• şu işe bak, rusya'da çıkıyor; iran'da çıkıyor; azerbaycan'da, ırak'ta çıkıyor. türkiye'de çıkmıyor. ülkenin bütün parası bu ülkere akıyor.

    bizim devlet sınırlarımızda mı bir sıkıntı var anlamak zor. hani tespit etme yatırımı büyük diyorsun; çıkaran ülkeler bizden daha kötü durumda.

    biz anca topraklarımızdan boru geçirmekle övünüyoruz.
  • vardır tabii ki ama çıkartılması karlı değildir.
    var ama abd izin vermiyor diyen saftirikler bir şeyi kaçırmaktadırlar, eğer bizde rusya ya da iran'da olduğu gibi verimli petrol sahaları olsaydı onu şimdiye dek abd petrol şirketleri zaten çıkartmış olurdu. senin devletin sana dünyanın en pahalı benzinini satıyor buna bile itiraz edemiyorsun, sesin çıkmıyor ama shell,exon sendeki petrolü çıkartacak da buna mı engel olacaktın yani çok komiksin evlat. :)
  • anadolu'da dinazorlar ikamet etmediğindendir.

    --- spoiler ---

    bugünkü anadolu'nun o devirlerde bir adaymış ve dinazorlar küçük adalarda değil de büyük kıtalarda yaşamışlar.

    --- spoiler ---
  • 3 temel sebep üzerinden incelenmesi gereken durumdur.

    öncelikle avrasya kara parçası yüzyıllar boyunca jeolojik açıdan deformasyona, kırılmaya, yükselmeye vs. gibi durumlara aşırı maruz kalmıştır. bu durum petrolün yer altında kapalı kalacağı havzaların oluşmasını engellemiş daha önceden de oluşmuş alanların kırılmalar, deformasyonlar ile yok olmasına sebep olmuştur. iyi de neden komşu ülkeler bundan etkilenmemiş dersek bu topraklar tam da alp-himalaya orojenezi üzerinde bulunmaktadır da o yüzden. şu an tek petrol bölgemiz zaten sınır olarak arap levhası içinde kalmaktadır, zaten bu bölge de alp-himalaya kuşağından minimum etkilenen bir bölgededir.

    bu ana sebebe rağmen türkiye ve çevresinde tabii ki bir miktar petrol bulunmaktadır. ama bunların çıkartılamamasının diğer kalan iki nedeni ise ekonomik olmaması ve yeterli araştırma ve saha çalışmalarının yapılmaması bir yerde teknolojik eksiklikler yani.

    amerika sadece meksika körfezine yılda 50 bin kuyu açarken türkiye genelinde bu rakam sadece 4 bin dolaylarında olması durumu anlatıyor aslında. bu kuyular neticesinde bulunan petrolün ise işlendiğinde bıraktığı kar kendini kurtarmadığı için sadece açıldığı ile kalıyor. belki akdeniz ya da karadeniz sahalarında güzel sahalar vardır ancak o kadar detaylı çalışmalar henüz yapılmamıştır türkiye adına.

    yani mailinize gelen türkiye petrol denizinde yüzüyor, amerika izin vermiyor, yok lozan 2023'te bitince çıkacakmış süper güç olacakmışız laflarına itibar etmeyiniz.
  • türkiye'nin en büyük şansıdır.
    unutmayın, orta doğu'da petrol demek mutlak diktatörlük demektir.
  • böyle birşey tabi ki de yok şöyle söyleyeyim bizim kendi çıkardığımız kaynakları antlaşmalar gereği bizim işleyip kullanma hakkımız yok bunun sadece daha ucuza bizden alıp pahalıya satma adı altında kaynaklarımıza çökmüşler resmen bizde bu durum üzerine toprak ile çok uğraşmadan yani kaynağı çıkarmadan antlaşmaların bitmesini beklemek zorundayız yoksa elimizde olanların hepsini kaybedecek durumdayız

    ayriyeten şöyle de düşünmek gerekirse ırak ve suriye sınır hattına bakıldığı zaman hudutun hemen 1 km bile olmadan petrol yataklarının olduğunu çok rahat görüyorsunuz şimdi 1 km dışarıda varda 1-2 km içerde yok mu petrol

    aynı durum doğalgaz içinde geçerli akdeniz üzerinde gemilerle doğalgaz arayan ülkelere engel olan türkiyeydi geçen yıllarda ama kıbrısın rum kesimine bakan tarafta israil çıkartıyor ve bizde izin vermediğimiz için akdenizde aramalarına demek ki bir bildikleri var

    sonuç olarak yok diyemeyiz sadece elimizde değiller hala demek daha mantıklı
  • 18 ocak 1954 tarihinde yabancı sermayeyi teşvik kanunu ile emperyalizm için kapılar açılmıştır. ancak emperyalist güçler 1960’ a kadar bu açılan sömürü kapısını çok fazla kullanmamışlardır. bunda etkimen olan ise sömürü sisteminin oluşturulması için daha uygun şartların yaratılmasıdır.

    bu kapsamda 7 mart 1954 tarihinde petro yasası ( 7326 sayılı ) çıkarılır. elbette bu yasa emperyalist güçler tarafından hazırlanmış ve milletin iradesi olan mecliste kabul edilmiştir.

    elbette ülkemizde petrol yatakları vardır ki 1950’ ler civarında bu durum güneydoğu anadolu bölgesinde saklanamaz bir biçimde ortaya çıkmıştır. bizler bu durumu çok algıda olamasakta emperyalist güçler çoktan sahip çıkma ve kullanma dersine düşmüş ve bu yasayı yazmış ve bize çıkartmışlardır.

    gelelim yasa içeriğine ki öncelikle bedelini kanla ödediğimiz bu topraklar dahilinde petrol aramaktan ve işletmekten doğrudan vazgeçiyorduk. evet bu faaliyetleri doğrudan biz yapmayacaktık. kısaca emperyalist güçlerle ortak olunmadan bu faaliyetler yapılamayacaktı. üstelik bu emperyalist güçlerin şirketleri, yerli şirketler ile hatta kamu ile aynı seviyede kabul edilmiş oluyordu.

    hatta bırakın aynı seviyeyi bu emperyalist güç şirketleri daha üst seviyeye geçmiş oluyordu. evet daha fazla sömürü için daha iyi ortamlar adım adım geliyordu. örnek verirsek türk şirketleri sadece 8 arama izni ile sınırlandırılırken emperyalist şirketler için sınırsız arama izni verilmiş oluyordu.

    elbette iş petrol yasası ile kalmıyordu. 1957 yılında emperyalist şirketlere rafineri açma izni de veriliyordu.

    bütün bunlara bakıldığında ülkemiz bakımından hiçbir yararı yoktur ki sömürüye açık olarak izin verilmiştir.

    buna karşı biz ne yaptık? bu sömürü petrol yasasının hemen ardından türkiye petrolleri anonim ortaklığını ( tpao ) ( 6327 sayılı kanun ) kurduk ama o da bu yasa altında kaldı.

    peki bu sömürü için ortam yaratıldığına göre neden petrolümüz yağmalanmıyor? ya da gerçekten ülkemiz dahilinde petrol yok mu? elbette var.

    ancak kurulan tpao’ nun en baştan işlevselliği engellenmiştir. çünkü yıl içerisinde 10 delik açması sınırı vardır ve kuzeydoğu anadolu’ da ise petrol arayamaz. kısaca tpao kurulduğu tarihten bugüne 1.600 - 2.000 arası kuyu açabilmiştir. bunca yıla rağmen. oysa bize bu yasaları çıkartanlardan abd yılda sadece yaklaşık 80.000 kuyu açmaktadır.

    son olarak ülkemiz dahilinde petrol yatakları 5 - 6 bin m. derinlikte bulunmaktadır ve maliyetlidir. ayrıca emperyalist güçler diğer yerlerde bulunan ki çok daha kolay çıkarılıp, işlenebilecek petrol kaynakları olduğu sürece ülkemiz kaynaklarını daha sonraya saklamaya devam edeceklerdir.
  • "hemen dibimizdeki suriye'de, ırak'ta, petrol çıkıyor da bizde neden çıkmıyor kardeşim?"

    çıkıyor, petrol ihtiyacımızın %2,5 kadarını üretebiliyoruz. tabii bu kaçamak bir yanıt oluyor. bu sorunun yanıtını verebilmek için öncelikle petrolü bilmek gerekiyor.

    petrol hepimizin bildiği üzere organik kökenlidir. ancak büyük çoğunluğumuz petrolün dinozor kökenli olduğu yanılgısındadır. bu doğruluğu düşük bir bilgidir. doğruluğu düşük çünkü; evet, dinozorlar petrol oluşturabilen canlılardır hemen her karbon temelli canlı gibi ancak petrolün asıl kaynağı planktonlar ve alglerin ölüleridir. peki neden planktonlar ve algler? bunun yanıtı besin piramidinde saklı. küçük olan her zaman daha çoktur. küçük olan her daim daha hızlı ürer çünkü ve üst basamaklara kaynak olabilmek için onlardan daha çok olmalıdır. yoksa piramit yıkılır. besin zincirinin üst basamaklarından alta doğru indikçe sayılar geometriğinde geometriğinde artar. bu dünyada, bir karıncayiyene bir karınca düşmemektedir.

    tek başına plankton ve alglerin ölüleri yetmez. çünkü tüm ölüleri tüketen bir canlı var: bakteriler. bu yüzden plankton ve alglerin bakterilerce tüketilmeden hızlıca üstünün kapatılması, gömülmesi gerekir. ancak öyle bir gömülmelidir ki suyla, suyun içindeki canlılarla tamamen ilişiği kesilsin. petrol potansiyeli oluşturan canlıların üstünü örtmesi gereken kayaç tipi ise kil ve şisttir.

    şu grafiği inceleyelim. solda görülen iri taneli kayaçların aralarındaki boşluktan su rahatça sızarken, sağdaki ince taneli kayaçların arasından su az sızar çünkü taneler arasındaki boşluk ufaktır. dilerseniz uluslararası sınıflandırmaya göre tane çaplarını aşağıya bırakayım.

    taş: 2 mm'den büyük
    kum: 2.0 - 0,02 mm arası
    kil: 0,002 mm'den küçük

    geçirimliliği az küçük taneli katman, petrol potansiyelinin üstünü örtmelidir ki dış dünya ile iletişim kesilip demlenebilsin.

    peki petrol oluşracak canlılar, bakterilerce tüketilmeden nasıl hızlıca üstünü kapatacağız? yanıt: sığ sular, yani karalara yakın deniz ve okyanus alanları.

    tetis denizi'nde arabistan levhasını görüyorsunuz, anadolu sürekli batıp çıkmakta. iki alan da sığ suların yakınındayken neden petrol farkı var? yavaş yavaş varacağız.

    aşınım, her zaman yükseklerde; birikim her zaman aşağıdadır. akarsuların ve rüzgarların karalara yaptığı aşınımla kopup gelen parçalar aşağıda; karalarla denizlerin birleştiği sığ sularda birikir. işte bu birikim bizim potansiyel petrolümüzün üstünü örter.

    şu haritaya bakalım. arabistan levhası nasıl da sığ sularda gördünüz mü? işte oradaki sığ sularda bulunan petrol potansiyelli canlıları afrika'dan gelen aşınım malzemeleri kapattı hep. ancak dikkatinize otuzbir çekerim, aynı sığlık alanda italya, ispanya gibi ülkeler de var ancak onlarda bugün petrol yok. ve türkiye haritada yine sığ suların yakınında, bunun yanı sıra türkiye hep dalmış ve çıkmış o tarihlerde. peki neden bizde petrol yok? açıklayacağız.

    şimdi takvimimizi milyonlarca yıl ileri saralım. milyonlarca yıl bu birikimin gerçekleştiğini düşünelim. bir zaman sonra bu birikim yüzlerce, binlerce metre olacak. pek çok katman yaratılacak birikimle. bu ağırlığın altında yüksek bir basınç oluşacak ve bu basınç sıcaklıkla beslenerek petrol potansiyelli canlılarımızı petrole dönüştürecek. ve petrolün hemen üstünde doğalgaz oluşacak.

    burada yine bir sorun var. "petrol dediğimiz şey denizlerde oluştu ancak biz bugün petrolün önemli bir kısmını karalardan çıkarıyoruz?"

    yanıt: levhalar hareket ediyor. birbirinden uzaklaşan levhalar çukurları, boğazları, denizleri oluşturuken birbirlerine yaklaşan levhalar yükselmelere neden olur.* geçmişte okyanusal levhada bulunmuş bir alan bir başka levha ile temas edip sıkışıp kıvrılarak deniz seviyesinin üstüne, yeryüzüne çıkabilir. bugünlerde karalardan petrol çıkarabilmemizin açıklaması bu şekildedir.

    yukarıda demiştik, birikim binlerce metre sürdü, diye. petrolümüz yeryüzünün çok altında hala. yardımımıza bir paragraf üstte açıkladığımız kıvrılmalar koşuyor. uzunca süre geçirimsiz bir tabakada oluşan petrolümüz ve doğalgazımız kıvrılmalarla geçirimsiz tabakanın bozulması, kırılması, çatlaması ile daha az basıncın olduğu yukarılara hareket eder. ve bu yolculuğunda gözenekli ve geçirgen kayalarda birikir. işte artık petrolümüz hem yeryüzeyine daha yakın hem de onu kolaylıkla yukarı çekebileceğimiz büyük taneli geçirgen toprağın içinde. afiyet olsun.

    artık asıl sorumuzun yanıtını vermeye geldi. komşularımızda petrol varken bizde niye yok? biraz coğrafya bilmek gerekiyor yanıtlayabilmek için.

    yok demeyelim de az var çünkü; anadolu, jeolojik tarihi boyunca çarpışma ve kırılmaların şiddetle yaşandığı bir yer. şiddetli kırılmalar petrolün depolandığı geçirgen depoları bozmuş, gereğinden fazla yukarılara çıkmasına neden olmuş ve sonucunda doğalgazın kaçıp petrolün bozulmasına yahut petrolün tamamen yeryüzüne çıkarak toprakla karışmasına neden olmuştur.

    "neden ırak ve suriye'nin de içinde bulunduğu arabistan levhası'nda şiddetli olmamış da bizde olmuş?" yanıt: (bkz: alp orojenezi)

    şu müthiş görsele bakalım efendim. arap levhası'nın biçiminin düzgünlüğüne bakar mısınız? petrol ve doğalgazı içinde bulunduran karalar gerektiği kadar yükselmiş, petrolün çıkarılmasının gerektiği ölçüde engebeler oluşturmuş. ancak görselde himalayalar'dan alpler'e ve daha da fransa'ya kadar uzanan alan ne kadar da arızalı. biz de o arızanın göbeğindeyiz. jeolojik devirler boyu sürekli, sürekli mevzular patlak vermiş buralarda. dağlar yükselmiş, yükselirken eski kıta çekirdekleri ile karşılaşıp direnç gösteremeyip abuk subuk hallere girmişler. pek çok katman birbirine girmiş. alttaki katmanlar öyle kıvrılmışlar ki yeni katmanların üstüne çıkmışlar. dağlar, yeni dağları, yeni dağlar yeni dağları oluşturmuş. bu süreçte arabistan levhası ise sakin ve mutlu bir yaşam sürmüş. bu sakin ve mutlu yaşamın meyvesini ise petrol ve doğalgaz ile almışlar, her ne kadar bugün sakin ve mutlu görünmeseler de.
  • ilkokul mezunları yazar olmuş, biz hala çaylak.
hesabın var mı? giriş yap