• 14 sene evli kalıp boşanmış bir erkek olarak yorum yapacağım entry.

    eski karım doktor ve gayet iyi bir maaşı var.
    boşandıktan sonra, onun bir kız arkadaşından öğrendiğime göre evliliğimizle alakalı şunları söylemiş orda burda arkadaşlarına :
    - erkek evlenirken bedel ödemeli (evlenirken aldığım altınların az olduğundan bahsetmiş haspam)
    - bana da baksaydı severdim (evliliğimizin son 3 yılında benim işlerimin bozulmasından mütevellid, hanfendi masrafları üstlendi. bu durum çok dokanmış kendisine. onun öncesinde evi benim geçindirmiş olmam kendisine neredeyse tek kuruş harcatmamış olmam, evlilik öncesinde 3 sene birliktelik döneminde eline telefon, altına araba verip üniversiteye araba ile gitmesini sağlamam hiç olmuş unutulmuş demek ki)

    ben 3+14 yıllık beraberlikte karımı aldatmadım. içkim yoktu, sigara bile içmem. çocuklarıma iyi bir baba olduğumu kendisi dahi söylerdi. allaha şükür elimiz yüzümüz de düzgündür. ama mentalite bana baksın olunca tabi, bakamayınca kıymetsiz oluyor erkek.

    bu milletin kadınları, evlenecek erkek bulamıyorlarsa bir baksınlar aynaya.
  • zenginler için durumu bilemem ama işsiz ve fakir gençler için yapılan tespit çok doğrudur. evin yok, araban yok, işin yok, aile geçindirmeyi bırak kendi harçlığını bile çıkaramıyorsun. böyle durumda aşkından ölecek olsan yine de evlenemiyorsun sevdiğinle. zaten bir süre sonra sevgi de bitiyor ve terk edildikten iki ay sonra düğün haberi alıyorsun. aşkın standardını bile para belirliyor.
  • (bkz: kız whatsapp grubuna giren erkek)
    ne işin var diye soran olmadı mı ?
  • boşandığında ki insandır bu, bir ömür anlaşamayabilir, bir ömür boyu nafaka ödemek zorunda bırakılacaksan, niye evlenesin ki?
  • şu aralar dünyayı kurtarmakla meşgul olduğum için (eheh) ekşi hesabımı kapadım bir süreliğine ancak, araştırma yaparken ekşi linki çıkıp da ona tıklayınca soldan soldan bana baktı başlık. dayanamadım hesabımı açtım yazıp kaçacağım.

    baştan söylüyorum bu sadece samimi görüşlerimdir. deneyimlerden süzülmüştür. aaa aranıyor gibi anlamlar çıkarmayın. hepiniz değil ama bazılarınız böyle bir entry okuduktan sonra bunu yapıyor evet. konuya dönüyorum.

    şimdiye kadar evlenmediysem tek sebebi sevgi eksikliğiydi. pek çok farklı gerekçe sunulabilir, şunun şurası bunun burası böyleydi diye ama aslında hepsinin bağlandığı tek nokta karşılıklı o yoğun sevgi ve saygıyı yakalayamamış olmaktı. kiminde ben az geldim kiminde karşımdaki. evlenmenin ise tek bir mantıklı gerekçesi var, ben bu insanla bir ömür beraber olmak, her halinde yanında olmak istiyorum diyebilmektir. bu olmadan olmuyor işte.

    şu yaşıma geldim ne maddi beklentilerim oldu, ne saçma sapan taleplerim. düğün sevmeyen, sosyal medyada (ekşi hariç) takılmayan, yaşadıklarını üçüncü şahıslara pespaye etmeyen, saçma sapan ilişki oyunlarından ve taktiklerinden kaçan, her işini kendi yapabilen ama tek derdi bir yudum huzur ve mutluluk olan biriyim. yıllardır böyleyim. hani burada yazıyorsunuz ya, şimdi sor yine de nasıl olmadı, çok mu tipsizsin diye :) zevkler başka başka ama o da değildir herhalde. e hani bulsanız evleniyordunuz, buyurun kanlı canlı örnek size, peki niye olmadı?

    böyle olunca ne oluyor biliyor musunuz? akıl almayacak triplerle karşılaşıyorum. cepte keklik gibi gören mi istersin, kendini naza çeken mi, heyecanı biten mi istersin, yoksa tıhı tıhı diye havalara giren mi, anlayışlı olmaya çalıştıkça malında mülkünde, yakışıklılığında, artık size sunacağını, lütfedeceğini zannettiği her ne ise onda gözünüz olduğunu, onu kapaklamaya çalıştığınızı zanneden mi? bir de kızlara söverler burada hep. trip atmayınca her şeye he diyeceğim zannediliyor mesela. olay çıkarmayınca hatalarını görmediğim düşünülüyor mesela. bir kabahati yalvarmasını, sürünmesini beklemeden affedince ona muhtaç olduğumu bir de. kesin altında başka bir niyeti var diye de düşünülüyor. algılayamadığınız bir şey var, yana yakıla aradığınız özellikleri sergileyen biri olduğunda sizde bir değişim oluyor. başka yerlere kaymaya başlıyor aklınız ve kanaatkarlık nedir bilmiyorsunuz. pasiflikle iyi niyeti birbirine karıştıran bir toplumuz çoğunlukla ve toplumun her noktasında olduğu gibi bu konuda da iyi niyetli insanları ezmek en birinci görevimiz.

    bakın çok ilginçtir, şu meşhur thor’u biliyorsunuz değil mi? nam-ı diğer chris hemsworth. ömrümde gördüğüm en yakışıklı adamlardan biri gerçekten. hani son filminde masada yatıyorken “işte gerçek bir adam” denilen adam. karakterinin nasıl olduğunu bilmiyorum ancak bu adam kendinden, tam emin değilim 6-7 yaş büyük bir kadınla evli. yine tam emin olmamakla birlikte, burada bir yerde okumuştum sanırım, tanıştıktan sonra 3 ay içinde evlenme kararı mı almış, evlenmişler mi ne öyle bir şeydi. kadın da fena değil güzel bir kadın ama kris istese “daha” taş, “daha” şöyle karakterli, “daha” böyle birini bulamayacak bir adam değil takdir edersiniz ki. adam da daha 83’lüymüş şimdi baktım. 3 tane de çocukları var… neyse.

    mesele tip değil ama karakterini tanıdığımız ortak insanlar olmadığı için şekilci örnek veriyorum, şu adamın yarısı bile etmeyecek adamlarda (siz bunu tip yerine karakter olarak da düşünebilirsiniz) bir afralar tafralar var ki hala niye uzaya çıkamadık anlayamıyorum mesela. halbuki o mabat atmosferi aşmış, ne kalmış oradan sonra? oksijensizlikten yönünü bulduramadıysa demek hala bize tahammül ediyor. ben iddia etmiyorum bunu, tavrı bu.

    bir şey arıyorsunuz ama o aradığınız şey yaldızlı olan değil. organik olanlar biraz yamru yumru ve kurtlu. hayatın gerçeği. rol yapmayan, rol kesmeyen insanlar hatalarıyla, eksikleriyle karşınızdalar ama siz bu hatalı deyip üzerini çiziyorsunuz. belki birlikte düzeltebileceğiniz bir şey ama hayır! size en mükemmeli lazım! neşter!! kafanızda oluşturduğunuz hayali kalıba cuk diye oturacak insan mı arıyorsunuz sokakta? yarı tanrıcılık oynamak gibi bir şey. tanıdığım mutlu çiftlere baktığımda, gördüğüm şey birbirinden çok farklı da olsalar birbirlerini seviyor, saygı duyuyor, her şeye rağmen genele bakıldığında uyumlu hareket edebiliyor olmaları. daha fazlası değil. ne meslek uyumu, ne siyasal görüş ortaklığı, ne hobi ortaklığı, ne temizlik algılarının ortaklığı, ne karakter benzerliği… sevgi, saygı, uyum yakalanınca bir diğerine kıyamayıp o çorapları sepete atıyor mesela her ne kadar buna üşense ve gereksiz görse de. öyle kaba bir örnek vereyim siz anlayın.

    sevmeyi, kalp kırmamayı, kanaatkar olmayı, hep daha fazlasının, daha farklısının bizi beklediği sanrısını aşabilmeyi öğrenmek gerekiyor. insana insan olduğu için değer vermeyi, sevmeyi, saygı gösterebilmeyi öğrensek, her insanın özel olduğunu algılayıp, 3 günde tanıdım zannederek insanların üzerini bir kalemde çizmesek birbirimizi anlamak, doğru tanımak ve analiz etmek için daha çok imkan bulacağız belki. illa sevgili olmak, evlenmek için bile demiyorum tanımak için diyorum bakın. tanıyacaksın ki sevmeye fırsatın olsun. bunu bile beceremeyen topluma görücü usulü en doğru hamledir ama ben bu durumun zaten toplumun yıllarca görücü usulü evlendirilmiş olmasından kaynaklandığını, zamanla düzeleceğini, geçiş sürecinde olan bizlere piyangonun vurduğunu düşünüyorum.

    neyse işte böyleyken böyle. hepinizin aynı olduğunu iddia etmiyorum farklılarınız da var elbette, çok farklı gerekçelerle oldurulamayan ilişkiler de oluyor ama toplumun geneli bu şekilde maalesef. diğerleri küçük, küçücüüük bir azınlık. o nedenle bu yazıyı yazma gereği duydum. ve işin başka bir açısı, erkekler bu durumun gerekçelerini kadınlardan daha iyi biliyor. bir de illa ki kadınlarda da kabahatler var. hatta benzer kabahatler de var. bu sadece karşıdan görünen tablonun bir kısmına benim getirdiğim yorum diyelim.

    herkese hayatında başarılar diliyorum. çok konuştum yine, şimdi sessizliğime geri döneyim. buraya kadar okuyan oldu mu ya??
  • ekonomik sebepleri bir kenara bırakırsak insanoğlunun açgözlülüğüdür.

    şimdi şu iki genellemeye sanıyorum kimse karşı çıkmaz: kadınların lükse, markaya kısacası gösterişe karşı, erkeklerinse kadınlara karşı zaafı vardır. bunlara ulaşmak kolaylaştıkça da açgözlülük ve tatminsizlik artar. bunun sonucu da mutlu olmayı, mutlu etmeyi beceremeyen insanlardır.

    çalıştığım yabancıların %80’i boşanmış ve bunlardan asya taraflarında bir süre çalışmış olanlarının da abartmıyorum %80’i filipinli veya taylandlı kadınlarla evlenmişler. sorduğumda, avrupalı kadınların isteklerinin hiç bitmediğini, hiçbir şeyden tatmin olmadıklarını, buna rağmen taylandlı, filipinli kadınların aileye ve eşlerine değer verdiklerini, çocuklarına çok iyi baktıklarını söylediler. neden, çünkü yokluk görmüşler ve ellerindekinin değerini biliyor, mevcut şartlarıyla mutlu olabiliyorlar. bu arada bahsettiğim kadınlar köylü falan değiller hepsi ingilizcesi olan ve üniversite mezunu kadınlar.

    bizim kadınlarımız da avrupalı hemcinsleriyle aynı yolda ilerliyor. her şeye ulaşmaları kolaylaştıkça ellerindekinin kıymetini bilmeyi unutuyorlar. ufak şeylerden mutlu olmayı beceremiyorlar. taşlanmayı göze alarak söylüyorum, ne zaman ki, kadın-erkek eşitliği, kadının ekonomik özgürlüğü gibi içi boş söylemler bir trend olarak yükseldi, aile olmanın değeri kalmadı. kadın eşine hizmet etmeyi, çocuk bakmayı bir aşağılama olarak görüyor şimdi. çünkü televizyonda, sosyal medyada gördüğü kadınlar öyle yapmıyor, çünkü öyle olmak kötü ve avam. yemek yapmayı bir zulüm, ev işini, çocuk bakmayı hizmetçilik diye görürsen, erkek de çalışıp sonra da sana nafaka vermeyi amelelik olarak görüyor tabi. çünkü biliyor ki bu açgözlülük ve tatminsizlik bir yerde illa ki patlayacak. halbuki kendisine değer veren, saçma sapan gösterişlerden kaçınan, egosu tavan yapmamış biri olsan, adam evlenmeden nafakayı düşünmez, havada kapar seni.

    uzak doğulu kadınlarda böyle bir şey yok, adamlar anlatırken hasta olsam elli sefer arayıp halimi sorar, banyodan çıksam havlu elinde kapıda bekler, sabah benden önce kalkar kahvaltımı hazır eder vs. diyor. yanlış anlaşılmasın, bunları hava atar bir edayla değil hayranlıkla ve takdir ile anlatıyorlar. bu insanlar fransız, alman, ingiliz, avustralyalı ve belki bilirsiniz bizden daha çok eşleriyle dalga geçmeyi seven tipler aslında ama hiçbiri uzak doğulu eşlerine toz kondurmuyor. çünkü onlar da yokluk çekmiş ve ellerindekinin kıymetini bilmeyi öğrenmişler. burada bahsettiğim erkeğe hizmetçilik yapmak değil, değer vermeyi hak ettiğini düşündüğün kişiye gerekli değeri vermek.

    bizimkiler ise daha evlenirken başlıyorlar gösterişe, düğün, takı, balayı, tek taş, beş taş, daha büyük, daha pahalı, daha gösterişli, daha daha. sorsan “bir daha mı evleneceğim” diyorlar. yahu böyle mazeret mi olur. o paraya dünya turu yaparsın daha çok eğlenir daha çok anı biriktirirsin sen kimi kandırıyorsun. belli ki derdin gösteriş. ondan sonra marka marka çantalar, sadece gösteriş için yapılan, asla kafayı kaldırıp o anın keyfini çıkartamadığın, sadece instagramlık fotoğraf çekerken tebessüm edilen, gerisinde her saçma sapan detay için yüz asılan gereksiz seyahatler. öyle ki bu saçma sapan açgözlülükten, evde oturup iki kelam etmek, iki dilim elmayı dişlemek, balkonda çay içip etrafı seyretmek gibi küçük anların değeri kalmadı artık. çünkü pariste eyfel’e karşı selfie çektikten sonra artık çıta o kadar yükseldi ki mutlu olmak için daha fazlası lazım. artık bir menekşenin değeri yok, onun yerine daha pahalı saatler, daha büyük pırlantalar vs. vs. kusura bakmayın ama istisnaları hariç tutmak kaydıyla “çalışan kadın” figürü bile bir gösterişten ibaret hale geldi.

    erkeklerde yok mu, onlarda da aynı açgözlülük var. kadına ulaşmak kolaylaştıkça ellerindekini beğenmiyorlar artık. çünkü karadashian’ın poposu moss’un memesi her gün internette burunlarına sokuluyor. biliyorlar ki, biraz elin ayağın düzgün, biraz ne konuştuğunu bilen biriysen sekse ulaşmak çok kolay. yine taşlanmayı göze alıp şunu da yazayım; “bırakın insanlar cinselliğini yaşasın” diye diye doyumsuz olduk. hödük gibi davranıyor erkekler, çünkü değer vermiyorlar karşılarındakine. biliyorlar ki, bu gün ayrılsalar yarın aynısının bir benzerini belki daha büyük memelisini bulurlar. çünkü seyrettiği televizyon, takip ettiği sosyal medya onlara memenin önemini ve daha güzelinin her zaman olduğunu, eldekiyle yetinilmemesi gerektiğini söylüyor. onlar da “bekarlık sultanlık” mottosuna takılmış. bırak allahını seversen üç aydır evde bekar bekar takılıyorum (ki yurtdışında bir ev bu) sefillikten başka bir şey değil. yalnızlığın nesi sultanlık olabilir. asıl mesele etrafta bunca hatun varken evlenip bunları kaçırmak istememek. sırf açgözlülükten yalnızlığa methiyeler düzüyor adam.

    velhasıl-ı kelam evlenmek istiyorsanız önce mutlu olmayı, mutlu etmeyi öğrenin.
  • 30 sene sonra kimseyi bulamayacaklar... evlenmeyin lan!

    1 saat evli kalan bile ömür boyu nafaka ödüyor. taşrada 100 lira haftalıkla yer silen kahve yapan sabah erkenden mağazaya gelip işçilik yapan kız evlendiği zaman kocasına bir kahve yapmıyor. hepsi evlenince prenses oluyor. hele çalışanlar tutturmuş bir çalışıyorum lafını yahu çalış birlikte kazanın birlikte temizleyin birlikte yapın herşeyi ama yok ütüyü dışarı yaptır yemeği dışarıdan söyle temizliğe kadın gelsin... bak bu böyle olmuyor işte sen nasıl çöp atmıyorsan sanayiye arabayı götürmüyorsan patlak ampulü bozuk musluğu tamir etmiyorsan o adamında 2 gömleğini ütüle günlük yarım saat temizliğini yap... yook yiyelim içelim gezelim tozalım türkiye zaten ürerttiğinden çok tüketiyor. çalışmak çocuklar için gelecek hazırlamak yok akıl bir karış havada... kadınlar birbirini gazlayıp duruyor. koca yarıştırmak moda olmuş. erkekler neden evlensin ki?
  • sebebini söyle anlatayım,
    tinderda önceden fazla eşleşemezdim. bir fırsat sonucunda avusturyaya yerleştim. neyse 1 ay kadar önce bir işimi halletmek için 3-5 gun türkiyeye geldim. acıklama kısmına sadece eski şeyleri yazdım ve sadece fazladan avusturyada yaşıyorumu ekledim.

    sonuç nerdeyse saga cektiğim eşlendi %80...
    değişen ne cebimde tl yerine euro var ve fazladan bir kimlik oturum kartı

    kadınlar evlenecek erkek aramıyor. evlenecek mal arıyor. malını yiyecekleri, onları avrupaya götürecek vs vs lerini sömürecek mal arıyorlar.

    bokunuzda boğulun.
  • evlenmek istemiyorlar düğün kına nişan bu işler 60 lı 70 li kuşağın gençlere işkencesine dönüşüyor. ikincisi masraf çok fazla. üçüncüsü ülkede cinsel özgürlük yok ne erkeği ne kadını bunu rahat bir şekilde yaşayamıyor. şahsen evleceğim kişiyle böyle en tanıdığım akrabaların bile ortalıkta dolandığı bir şey düşünmüyorum. nikah dairesi orda 15-20 kişi tmm bitti bu kadar.
  • ben de şu anektodu ekleyeyim o halde. boşanma arefesindeki arkadaşım anlatıyor. “evlenirken düğün salonlarında boş gün yoktu, boşanmak için mahkemeye geliyorum burda da boş gün yok”
hesabın var mı? giriş yap