• tiyatrolar kapatılır, gazeteciler susturulur, kılını kıpırdatmaz bu ülke insanı. 1 mayıs'da meydana gidenlere "anarşik misin?" derler. yanında adam ölür, aman başıma iş kalmasın diye dönüp bakmaz. ama söz konusu futbol olunca, birden toplumsal duyarlılığı yükselir insanımızın. cumartesi gecesi sanırsın 68 ruhu sokaklara dönmüş, araba devirmeler, polis taşlamalar falan. dünyada insanlar hakları için yürürken, bizim damarımıza anca futbolla basılıyor. zaten her tarafa başkanlarının resmini asıp, mafya babası adama bir deniz gezmiş imajı verdiler. "cemaat bizi ele geçiremez" diye çığlık atanlar bilmiyorlar sanki, cemaat ülkeyi ele geçirmiş, sen kimsin? şimdi haftalarca konuşalım, semih'in pozisyonu gol müydü, değil miydi?
  • gün geçtikçe daha fazla alt kesime hitap ede, içi boş bir spora dönüşmüştür.

    zirve'yi 2000'li yılların başlarında gören türk futbolu, o zamanlar türkiye'nin tüm kesimlerinin severek izlediğitek spordu.

    sonrasında üstüste gelen bu başarıların kalıcı olacağının zannedilmesi, üstüne üstlük sağlam rantı görüp üşüşen akbabalar, bir de sıfır vizyonlu insanlarla birleşince, günümüzdeki hale geldi durum.

    3 temmuz şike operasyonu ile de artık resmi olarak türkiye'de futbol tamamen izlemesi de, konuşması da belirli bir üst gelir grubu hariç, tamamen alt kesime hitap eder hale gelmiştir.

    nereden mi anlıyoruz? en ortalama basket maçlarında bile tribünler hınca hınç doluyken, derbilerde bile artık tribünler tam dolamıyor. neden? gitmek isteyen çok ama o kitlede para yok. ancak yönetimden avanta biletle gidebiliyorlar. yönetimlerin işleri de son yasalarla zorlaştı. öyle önüne gelene avanta bilet vereyim de girsin yapamıyorlar.

    hayattaki tek başarısı iktidar olan partiye oy verip, osmanlı şehzadesi gibi giyinip, hareket etmek olan bu kitle, çok zeki de olmadığından dolayı elbette sorgulamıyor da. 50 milyona 35 yaşında ünlü futbolcu mu var, oooo getir getir kafasıyla yaşayıp, rakip takımı yendiğinde sanki dün gece evde swinger parti verip zevkten zevke uçmuşçasına sevinen bir kitle.

    okuyorum facebook'ta yorumları. anneler elbette ön planda. bir de karaktersiz futbolcuları kendi ailesinden biriymişçesine savunma var. başka da bir halt yok.

    sözüm meclisten dışarı elbette. tüm kitle böyle demiyorum zaten. ama genel?
  • türkiye'de futbol ve siyaset birbirine çok benziyor.

    - siyasetçi kötü yönetim sergiler, kararları halka zarar verir. sebebini sorarsın, cevap 'dış güçler'

    - futbolcu kötü performans ortaya koyar, takımı yenilir. maç sonunda sebebini sorarsın, cevap 'hakem hataları'

    fakat ortada söz konusu bir başarı varsa bu başarının sebebi kesinlikle onlardır.
  • cinayet işletir, kardeşi kardeşi kırdırır, insancıklara esas babalarını unutturup para baronu kulüp başkanlarına "baba" dedirtir ve bunlara binaen insancıkları "delikanlı" hissettir. yani iğrençtir.
  • yoktur.holiganlık vardır, ağızlardan tükürük saçarak birbirine küfretme vardır.türkiye'de takımlar biter, siyasi görüşler başlar, siyaset biter din başlar.türkiyede ki ayrışmanın yegane sebeplerinden biridir ve herhangi bir desteği haketmemektedir.
  • içinde barındırdığı karakterle bulunduğu konumu hakeden "şey".

    federasyon başkanının yıldırım demirören, en büyük kulüblerinden birisinin başkanının aziz yıldırım, en iyi teknik direktörlerinden birisinin fatih terim, en iyi yorumcularının ahmet çakar, erman toroğlu, rıdvan dilmen isimlerinden oluştuğu futbolun sahip olduğu değerde bu isimler kadardır.

    isimleri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz.

    ne taraftarı taraftar, ne izleyicisi izleyici, bitirdiniz içimdeki sevgiyi arkadaş, istediğiniz kadar kavga edin.
  • bu fantastik ülkenin eli kalem tutan futbol romantikleri şöyle der; "türkiye süper liginin seyirci ortalaması, almanya ikinci liginden bile daha az!"

    ironik olan, kendilerinin de istanbul takımlarından birini tutmaları. başka sözüm yok hakim bey.
  • tiyatrodur.
  • ezbere konuşmak malumunuz siyasette de, aşkta da, futbolda da mevcut. şu sıralar sıkça dile getirilen birşey var, türkiye'de zaten ne olursa olsun, ister kıyamet kopsun, ister kıymetli bir bizans hazinesi bulunsun hep üç büyüklerden biri şampiyon oluyor. aslında bugün bunu rıdvan dilmen tekrar dile getirince birşeyler yazmak istedim. çünkü rıdvan dilmen bu cümleyi kurmadan önce 8 mart 2010 eskişehirspor galatasaray maçında emre çolak'ın oyuna neden alındığını sorguluyordu. söyledikleri, "emre neden oyuna girdi ki?" "tamam genç çocuk ama yetersiz", "maçı emre mi çevirecek?" tarzındaydı. işte tam bu nokta da rıdvan dilmen söyledikleriyle çelişkiye düşüyor. ve hatta bu mantık, sadece bu değil tabi ki, yüzünden türkiye'de futbol gelişemiyor.

    nedir, yüzeysel olarak bakalım olaya, e zaten üç büyüklerden biri şampiyon oluyor, dandik bir yabancı futbolcu ya da avrupa'da gözden düşmüş, para için türkiye'ye gelmiş bir oyuncu, kendini kanıtlamaya çalışan bir anadolu evladı ya da egosu tavan yapmış popüler bir yerli oyuncu aslında pek fark etmiyor. yani nasıl bir oyuncuya, nasıl bir mantaliteye sahip olursan ol muhakkak sonuca, kupaya ulaşıyorsun. peki ne yapmalı?

    işte bu aşamada frank rijkaard gibi teknik adamlara ihtiyaç duyuyoruz. galatasaray'ın ya da fenerbahçe'nin ya da beşiktaş'ın başarılı olabilmesi için kendi oyuncularını yetiştirmesi, onlara imkan sağlaması gerekiyor. madem ki üç büyükler ile diğer kulüpler arasında dağlar kadar fark var. madem ki onlar ne yaparlarsa yapsınlar, bir şekilde şampiyon oluyorlar. o zaman genç oyuncuları da yetiştirmeleri, buna öncülük etmeleri şarttır. kaldı ki aslında diğer kulüplerin, yani daha aşağıda, daha altlardaki kulüplerin emre çolak veya türevlerini oyuna sokması garip gelebilir. çünkü onlar tek maç veya günlük, kısa vadeli çözümlere ihtiyaç duyarlar sezon içerisinde. e sen zaten çok büyük ihtimalle sezon sonu şampiyon bir takım olacaksın, hala daha maç içerisinde bıkkın, isteksiz bir oyuncudan medet umuyorsan, büyük bir yanlışın içerisindesin demektir.

    ek olarak, trabzonspor için birşeyler yazmak istiyorum. şenol güneş açıklamalarında bütün karadeniz bölgesini ele alacaklarını ve alışık olunduğu tarzda karadeniz bölgesinden genç oyuncular çıkaracaklarını söylüyor. umarım gerçekleşir. umarım tekrar şampiyon oluruz.

    en azından benim hala umudum var.
  • her türkiye'ye döndüğümde futbol muhabbeti yapan neredeyse herkesten ama özellikle babamdan soğutan şey. her maçtan sonra boş muhabbetler, karşılıklı ayarlar, gereksiz fanatizm...

    şu komedi programlarından farksız spor programlarına girmezsek olmaz. adamların skor odaklı tartışmaları, bir takım yenilince toptan başarısız sayılması... acaba sadece türkiye'de mi böyle bu? maçı şans eseri attığın bir golle kazandın mı en iyi takım sensin. yüz kere atak yap biri gol olmasın, senden kötüsü yok.

    türkiye'de tiksiniyorum senden futbol...
hesabın var mı? giriş yap