• eski bir ülkücüyüm.
    olur. ergenlik yıllarında her şey olur. hiç büyük konuşmam. ileride çoluğum çocuğumla imtihan edilmek istemem kınadıklarım yüzünden.

    ülkü ocaklarına lise birde girdim. kendimi inanılmaz önemli bir iş yapıyormuşum, vatanı kurtarıyormuşum gibi hissettim. hızla yükseldim.
    ilçedeki ülkü ocağının " liselerden sorumlu başkanı " oldum yani ülkücü jargonu ile reis!

    haftada bir iki kez okul çıkışları ocakta toplanırdık. yeni gelenlerle sohbet eder vatan millet sakarya edebiyatı yapardık. okullarındaki vaziyeti dinlerdim.
    sonra namaz vakti gelirdi. az önce o kadar türk - islâm savunuculuğu yapan gürûhun içerisinde yalnızca ben kalkardım namaz kılmak için.

    tarih konuşurduk. ben o zamanlardan meraklıydım tarihe. kimsenin bir şey bildiği yoktu. hüseyin nihal atsız için " kadın mı erkek mi? " diye sormuştu bir keresinde birisi.

    çok kavga ettik. okulumuzda açık açık pkk savunuculuğu yapanlar ya da solculuk taslayanlar vardı. müdür de öğretmenler de korkarlardı bunlardan.

    bazı haftasonları düğün salonlarında garsonluk yapardım günlük paraya. bir gün bir baktım daha bir hafta önce ölümüne kavga ettiğimiz çocuklardan birisi de aynı yerde çalışmaya gelmiş. hiç konuşmadık.
    akşam oldu paralarımızı alacağız. şef, bu çocuğun parasının bir kısmına çöktü. itiraz falan etti ama " ilk zamanlar böyle... işine geliyorsa! " dedi şef. çocuk, arkasında arkadaşları yokken hakkını arayabilen kişilerden değildi biliyordum.

    " arkadaşın parasını ver, gece evine gelir alırız o parayı " dedim. çocuk parasını aldı, birlikte yürüdük biraz.
    muhabbet ettik. üzerimizde okulda giydiğimiz beyaz gömleklerimiz, ayaklarımızda kundura...

    o akşamdan sonra çocuğu başka hiçbir kavgada görmedim. ben devam tabii ki!

    bazı günler oluyordu iki üç gece eve gidemiyor arkadaşımda yatıyordum annem babam kavga ettiğimi anlamasınlar diye.
    parklarda sabahlıyorduk. ben tabiri caizse hayvan gibi kitap okuyordum, arkadaşlar sigara içiyorlardı.

    yükseleceğim, vatanı savunma hususunda kürsülerden sesimi duyuracağım günlerin hayalini kuruyordum.

    derken bir okul çıkışında sapladılar bıçağı.
    bu kısmın hukukî sıkıntılar yaşamamak için devamını geçiyorum.

    aradan bir sene geçti bu sefer bir kere daha. ilk önce anlamadım sonra bir baktım kan revan olmuş üzerim.
    gözümüz kara. bir de çok şehit veriyorduk o dönem.
    sandım ki sokaklarda yürüyüş düzenleyerek bıçak, jilet yiyerek şehitlerimizin intikamını alıyorum.

    hastanede yattım bir gece. annemi ne çok ağlatmıştım. bir de sevdiğim vardı tabii.
    taburcu olup okula gittiğim vakit bir kahraman gibi bakıyordu bana millet. yalan yok, hoşuma gitmişti.
    sonra bu sevdiceğim " sana bir şey izleteceğim " dedi bana ve onlara gittiğimizde bilgisayardan bir vidyo açtı.
    devlet bahçeli ve diğer tüm siyasîler vardı görüntülerde. hdp'nin o zamanlardaki adı her neyse o partinin vekilleri, devlet bahçeli, oktay vural, deniz baykal, kılıçdaroğlu, tayyip erdoğan ve daha nicesi.
    gülüşüyorlar, tokalaşıyorlar, sohbet ediyorlar...
    altyazıda da bir karakol baskını sonucu şehit olan askerlerimizin isimleri geçiyor.

    bizim hâtun bir konuşmaya başladı ama ne konuşma! annemden ve şehit annelerinden bahsettiği yerde koptu kayış. kız hüngür hüngür ağlıyor karşımda.
    gözlerim doldu. bildiğiniz ağlamaya başladım ama onun gibi değil. sanmayın ki üzüntümden; sinirimden... ne küfürler savurdum.
    ve orada bıraktım ülkü ocağını da ülkücülüğü de.

    tabii iş bu vaziyete gelene kadar daha birçok rezillik görmüştüm. ancak orada bitti.

    üniversite yıllarımda da ülkücü ağırlıklı bir kampüsteydim. fakat anneme de kendime de sözüm vardı. hiçbir şekilde bulaşmadım bu siyasî oluşumlara. her gün bir kavga çıkardı. iki taraftan da okulu bilerek uzatanlar var olduğunu biliyorsunuzdur. bunlar yeni gelen öğrencileri kendilerine çekmeye çalışan ağır abiler. ideolojisi fark etmeksizin var bunlar.
    defalarca ülkücüler çağırdılar beni aralarına " yok " dedim.

    fakat türkçülük dedin mi orada duracaksın!
    çok düşündüm, çok tartıştım kendi içimde. kendi bilincimi kendi fikrî dünyamı var ettiğime inandığım anda yine bir türkçü olarak buldum kendimi. askerde iken ranza arkadaşı hatta en iyi arkadaşı has kürt olan bir türkçü!

    vatana ihanet etmediği ve ihanet edenlere de sempati beslemediği sürece türkiye cumhuriyeti'nin her ferdini kardeşi gibi gören bir türkçü!

    sonra çocukların eline en güçlü silahı tutuşturdum bu uğurda, silahın adı: kalem!

    " giresunlu, bingöllü, edirneli, hataylı, ığdırlı, izmirli fark etmez... kalemin en güçlü silah olduğunu bilen çocuklar yetiştirip bu vatana hizmet etmelerini sağlar isem benden alâ türkçü yoktur " dedim bu memlekette.

    şimdi, memleketin altmış yetmiş şehrine gitsem yanlarında kalıp konaklayabileceğim çok değerli insanlar tanıyorum. üniversite yıllarımda hepsinin yanında en az bir kez kalmışlığım, ziyaret etmişliğim vardır.
    kimi kürt, kimi laz, kiminin dedesi rum fakat hepsinin amacı bir: türkiye cumhuriyeti'nin evlatlarını dünyanın başka hiçbir devletinin yurttaşlarından geri komamak.

    " türkçülük ırkçılıktır! "

    " türkçülük yapmak bölücülüktür! " diyenlere aldırış bile etmiyorum.

    memleketin her köşesinde, köylerde, kasabalarda, şehirlerde, en kalabalık yerlerde en ücra diyarlarda hizmet veren ve hizmet gören herkesin tepesinde ay -yıldız varken türkçülük olsa olsa bu vatanı ayakta tutan direk olur.

    ne yazık ki ideolojileri yahut tuttukları siyasî partiler gözlerini kör etmiş kişiler tarafından bu tarz bir türkçülük düşüncem bile yanlış bulunacaktır.

    varsın bulunsun.
  • bir ideoloji. ilkokul dördüncü sınıftaydık, öğretmenimiz sosyal bilgiler dersinde orta asya türk tarihini anlatmaya başlamıştı. hunlar, göktürkler, ... o anda aklıma birşey takılmıştı. eskiden türkler orta asyadaymış, şu an orada bizden kimse kalmamış mı, sadece biz mi kalmışız, bir iki aile de olsa birilerinin orada daha hala yaşıyor olması gerekmez mi? o yaşta bunları düşünmeye başlamıştım.

    okuldan sonra hemen eve geldim ve hemen haritayı açtım. orta asya'ya baktım, türklere ait herhangi bir ibareye rastlamadım. yalnız; bir tarafında sscb; bir tarafında çin yazıyordu. türk ya da benzer birşey yazmıyordu. olamazdı, buradaki türkler yer yarıldı da yerin içine mi girdiler, bir tek insan bile kalmadı mı, yadigar sadece türk tarihi mi kaldı?

    daha sonra birçok ansiklopedi ve kitap karıştırdım. ve şu sonuca ulaştım: hayır! türkler hiçbir yere gitmemişti. tunadan sibiryaya kadar hepsi sapasağlam dimdik ayaktaydı. hepsi ilk günkü gibi oradaydı. tarihin mirasçıları oradaydı. sadece başka ülkelerin boyunduruğu altında kalmışlardı. dünyayı yöneten ve dünya imparatorlukları kuran bu millete ne oldu da başka milletler tarafından yönetilmeye başladı?

    araştırdım, araştırdım, araştırdım...

    türk coğrafyasını ve halklarını tanıdıkça kanım daha da çok türk akmaya başladı. turan fikrine ulaşmam kaçınılmazdı. ben de turan fikrinin esiri oldum. turan bir tutkudur. insanın içine huzur veren, içini ferahlatan bir ilaçtır. darda kalındığında, iç sıkıldığında hep onunla avunulabilir. rahatlanabilir. o günü dört gözle beklemek insana umut verir.
  • türkiye cumhuriyeti devletini kuran, türk düşmanı şoparları rahatsız eden kutlu ülküdür.

    (bkz: mustafa kemal atatürk)
    (bkz: ziya gökalp)
    (bkz: yusuf akçura)
    (bkz: gaspıralı ismail)
    (bkz: hüseyin nihal atsız)

    türkçülüğün fikir babaları olan bu adamların sıçtığı bok olamayacak böcekler gelmiş burada türkçülüğe ve hatta türklüğe dil uzatıyor. bir insanın ailesini sevmesi ne kadar doğalsa, ulusunu sevmesi ve her açıdan en yüksek seviyeye çıkarmayı ülkü edinmesi de o kadar doğaldır. fakat bunların dışında bu başlıktaki etnik kırıntıların kustukları, türkçülüğün sadece olağan birşey olmadığını, bir türk için türkçülüğün mutlak zorunluluk olduğunu göstermektedir. bu coğrafyada güçlü olmamız gerekiyor. en ufak bir tökezlememizde tepemize binmek için akbaba gibi bekleyen bir dünya kuyruk acılı var. fakat kimsenin şüphesi olmasın, hepsini gömecek toprağımız var.

    “türk ve türkçülük düşmanlarını ezeceğiz.”

    başbuğ atatürk
  • ülkücülük ile türkçülük arasındaki dağlar kadar fark...

    ülkücülük milliyetçilikten çok ümmetçiliğe girer. bugün bir ülkücünün savunduğu ideoloji; türk-islam sentezi denen olaydır. yani bir türk müslüman olmadıktan sonra bir hiçtir. ülkücülere göre ilk şart müslüman olmaktır. bu konuyu özetleyen en iyi sloganları şudur: "türklük beden, islamiyet ruhumuzdur. ruhsuz beden, ceset olur." ülkücülere göre bir türk müslüman değil ise değersizdir. aradaki en bariz fark işte bu din konusudur.
    türkçü, din'i kıstas almaz. bir türk genetik olarak türk olduktan sonra hangi din'e inanırsa inansın türk'tür ve değerlidir. türkçülük islamiyeti referans almaz.

    günümüzde ülkücüler tamamen arap din'inin etkisi altına girip, türk olduklarını kulak ardı ederek din'ci bir görünüme bürünmüşlerdir. ağızlarından her fırsatta hunlar, bozkurtlar, altaylar, göktürkler, atilla vs. vs. sözlerini düşürmezler. halbuki türk'lerin öz din'i tengricilik'tir. bu bağlamda ülkücüler kendi tanrılarına ve özlerine ihanet edip araplaşmışlardır. türk ritüelleri sadece vitrinlerinden öteye gitmeyen bir safsata halini almıştır. araplaşmış bir ülkücünün tarihte orta asya'da kurulmuş büyük türk devletlerini ağızlarına almaları ve bunları millete yutturmaları saygısızlıktır. zaten ülkücüler günümüzde din'ci hükümetin neredeyse tüm kanun tekliflerine destek vermişlerdir, çünkü din'cilerdir, arapçıdırlar, ümmetçidirler. gerçekte ülkücü ve din'ci aynı vücudun iki koludur.

    o halde bir ülkücünün sık sık türk olduğundan bahsetmesi ve türk'lere ait her türlü unsuru kullanmaları siyasi manevradan öteye gitmeyen, halkları ve kendilerini aldatan ikiyüzlü bir politikadan başka birşey değildir. ülkücüler gerçekte din'ci, arapçı bir topluluktur. gerçekte türk değil, arap milliyetçiliğine, arap emperyalizmine, arapçılığa hizmet eden, zavallı bir siyaset güden guruhtur. ırak'ta yakın zamanda türk'lere yapılan zulmü umursamamışlardır bile...

    anadolu'da 72 millet vardır derler doğrudur. dünya'nın en eski medeniyetleri burada inşaa edilmiştir. arabın dininden olan herkes türklüğünü unutmuş araplaşmıştır, maalesef. eski türk geleneklerini bir tek alevi olan vatandaşlar sürdürüyor. zaten bu sebeple alevilere düşman bu dinci zihniyet. türk adı sistematik olarak bu ülkeden silinmeye çalışılıyor ve özellikle son 17 yılda bunun büyük kanıtları vardır.

    devletinin resmi dini hıristiyan olmasına rağmen bir fransız, fransız olduğunu; bir alman, alman olduğunu; bir ingiliz, ingiliz olduğunu asla unutmaz... ama biz arabın dini ile türk olduğumuzu unutmuşuz. arabın dini illaki araplaştırır. bizim handikapımız bu... 60 yaşıma geldim, hayatımda tanıdığım türk olduğu bilincinde olan insan sayısı iki elimin parmaklarını geçmedi... herkes araplaşmış...

    bir tek atatürk türklere öz kimliğini iade etmiş ama maalesef buna sahip çıkamadık. çünkü önünde arabın dini gibi çok büyük bir engel vardı. ve din, atatürk'ün türk fikriyatına büyük darbe vurmuştur. bugün dincilerin atatürk düşmanlığı yapmasının ardındaki ana sebep budur.
  • ülkenin başına gelmiş en boş akım olduğunu iddia eden yazarların, cumhuriyeti hümanizmle kurduğumuzu düşündüğünü gösteren zeka turnusolu başlık.
  • (bkz: ziya gökalp)

    (bkz: yusuf akçura)

    (bkz: hüseyin nihal atsız)

    (bkz: ömer seyfettin)

    (bkz: mehmet emin yurdakul)

    (bkz: ismail gaspıralı)

    ve niceleri. osmanlı imparatorluğu ilk osmanlıcılık akımını denemiştir. o tutmayınca islamcılık akımı devreye girer, bir döneme kadar başarı sağlansa da sonucu hüsran olmuştur. islamcılık akımı son demlerini yaşarken türkçülük akımı yavaş yavaş doğmuştur. tabii islamcılık hala popüler akım olduğu için, taze türkçüler seslerini çıkarmadan sonuçları beklerler. hatta çoğu reformist islam düşüncesi taşıyan türkçü adamlar, ilk başta islam olmadan türkçülüğün gelişemeyeceğini söyler. sonradan islamcılık politikası çökünce türkçülük gelişir ve islamcı isimlerle atışmaya girerler. sonradan türkçüler iki kola ayrılacaklardır. (türk - islamcılar ve sadece türkçüler.)
    hepsinin mantığı birbirine benzer. fransız devrimi yaşandıktan sonra popüler hale gelen ulusçuluk anlayışı, osmanlı'nın yapısını bozmaya başlamıştır. e ekonomi de bok gibi gidince, imparatorluk içindeki farklı etnik unsurlar isyan etmeye başlamışlardır. o sıra osmanlı devleti ilk olarak hepimiz kardeşiz temalı osmanlıcılık akımını devreye sokar. müslim - gayr-ı müslim tebaa arasındaki sosyal ve ekonomik farkları dengelerler ve hepimiz osmanlıyız görüşünü hakim kılmaya çalışırlar. bu akım tutmayınca ve çoğu avrupa toprakları kaybedilince, müslüman tebaayı elde tutmak için ikinci abdülhamit önderliğinde islamcılık akımı ortaya çıkar. bir süre sonra o da patlar ve işte karşınızda osmanlı'nın son döneminde ortaya çıkan türkçülük akımı başlar.

    bu kadar isim verip, anlatmak istediğim şey şu. yukarıda yazılan insanlar, ırkçı dahi olsalar görüşlerinin altında bir alt metin yatardı. boş adam değil şu saydığım şahıslar. hepsi işlerinde başarılı, tahsilli, avrupa görmüş geçirmiş adamlar ve fikir adamları olmaları onları farklı bir yere taşıyor. bir de şimdiki türkçülüğe bakalım. kan ağlıyor. sedat peker'in yok alaaddin çakıcı'nın, yok efendim abdullah çatlı'nın en büyük türkçü önderleri olarak sayıldığı bir dönemde yaşıyoruz. inanabiliyor musunuz? şaka gibi. reislere bakın hele. hiç yusuf akçura'nın yerini sedat peker ilmiyle doldurabilir mi? ya peki ismail gaspıralı'nın yerini alaaddin çakıcı mı dolduracak? eline silah alıp millete sıka sıka giden, vatan millet sakarya adı altında ne kadar pis iş varsa hepsini yapmış adamlara milliyetçi ve türkçü tayfa reis diyor, şaka gibi. abdullah çatlı nere ziya gökalp nere arkadaş? zaten bu dönemde artık ilim diye bir bok kalmadı. herkes saha adamı oldu. karşıt tarafa sıkıp öldür, cesedini de direğe as. işte size 100 - 130 yıl önceki türkçülerle şimdiki türkçüleri karşılaştırdım. rezaleti varın, siz düşünün.
  • selçuklu,osmanlı ve türkiye devleti'ne kadar birbirini takip eden ebed müddet türk devleti fikrinden ışığını alan, türkiye cumhuriyeti devletinin kurucu iradesine yön veren , bugünlerin öksüz ve yetim fikriyatı.
  • ülkücülük ile neredeyse tamamen ayrıdır.

    ülkücülük din temelli bir ideolojidir. çifte temele oturtulmuş gibi gözükse dahi müslüman olmayan türk-türk olmayan müslüman gibi bir ikili arasından ikinciyi seçer ülkücü. zira dinlerin karşıt görüşlere zarar verecek boyuta ulaşmasına sebep olan "diğer dünyada yanacak kişi" düşüncesi fikirlerine hakimdir. buna ek olarak, sol hareketin önüne tampon olarak atılmış ülkücü hareketin kitlesinin fikirleri saf olsa da, yönlendiren eli pek tabii ki şüphelidir ve sonuca bakıldığında hizmet ettiği yer de gerçekten emperyalizm olmuştur.

    bu konu aslında uzun ama başlamışken ufaktan gitmekte fayda var.

    sağ-sol hala daha süren oldukça derin izleri olan bir tartışma olsa da, iki tarafın da birbirine karşı argümanları tamamen yapay, gerçeklikten uzak, önyargılı ve düşünülmemiş argümanlardır. "moskof'a karşı direnmek" gibi bir çerçeveye oturtulmuşluğu da olan ülkücü hareketin zannı aksine türkiye'deki sol hareketin geneli değil moskofla, sscb ile dahi bağlantılı değildir. aynı şekilde ülkücü hareketin temel dayanağı da sol görüşün iddia ettiği üzere faşizm değildir.

    ve fakat sonuç itibariyle ülkücü hareketin hizmet ettiği, en azından başlarının hizmet ettiği kitle ciddi şekilde emperyalizm olmuştur. kaldı ki bunu hala daha görmekteyiz. ülkücü yemininde veya iddia ettiği ülkücülük önkoşullarında samimi olan bir ülkücünün hiçbir şartta amerika dostluğunu veya yamaklığını kabul etmesi mümkün değildir. zira üzerine inşa edildiği milli ve dini değerler söz konusu ülkenin hatırı sayılır derecede zarar verdiği değerlerdir. buna karşın, genelde dinci tayfada rastladığımız amerikancılık ülkücü harekette de sık sık görülmektedir. 80 propagandasının sonucu olarak, "rusçu değilsen amerikancı olmalısın" algısı, ırak'ta amerikanlara karşı çıkarken, ülkende açılan amerikan üslerine hiçbir ses çıkarmamak şeklinde trajikomik bir biçimde tezahür etmektedir.

    oysaki genel türkçü yapıda böyle hareketler görülmemektedir. ortalama bir türkçü, ortalama bir ülkücüden ulusal değerler konusunda daha hassastır ve öncelikleri de din gibi manipülasyona açık bir kavram olmadığı için vazgeçirmek güçtür. buradan ateizmin türkçülüğün ön koşulu olduğu gibi bir anlam çıkmıyor tabii ki. veya dinen zayıf olunduğu anlamı da çıkmıyor. dinin başkalarına değil, hakkı olduğu üzere kendi hayatına hükmetmek amacıyla kullanıldığı anlamı çıkıyor. yani din manipülasyonu bir ülkücüye karşı aşırı kolay bir yolken türkçüye karşı sökmez.

    buna ek olarak, türkçüler, ülkücü camiadan sayıca epeyce az olmasına rağmen kat kat fazla kültür ve sanat insanı çıkarmıştır. bu sebepten ötürü ülkücülerin düşkün oldukları "milletine" faydası türkçülerin çok daha fazladır. yani karşılaştırılması oldukça komik olur.

    türkçülükte ülkücülerin ve genel olarak insanların sevmediği şey elitist tavırlardır. genel olarak elit değil, elitist bir tavır takınıldığı doğrudur. bunda biraz da ortalama kültür seviyesinin yüksek olması sebebiyle her hareketin kültür seviyesi düşük insana itici gelmesi durumu da etkilidir.

    bu kültür meselesi türkçülük ile ülkücülük arasındaki en devasa farktır. ülkücünün dogmaları vardır fakat genel olarak türkçülerin dogmaları yoktur ve halkı için ne gerekiyorsa onu yapabilir. aynı şeyi bir ülkücü yapamaz. bu da fikir üretiminde ülkücülerin kısırlığına yol açarak aralarındaki farkı büyütür. bir türkçü ülkücü de olabilir, sosyalist de olabilir, müslüman da olabilir, budist de olabilir, ateist de olabilir. fakat bir ülkücüden doğal olarak bu tarz bir şeyi bekleyemeyiz. türkçü kelimesiyle sosyalist kelimesini yanyana görünce bir ülkücü genelde beyninden vurulmuşa döner, oysaki bir türkçü böyle bir tabusu olmadığı için bunun üzerine objektif şekilde düşünebilir mesela.

    madde madde açıklasaydım iyiydi. karman çorman bir şey oldu.

    özetle, muhafazakarlık konusunda ülkücülerden ayrıldığı genel itibariyle türkçüler lehine olmak üzere doğrudur. fakat bir ülkücü amerikan bayrağı altında kur'an okumayı kabul edebilecekken (lütfen çıldırmayalım, son ihtimal olarak bunun olduğunu varsayıyoruz), bir türkçünün herhangi bir şekilde halkına aykırı, halkına düşman, haksız, hukuksuz, işgalci, sömürgeci bir bayrağa boyun eğme ihtimali yoktur.

    aslına bakacak olursak, türkçüler için söylediğimiz tüm bu unsurlar "türk" unsurunun özellikleridir. din değiştireceğim derken kimliğini unutmuş sentezciler, orta yolcular, hatta "yeni" kimliğiyle eskisini taşıyanlara ezmeye kalkmış hainlerin türk kimliğini kirletmesi nedeniyle bunlar unutulmuştur. çünkü din her şeyin önüne geçirilmiş, "inanılmış" dünya için var olan dünyanın teslimiyeti kabullendirilmiştir.
  • rasyonel değilmiş.

    siyasi temellerini yusuf akçura'nın attığı, eyleme geçiren kişinin atatürk olduğu bir ideoloji rasyonel değil diye eleştiriliyor, şaka gibi. hem rasyonel ne demek ki zaten? akla mantığa yatan demek. türkçülük, kendi içinde gayet rasyonel bir düşüncedir. elbette bir ingiliz veya arnavut için öyle olmayabilir fakat türk milletinin çıkarlarını gözeten bir fikir, biz türkler için gayet rasyoneldir. senin hayal dünyanda canlandırdığın gibi asya'yı yeniden feth edelim, viyana surlarına ölü kürt kellesi atalım gibi fikirlerimiz yok. tek istediğimiz sevdiğimiz topraklarımızda, sevdiğimiz insanlarla huzur ve refah içinde yaşayabilmek.

    gericiymiş.

    valla sen beğensen de, beğenmesen de anadolu'da aydınlanmayı türkçüler gerçekleştirdi. ilk medeni kanunu, modern hukuk yasalarını hazırladılar. laik sisteme geçiş yaptılar, müspet ilimleri okullara soktular. bugün mesela türkiye'de bağıran bir feminist kitle var ya, işte onlar türkçüleri beğenmezler. halbuki bilmiyorlar ki türkçüler 100 sene önce kız okulları açtılar, daha 1906 yılında belki de dünyanın ilk kadın dergisini çıkardılar. evet kardeşim övünüyorum çünkü bunlar imkanlar dahilinde değil, yokluk, baskı ve savaş ortamında gerçekleştirilen şeyler.

    bütün dünyada ırk temelli ideolojiler tepki görürmüş.

    pek yer gezmedim, çok fazla okuduğumu da söyleyemem. fakat belli ki siz onu da yapmıyorsunuz. bugün dünyanın hangi gelişmiş medeniyetine giderseniz gidin, hakim ideoloji milli ve devletçidir. hiçbiri mensubu olduğu milleti aşağılamaz, ülkesine düşmanlık yapmaz. aynı şekilde ne kadar geri kalmış devlet varsa bakın, tamamı ya diktayla ya da dinle yönetilir. beyefendinin / hanımefendinin bundan haberi yok, dünyanın hiçbir yerinde milliyetçiliğin kalmadığını savunuyor. ya hadi kafanda öyle bir dünya kurdun, en basitinden wikipedia'yı açıp avrupa'daki milliyetçi partilere ve oy oranlarına da mı bakamıyorsun? küreselleşme tutmadı iki gözüm, dünya küreselleşmeyi yemedi ve milletler buna uygun refleks geliştirdi. ister tepki oyu de, ister cahillik de ama ne dersen de, dünyanın en kozmopolit ülkesi amerika'da bile donald trump gibi bir adam başkan seçildi.

    biz manifestomuzu 1904 yılında yayınladık, 1923'de emperyalistleri yenerek uygulamaya koyduk. karşımızda onlar duramadıysa, beynelmilelciler, islamcılar, azınlıkçılar da duramayacaktır. türkçülük hakkında diyeceklerim bu kadar.
  • ilgi budalası mankurtların ve türk düşmanı barzoların dil uzattığı kutlu ülkü.

    ‘’türk ve türkçülük düşmanlarını ezeceğiz.’’

    başbuğ atatürk
hesabın var mı? giriş yap