• zahmetsiz olmasıdır.

    türkiye'deki eğitim sistemi aile için zahmetsizdir.

    kahvaltı hazırlamakla uğraşmaz, sabah çocuğunun cebine biraz para sıkıştırıp koyar servise gönderir okula. öğle yemeği zaten okulda (çoğu zaman sağlıksız fastfoodlarla) hallolur. okul çıkışı aynı servis sabah teslim edilmiş çocuğu atar evin önüne gider. sonra bu çocuk içinde kimsenin olmadığı eve (çünkü anne baba iştedir) girer çanta bir tarafa kravat bir tarafa hemen pubg/lol/cs:go başına. gün içinde öğrendiği en ufak bir bilgi varsa onu unutana kadar oynar. amaç budur zaten.

    sonra akşam olur süper ailemiz gelir. alelacele bir yemek hazırlanır ya da sipariş verilir. o yemek masasında geçen süre süper ailemizin birbirinin yüzüne maalesef bakmak zorunda olduğu bir süredir. bu sürede kesinlikle konuşulmaz. sadece sabırla bitmesi beklenir. sonunda çilekeş annemiz çocukları için saçını süpürge etmiş annemiz tabakları makineye koyar, huzurludur. börülsu için herşeyi yaptığından emindir. hele süper babamızdaki o gurur, aman yarabbi. niye? çünkü sabah tosuncan'ın cebine harçlık koydu ya daha nolsun. sonra işte anne baba o ses izlemeye çocuklar tablet başına...

    "oğlum/kızım bugün okulda ne yaptın? arkadaşlarınla aran nasıl? en iyi arkadaşın kim? neden en iyi arkadaşın o? öğretmenlerine arkadaşlarına saygılı davranıyor musun? en sevdiğin/sevmediğin öğretmenin kim? neden? en başarılı olduğun ders hangisi? sence bu derste niye arkadaşların başarısız oluyor? bugün işlediklerinizi tekrar ettin mi? öğretmenlerin ödev verdi mi? hafta sonu balık tutmaya/maç izlemeye/hamama/dağ yürüyüşüne gidelim mi? okulda yakın zamanda veli toplantısı var mı?"

    bakın benim annem/babam ilkokul mezunu. ben 8 yaşıma gelene kadar ikisi de köylerinden hiç çıkmamış. ama onların bana (biz ilçeye taşındıktan sonra) hemen hemen her allah'ın günü sordukları soruları(üst paragraf) günümüz okumuş her haltı bilen velilerimiz sormaktan aciz. ama sorsan hepsi dünyanın en iyi velisi. niye? çünkü sırf börülsu istedi diye odasını pembeye boyattılar, yeter daha nolsun.

    türkiye'deki eğitim sistemi öğrenci için zahmetsizdir.

    kahvaltı için erken uyanma zahmetine girmez, alır harçlığını okulda çikolata topkek ambalajlı meyve suyuyla yapar kahvaltısını. öğlen zaten fast food. akşama da ya nasip.

    okula yürüme devri biteli çok oldu, servisler var artık. 500 metre mesafeye bile servisle gidiyor çocuklar, zahmetsiz. kaldı ki hiç gitmeseler bile sorun olmuyor. yok yazılıyorlar en fazla. peki kalmıyorlar mı devamsızlıktan? valla ben de dahil olmak üzere buradaki bütün öğretmenlerin okullarında ivedilikle sınıfta bırakılır o öğrenciler. çünkü biz hepimiz milli eğitimin kurallarına harfiyen uyarız fakat ortalıkta dolaşan bir rivayete göre bazen bu devamsızlıklar birikince veli okula gelip sildiriyormuş hatta bazen okula bile gelmiyormuş, okul müdürü mem'deki yetkili biri tarafından aranarak hallediliyormuş bu işler. dedim ya hepsi rivayet. kimden duyduğumu bile hatırlamıyorum o derece *

    e peki hadi geldi çocuk okula, sonra? sonrası tam bir panayır yeri anam. ders dinleme düzenli defter tutma yok, ne öğretmene ne idareciye ne arkadaşlarına saygı ya da sevgi yok. hatta çoğu zaman çocuğun niye orada bulunduğuna dair en ufak bir fikri bile yok. onun için okul; arkadaşlarıyla buluşup amaçsızca hareketler sergilediği (örn: pet şişeyi havada 2 tur döndürüp dik konumda durdurabilme) sağa sola özgürce koşturabildiği, 3 beyinsiz birleşip sınıfın kapısını söküp bunu videoya çekerek ya da derste öğretmeni kucağına alıp çöp kabına atarak eğlenebildiği bir yer.

    yazılılar? raad ol panpa yaa 8 zayıfla bile sınıf geçiliyor. sözlüler? peder halleder. 4 yılın sonunda yapılacak merkezi sınav? kimin umrunda, artık her yerde üniversite var 210 puanla bile mühendisliğe gidiliyor.

    bu zahmetsizlik böyle böyle üniversite sonuna kadar gidiyor. sonra noluyor biliyor musunuz? hayatının hiçbir döneminde zahmet çekmemiş börülsu ve tosuncan dünyanın onların etrafında döndüğünü düşünmeye başlıyor. "ben her istediğimi yapabilirim" düşüncesi yerleşiyor kafasına. mesela trafikte makas atıyor kırmızıda geçiyor ya da ufak tefek dahi olsa hemen hergün arabasını park ederken sağa sola vuruyor ve bunların hiçbirini umursamıyor. neden? çünkü hayatında yaptığı hiçbir hata için bedel ödememiş hiç ceza çekmemiş.

    sanmıyorum olacağını ama olur da ailenin tanıdıkları aracılığıyla bir işe girebilseler bile tutunamıyorlar. çünkü o yaşına kadar kuralsız yaşamış şimdi "şu saatte geleceksin bu saatte çıkacaksın" dendiğinde zoruna gidiyor, ayak uyduramıyor. iş hayatı da maalesef okul gibi değil, sabah geç kalınca müdür yardımcısından geç kağıdı alamıyorsun, muhasebeden çıkış belgesi veriliyor sadece. yapacak bir şey yok, twit atalım hemen "bu hayat beni çok yoruyor" "sabah erken saatte işe gitmek kötü biri" vs vs...

    gelelim öğretmene.
    türkiye'deki eğitim sistemi öğretmen için inanılmaz zahmetsizdir, şayet sinirlerinizi aldırdıysanız.

    sabah kalkarsınız en freş halinizle kahvaltınızı yapar üstünüzü başınızı giyer gidersiniz okula. daha kapıdan içeri girmeden başlar olaylar. "oğlum sıraya girin istiklal marşı okunacak" dersiniz, sanki çince konuşuyormuşsunuz gibi yüzünüze boş boş bakar birkaçı.

    tören bitince içeri alırsınız öğrencileri, sınıflara girmezler. nöbetçisinizdir, "çocuklar geçin sınıflara!" diye koridoru inletirsiniz -denize attığınız bir taşın dev dalgalar yaratmasını bekliyorsunuz aslında o anda- 2 kişi geçer sınıfına geri kalanı "hocam arkadaşımdan kalem alacağım, hocam arkadaşımdan kitap alacağım, hocam arkadaşımdan silgi alacağım, hocam arkadaşımdan tavsiye alacağım, hocam kendime yeni bir arkadaş alacağım" yalanlarıyla sizi kandırıp(!) sırf derse birkaç dakika geç girmek için koridorda amaçsızca koşturmaya devam eder.

    öğrencileri de bir şekilde sınıfa soktuktan sonra öğretmenliğin en zahmetsiz kısmı başlar: ders!
    çocuklara "sus oğlum, otur kızım, dinle yavrucuum, yazsana evladım" diyemezsiniz, hepsi psikolojik şiddete giriyor. ilk paragrafta bahsettiğim süper velilerden işi gücü bırakıp "oğluşuma baaarmıııış" diye yaygara kopartanlar, darp raporu alanlar var.

    ders esnasında çocuk ne yaparsa yapsın dersten atamazsınız, kesin ve net bir şekilde yasak. yüzünüze karşı ana avrat söverler, en fazla tutanak tutabilirsiniz ki o bile riskli. çocuk hakkınızda asılsız bir iddia ortaya atabilir. beni dersten bilerek bırakıyor diyebilir, kızlara askıntılık yapıyor diyebilir hatta erkeklere askıntılık yapıyor bile diyebilir. nihayetinde size soruşturma açıldığında sonuç olarak sizin suçsuz olduğunuz ortaya çıkar fakat o çocuk bu iftirasına binaen hiçbir ceza almaz. en fazla başka bir okula gönderilir ki bu böyle bir öğrenci için kesinlikle bir yaptırım değildir. siz çektiğiniz çileyle uzerinize atılmış çamurla kalırsınız. en iyisi o küfrü yutmaktır çoğu zaman.

    sene sonunda sınava gireceklerdir, test tekniğine hakim olsunlar bol bol soru çözsünler istersiniz ama yaptıramazsınız. meb'in kitapları dışındaki tüm yardımcı kaynakları önermek ya da aldırmak zinhar yasak! aldıramazsın çözdüremezsin bitti!

    bari evde kendim soru hazırlayayım da fotokopisini çeker dağıtırım dersiniz, ya makinede toner yoktur ya okulda kağıt bitmiştir. bi fotokopiciye örneğini bırakıp çocuklara gidin şurdan alın deseniz anında hakkınızda "bilmemne fotokopiyle anlaşmış komisyon alıyormuş" iftiraları yayılır. velhasıl onu da yapamazsınız.

    sene sonu gelir, börülsu ve tosuncan merkezi sınavdan başarısız olur. sonra her haltı bilen toplumumuz başlar "öğretmenler şöyle yatıyor, böyle yatıyor, aman yarabbi bayaa bayaa yatıyor yahu kaldırın şunları" falan.

    tüm bunlara aldırış etmeden öğretmenlik yapabiliyorsanız evet türkiye'deki eğitim sistemi öğretmen için gerçekten de çok zahmetsizdir.

    e haliyle öğrencisi velisi ya da öğretmeni(!) için bu kadar zahmetsiz olan bir sistemden çok über nesiller beklememek lazım.

    entrymi güzide bir eski milli eğitim bakanımızın sözüyle sonlandırıyorum: elmastan değerli bir eğitim sistemimiz var

    kalın sağlıcakla.

    edit: düzeltme
  • ana sorunu 3 tane bulup üçünde de öğretmene suç bulmak aptallıktır.
    temel sıkıntı çocukların önüne konan müfredatın aşırı ezberci olmasıyla başlıyor.
    size çok somut şekilde gösterebilirim.çevrenizde 9-12 yaşlarında çocuk varsa 2 soru sorun.
    birincisi 746*214 olsun
    ikincisi basit çarpmanın problemleştirilmiş hali olsun.örnek:
    tanesi 4 lira olan çoraplardan 8 tane alan bir çocuk kaç lira öder?
    sınıf öğretmeni olarak söylüyorum.ikincisini yapamayan çok daha fazla olacaktır.bu da sistemin ezberciliğinin ilkokuldan başladığının kanıtıdır.bu öğretmenle alakalı olduğu kadar program ve meble de alakalıdır.
    yani;
    eğitimden çok kopuk,salla başı al maaşı öğretmenler
    meb,düzensiz politikalar,işbilmez müsteşarlar-bakanlar
    okulların fiziksel yetersizlikleri(özellikle doğuda)
  • henüz ilkokul birinci sınıfta "büyüyünce ne olmak istiyorsunuz" sorusuna "çöpçü olmak istiyorum" dediğim için tüm sınıfla birlikte bana kahkahalarla gülen değerli öğretmenimi yetiştiren sistemin, zihniyetin ta kendisidir. bu öyle bir sistemdir ki hayal kurmanın önüne geçer, tamamen maddeseldir. bu sistemin en büyük sorunu birey olarak düşünmenize, hayal kurmanıza, resmetmenize engel olmasıdır.
  • yakın tarihi ele alırsak ya da eğitimin en çok tartışıldığı yıllar olarak da düşünebiliriz.
    düşünebilenler öyle düşünsün. düşünemeyenler mesul değil.

    (bkz: erkan mumcu)---- istanbul üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun.
    (bkz: hüseyin çelik)---- istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nden mezun.
    (bkz: nimet çubukçu)-- istanbul hukuk fakültesi'nden mezun
    (bkz: ömer dinçer) ----- atatürk üniversitesi işletme fakültesi'nden mezun
    (bkz: nabi avcı)---------- odtü idari bilimler fakültesinden mezun *
    (bkz: ismet yılmaz)----- istanbul teknik üniversitesi denizcilik fakültesinden mezun.

    15 yılda 6 bakan değişmiş.

    değişenlerin neredeyse hiç birinin eğitimle alakası yok.
    eğitim bakanlığı değil sanki denizcilik işletmelerine ait hukuk bürosu.

    daha da sebep aramayın.

    ( kaynak : wiki )
  • olmayan sistemin (bkz: yok devenin nali) sorunu olamayacağından dolayı düşünülesi (bkz: bos islerle ugrasmak) değildir. (bkz: egitim ve ogretim sistemimizin ozeti)

    düzenleme: hede ekleme.
  • milli eğitim bakanın öğretmenlik geçmişi olmayışı ... o yüzden senin geçmişini ...
    edit : artık öğretmenlik yapmış birisi var.
    umarım işe yarar...
    editt : eskilerinden iyi olmasına rağmen büyük bir şey yapamadı...
  • hakim ideolojinin, kendine uygun nesiller yetiştirme hedefi. böyle olunca, birey değil, nefer yetiştirmeyi önceleyorlar.

    bizim ülkemizde siyasi partiler, yönetme işini maalesef bir bayrak yarışı gibi görmezler. iktidara geldiklerinde devletin imkanlarını bırakmak istemezler. sonsuza kadar iktidarda kalmak için her türlü imkanı kullanırlar. dolayısıyla, insan gücünü de kendi iktidarlarına hizmet edecek şekilde itaatkar yetiştirmek istiyorlar.

    böyle olunca, karar vericilerin öncelikleri değişiyor. sistemi ona göre kurguluyorlar. onun için her iktidar değişikliğinde, hatta her bakan değiştiğinde ilk işleri eğitim sistemini kurcalamak oluyor.

    oysa, bir ülkenin en önemli kaynağı; ne petrolüdür ne de doğalgazı.... en önemli kaynağı, yetişmiş insan gücüdür. bu kadar genç nüfusu olan bir ülke hala kalkınmakta olan ülke statüsündeyse, şapkayı önümüze koyup düşünmek lazım. yazık ediyorlar bu güzelim ülkeye.
  • sınıf mevcudu: 45
    suriyeli : 5
    kaynaştırma : 4
    ağır serseri : 8

    haydi kolay gelsin.
  • gelecek kaygısıdır.
    türkiye'de hiçkimse iş garantisinin olmadığı bir alana yönelmek istemez. vahşi kapitalizmi iliklerimize kadar yaşıyoruz.

    mesela bir lise öğrencisi. kendi kendine sorar "neden sanat tarihi okuyayım?" diye.
    babası memurdur, esnaftır, çiftçidir, işçidir o öğrencinin. leonardo'yu merak eder, raphael'in eserleri hoşuna gider belki ama sorar kendine.

    insanlar malesef sanıldığı kadar özgür değil. tutkularımızın peşinde koşun sözü burada işlemez. hiçbirimizin tuzu kuru değil çünkü. o tutkularımızın peşinde koşacak sermayemizde yok.

    siz sanıyor musunuz allahın dağında gezen uzman erbaşların hayallerini askerlik süslüyor?
    meslek hayatı boyunca düzgün hiçkimse ile işi olmayan polisler mesleğine mi aşık?
    mobbing'im kralını gören bankacılar bir aile olduklarına mı inanıyor?
    patronu öldürmenin hayallerini kuran beyaz yakalar?
    sanayideki ustalar araba tutkuları için mi usta oldular?

    burası türkiye, burada çalışacaksın. tutunacak bir dal bulacaksın ve aza tamah edip susacaksın. bu bu ülkenin kuralıdır.

    bana aziz sancar ve benzeri örnekler sunmayın, kalbinizi kırarım.
    aziz hoca en tepeye çıktı, peki kimya ile ilgilenen kaç kişi daha yolu yarılamanın hayalini bile kuramadan marketlerde üzüm kasası taşımaya başladı?

    kaç tane öğrenci sırf işsiz damgası yememek için yüksek lisansa başladı?

    burası türkiye, nerede yaşadığınızın farkına varın.
    bu ülkenin terör sorunu var, liyakat sorunu var, siyasi sorunu var, ekonomik sorunu var, vahşi kapitalizm var, ortaçağdan kalma aileler var, hocanın nefesi kuvvetli diye peşlerinden koşan yığınlar var, torpil var.

    siz şimdi öğrenci olsanız bu koşullarda tarih öğretmenliği mi okursunuz yoksa eczacılık mı?
    fransız dili ve edebiyatı mı okursunuz yoksa hemşirelik mi?
    ya da bir fikrim var diyerek proje mi kasarsınız yoksa polis mi olursunuz?

    her türlü başarısızlığı asla kabullenmeyen her koşulda öğretmeni aşağılamaya çalışan görüşten hiç bahsetmeyeyim.

    eğitim sistemiymiş.
    o eğitim sistemi değiştirmen gereken en son şey.

    sen çocuklara bir gelecek ver, ekonomiyi örtülü ödeneklerde dağıtma, saray yapma, diyanete milyonluk araba alma, 2 senede emekli etme vekilini, belediyelerin hırsızlıklarına göz yumma, ihaleleri eşe dosta dağıtma, atatürk üstünden prim yapma, teröre oy potansiyeli gözüyle bakma, vergileri affetme.

    istihdam yarat, otel aç, fabrika kur, mühendislere teşvik ver, özel sektördeki patronlara çök, organizasyonları türkiyeye çek, tarihe ve tarihini araştıranları destekle.

    işte o zaman herkes hayalinin peşinde koşsun.

    şimdi mi?
    kızım oku tıp kazan, olmadı eczacılık olmadı hemşirelik. ataması olan bi öğretmenliği yaz, ımmmm olmadı mı şey yaz o zaman hukuk geliyor mu? iyi bi yerde ama sürünme, oda mı gelmiyor? o zaman sağlık yaz att ol olmaz mı? heh tamam.

    ne? sümer dilini çok merak mı ediyorsun? o senin hobin olsun bundan böyle, youtube'da vidyo falan izlersin işten gelince.

    sahi bu eğitim sisteminin sorunlarını kim çözecek. türkiyenin böyle olmasının nedeni malum ilkokul öğretmenleri. sabahları kırbaçlansalar daha verimli olurlar oysa.
  • gercekten onemli bir sorun var ve bunu ogretmenler ile konusmak gerekiyor.

    abd'de doktora yapan basarili turk ogrencilerin onemli bir kismi iyi yazi yazamamak ve iyi konusamamaktan sikayetcidir. kariyer olarak da geride kalmalarini buna baglayan cok ogrenci gorursunuz. tabii siir gibi konussalar her sorunlarinin cozulecegini sanip biraz da ingilizceyi suclarlar. cunku turkiye'de iyi konusma denince rte gibi hatiplik ya da ecevit gibi sairane konusma anlasiliyor. bunun icin dile hakimiyet gerekli ama sorunun cozumu bu degil. hatip de olsalar global rekabette ayni sorunlari yasayacaklar.

    aslinda bu egitim sistemindeki cok buyuk bir eksikligin disa vurumu.

    sorun analitik/sistemli dusunce yetisinden yoksun olmalari. ogrencinin kendi zihninde de sekillenen bir dusunce akisi yok. haliyle aksiyona, kagida ya da sozlere aktarabilecegi bir strateji de yok. ogrenci konusma ve yazma yeteneginden yoksun oldugu icin basaramadigi sanrisina kapilmis.

    aslinda dusunemiyor ama dusunemedigi icin de dusunemediginin farkinda degil.

    bu olmayinca hem sonuc almak hem de etkili iletisim imkansiz hale geliyor.

    bunun sonucunda ıyi sunum yapamayan ve iyi yazi yazamayan ama cok caliskan ve teknigi iyi ogrencileriniz oluyor. bu aciklari bir yere kadar kapasak da ogrencinin gelecegi icin bunlar onemli bir eksiklik. bir yerde tikanip kaliyorlar. cok calistim, notlarim hep yuksekti ama istedigim yere gelemedim diyen nice ogrenci var.

    bir akademisyen olarak orta-lise ogretmenlerinden bir ricam olacak. cocuklara basit ama mantikli dusunmeyi ogretin. boyle dusunmeye basladiklarinda kendilerini otomatik olarak daha iyi ifade edecekler ve global rekabette emeklerinin karsiligini alacaklar.

    her biri kendi basina da anlamli olan, kisa cumleler ile dusunebilmeliler. daha onemlisi bu kisa cumleler bir mantik orgusu ile birbirine baglanmali ve lineer olmali. dusunce akisinin lineer olmasi cok onemli. yani ben bir cocuga 1'den 10'a kadar say diyorsam cocuk saymaya 1,2,3 diye baslamali. 1 ile baslayayim, ortada 5 var, en son 10 gelecek arada 2,4,7 falan derim, iki tane sayiyi da unutmusum dememeli. maalesef akademideki genc turk ogrenciler bir cok probleme boyle yaklasiyor.

    tabii bu eksikligin kokeninde otoriter iliskiler, oz guven eksikligi falan da var ama dallandirmaya gerek yok. sorunun kalbi analitik dusuncenin oturtulamamis olmasinda yatiyor. bu sorunu cok hizli cozmek gerekiyor.
hesabın var mı? giriş yap