• ne kadar anlatılsa da, gerçekler öne sürülse de kötü niyetli, samimiyetsiz şahısların anlamazdan geleceği; ve hatta üzerinden yalan söyleyip, propaganda yapmaktan vazgeçmeyeceği mevzu.

    bugünlerde, bütün propagandacılar aynı yalanı öne sürüyor: "bu ülkede rumlar vardı, hepsini atatürk gönderdi. işte atatürk milliyetçiliği".

    yalan söylüyorsunuz ve yalan söylemek ahlaka aykırıdır.

    türk-yunan nüfus mübadelesi, venizelos'un fikridir. ırkça homojen bir yunanistan peşinde koşan venizelos'un amacıydı ve mecburen uygulandı.

    sanki atatürk'ün fikriymiş gibi gösterip gerçekleri çarpıtmak için çok zavallı olmak lazım.

    gerçekler acıdır, acıtır.

    ***
    ilber ortaylı diyor ki:

    "..barış için kabul ettik
    yunan ordusu ikiye ayrılmıştı, venizelosçu cumhuriyetçi subaylar ve general metaksas gibi venizelos’a karşı olanlar. sonraki diktatör metaksas çok doğru bir kurmay yaklaşımıyla; “balkan savaşı’ndaki kazanımlarımız yeterlidir. küçük asya bir macera olur” demişti. izmir’e çıkıldığı gün ise “bari daha ileri gitmeyiniz” dedi.
    yenilen imparatorluğun ordusunun ne olduğunu ve ne yapabileceğini biliyordu. endişelerinde haklı çıktı. 3,5 yıl sonra yunan ordusu perişan çekilirken, küçük asya’daki helenlik de onunla yollara dökülmüştü.
    venizelos’un ömrü boyunca beslediği “megali idea”sı feci bir düşüş yaşıyordu, hemen aşırı hayalcilikten aşırı gerçekçiliğe döndü. lozan’da elinde kalacağını tahmin ettiği yunanistan, trakya ve italya işgali dışındaki yunan adalarının helenliğini sağlamalıydı. yanya’dan tırhala ve yenişehir’den (larissa), güneyde mora’daki yenişehir’den (nuplia), batı trakya’dan, selanik vilayetinden, girit ve midilli’den türkleri ve müslümanları çıkararak küçük asya’daki yunanlılarla mübadele etmeyi düşündü.
    doğrusu yunanistan ile savaştan bezen yeni türkiye, sulh için bu isteğe kabul gösterdi; ne var ki küçük yunanistan’dan çıkartılacak 500 bin türkün karşılığında, geniş anadolu topraklarından 1,5 milyon helen unsur yunanistan’a gelecekti. sınır boyundaki batı trakya türkleri yerinde bırakılacaktı, buna karşılık da “etabli” deyimiyle ifade edilen 120 bin kadar istanbul rumu da türkiye’de yaşama devam edecekti.

    türkiye’nin avantajı
    lozan barış antlaşması henüz yürürlüğe girmekten çok uzaktı. cumhuriyet de ilan edilmemişti. 30 ocak 1923’te mübadele ant-laşması imzalandı. yunanistan ve türkiye’den dörder üye, milletler cemiyeti’nden de üç üye beynelmilel komisyonu oluşturuyordu. anlaşılan iki ülkenin nüfus mübadelesi işi beynelmilel sorun haline getirilmişti.
    mübadeleyi etnik azınlıklar sorununu ortadan kaldırmak ve bu bölgede barışı sağlamak için büyük devletlerin zorladığı öne sürülür. aslında bu zorlamanın muhatabı yeni türkiye olmuştur. zira venizelos’un bu işe baştan yatkın olduğu anlaşılmaktadır.."

    okuyun
  • "hayır bundan sonra siz yunansınız, osmanlı değilsiniz. ve biz de artık osmanlı değiliz, türküz.. ve yarın, kimbilir biz başka bir şey oluruz, siz zenci olursunuz ve tavşanlar da kedi olurlar"

    -- osman çavuş, osmanlı vatandaşı oldukları, rumca bile bilmedikleri halde neden gitmek zorunda olduklarını kavrayamayan hristiyanlara açıklama yaparken.

    "hristiyanlar gittikten sonraki sabah pek çoğumuz şaşkına dönmüş gibiydik ve hepimiz çok üzgündük....ve dendi ki gemi bizim insanlarımızı batıdaki bir ülke olan girit'e götrmüş ve bu ülkeden de bizimkilerin yerine bazı müslümanlar geldi, ama sayıları bizim kaybettiklerimiz kadar değildi. ve bu giritli müslümanlar bizim kaybettiğimiz hristiyanlara benziyorlardı. bu yüzden biz de neden değiş tokuş edilmeleri gerektiğini merak ettik; çünkü bu giritliler tıpkı bizim hristiyanlarımız gibi dans edip türkü çığırıyorlardı...bu giritlilerin birkaçı yalnızca rumca konuşuyordu. bizim hristiyanlarımız ise hiç değilse türkçe konuşmayı bilirlerdi."

    -- abdulhamit hoca'nın hanımı ayşe, birds without wings
  • lozan antlaşmasıyla yürürlüğe girdiği doğru olmakla birlikte, anadolu rumlarının zaten çok büyük bir kısmı -ki bu hemen hemen bir milyona yakındır-, 9 eylül 1922 ile mudanya mütarekesi arasındaki bir aylık dönemde anadolu'dan göçmek zorunda kalmıştır. zira türk tarih yazımında, "kaçan yunanlılar izmir'i yaktı" olarak hikaye edilen hadisenin doğruluk payı varsa da, tersi de yaşanmış, birçok rum evi yakılmış ve rumlar, yaşadıkları toprakları antlaşma yapılmadan önce terk etmek durumunda kalmışlardır. mübadele teklifinin yunan tarafından gelmesinin birincil sebebi de, görece küçük bir araziye yayılı olan yunanistan'a, mevcut nüfusunun yaklaşık dörtte biri oranında yeni bir güruhun eklenmesi sonucunda nüfus yığılması yaşanmasıdır. dolayısıyla, kendi topraklarındaki müslümanları türkiye'ye göndererek bir bakıma rahatlamayı düşünmüşler;ama gelen rumların ancak üçte biri oranında müslüman çıkışını sağlayabilmişlerdir. mübadele sonrasında yunan ekonomisinin yoğun dış borç ve faiz yükü altında kalmış olması doğruysa da, özellikle üretim alanında, gelen mübadillerin ticari bağlantıları ve zanaat yetenekleri sayesinde önemli gelişmeler göstermiştir. buna karşılık, gerek müslümanların iskanının rastgele yapılıp -örneğin dağlık bölgeden gelenleri kıyı şeridine, makedonya yaylalarından gelenleri ovalara yerleştirmesi- ve bu sebeple üretimin aksaması gerekse de işleyen üretimin pazarlanmasını sağlayacak tüccar ve ticaret bağlantılarının rumların gitmesiyle azalması sonucunda türkiye ekonomisine pek katkı yapmamıştır. ancak, yunanistan, mübadeleyle gelen rumları başarıyla entegre etmek için 10 milyon sterlinin üzerinde para harcarken, türkiye'de bu oran 1 milyon sterlin civarındadır ki bu hem türkiye'nin göçmenlere bakışını gösterir hem de ekonominin çok da yara almamış oluşunu imler. gerek edebiyatta gerekse diğer sanat dallarında türkiye'nin mübadeleye çok yer vermemiş olması, epikleştirilen kurtuluş savaşı 'nın değerinin azalması ve bir anlamda ona leke sürülmesinden korkan resmi ideolojiden kaynaklanır. buna karşılık yunanistan'da mübadelenin sanata yansıma sıklığı, 1922'nin bir felaket olarak düşünülmesinden ileri gelir. zira bu tarih, helen varlığının anadolu'dan çıkışı anlamındadır ve birçok yunan açısından 1453'ten çok daha katastrofiktir.
    mübadele süresince yaşanmış hazin hikayelerin dramatikliğinin ötesinde, mübadelenin getirdiği belki de en büyük trajedi; keskin çizgilerle ayrılmış ve birbirine kapatılmış türk-yunan tanımının oluşması ve yakın sayılabilecek bir geçmişte paylaşılabilmiş deneyimlerin unutulup insanlar arasındaki etkileşimin ve ilişkinin keskin bir bıçakla kesilmesi olmuştur. "ulus-devlet olmak için böyle olması zorunluydu" açıklaması ne trajediyi anlayabilmeye ne de olanları doğru biçimde aktarabilmeye yetebilir.
  • edevlet sayesinde üstsoy dökümü alınca dikkatimi çekti, babaannemin üstsoyu yok dökümde, onun üzerine araştırınca konuyu öğrendim:

    mübadele nedeniyle 1907 doğumlu selanikli babaannem sıdıka, 1924 yılında, 17 yaşındayken kardeşleriyle birlikte, anasız babasız (önceden vefat etmişler) ayvalık'a yerleştirilmişler. mübadelede -nedense- doğum yeri ayvalık olarak kaydedilmiş. sonra balıkesir, sonra istanbul'a göçmüşler, kimbilir ne şartlarda ve neden. sonrasında istanbul'da istiklal savaşı gazisi, istiklal madalyalı dedem yarbay kazım purut'la evlenmişler. filmlerde seyrettiğimiz türden bir hikaye ailemde yaşanmış.

    mübadelenin baştan sona yanlış ve hatta insanlık suçu olduğunu düşünüyorum. insanları doğduğu, bildiği, yaşadığı topraklardan koparıp, uygun gördüğün bir yere bir eşya gibi koymak akıl alır gibi değil. türk - yunan mübadelesi aslında müslüman - hristiyan mübadelesidir. yükselen ulus devlet duygusuyla bir imparatorluğun küllerinden doğan iki ulus devlet, nüfus mübadelesinde din esasına dayanmış, türk mü, yunan mı diye bakmayıp, dine göre hareket etmiştir. mübadele tümden yanlış ama bu tercihteki mantığı da hiçbir zaman anlamadım.
  • türkiye'de pek çok bölgenin ruhunu kaybetmesine neden olan nüfus mübadelesidir.

    özellikle ege kentlerinde gözle görülen bir uyum vardır. rum ve türk ustaların kendi yorumları ile inşa ettikleri ege'nin çiçek kokulu taş sokakları, cumbalı avlulu evleri, agora misali bir meydan etrafına dizilmiş dükkanları, kahveleri hep o günlerden bize kalan mirastır. ortak yemekler, şarkılar, kelimeler ise bu uyumun meyveleridir. iki halkın sağladığı uyum biri olmadan eksiktir, anne yada baba olmayan bir aile gibi, bu sebeple ege aslında o tarihten itibaren öksüz kalmıştır.

    bir ege çocuğu olarak büyüklerimden, rumların giderken bir kaç hafta sonra geliriz diyerek anahtarlarını komşularına bırakmasından, rumların topraklarını yok pahasına satın almaya çalışan simsarlara kadar pek çok mübadele anısı dinledim. bunlardan en çarpıcı olanı mübadele öncesi dönemden, anneannemin anlattığı anıydı.

    izmir'in işgalinden sonra yunan ordusunun anadolu'nun içlerine ilerlediği dönemde, nazilli'de yaşayan anneannemin annesi rum komşusuna sormuş;

    -yunan geldiğinde, biz kaçarsak senin oğlanlar bize ateş eder mi?

    rum komşunun gözünden bir kaç damla düşmüş ve sadece şunu söylemiş,

    -ah o papazın gözü kör olsun.

    neredeyse yüzyıl önce de bugün de insanlar başkalarının amaçları uğruna feda edilmiş ve piyon olarak kullanılmış ve kullanılmaya devam etmiş, bugün de etrafımızda yaşananlar aslında bundan ibaret. filler ve çimenler olayı.
  • sonuçları türkiye açısından hiç de iyi olmamıştır. karadeniz'den örnek vereyim, nerede güzel birşey varsa hep rumlar yapmış. sanat eserleri, evler vs.

    işe yarar adamların hepsi rum. lisede tarih öğretmenimizanlatmıştı. el emeği, sanat, tasarım isteyen herşeyi rumlar yapıyordu. demirciler, mermerciler, mimarlar hep rumdu. türklerin bu işlerle pek alakası yoktu. rumlar gitti, zanaat konusunda büyük bir boşluk oluştu.

    karadeniz'in mükemmel doğası ve coğrafyasının içindeki çirkin yapılaşmayı görürseniz bir gün ne demek istediğimi anlarsınız.

    alın size örnek. bu rum birinin yaptığı meşhur atatürk köşkü:

    http://galeri2.uludagsozluk.com/…k-köşkü_295934.jpg

    bu da türklerin yaptığı sürmene sahilindeki evler:

    http://mw2.google.com/…io/photos/medium/5948605.jpg

    şimdi aradan cımbızla en güzel ve en kötüyü seçip karşılaştırma yaptın diyebilirsiniz. atatürk köşkü hakkaten güzel bir örnek, ama ortalama durum bunun çok da gerisinde değil.

    sonuç olarak ben rumları özlüyorum. avrupa rumları elimizden alarak bizi geriye itti. çok kültürlülüğün olduğu yerler gelişmeye müsaittir. tek dil, tek din, tek tip insan vatana ihanettir.
  • türkiye'de cok fazla bilinmeyen, konusulmayan bu olay yunanistan icin bir milat oldugu icin iliklerine kadar islemistir. mübadele sonrasi yasanan zor kosullarin etkileri hayata sinmis, sanat dallarinin hemen hemen hepsine damgasini vurmustur, türkiye'de mübadele konusunu isleyen edebi eserler parmakla sayilacak kadar azken, yunanistan'da "30 kusagi" olarak adlandirilan edebiyatcilarin yazmis ve yayimlamis olduklari eserleri ciddi sayilara ulasmaktadir.
  • "türklerin yunanlılara attıgı bir kazık" diye degerlendirmeden önce yunanların izmir e asker çıkardıgı sırada izledigi göçmen planını irdelemek daha yerinde olur kanaatindeyim.
    yunanların işgaliyle doguya dogru göç etmek durumunda kalan ve bırakılan türk halkının boşalttıgı yerlere arazi ve çiftlik vaadiyle askerden kaçan rumlar ile adalardaki rumlar yerleştirilir. amaç işgal edilen bölgelerde yunan nüfusunun türk nüfusundan fazla oldugunu ispatlamaktır.oysa aynı yıl yapılmış olan uluslararası inceleme kurulunun raporuna göre türk nufusunun yunan nufusuna ezici ustunlugu belirlenmişti.yunanistan mubadeleden gördügü zarar yaptıklarının cürmüdür.
  • turkiye ekonomisi tarimdan sanayiye gecis yasamak uzereyken, mubadele geregi tekrar tarima geri donduren ve ekonomisini buyuk darbeye ugratan degisim olmustur ayni zamanda.
  • bundan birkaç yıl önce trt’de yayınlanan ve mahir günşiray’ın sunuculuğunu yaptığı doğduğum topraklar adlı belgeselin konusunu oluşturan anlaşma. 5 ya da 6 bölüm boyunca devam eden belgeselde sözkonusu anlaşma uyarınca türkiye’den yunanistan’a giden rumlarla, yunanistan’dan türkiye’ye gelen türklerin yaşadıkları, sözkonusu kişilerin çocukları ve torunlarının anıları ve bir takım eski görüntüler eşliğinde anlatılıyordu.

    bir kere bu mübadelenin yaşayan herkes açısından katlanılması çok zor bir deneyim olduğu aşikar. özellikle orta yaşını geçmiş olan kimse kesin bir ayrılık gözüyle bakmamış olaya. herkes nasılsa bir gün geri döneceğim diye çıkmış yola ve hayatlarının kalan kısmını doğdukları topraklara geri dönecekleri günü hayal ederek geçirmişler. yerleştikleri yerdeki kimse de hoş geldiniz diye karşılamamış yeni gelenleri. bir kısmı gittikleri yeni ülkenin dilini bile konuşamayan bu insanların, yeni yerlerine, komşularına, hayatlarına alışmaları yıllar almış.
    çok duygusal sahneler de vardı bazı bölümlerde. kimi anneannesinin vasiyetini yerine getirmek için doğup büyüdüğü kasabadan mezarına dökmek için toprak götürüyor kimi zamanında büyükbabasının yaşadığı evi görmek için hiç tanımadığı bir kasabada sokak sokak dolaşıyordu. en etkileyici olanıysa 80 küsur yaşındaki bir rum’un küçücük bir çocukken terk etmek zorunda kaldığı kayseri’deki evini aynen hatırladığı şekliyle bulmasıydı. eve giren adam zaman zaman saklandığı gömme dolabın ahşap kapağının içine yazdığı yazıların hala silinmemiş olduğunu görünce gözyaşlarını tutamayıp yere yığılmıştı.

    bunlar tabii duygusal şeyler, insan etkileniyor ama fazla kaptırıp içinde yaşadığımız dünyanın gerçeklerinden de kopmamak gerekiyor. türkiye’de yaşayan üç bin rum’la batı trakya türkleri’nin durumuna bakınca iyi ki mübadele yapılmış dememek mümkün değil. bir tarafta kendi din adamını yetiştirmesine izin verilmeyen, vakıflarının mallarına el konan öyle ya da böyle sürekli tedirginlik içinde yaşamak zorunda bırakılan rumlar, diğer tarafta varlıkları, kimlikleri bile inkar edilen, kendi liderini seçmesine izin verilmeyen, sosyo-ekonomik hayatın içine asla sokulmayan türkler.

    mübadele yapılmayıp bugün birkaç binle sınırlı olan bu azınlıklar yüzbinlerle ifade edilen sayılarda olsaydı türk-yunan ilişkisinin bugünü nasıl olurdu merak etmemek mümkün değil.
hesabın var mı? giriş yap