üç nesil içerisinde köylü şehirliye uyum sağlayabilirdi. ancak türkiye'de köylünün şehirli olabilmesi için göçten sonra üç nesil geçmesi bile yetemiyor.

    örneğin ailesi onlarca yıl evvel köyden şehre göç etmiş, istanbul'un avrupa yakasında doğmuş ve büyümüş ve hatta yarım yüzyıldan fazla yaşamış birini ele alalım; bakınız adam ne kadar köylü, ne kadar şehirli olabilmiş. olmuyor, olamıyor.

    istanbul'un henüz ciddi göç almadan önceki sosyal durumuna bakın; insalar arasında saygı ve sevgi varmış, şehrin bir havası varmış. göç başladıktan sonra hem şekli hem ambiyansı bozulmuş bir mega köy oluvermiş. kimse ne ülkenin ne de şehirlerin içerisinde bulundukları durumdan şehirlileri sorumlu tutamaz. köylüye sorarsanız çevresinde gördüğü durumdan memnun.

    kullanılan dile bakın; artık şehirli köylünün kullandığı dile uyum sağlıyor. ellerinde sözüm ona üniversite diploması, dilekçe yazmayı bilmeyen, türkçe konuşmayı bile öğrenememiş insanlar çoğunluktalar.

    ülke köylülükten kurtulabilir mi; görmeye bizim ömrümüz yetmez.
  • berlin'de hakimler var dendiğinde ortada işçi filan yoktu, olsa olsa maraba vardı. türk toplumu da almanya'da, dünyanın en sanayileşmiş ülkesinde geçen 60 yıl ve üç nesilden sonra hala köylülüğünden sıyrılmış değil. demek ki o işler öyle olmuyor.
  • köylü olmak medeni olmaya mani değildir.
    tersi de doğrudur, şehirli olmak medeni olmak değildir.
    diğerleriyle birlikte yaşamak, başkalarının hakları olduğunu bilerek yaşamak köylü ya da kentli herkesin benimsemesi gereken temel yaşam ahlakıdır.
    köy kültürünü şehirde yaşamaya çalışmak ne kadar tuhafsa şehir kültürnü köy kültürüne üstün tutmak o derece tuhaftır, gereksizdir.
    bunları ayırdetmek için allah akıl vermiş kullanınız.
  • köylülük değil, kasabalılığa dönüşten kurtulamamadır o. ilber hocayı dinlemediğiniz için adam yine haklı.
  • en çok hayvanlara olan bakış açısında kendini belli eder.
    eğer bir hayvan kendi işine yaramıyorsa (bekçilik, etinden sütünden faydalanma vb vb.) öldürülmesinde bir sakınca yoktur hatta gereklidir bu kafaya göre.
  • köylülüğü cahillik ile ilişkilendiren gerçek cahillerin savıdır.
    aslında başlık "türk toplumunun cehaletten kurtulamaması" olması gerekirdi.
  • kasabalılıktır o . köylü en azından birşey üretir.

    kasabalı gün boyu hoş ama boş konuşur , dedikodu yapar, okey oynar, kısa vadeli çıkarları için yapmayacağı şey yoktur, her dört yılda bir bu çıkarları doğrultusunda vaatler veren partilere oy atar.

    bunların şehirlerde yaşamasına rağmen halen içlerinde kasaba ruhu olanları meşhurdur.

    öyle işte.
  • göçebelikten/bedevilikten medeniliğe geçişin ilk aşaması köylülük, ikinci aşaması mahalleliktir.

    bizim toplum köylülük ve mahallelilik arasında bir yerlerde zamanı durdurmuş.

    arapperestliğin konuyla ilgisi araştırılmalı.(acilen)
  • sorun köylülük değildir. sorun ilimden fenden ve gelişmişlikten uzak köylülüktür. yoksul köylülüktür. yoksa bir çok kuzey avrupa ülkesinde insanlar çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyorlar ama olaya teknoloji katıyorlar. ürettikleri ürünler bugün metabolik hastalıkları olanlar tarafından alınıyor. sen bir makarnayı 3 liraya satarsın adam çölyaklıklar için makarna üretir 50 liraya satar. eğlenmesini de bilir maddi durumu da iyidir. çalışır ve üretir. bizim gibi hayvancılığın bittiği ülkelere et satar. şehirler karın doyurmaz, köylü dediğimiz insanlar her daim olmak zorunda. ama bu şekilde değil. türk toplumu köylülükten değil, cahillik ve yoksulluktan kurtulamadı.
hesabın var mı? giriş yap