• yaklaşık 5 yıl boyunca (belki daha fazla) her cuma sektirmeden aldığım çocuk dergisi. her yıl 1 aylık memleket ziyareti öncesinde de peder beyin kafası ütülenirdi: "babağ, bayiye söyle de ayırsın." (20 dk sonra) "baba, unutmaz dimi" (ertesi sabah) "ya unutursa baba?". o adam da hiç unutmadı. abone olmadım hiç. muammer erkul da vardı sanırım ekipte. biyonik zühtü'nün hastasıydım. hızır bey'i kağıdın üzerine tutkal sürüp kalemin ucuyla farklı renklerde gazete parçaları yapıştırmak suretiyle çalışmıştım. öğretmenim pek beğenmiş sınıf panosuna asmak için istemiş ben de vermemiştim. mis gibi yapmışım dimi. o dergiyi bayiden alıp eve kadar götürürken içimi kaplayan sevinç, belki 20 senedir uğramıyor buralara. arada bir kilitlendiğim ve nihayetinde bulduğum bir kitabı dergiyi aldığımda biraz hatırlatıyor kendini, o kadar.

    derginin "islamcı nesil" yetiştirme misyonu taşıdığı iddiasına katılamayacağım. hadi buna katıldım, söz konusu kitle çocuk. her sayfayı okuyacak diye bir garanti yok. çocuğu o sayfada 10 saniye tuttun tuttun; tutamadın biyonik zühtü'ye geçer.
  • yanılmıyorsam 90'lı yılların başlarında birkaç yıl boyunca çok kaliteli puanlı bulmaca yarışmaları yapmış dergi. bu bulmacaları hazırlayan sadık söztutan'dı diyeceğim ama atmış olmayayım. cuma günü çıkan dergiyi yaysat'tan perşembe günü alır, bulmacaya bütün haftasonu abanır, elde edebildiğim en yüksek puanlı çözümümü pazartesi yollardım. hatta bizim kuzeni ve sınıftan bir arkadaşı da bu işe sardırmıştım bir ara. arada birçok ödül almışlığım da olmuştu, çoğunluk 6-10 yaş grubuna yönelik bu ödülleri çok da kullanamadım haliyle.

    bu süreçte farklı tiplerde birçok puanlı bulmaca yayınlanmışsa da en sevdiğim tür, verilen bir bulmaca kalıbını, puanlarıyla verilmiş 8-10 harfi ve seçtiğimiz joker harfi kullanarak doldurmaya dayanan bulmacaydı. saatlerce sözlükten yüksek puanlı kelime aramak, "sifilis" kelimesinin (s 5 puan, i 3 puan vs) aldığı hayvani puanla mutlu olmak, "ısuzu" kelimesinin kabul edilip edilmeyeceğini merak etmek, yolladığım çözümün en yüksek puanlı çözüm olup olmadığını iki hafta boyunca merak etmek, benimkinden yüksek puanlı bir çözümü görünce merakla onu incelemek... diyeyim ki hayatımın en mutlu günlerinden bazıları o zamanlarda yaşanmıştır.

    sonradan o bulmacalar kesildi. ya düz kare bulmaca ya da başka türlü puansız bulmacalar kaldı. e haliyle dergi de tat vermez olunca bıraktık almaya bu dergiyi. şu yaşımda dahi birisi öyle bir puanlı bulmaca yayınlasa, bilmemne elektronik seti kazanmak için bütün haftasonu uğraşsam, sözlük karıştırsam. hayat bayram olsa. neden acaba, hayat gittikçe acılaşıyor.

    duygulandım şimdi. teşekkürler türkiye çocuk. teşekkürler sadık söztutan (eğer sendiysen).
  • veletlik devirlerimin vazgeçilmez dergisiydi. hızır beyin sıkı takipçisiydim, şimdi adını hatırlayamadığım hayvan gibi bir arkadaşı vardı çok özenirdim ona. bulmacalarında hediye olarak akülü araba falan verirlerdi de ben bir gün babamın arkadaşının oyuncakçı dükkanında gördüğüm akülü arabanın içine girmemin imkansız olduğunu anlayana kadar çok heveslenmiştim o olaya.(bkz: hey gidi günler hey)
  • sanırım ilk 26 sayısının pdf formatında bulunduğu adres:

    türkiye çocuk
  • okumayı okul yaşından önce çizgi romanlarla sökmüş çocuklardanım; red kit, zagor, kızılmaske, teksas tommiks vd. karelerde maceradan maceraya gezinerek öğrendim pek çok şeyi. o yıllarda ne zaman bakkaldan/bayiden çizgi roman alsak, "çevremizden" büyükler, "bu amerikan işi şeyler sizi etkisi altına alır, okuyacak başka şey bulamadınız mı" deyip cıkcıklarlardı. sonra türkiye çocuk da o dostlarımızın arasına katıldı, bizim evde iyi ki cemaat-cephe farkı falan bilinmezdi o yıllarda da ayrımcılık yapmadan, canımız neyi istediyse okumanın tadını çıkardık. ha, sonra neyin ne olduğuna kendimiz karar verebilir, farkları görebilir olunca yolumuzu da kendimiz belirledik. çocukken bu derginin "propagandasından" etkilenseydim, büyüyünce hiç olmazsa enver ören'i bir parçacık sempatik bulurdum. ama aksine, ne kendisine ne arkadaşlarına hiçbir zaman ısınamamışımdır, samimi gelmemişlerdir hiç. lakin şurada "okumuş", "aydınlanmış" yazarların yazdıkları sığ yorumlara bakıyorum da, çizgi romanlarımıza kızan mahalle teyzeleri ve amcaları daha saf düşüncelilermiş, onların yargılarını değiştirmek daha kolaymış kesinlikle diyorum.
  • bir araba kazasi sonucu tek ayagi catlak bir profesör tarafindan robot bir bacakla degistirilen, akabinde de topa vurdugunda kaleci ile birlikte iceri sokabilen canavar gibi bi futbolcuya dönüsen zühtü* adli kahramanin cizgi romanini barindiran dergi.

    cocuk dergileri vardi bi zamanlar...biseyler okurdu cocuklar...simdi hepsi playstationcu, xboxcu...
  • bunların acayip bir abonelik sistemi vardı. sırf bu yüzden ben istemediğim halde bana da alınırdı. bu yüzden tercüman çocuku bırakmak zorunda kaldım... en sevdiğim çocuk dergisi milliyet çocuk olmasına rağmen bir aile büyüğünün tavsiyesiyle bana tercüman çocuk alınırdı. tercüman çocuk tabii türkiye çocuk'un yanında aşırı başarılı kalıyordu.... yazık oldu o dergiye verilen paralara hiç sevmedim onu... cıkcıkcık...

    üzüldüğüm nokta, boktan da olsa günümüzde böyle birbiriyle rekabet halinde olan çok sayıda çocuk dergisinin olmaması. oysa ki yukarıda sayılan dergiler ciddi tirajlara oturmuşlardı zamanında.
  • çocukluğumun dergisini nasıl unutabilirim ki her sayısını büyük bir zevkle aldığımı hatırlarım.90 lar çocukluk günlerime küçük bir gönderidir sadece
  • çocukluğumun mutluluk sebebi. köyümüzün okulunun kitaplığındaki tek çocuk dergisi olmasındandır herhalde. dergi ile ilgili aklımda kalanlar:
    bizim can
    bizim sınıf
    hızır reis
    biyonik zühtü
    robot a
    aşık tahta kaşık
  • okuyan kalmis midir bilinmez ama aylik baskiyla hâlâ yayin hayatina devam etmektedir. 6 lira satis fiyatina sahip.

    ocak 2017 kapagini da ekleyelim dursun burda;
    http://hizliresim.com/jxpoag
hesabın var mı? giriş yap