• türkiye'de en işleyen sektör, en iyi kazandırmış/kazandıran sektörlerden biri inşaat sektörüdür. ama türkiye'de öteden beri bok gibi evlerin yapılıp satıldığını görüyoruz. ulan bir sektörde hiç mi estetik duygusu olmaz. bu kadar mı kalas olunur?! beş para etmez, dandik yapılar. göz zevkinin içine eden, konumuyla, duruşuyla insanın içini karartan yapılar bunlar.

    müstakil evinde, yalısında krallar gibi yaşayan kodamanları bir kenara bıraktığımızda türkiye'de ev beğenmenin nasıl mümkün olduğunu anlayamıyorsun. mesela istanbul'daki evlere bakalım. hepsi üst üste binmiş. yeni bir bina götüm kadar bir aralığa yapılıyor ve bitmeye yakın 2+1'ler şu kadar, 3+1'ler 300 bin 400 bin diye afişe ediliyor. bir arkadaşım aldı böyle yeni bir binadan 2+1 ev. ev esenlerde. 350 bin liraya almış ve çok güzel diyor. çok güzel derken de gözleri parlıyor. şimdi istanbul'da çalıştığın yere yakın bir ev almak zorunda olmayı anlıyorum. istanbul'da evlerin uçuk fiyatlarda satılmasına neden olan arz/talep dengesini kavrıyorum ama görüntüsü, bulunduğu sokak; pencerelerinden baktığında karşılaştığın manzarasızlığa rağmen, "bu ev yepisyenii ve çok güzel görünüyor" diye sevinmeni anlayamıyorum. ulan bu nasıl bir algıdır yahu. şu anda içinde bulunduğun bu ev, çirkinliğin, estetik yoksunluğunun, ucubeliğin vücut bulmuş hali be. pencereden baktığında 10 metre ilerisini görebiliyorsun. gören de shire'a taşındın sanacak. bakın zorunlulukların/kısıtların bizi getirdiği noktayı anlarım ama başka imkan yok diye böyle sikimsonik yerlere kimse güzel demesin allah aşkına.

    anadolu'da da durum böyle. bütün binalar birbirine benziyor. sokaklar da keza öyle. tavanından rutubet akan evler yüzbinlerle ifade edilemiyor. beykoz'da, üsküdar'da yerin dibindeki evler; çürümüş daireler, denize yakın diye iyiymiş gibi anlatılıyor. ve şaşılacak biçimde insanların güzellik algısı da bunu kabul ediyor. kocaman rezidanslar var insanı bunaltıyor.

    neden şöyle merkezinde yeşil ve çok geniş, epey bir geniş alanın olacağı ilçelerde, müstakil ve yapısıyla bir şeye benzeyen evler yapılmıyor ki; neden böyle üst üste binmek zorundayız anasını satayım. türkiye'de evler bok gibi ve bu biçimsiz yapıları satın almak için ömür vererek çalışmak düşüncesi insanın zoruna gidiyor.

    koca bir ülkeyi kafası çalışmayan, içinde estetik duygusu bulunmayan cahil müteahhitler dizayn etti. bugünkü yapı inşaat şirketleri de, insanları daracık bir alanda üst üste koyarak becerme yolunu seçtiler. böylece geniş arsalara yayılıp kardan kaybetme riskleri yok olmuş oldu. ve böylece bugünkü çirkinlik ortaya çıktı.

    türkiye'de sokağa çıkınca için kararıyor. bir yeşillik görmek istesen, bir orman ferahlığı yaşamak istesen arabaya atlaman ve epey yol gitmen gerekiyor. 300 - 500 bin liralık evine döndüğünde, kapısından içeri adım atar atmaz, karanlık ve içe dönük bir yaşam biçimine dönüyorsun. yaşadığın en büyük estetik duygusu tavandaki kartonpiyerler. ne diyelim; yaşamaya mecbursun.
  • fakirliktendir.

    güzel şehirler yapan ülkelerin kişi başına milli gelirlerine bakın anlarsınız.

    edit: fakirlikten deyince anlaşılmamış herhalde. modern dönemin neredeyse tamamını kaplayan uzun dönemli bir fakirlikten bahsediyorum.

    ihtiyaçlar hiyerarşisi falan görmediniz mi hiç okullarınızda ey insanlar. estetik kaygıya sıranın gelmesi için sadece o an elinizde çok para olması yetmez. bir kaç nesil rahat olacaksınız, yarın öbür gün aç-açıkta kalır mıyım endişeniz giderilmiş olacak ve böylece daha az masraf-daha çok kazanç kafası ile bakmayacaksınız dünyaya. biraz da keyfine bakacaksınız falan filan.

    ülkedeki genel zenginlik, kültür-sanat ilgisini artıracak falan filan.. eski (400-500 sene önceki) anadolu şehirleri, binaları da estetiktir. bunu genetiğe bağlamak salaklıktır.

    bir de türklerin "ölümlü dünya" kafası nedeniyle, avrupa'daki gibi çok fazla "long live" taş binalar yapmak yerine, daha ziyade bir kaç ömürlük ahşap binalar yapmasından, şehirlerin tarihi kimliği falan çok yok. tüm şehirler şimdi birbirinin aynı gubidik beton yığınlarına teslim. şehirlerin eskiyen ahşap kısımları yenilenirken, maalesef türkiye çok fakirdi ve hep varlık-yokluk savaşı veriyordu insanlar. bugün yapılan siteler genelde düzgün mimarilere sahipler (artık apartman ne kadar düzgün olabiliyorsa). ama müstakil falan diyorsanız işte orası direkt zenginlikle alakalı, ülkenin istanbul'a yığılmaması ile alakalı vs.
    bugünün istanbul'unda (ahaliyi anadolu'ya geri çevirecek makro politikalarınızı yoksa) olabilecek olan, çarpık sikko apartmanları yıkıp yeni-düzgün siteler-apartmanlar yapmaktır. bunun maliyetini karşılayacak tasarrufumuz olmadığı için de ya zamana yayarak emeğimizi kullanacağız, ya da rant oluşturup, araplara falan mülk satıp bu finansmanı sağlayacağız.

    ben tersine göç öneren makro politikalardan yanayım, çünkü şu anki iktidarın yolu olan ikinci yol, şehri daha fazla şişirip bir cehheneme çeviriyor.

    (bkz: ekümenopolis)

    ama bu makro politikaları göze almayıp, öyle kuru ergen hezeyanları ile "ayy bunlar çooğk çirkieeaann" deyip, mal fakirler, güzel bina yapsanıza diye çemkirmek iş değildir. salaklıktır. yapmayın.
  • türkiye'nin gerisini bilmiyorum ama istanbul için doğru olan tespit. bokum gibi, göt kadar evlere 400-500 istiyorlar. yemin ederim arsa alıp kendim yapacam evimi sonunda. bu kadar zevksiz bir millet olamaz ya.

    edit : haha şimdi o bokum gibi evlere 4-5 milyon istiyorlar. evler hala bok gibi.
  • ekonomi ile çok ilintili olmayan, estetik yoksunluğu kaynaklı ucubiyet. insanlar o kadar standart ki güldükleri, üzüldükleri, sevdikleri, yedikleri, giydikleri, sürdükleri e haliyle evleri de standart. eskiden evlerin bütün estetiği sıvacının kaba sıvaya verdiği dalga deseniydi hadi diyelim o zaman para yoktu şimdi para var çoğunda ama kafa aynı kafa. falancanın evinde balkon şöyle bizimki de olsun, duvarları mozaik biz de yaptıralım, kapısında aslan var bizimkinde at var olmaz aslan olmalı; mimari özgünlük hak getire. mimarlar da piyasa işi yapıyor çünkü insanlar böyle istiyor bize de binalara bakıp bakıp bunalım geçirmek kalıyor.
  • olay fakirlikten değil mimari zevksizlikten ve klişe düzenden kaynaklanmaktadır. 120 metrekare evi döşemeyip ikea'da 70 metrekare düzenlenmiş evi görünce dibiniz düşüyorsa sıkıntı tamamen vizyonsuzluk ve zevksizlikten kaynaklanıyor. evin iki duvarını farklı boyasan, bi iki ışıklandırmada dokunuş yapsan evin hemen şekli şemali değişiyor. ama maalesef türkiye'de bütün evler annanemin evi gibi, tek düze. bu yüzdende evler bu ev döşeme standartına göre standart bi şekilde inşa ediliyor.

    tabi imar planınlarını da yakıp, sil baştan yapmak lazım.
  • en sinir bozucu şeyse istanbuldaki evlerin %90'ında gardrobun yatak odasına sığmamasıdır.
  • toki evleridir.
  • parayla alakası yok, genel milletimiz müteahhitlerinin (yazılış doğru google'ladım) kalaslığı. http://www.hacifahiroglu.com/…s/urun/5130/1_593.jpg
  • ozellikle ankara.. ey guzel izmirim
  • alelacele inşa edilip detayları atlanan, atlanan lafı bile az kalır sktir edilen evlerdir.

    türkiye'de sıfır diye kaktırılan evin aslında en fazla %80 bitmiş halde olduğu gerçeğidir.

    su bağlanır bütün duvarlar kabarır. duş akar, suyu koridora kadar ulaşır.

    kış gelir bütün pencerelerin izolasyonsuz bırakıldığı anlaşılır.

    üst kata komşu taşınır, osursa duyulur, kat aralarının kağıt kadar ince olduğu besbellidir.

    elektrik gider, jeneratörün devreye alınamadığı öğrenilir. gerekli bağlantı yapılmadan gidilmiştir ve ayakta adam sikmeye çalışan usta 4 bin lira ister.

    depreme dayanıksızdır. her gece uyunurken son dua edilir. bir daha kalkamama ihtimali vardır.

    ondan sonra da efendim türkiye'de güzel şeyler de oluyor.
hesabın var mı? giriş yap