• missouri state university'de orta doğu politikaları öğretim üyesi olan david romano'nun 8 nisan 2016 tarihinde rudaw'ın internet sitesinde* yayımlanan köşe yazısının başlığını oluşturan, ülkemiz için önem arz eden soru cümlesi.

    siteyi incelerseniz, yorumlar kısmında pek çok insanın yazara hak verdiğini, hatta çok daha radikal bazı yaklaşımların dile getirildiğini göreceksiniz. kürt meselesine bakış açımızın biraz daha genişlemesini ve daha tarafsız bir yaklaşım geliştirebilmeyi umarak köşe yazısının şahsıma ait çevirisini de aşağıda paylaşıyorum.

    dipnot: biri suçlamadan önce söyleyeyim. terörist değilim. barıştan, anlayıştan ve uzlaşmadan yanayım.

    --- spoiler ---

    türkiye’yi ziyaret eden, ortalama bir türk’le konuşan veya el-cezire gibi sitelerde akp parlementerlerinin kaleme aldığı köşe yazılarını okuyan herhangi bir kişi şu nakaratı birçok kez duymuştur: “kürtler tüm haklara sahip. türkiye’de kürtçe konuşabilmekteler, radyo kanalları, bir televizyon kanalları ve gazeteleri mevcut. eşit yurttaşlar, cumhurbaşkanı bile olabilirler. daha ne istiyorlar?” bazen bunu söyleyen kişi şunu da ekler: “biz kürtlere karşı değiliz, onlar bizim kardeşimiz. biz; türkiye, abd ve ab’nin terörizm listelerinde yer alan yasa dışı pkk terör örgütüne karşıyız.”

    dolayısıyla, naçiz köşe yazarınız türkiye’deki hem kürt arkadaşlarına hem de kürt taleplerine karşı sempati besleyen ve bu talepleri paylaşan bazı türk arkadaşlarına, gerçekten ne istediklerini sormaya karar verdi. ilk tepkileri, “daha ne istiyorlar?” diye soran türklerin, gerçekte bu soruyu türkiye’deki kürtlere sormakla ilgilenmediklerini, verdikleri cevapları dinlemekle çok daha az ilgilendiklerini öne sürmek oldu. bu soru gerçekte cevabı beklenmeyen bir soru. sorunun soruluş biçimi ayrıca, kürtlerin hükümet polikitası ve “ötekinin” nesneleri olduğunu göstermekte. cömert türk hükümeti tarafından talepte bulunan kürtlere hangi hakların verileceğinin belirlenmesi ankara’daki akp ve diğer hükümetlerin işi. bunu da uluslararası toplum ve avrupa birliği'nin onları en çok eleştirdiği konulara göre belirlemekteler.

    dahası, ankara ayrıca kürtleri kimin temsil edeceğini de belirleme yetkisine sahip. pkk açıkça onları temsil etmemekte – güneydoğudaki birçok kürt çoğunluklu şehirde bu grubu açıkça desteklmeyen çok sayıda kürt bulmak çoğunlukla zor olsa da (batı türkiye’den bir türk’e veya daha önemlisi bir hükümet yetkilisi veya askere bunu genelde söylemeyecek olsalar da). halkların demokratik partisi (hdp) de onları temsil etmemekte, zira ankara’daki hükümete göre hdp yalnızca pkk’nın politik cephesi. eğer bu doğruysa, hdp'ye oy veren milyonlarca kişi hdp’nin gerçek tabiatı hakkında kandırılmış olsalar gerek, zira pkk türkiye’deki kürtleri temsil etmemektedir.

    hayır, ankara’daki iktidar partisi kürtlere ne istediklerini söyleyecektir, tıpkı görücü usulüne göre yapılan bir evliliğe göre kendisine nikahlanan kadın adına konuşan istismarcı bir koca gibi. “ona bir sürü para harcıyorum ve ihtiyacı olan her şeyi veriyorum.” der, “ama ona ne istediğini sorabilirsiniz ve o da ne istediğini söylemekte özgürdür, yine de yanlış cevabı verirse buna pişman olacaktır.” genel düzeyde, kürtler bunun gibi bir ataerkil, istismarcı bir evlilikteki kadın olmak istemiyorlar. kendi kamusal hayatlarına dair kontrol sahibi olarak türkiye’de bir ortak olmayı talep ediyorlar. 1919-1923 yılları arasında, türk kurtuluş savaşı esnasında kürt kuvvetlerine çağrıda bulunan kemal atatürk de onlara bunu vaat etmişti. türkiye’nin resmi tarihinde buna değinildiğini göremeseniz de, atatürk’ün o zamanlarda kürtlere yazdığı mektuplar tarihçilerin elindedir. bu mektuplarda kürt bölgelerine otonomi verilmesi ve savaş sonrası devlette ortaklık rolü sözleri verilmiştir.

    arkadaşlarım türkiye’deki kürtlerin ne istediğine dair spesifik örnekler de verdiler tabii. biri şöyle yazdı: “birincisi, türkiye’nin ulusal kimliğini çokkültürlülük üzerinden tekrar tanımlayan yeni bir anayasa. ikincisi, kürtlerin yaşadığı bölgelerde anaokulundan liseye kadar eğitim dili olarak kürtçenin sağlanacağı okullar ve yükseköğrenimlerini kürtçe almak isteyen kürtler için bazı üniversitelerin kürtçe diline de yer vermesi. üçünücüsü, dersim’den cizre’ye ve oradan sur’a kadar türk devleti tarafından işlenen tüm eski zulümlere dair anlaşmazlıkların giderilmesi. dördüncüsü, türkiye’deki ötekilere dair ön yargı ve peşin hükümleri güçlendiren/yaratan müfredatın (özellikle tarih olmak üzere) değiştirilmesi. beşincisi, türk nüfusun çoğunluğunun bir arada varoluş ve çokkültürlülük hakkında eğitim alabileceği platformların oluşturulması. bunlardan bazılarının idealist talepler olduğunun farkındayım. ancak, kürtlerin bir parçası olmaya gönüllü olacağı bir türkiye’nin tekrar inşa edilmesinde bunlar hayati.”

    konuştuğum diğerleri devletin polis ve askerinden korunma isteklerinden bahsettiler (bir kürt için bu, bu kuvvetleri halkın emniyetini temin eden kuvvetler olarak gören batı türkiye’deki bir türk için olduğundan çok daha farklı bir şey). bazıları merkezi yönetimin, kendi insanlarını ve karakollarını her dağ tepesine yığarak onlara hükmedeceği sayısız barajlar kurmak üzere tek taraflı bir güce sahip olmadığı bir sisteme olan ihtiyaçtan bahsetti. ayrıca başkaları tüm muhalif söylemlerin “terörizm” olarak suç haline getirilmediği demokratik bir sistemden söz ettiler. böyle bir sistem olmadan “kürtler ne istiyor?” sorusuna dahi cevap veremezler.

    dil konusuna gelince; kanada, belçika, isviçre, kıbrıs, ırak kürdistanı, hindistan, ispanya ve başka yerlerin halkları gibi, türkiye’deki etnik olmayan türkler kendi dillerini, kimliklerini ve kültürlerini korumak ve kürt, arap, roman vs. olarak onurlu bir hayat sürmek istiyorlar. ancak devlet hala bunu ölümcül bir tehdit olarak görüyor. açılmaya çalışılan kürt okullarına, yetkililer geldi ve türkiye’de o ana kadar yapılmış en talepkar yangın ve bina kanunu denetimleriyle bu okulları kapattılar. konuştuğum bazı insanlar, türkiye’deki çeşitli kürt belediyelerinin, hizmetlerini (hijyen eğitimi, çocuk bakımı gibi) insanlarına türkçenin yanında kürtçe, arapça, keldanice, ermenice ve süryanice dillerinde de sunmaya başlamaları üzerine “yalnızca türkçenin kullanılabileceği” konusunda ısrar eden kanunları çiğnemekten ötürü aleyhlerinde davalar açıldığına işaret etti. mesela diyarbakır eski belediye başkanı, birinci dil olarak %70’i kürtçe, %24’ü türkçe ve %3 ermenice, süryanice, keldanice veya zazaca konuşan bir nüfusa bu çokdilli hizmetleri açıkladıktan iki saat sonra devlet müfettişlerini ofisinde buldu. başka şeylerin yanında, türkçe alfabede bulunmayan harfleri kullanmakla suçlandı (x, w ve q gibi). aynı şeyi yapmaya çalışan diğer tüm belediye başkanlarıyla beraber, ankara’daki akp hükümeti onu görevden aldı ve tutukladı.

    son olarak, sorduğum bazı insanlar pkk’yla daha yakından ilişkili olan taleplerden bahsettiler. abdullah öcalan’a özgürlük, silahlarını bırakmaları halinde gerillaların suçsuz sayılması ve “demokratik otonomi” gibi. birçok türk arasında pkk’ya ilişkin popüler tavırlar göz önünde bulundurulduğunda bu talepleri karşılamak ankara’daki hükümet için çok daha zor olacaktır. bunun yerine ankara’nın stratejisi sözüm ona “kürtlere daha çok hak ‘vererek’ pkk’nın destek ve sempati kaynaklarını kurutmaya” ve ekonomik kalkınma planlarına odaklanmakta. bunun önünde ise sadece birkaç engel var. birincisi, sadece parlamentodaki akp’li vekiller, kemalistler ve batı türkiye’deki kürt olmayanların kürtlerin haklarına sahip olduklarını, veya hatta ne istediklerini ve bunu neden istediklerini bildiklerini düşünüyor gibi görünmeleri. ikinicisi, pkk türk devletiyle savaşan grup ve “askeri bir çözüm” 1984’ten beri ankara’dan yakayı sıyırmayı başarıyor. anlatılardaki kopukluk ve çatışma mevcut düzeyinde devam ederse, naçiz köşe yazarınız soruyu tekrar sorduğunda birçok cevap basitçe “ayrılık” diyebilir.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap