• ekonomi uzmanı ibrahim kahveci'nin tokat gibi tespitidir.

    türkiye ekonomisinin tarihi bir çöküş yaşadığını ve venezuela ile benzer süreçlerden geçtiğini bakın nasıl anlatmış:

    --- spoiler ---

    buna göre;

    darbe yılı 1980’de bile 15+ yaş işsizlik oranı 5,2 olmuş. bugün ise (2019) bu oran 7,3.

    türkiye son 40 yılda böyle kötü bir ekonomi görmedi.

    tarihi bir işsizlik yaşanıyor.

    işsizlik demek fakirlik demektir; yoksulluk, açlık, sefalet demektir.

    işsizlik yüzünden ülke nüfusu gerilemeye başlayacak. mülteciler olmasa zaten düşüşe başlanmıştı bile.

    15+ yaş nüfusun işsizlik oranı yüzde 5,0’e geldiğinde, hatta 5,1’e vardığında seçmen yönetimi cezalandırıyordu.

    şimdi bu oran 7,3 ama seçmen hala iktidar olan ak parti ve ittifak ortağı mhp’ye yüzde 50 oy verdi. hatta yüzde 51.0...

    iyi parti genel başkanı meral akşener “tencere affetmez” diyor ama olmuyor.

    tenceresi kaynamayan kesim daha çok oy veriyor.

    ülke tarihi işsizlik ve fakirlik içinde ama sandığa yansıyan bir şey yok. “aç kalırız yedirmeyiz” söylemi gerçekten işliyor.

    millet aç kalmayı tercih ediyor.

    kendisinin cebine para gireceğine 3-5 büyük müteahhittin cebine para girmesini daha çok istiyor.

    millet yemiyor ama yediriyor.

    millet içmiyor ama içiriyor.

    göz nuru gibi, evladı gibi hazine garantili müteahhitlerine bakıyor.

    geçmediği yolun parasını ödüyor, kullanmadığı limanın kirasını ödüyor, gitmediği hastanenin masrafını karşılıyor.

    hiç itiraz etmiyor.

    cebinde ne varsa ne yoksa çıkartıp siyasi liderliğine veriyor.

    gerçi 25 kuruşluk poşet parasında biraz ses ettiler ama, neyse.

    mesela millet o kadar milliyetçi ki, gurbettekiler bile reislerine bayılıyor.

    çifte vatandaşlık seçiyorlar ama reisçiliği de çok güzel oynuyorlar.

    mesela dün karar gazetesinin manşet haberinde vardı: ak partili gençler bile türkiye’den gitmek istiyorlar.

    “ülkeden de gideriz ama yedirmeyiz.”

    çok ilginç bir durum var yani. tencere ne kadar boş kalırsa sandık o kadar doluyor bu ülkede. açlık sefalet ne kadar çok olursa, iktidar o kadar sağlam oluyor bu ülkede.

    aslında bildiğimiz, yabancı olmadığımız bir davranış bu. venezuela benzer süreç yaşadı. şimdi aç ve yoksulluk içinde ülke olarak zayıflıyorlar ama maduro bütün seçimleri nerede ise kazanıyor. zaten kazanamadığı seçimleri de iptal edip yeniden kazanana kadar yaptırıyor.

    bakınız toplum değişti bu ülkede.

    eskiden dünyevi unsurlar ile seçimler yapılabiliyordu; ama artık uhrevi unsurlar seçimleri belirliyor. o nedenle ülkede realite değil, inançlar daha etkili hale geliyor.

    burada ne anlatmaya çalışıyorum?

    toplumun ayarları ile epey oynanmış durumda. din ve milliyetçiliğin aşırı tozu toplumda bazı sorunlar ortaya çıkarttı.

    muhalefetin bu ortamda ‘tencere çöker sandıkta giderler’ düşüncesi işlemeyebilir. hatta işlemiyor da...

    artık toplumu yeni baştan ele alıp değerlendirmek gerekiyor.

    bir taraftan benliğin kazanılması gerekiyor;

    diğer yandan da giden umutların yeniden yeşertilmesi.

    genç ve dinamik bir ülkeyiz. aynı zamanda yüksek girişimcilik kabiliyeti olan ülkeyiz. ama aynı zamanda yokluğu benimsemiş ve yüksek işsizlik ile ülkeyi kurtardığımızı zannediyoruz.

    aslında ülkeyi batıran bir düşünce yapısının ülkeyi kurtardığını sanması her şeyi açıklamıyor mu?

    o nedenle muhalefetin yeniden söylemlerini ve bekleyişlerini düşünmesi gerekiyor.

    işimizin oldukça zor olduğunu bir kez daha söyleyip bırakalım.

    --- spoiler ---

    kaynak burada
  • dogru soze ne denir?
  • takım tutar gibi siyasi parti tutmanın sonucudur. bu takım tutma durumu liyakatın tamamen yok olmasına yol açmıştır. senin adamın benim adamım sonunda herkes bir kişinin adamı olmuştur. gerçeklik ile bağı tamanen kopan toplumlarin sonu tarihte yazılıdır. günümüzde venezuela ve kuzey kore örnekleri, yakın geçmişte nazi almanyası... insanlar uyanacak mı?
  • laf anlatmak istediğin kesim en azından ortaokul düzeyinde eğitim görmüş olsa idi borçlanmanın ne demem olduğunu anlatırdın.

    ama öyle bi cehalet ki 2020 yılında liderimiz için ölürüz diye tv de programlar yaptırılıyor.

    allah sonumuzu hayır etsin
  • son cümleye kadar güzel geldi ama orda yer alan muhalefetin söylemlerini ve beklentilerini tekrar düşünmesi gerektiği kısmını anlamadım. sosyolojik olarak durumun vehametinin büyüklüğüne dair onca tespitten sonra muhalefetin ne düşündüğünün, ne söyleyeceğinin bir önemi kalıyor mu allah aşkına.

    vatandaş aç kalırım ama reisimi yedirmem diyormuş. lan öyle diyen adama neyin muhalefetini yapacaksın.
  • aile şirketi gibi ülke yönetmenin sonucudur.

    liyakatsizliğin sonucudur.

    tanıdığım kimse hak ettiği yerde değil. embesil embesil tiplere veriliyor olmayacak pozisyonlar. dünyadan haberleri yok.

    sanat, teknoloji, yazılım, lisans, patent, müzik..vs ne var elde? 80 milyon kişinin içinden bunların havai fişek gibi patlaması gerekiyordu şimdiye dek. trt'nin aldığı vergiyle pixar animasyon stüdyosu kurarsın. ne yapıyorlar? aklımda kalan doğru düzgün bir tane belgesel bile yok trt yapımı. ulan bu kadar para nereye gidiyor? alınan vergilerle bizim avrupadaki en iyi 3 ekonomiden biri olmamız gerekiyordu son on senede. götümden uydurmuyorum, kesinlikle olması gerekiyordu.

    hala ingiliz bayrağı havlusu mu asmış adam 19 mayısta bunun peşindeyiz üçüncü dünya ülkeleri gibi. öyle kompleksli, ezik, pasif agresif bi tipsin ki herkes sana düşman, herkes seni yok etmeye kerizlemeye çalışıyor. sen böyle yaparsan senin aşın, işin var mı diye düşünür mü baştakiler. önüne leş atar bunu gagala bu hain diye. oyalanır durursun.
  • üstteki aktrollün entry nick uyumu gibi tespittir.

    "en az 3 çocuk" diyenlerin marifetidir ayrıca. sanki o 3 çocuğun rızkını kendisi veriyor da... bir de 40 milyar tlyı suriyelilere nasıl harcadıklarını anlatıyorlar ballandıra ballandıra.

    en az 3 çocuğu bırak millet 1 çocuk yaparken bile düşünüyor artık bu amip suriyeliler 4 er 5 er bölünürken.

    bu iktidarın becereceği iş değil ama bir an önce suriyeliler def edilip nüfus planlamasına radikal bir şekilde başlamamız gerek. biraz da başkası baksın.

    nüfus planlaması da bilal'e anlatır gibi anlatarak olmayacak elbet. para ile yapılacak yoksa çomarlara laf anlatamazsın. şöyle olacak; çocuk yardımlarını baştan düzenleyeceksin.

    1 çocuğu olana 1000 tl yardım.
    2. çocuğu doğduktan sonra 500 tl'ya düşecek bu yardım. ektstra değil, komple.
    3. çocuk doğunca da komple kesilecek. çok çocuk yapmaya ekonomik gücün var ise yap. yok ise fakirliğe katkıda bulunma mesajı verilecek.

    ha çocuğu olmayan ne olacak? onlar da koruyucu aile olursa 1500 tl destek verirsin.

    18 yaşına kadar devam edecek bu yardım. istersen o zaman yine çocuk yap. ama o zamana kadar 2. yi yapacaksan ekonomini ona göre ayarla, sadece 500 tl veririm diyecek devlet baba.

    ha şimdi 3 çocuğu olana bile 300 tl ancak veriliyor. millet onu dinlemeyip 6 7 yapıyor. rte de belki ucuz iş gücünü savunduğundan ya da doğudaki vatandaşlarla denge sağlamak açısından diyor belki ama bu sayede eminim onlar da azaltır çocuğu çünkü ayda 1000 tl az para değil. avrupa gibi genç nüfus sorunumuz yok. aksine genç nüfusa bakamama sorunumuz var. ucuz işgücü demek her doğan çocuk da. ama ne kadar sağlıklı beslenebiliyor, kaliteli eğitim alabiliyor mu muallak. kaldı ki üniversitelerin kalitesi sürekli düşüyor. işsizler ordusuna yeni üniversite mezunları katılıyor. bu kez beyin göçü öne çıkıyor.
  • işsizliği düşük göstermek için yapılan universiteleri unutmamak gerek heryer üniversite kaynıyor.
  • ve bunu 50'ler 60'lar 70'ler 80'ler 90'lar 2000 'ler kuşağı gördü.
  • bu akşam komşularla ayaküstü konuşuyoruz... çoğu emekli altmış yaş üstü kişiler... bin beş yüz lira emekli maaşının az olduğunu söyledim... insanın bununla çok zor geçinebileceğini söyledim. bi dövmedikleri kaldı... tutumlu olmak lazımmış da eskiden bu kadar da yokmuş da... şükürmüş de falan filan... sonra dedim ki lan aldığın maaş bu beş ihtiyarın maaşını geçiyor... bırak sürünsün... ama gönül razı olmuyor işte...
hesabın var mı? giriş yap