• evet değerli arkadaşlar ülkemizde akademik ortam adeta bir bataklık, bir kanalizasyona dönüşmüş durumda.

    yozlaşma, adam kayırma, yalakalık, akademik yetkinliği dışlama, bilimden olabildiğince uzak her türlü yaklaşım ülkemizin bir iki (hadi dört beş diyeyim) köklü üniversitesi dışında diğer tüm üniversitelerde alabildiğine yaygınlaşmış durumda. köklü üniversitelerde de var elbet ama diğerleri kadar hem yaygın hem de düzeyi yüksek boyutlarda değil.

    rektörler, yardımcıları, bunların şakşakçıları her türlü yalanı gözlerini krıpamadan söylüyor türlü entrikalarla akademiyi kukla gibi parmaklarında oynatıyorlar. akdemisyenlerin bunları şikayet edebileceği ne bir merci ne kişi ne de akademisyenlerin bunlarla uğraşacak gücü var (torpili olanlar hariç ki zaten onlar bu dertlerle uğraşmıyorlar).

    akademik yetkinliğiniz ne olursa olsun bu asla dikkate alınmıyor. hakettiğinizi düşündüğünüz bir pozisyon adeta dalga geçercesine hiç yetkin olmayan, eğitim-öğretime hiç katkı sağlayamayacağı aşikar, araştırmanın/bilimin a'sından haberdar olmayan kişilere peşkeş çekilebiliyor. bu kişiler de o pozisyonları kabul edip, yıllarca arakdaşlık yaptığı, birlikte çalıştığı arkadaşı(ları)nın hakkını yediğini bilerek utanmadan bir baltaya sap olduklarını sanarak yaşamlarına devam ediyorlar.

    sonuç: hevesi kırılmış ve dışlanmış başarılı akdemisyenler, akademik yaşantılarını berbat ilişkilerle inşa etmiş torpilli sözde öğretim üyeleri, bu nedenlerle berbat eğitim alan ve neredeyse hem mezun olduğu üniversiteye hem de mesleğine küsmüş öğrenciler, akademik repütasyonları hızla dibe doğru batan üniversiteler. lanet bir ortam.

    etrafınızda üniversiteye gidecek genç arkadaşlarınız, kardeşleriniz vb. varsa telkinde bulunun ki köklü üniversitelerde okusunlar. yoksa o dandik taşra üniversitelerine giderek 4-5 senelerini heba etmesinler. pişman olurlar...

    yazacak çok şey var ancak konuya katkı olursa devamını getireyim. şimdilik bu kadar olsun.
  • kadroların kemikleşmiş olmasından kaynaklanan durum.
  • ben bu entrymde akademik kadroların içler acısı durumundan ziyade akademik çalışmaların içler acısı haline eğilmek istiyorum. diyelim ki sıradan bir insan olarak bir şey merak ettim, detaylı ve derinlemesine bir bilgi istiyorum, kaynağı belirsiz youtube videoları veya uzmanı olmayanların atıp tutması dışında ciddi olsun diye ilgili konularda akademik çalışmalara bakayım istiyorum. giriyorum mesela ulusal tez tabanına, okuyorum sonuç hep aynı: bu kadar mı yüzeysel araştırılır bir şey, bu kadar mı kapalı olur zihinler, yeniliğe kapalı, alışılagelmişin dışında bir fikir ortaya koymayan, sıradan dışında hiçbir şeye karşı tez üretmeyen bir dolu "bilimsel" eser. niye düşünemiyoruz niye hazırcıyız çıldırmamak elde değil.

    çalışmalar bu kadar yavan olunca, onların akademik ilişkileri, eğitim verip topluma saldığı zihinler..her şey yavan olur tabi.
  • okyanus otesinden bakildiginda karinca kadar gorunmeyen, icine girdiginde sanki hergun marsa cakiyoruz gibi davranan egolarin oldugu bir ortam.

    zaten bundan sonra mucize olmazsa 100 yil daha boyle bi sik beceremeyen bir bilimimiz olur...
  • bilimden çok dedikodu ve insan ilişkileriyle uğraşılan ortam
  • valla son zamanlarda özellikle iki şey dikkatimi çekiyor.

    birincisi her gelen kongre davetinde "akademik teşvik şartlarına uymaktadır" minvalinde bir şeyler yazıyor.

    bu ne demek? örnek olarak kongre yeri yurtdışında olan, neredeyse %99'u türk katılımcı olan kongre "uluslararası" standardına giriyor. hiç birinde spesifik bir konu yok, allah ne verdiyse. iktisattan tut sosyolojiye, her türlü alan aynı anda mevcut. abuk abuk onlarca bildiri sunuluyor. üstüne bir de bunlar kitap olarak da basılabiliyor. kimse tarafından okunmayacak, bilime bir katkısı olmayan bir kitap. yök teşviği veriyor, adam cv'sine yazıyor, ilerisi için puan topluyor. bir de konaklama, gezi turu falan paketleri oluyor. bilim yapan adam oraya bildiri sunmak için gidiyorsa geziye niye ihtiyacı olsun? boş zamanda kendi gider gezer. bildirilerin çoğu da goygoydan ibaret. akademik teşvik ile millet puan peşinde koşarken yayın kalitesinin eskisinden de beter olduğunu düşünüyorum.

    kısa adamın maaşları artırmasıyla artık bir iş bulamayanları çoğu en kötü akademisyen olurum umuduyla yüksek lisansa girmeye çalışıyor. birçok okula yüzlerce başvuru gelebiliyor. akademik sistem, araştırma ve tez yazımı falan hakkında en ufak bilgileri yok çoğunluğun. daha kötüsü öyle bir eğilimi de yok. goygoy şeklinde gidiyor çoğu üniversitede. evet, maaşlar artmadan önce başta en alt kademelerden üste doğru giden çeşitli zorluklar vardı. ama işi seven yapıyordu. tabi ülkede gelir adaletsizliği göz önüne alındığında bu noktada önceleri bu işi yapanların da geçinebilmek için aileden veya bir yerlerden ek geliri olması gerektiği için bazı donanımlı insanlar da şans bulamıyordu, bu da ele alınması gereken bir açı.

    bu yökdil vs. saçmalığına değinmek bile istemiyorum. bu sınav hiç bir anlamda ölçüm yapabilen bir sınav değildir. sonraları ne olduğunu bilmiyorum ama ilk sınavı adam gibi bir liseden mezun olmuş birine verseniz yine iyi puan alırdı. akademide öyle garip hocalar var ki, ingilizce bile doğru düzgün bilmeden geldikleri aşamalara hayret edersiniz. ki şu noktada artık alana göre sadece ingilizce'nin bile yeterli olup olmadığı tartışmaya açık.

    üstteki bahsettiğim durumlar ise yığılmaya yol açıyor. torpil bulabilen, abuk subuk faydasız yayınlar yapıp puan toplayan, normal donanımlı insanlar vs. hepsi bir karşılaştırmanın içine giriyor. en zor durumda olan tabi ki asıl hak edenler. diğerleri de çekişiyor işte kadro için. adamın yurt dışına adam gibi bir yayın yollayıp, düzeltip, literatüre katkı sunup yayınlattığı sürede öbürleri 10 tane faydasız makale çıkartıp daha çok puan ile önüne geçebiliyor.

    aslında bazen düşünüyorum daha kötü olamaz diye ama devlet ve yök her seferinde çıtayı ne yapıp edip daha üste taşımayı başarıyor. şu noktada bu sistem öyle bir anda düzeltilebilecek bir şey de değil, şimdi başlasanız muhtemelen on yıllar geçmesi lazım ülkede bilimin ilerlemesi için. idealist öğrenciler dışında çoğu üniversiteden verilen mezunlar sadece diplomalı işsiz sayısı için bir istatistik olarak kalacak maalesef.

    ki bu, akademinin genel görünümü, derinlere inmenizi hiç ama hiç tavsiye etmiyorum...
  • bu günlerde daha bir farkına vardığım hali pürmellal.
    tez için okuduğum onlarca tezde aynı mivaldeki teknik cümlelere her birinde değişik kaynaklara atıf yapılmış. hangileri hangisinden intihal yapmış çözemedim. olabilecek en iyi ihtimal eldeki 83 baskısı kitap zira onda da aynı cümle mevcut. yazarları da o gün için biri profesör, biri doçent. herhalde bunlar yapmamıştır intihali.

    ayrıca okudugum makalelerde akla ziyan hatalar var. adam 6 sayfalık makalenin giriş kısmında siyah dediğine sonuç kısmında beyaz diyor.
    ne edeceğiz la?
    edit: düzeltme.
  • ortamı gayet yakından gören bilen biri olarak diyebilirim ki siyasetin karıştığı hiçbir işten hayır gelmez. hak eden değil arkası sağlam olan yükseliyorsa (her yerde böyle değil tabii, o yüzden ufak tefek de olsa umut var) seviye yerlere iner tabii. hakeden de bi yerden sonra ulan karşılığı yok işte deyip zamana bırakıyor her şeyi.
hesabın var mı? giriş yap