• bütün şu sorunlara objektif olarak cevap aramakta olan kişidir:

    türkiye'nin dış borcu
    22 milyar dolarlık ımf borcunu ödemekle övünen akp döneminde türkiye dışarıdan 243 milyar dolar borç aldı, dış borç 372 milyar dolara fırladı.devlet ımf’ye borcunu sıfırladığını söylüyor ama bu sadece kamuya ait borçların hesabı. özel sektörün borcu ise altından kalkılması zor rakamlara ulaştı.

    abd merkez bankası fed'in durmadan para basması sonucu oluşan bolluk karşısında devlet de ekonomide kolay yolu yani özelleştirme, sıcak para ve borçlanmayı tercih etti. ancak 12 yıldır özelleştirilen kuruluşlar cari açığı kapatmaya yetmedi, sürekli büyüdüğü iddia edilen ülkemiz ekonomisinde dışarıya sattığımız malların tutarı, yurt dışından ithal ettiklerimizi karşılayacak duruma gelemedi. buna bağlı olarak 2013 yılı itibarı ile türkiye, tarihinin 2011’den sonraki en büyük cari açığı ile karşı karşıyadır. ortaya çıkan ve 62 milyar doları (gsyh'nın yüzde 7.5'i) bulan bu açığın nasıl finanse edileceği ise başlı başına bir sorun. öte yandan, önce iran’a ve daha sonra birleşik arap emirliklerine (bae’ye) ve diğer ülkelere yapılan yüklü miktardaki altın ihracatının ihracat sayılmayacağı, dolayısıyla toplam ihracattan düşülmesi gerektiği; hatta altın ihracatını dahil etmeden dış açık ve cari açığı hesaplamak gerektiği; bu durumda dış açık ve cari açığın aslında olduğundan da daha büyük olduğu ileri sürülmektedir.

    türkiye’nin bir yıldan az sürede ödemesi gereken kısa vadeli borç stoku 129,4 milyar dolara ulaştı. kasımda bir önceki aya göre 4 milyar dolar artan tutar, 2012 sonuna göre 29 milyar dolar artış kaydetti. diğer taraftan uzun vadeli borçlardan bir yıl içinde ödenmesi gereken miktar da eklenince rakam 168 milyar dolara çıkıyor. ari açığın finansmanı için gelecek yıl ise 238 milyar dolar bulmak durumundayız.

    açığın sebebi
    cari açık şu anda hala ancak doğrudan sermaye girişi, özelleştirme ya da sıcak para ve borçlanma yoluyla kapatılmaya çalışılmaktadır. oysa sağlıklı bir ekonominin katma değer üretmesi ve bu sayede ihracat yoluyla zenginleşmesi gerekir. iktidar, cari açığı kapatmak için en doğru yol olan üretimi artıramamış; ithalattan daha fazla ihracat yapılmasını sağlayamamıştır.

    gerçek anlamda bir büyüme için rekabet gücünün arttırılmasına bunun içinse için arge ve inovasyona büyük ihtiyaç var. inovasyon yapmadan kalkınmak, inovasyon yapmadan ekonomiyi büyütmek, inovasyon yapmadan cari açığı kapatmak mümkün değil. mutlaka katma değeri artırmaya odaklanmamız gerekiyor. bunun yolu da inovasyondan geçiyor. türkiye ekonomisinin temel çözümü inovasyon odaklı kalkınma olmalı. ancak bunu gösteren hiç bir proje yok. imar alanında yapıldığı söylenen yatırımların bu noktada faydası yok.

    halka yansıması
    son 12 yılda ekonomik yapı inşaat sektörü üzerine kuruldu. buradaki talep bir ölçüde karşılandı ama kaynaklar da bu sektöre yatırıldı. tasarruf oranları bu nedenle düştü. hanehalkı olarak 100 milyar liradan daha fazla bir borç altına girdik. bu borç sadece bankalara olan konut kredisi. banka dışı borçlarla konut ve inşaat için gerçek borçlanmanın boyutunun daha da fazla olduğu düşünülebilir.

    faiz oranları tarihi en düşük düzeylerine inince konut dışında da tüketim patlaması yaşandı. hanehalkı tüketim için de borçlandı. ülke içinde kendi tasarruflarımız yetmeyince dış tasarrufları kullandık. vatandaşın geliri 3.9 kat artarken kredi kartı borçları 19 kat, tüketici kredileri 109 kat arttı. sıcak bol ve ucuz paraya dayalı ucuz kredi dönemi de artık kapandığına göre bu borcun nasıl kapatılacağı sorusu türkiye'nin gelecek dönemi için en önemli soruyu teşkil ediyor.

    dahası 1980-2002 döneminde ortalama yüzde 8.3 olan işsizlik, bu hükümet döneminde yüzde 10.8’e çıktı. bakan oğlunun 1 trilyona 3-5 kuruş dediği ülkede her beş gençten biri işsiz.

    büyüme
    hükümet 11 yılda 1 trilyon 697 milyar dolar para kullandı. bu para akp’den önceki 42 iktidarın kullandığı paranın iki katından fazla. buna rağmen büyüme hem önceki yılların ortalamasının hem rakip ülkelerin altında kaldı. türkiye, cumhuriyet dönemi’nde ortalama yüzde 5 büyüme gerçekleştirmiş bir ülke. son 10 yılda ekonominin şaha kalktığını söylediğimizde, aslında bu ortalamanın üzerine çıkabildiğimizi söyleyemiyoruz. kriz öncesini kapsayan 2002-2007 yılları arasında ortalama yüzde 6.8 büyürken, son 5 yılda da ortalama yüzde 3.9 büyüyebildik. 2002-2012 yılları arasındaki ortalama büyüme hızımız yüzde 5.2

    üstelik büyüme oranımız aynı kulvarda yarıştığımız gelişmekte olan ülkelerin de gerisinde kalıyor. 2002-2008 yılları arasında gelişmekte olan ülkeler ortalama 7.6 büyüme kaydederken türkiye ancak yüzde 5.9 büyüme kaydetti. 2009-2012 yılları arasında ise gelişmekte olan ülkeler yüzde 5.9 büyürken türkiye’nin ortalama büyümesi yüzde 3.9’u geçemedi. üstelik bütün uzmanlar büyüme için risklerin bugün itibariyle hala aşağı yönlü görünmeye devam ettiğini belirtiyor. 2014 yılı için büyüme tahmini % 2 küsurlara revize ediliyor.

    bu rakamların açık özeti şudur: türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında gerilere düştü. yeterince üreten bir ülke olamadı. teknoloji üretemediği içinse katma değer artışı sağlayamadığı için yarıştan her gün daha fazla koptu. dışarıdan gelen kaynaklarla beslendiği ancak şimdi bu para bolluğu ve ucuz borçlanma dönemi sona erdiği için artık söz konusu suni refahın bedelini ödeyecek olması.

    siyasi risk
    konuta yatırım yaparken ve tüketimi artırırken siyasi riski son 10 yılda unutmuştuk. son gelişmelerle yeniden gündemimize girdi.

    17 aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ortaya çıkan iddialar. bunlar karşısında hükümetin tutumu. yolsuzlukların üzerine gidilmesi yerine yargı ve medya üzerinde baskı ve müdahaleler yabancı yatırımcıyı türkiye'den uzaklaştırmaya devam ediyor.

    üstelik önümüzde çok zorlu bir seçim dönemi var.

    son olarak siyasi istikrarsızlık ve kutuplaşma türkiye'nin atmosferini geriyor ve her geçen gün daha güvenilmez bir ortama itiyor.
  • laikçiliğini bilmem ama bir iktisat kitabının uluslararası iktisat ve ödemeler dengesi konularını iyi öğrenmiş ve örneklerle çalışan bir ekonomisttir.
  • yüksek faizle ülkeye gelen sıcak paranın kaçma ihtimaline dikkat çeken ekonomisttir. dün ziraat bankası genel müdürü diyor ki 'türkiye'de tasarruf %12, ekonomik büyüme %32; aradaki farkı dış finansman kaynaklarıyla gideriyoruz.' yani avrupa'da %1'den alınan kredi, türkiye'de %10'dan değerlendiriliyor yabancılar tarafından. aradaki bu muazzam farkı gören ve bu farkın cari açık üzerindeki etkisini iyi bilen ekonomisttir.

    büyüme var ama büyümenin finansmanı nereden sağlanıyor? ya da büyüme var ama kalkınma var mı? bu soruların cevabını bilen ekonomisttir.
  • aslında türkiye ekonomisi batıyor diyen gerçekçi ekonomist olarak tanımlanması gereken kişi.
  • şöyle bir hesap var ortada: 2012'nin gayrisafi milli hasıla toplamı çok kabaca 800 milyar dolar [doğru tutarı bilen varsa söylesin, düzelteyim.]. hükümetin kararını aldığı ve/veya ihale sürecine soktuğu altyapı projelerinin toplam bedelleri alt alta eklendiğinde yaklaşık 500 milyar dolar tutuyor.

    yani evine 800 lira maaş giren vatandaş, normal harcamaları ve halen sırtında taşıdığı borç yükünün dışında ek olarak 500 liralık daha borçlanmak istiyor ve teminat olarak da 1) evindeki varlıkları 2) kreditörlerin yala dediği yerleri yalama güvencesi veriyor. ve ayrıca henüz eline geçmeyen bu borcu, bugünün bilançosuna ve üstelik pasif borç sütununa değil bugünden aktif varlık sütununa yazıyor.

    500 milyar dolar! böyle bir para tutarının, bugün itibarıyla dünyanın yatırım finansmanı çevrelerinde mevcut olmadığı gerçeği (bkz: olsa dükkan senin) bir yana, bu hesabın satır aralarından vakti zamanında enron'un yaptığı yaratıcı muhasebecilik uygulamalarının kokusu geliyor.

    ne yapıyordu enron? bir eliyle kendi kurup sonra diğer eliyle bünyesindeki başka şirketler üzerinden satın aldığı fiktif enerji şirketlerinin uzun yıllar sonra elde etmesi beklenen, yani projekte edilen kârlarını o şirketlerin satın alındığı tarihte sanki gerçekleşmiş gibi gösteriyordu. denetçi andersen de buna çanak tutttuğu için ve yöneticiler her türlü parlak halkla ilişkiler faaliyetiyle göz boyadığı için yıllarca kimse şişkinliği farkedemedi. ve en nihayetinde bir anda göçtü bütün sistem.

    gelelim türkiye'ye. yönetimdekilerin her şeyi toz pempe gösterme, gerçekleri gizleme gayreti ortada. kreditörlerimiz de bizden teminat olarak siyasi ödünler aldıkları için defterlerimizi fazla kurcalamıyorlar. enron ile benzerliğimiz işte burada.

    10 senedir açılan doğru dürüst bir fabrika yok. ithalat var, ihracat kaydıyla ithalat var ve sadece bazı taşları bir yerden alıp başka bir yere taşımaktan ibaret olan inşaat işleri var. (bkz: patinaj) misal duble yollar var. onların da rasyoneli belli: (bkz: #26895597) dostlar alışverişte görsün.

    bir de bugün yapılan altyapı projelerinin reel ekonomiyi 1) tetiklemek ve 2) iş yapma usullerini kolaylaştırmak suretiyle istihdamın ve sanayi yatırımlarının önünü açacağına dair bir inanç var. yani bugün itibarıyla eldeki yegane sermayemiz ümidimiz. yani fakirin ekmeği.

    türkiye'nin ulaştığı milli gelir hacminin içini dolduran varlık sütunu kalemlerinde bir hesap hatası var bence. bu dediğim tamamen bir sezgi. henüz ortada sadece laftan ibaret olan altyapı projelerinin tutarları da tahakkuk tarihinden çok daha öncesinde, yani bugünkü defterlere milli gelir olarak yazılıyor olmalı. misal, kanal istanbul'un henüz avan projesi bile ortalıkta yokken belki beş sene sonra ilk kazmanın vurulacağı tarihte yaratması beklenen dolaylı istihdam etkisi [polyanna], ihaleyi kazanacak firmaların ödeyeceği kdv [ölme eşeğim ölme], vs. kalemler bugünkü bilançolara şimdiden ekleniyor gibi geliyor bana.

    şu söylediklerimden kesinlikle emin değilim ama bu işlerden anlayan o laikçi ekonomistlerin şişkinliği böyle yerlerde araması lazım diye düşünüyorum.

    .
  • beş sene önce bu başlığı açan sevimli şeyin bugün ne düşündüğünü merak eden ekonomisttir.
  • palyaçolaşmadan önceki yiğit bulut'tur.
  • (bkz: doların yükselmesi ekonomimizin gücünü gösteriyor)
    (bkz: fetö ekonomik operasyon yapıyor)
    (bkz: vatandaşlarımız döviz satmıyor bu yanlış)

    cümlelerini kurmayan hatta kurmaktan şiddetle kaçınan ekonomisttir. faiz arttırmayla kopmuş kola geçici pansuman yapılamayacağını bilecek kadar da ekonomiden anlıyordur .net
hesabın var mı? giriş yap