• "biz bu ülkenin yönetiminde hiçbir zaman söz ve karar sahibi olmadık.

    kamu işletmelerini partilerinin çiftlikleri haline biz getirmedik.

    kamu bankalarının kredilerini hayali ihracatçılara, borsa simsarlarına biz peşkeş çekmedik.

    kit ürünlerini ucuz girdi olarak avantacı sermayeye biz dağıtmadık.

    vergisiz, sigortasız kayıt dışı ekonomiyi biz icat etmedik.

    vergi kaçırmanın, üretmeden faiz kıyakçılığıyla yaşamanın yollarını biz göstermedik.

    işverenlerin prim borçlarını biz affetmiyoruz.

    kaynakları yıllardır amaç dışı alanlarda biz eritmiyoruz.

    şimdi batırdıkları kamu işletmelerinden özelleştirmeyle kurtulmaya çalışıyorlar.

    bütün bunları imf'ye danışarak, imf'nin isteklerine uyarak yapıyorlar.

    binlerce emekçiyi önce işsizliğe sonra da mezarda emekliliğe mahkum etmeye çabalıyorlar.

    bu ülkede yaşanan toplumsal çatışmaların sorumlusu da biz değiliz.

    kamu çalışanlarının sendikalaşma hakkını biz engellemiyoruz.

    2821-2822 sayılı yasaları çıkararak, sendikalaşmanın önüne biz set çekmedik.

    sendika seçme özgürlüğünü, grev ve toplusözleşme hakkını biz kısıtlamadık.

    düşünmeyi ve düşündüğünü açıklamayı biz suç ilan etmedik. cezaevlerini düşünce mahkumlarıyla biz doldurmadık.

    dolaysız siyaset yapma hakkını toplumun en bilinçli, en dinamik, en örgütlü kesimlerinden biz esirgemedik.

    ülkemiz insanı insana “kul” yapan ekonomik politikalarla sarsılıyor, toplumumuz bir politik açmazdan diğerine sürükleniyor.

    ama her bunalımın faturası emeğiyle geçinen bizlere çıkarılıyor, her açmazın yükü emekçilerin sırtına bindiriliyor.

    açılan her ekonomik paket bizi daha da yoksullaştırıyor.

    her açmaz demokratik hak ve özgürlüklerimizin kısıtlanmasının gerekçesi oluyor.

    katılmadığımız kararların, içinde yer almadığımız uygulamaların sorumluluğunu yüklenmeyeceğiz, sonuçlarına katlanmayacağız.

    bu ülke yalnızca devleti yönetenlerin, işverenlerin, rantiyelerin ülkesi değil.

    bu ülke bizim de ülkemiz.

    hepimizin yararlandığı değerleri üretenlerin; kültürümüzü, sanatımızı yaratanların; alınteriyle yaşayanların ülkesi.

    geçmişimizle burada var olduk, bugün burada yaşıyoruz, üretiyoruz, geleceğimizi de burada kuracağız.

    adaletsizliklerin ve yolsuzlukların boy verdiği bir ülkede, açlık ve yoksulluk içinde yaşamak istemiyoruz." *
  • ohal'in karanlığına rağmen sınıf mücadelesine devam etmektedir.

    manisa'da bulunan nutella ve kinder üreticisi ferrero'da direnişin 9. günü. https://pbs.twimg.com/media/cvae6qcxeaefibe.jpg

    kocaeli'de bulunan cem bialetti fabrikasında işçiler greve çıktı. https://pbs.twimg.com/media/cu-wm2bwaaexxs1.jpg (ekleme: grev işçilerin lehine kazanımla sonuçlandı)

    bakırköy belediyesi ile belediye-iş arasında tis görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine işçiler greve çıktı. https://pbs.twimg.com/media/cvaayp1waaan1as.jpg (ekleme: grev işçilerin lehine kazanımla sonuçlandı)

    adıyaman, batman ve ankara'da türkiye petrolleri’nin küçülmesine tepki gösteren işçiler yarım günlük iş bırakma eylemi yaptı. https://pbs.twimg.com/media/cu_93hrwgae--ho.jpg

    dgd-sen başkanı murat bostancı işten atıldığı bomi depo önünde bugün saat 11'00'da direnişe başladı.
    https://pbs.twimg.com/media/cu9lg0iweaalpof.jpg

    emaar'da inşaat işçileri direnişte. 'bütün haklarımızı alana kadar direnişteyiz' diyen inşaat işçilerine polis saldırı tehditinde bulundu. https://pbs.twimg.com/media/cu9eurqxyaesejm.jpg

    görevi olan yemek zehirlenmelerini araştırdığı için işten atılan cemal bilgin'e destek eylemlilikleri sürüyor!
    https://twitter.com/…aber/status/786905818713251840
  • akp hükümeti global krizin de etksiyle sıçan ekonomi politikasının tüm hıncını bu kitleden çalışmaya çıkarmaktadır. hükümet şimdi de 5920 sayılı kölelik kanunu ile türkiye işçi sınıfına çok sağlam bir kazık atmaya hazırlanmaktadır .
  • isci sinifini bir bilinclenme sonrasi var olan ve endustrilesme ile ortaya cikan bir yapi olarak ele alirsak, turkiye
    isci sinifinin tarihini 19 yüzyil ortalarindan alabiliriz.

    dolmabahçe sarayı'nın inşaatı sırasında olan ücretini alamayan işçilerin grevi tarihimizdeki ilk grevdir. 1853 yılındadır. balyan kardeşler bu inşaata inanılmaz paralar harcamışlar devlet maliyesi göçmüştür ama nedense ilk tasarruf gene iscilerin ucretinden olmustur.

    ama ilk örgütlü grev ameleperver cemiyetinin organize ettiği 1872 yılında o günlerde adı kasımpaşa tersanesi olan taşkızak tersanesi'nde üç aydır ücretlerini alamayan işçilerin yaptigi grevdir ve haklarini almislardir.

    ama ucret alamama disinda yapilan ilk grev ise calisma saatlerinin azaltilmasini isteyen 1879 yilinda yapilan
    yapi iscileri greviydi.

    ilk siyasi grevlerde izmir'de kurtulus savasina silah gondermek icin yapilan daha cok cephane soygunlari
    seklinde gelisen grevlerdi.

    ilk bazi iscilerin atilmasi icin yapilan grev ise şark şimendiferleri işçilerinin greviydi. taleplerinden biri isgalcilerle isbirligi yapan iscilerin atilmasiydi.

    ilk silahli bastirilan grevde bu zaman diliminde oluyor. tramvay iscilerini grevi isgal kuvvetlerince kendilerine karsi oldugu dusunulerek silahla bastiriliyor ama esas talep yevmiyelerin 120 kurustan 150 kurusa cikarilmasi idi.

    ilk yasal grevler cok daha ilginctir. 1908'de dolayli yoldan iscilere grev hakki taninmasindan sonra (dolayli diyorum cunku grev kelimesi gecmiyor ama kurulan derneklerin hak arama eylemleri yapabilecegi soyleniyor)2-3 ay icinde 30 grev olunca en son beyoğlu semti gazeteleri mürettiplerinin grevinden sonra bu yasa kaldiriliyor.

    simdi beni de sasirtan gelismeye gelelim, arada (1923-1961) hicbirsey yok, taki 1961 anayasasinin tanidigi ozgurluklere kadar.

    unlu sarachane mitingi (1 mayista yapilmistir) 200 bin iscinin katilimiyla yapiliyor. grev ve toplusozlesme hakki 1908 den itibaren ilk defa yasal bir hak oluyor. bu arada 1 mayis taksim katliamina kadar 1 mayis alani denince akla sarachane geliyor, yani "sarachanede kutlatmayiz" tartismalari var bir de tarihimizde
  • kendilerine "ekmek yediren" işverenlerine karşı borçlu değildirler. memleketin kültürel yapısı şükürcülüğe, borçluluk ve ekmek yeme edebiyatına elverişli olabilir. nitekim insanlar bu ülkede kendilerini birilerine (allah, peygamber, atatürk, aile, devlet, asker, patron) daima borçlu hissetmek için yetiştiriliyorlar. ne kadar borçluluk edebiyatıyla perdelenmeye çalışılsa da patronlarının yüce gönüllülüklerinden, hayır hasenat işleme veya memleket ekonomisine katkı sağlama sevdasından ötürü karşılık beklemeden "kapılarında besleme" lutfunda bulundukları aciz varlıklar değildir. bilakis yüce patronlarının, onların emeği olmadan üstüne konamayacağı kârın kırıntıları karşılığında emeklerini* kiralamak zorunda olanlardır. bu yüzden istihdam sağlamayı lütuf olarak gören kapitalistlere karşı minnet duymakla ve kendini borçlu hissetmekle mükellef değildirler.
  • derdi ve ihtiyacı allah olmayan sınıftır. bütün bir sınıfın mensuplarının teolojik inançlarını aynı tezgahtan çıkarmaya çalışanlar hangi cenahtan olursa olsun işçilerin bir araya gelmesinin önündeki en büyük engeldir. işçi sınıfının sıkıntıları özlük hakları, emekleri, ailelerinin gelecekleri ve alınterleridir.

    he, ayrıca bazı aklı evvel mühendis ve mimarlar kendilerini bu sınıfta görmemektedir. patron anandan emdiğini burnundan getirsin, kendi yediği etin kemiklerini önüne atsın sen kendini hala işçi sınıfından soyutlamaya çalış.
  • bir patron kadar değeri olmayan sınıftır.

    doğarsın mamak'ta, keçiören'de, incirli'de, demetevler'de veya esertepe'de...

    okuyamazsın isviçre'de. ama okursun lisede ittire, kaktıra. dersane veya özel ders de yoktur. sıcak yemek için uğraşan baban sana nasıl sağlasın bu imkanı.

    sonra hafta da 6 gün sabahın köründen geceye kadar çalışırsın ostim'de veya siteler'de ama hak edemezsin bir değer.

    üretirsin ama kimsenin gözünde değeri yoktur. sigortasız ve yaşlanırken işten atılma korkusu ile çalışırsın. yaşlanan işçiyi kim ne yapsın. emekli olamazsa onun sorunu. gözü açık olsaymış.

    ama bir patron hele gerici bir iktidar döneminde zenginleştiğini itiraf eden patron çok laiktir.

    ırak'a asker gönderilebilir demekte olan patron kadar değerin yoktur.

    elbet fabrikasında örgütlenmeye çalışan işçinin değeri olur bu memlekette.

    (bkz: #57982430)
  • bu sınıf kapitalizmin buyruğuna girdiği, örgütlenmediği, direnmediği, "şükrettiği" için eleştirilir ama maalesef bu ülkede; marx' ın bahsettiği proletarya, işçi sınıfı değil. zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan insanların oluşturduğu sınıf bu ülkede çok daha kötü durumlarda ve sayısal üstünlüğü hızla ele geçiriyor. işsiz, geliri ya da düzenli geliri olmayan kitle öylesine büyük ve yaşam standartları öylesine düşük ki işçi olmak bir nimet, bir ayrıcalık konumunda. bu işsiz-gelirsiz ordusu karşısında azınlıkta kalan ve belki de şanslı olanlar; işçiler ise "türkiye işsiz sınıfı"na girmekten öylesine korkarlar ki işçi olmaktan doğan en temel hakları kullanmayı bir tarafa bırak bilmeyi bile istemezler.
  • şu anda topyekün bir saldırı altında bulunan işçi sınıfıdır. "uyan artık uykundan ey zulm ile ezilen uyan" mısralarını insanın kafasından geçiren sınıftır da evet.

    ne yazıkki sınıf, kendisinin bilincinde değildir şu anda...
  • bir süre toplantı yaptıkları, toplantı da denemez içkili alem diyelim yerlede bulundum. aralarında namazını kılmak isteyen ama bir kere bulaştığı için artık çıkamayan onlarca kardeşimiz var. gizliden gizliye namaz kılanlar ciddi anlamda cezalandırılıyor. ayrıca dindar eğilimlerinden şüphe ettikleri kişileri mübarek ramazan ayı boyunca takip edip, önce gel bir yemek ısmarlayayım gibi art niyetli tekliflerle olmazsa zorla oruç tutmasına engel oluyorlar. kimileri kız çocuklarını bu toplantılara getirerek diğer üyelere sunuyor. sendika liderlerinin çükünü yalarken das kapital okudukları sapkın törenleri de var.

    rahatladın mı şakirt kardeşim.
hesabın var mı? giriş yap