• ulan hâla burdamısın.

    (bkz: bi siktirolup git)
  • bunun hayali dolar 3-4 lirayken güzeldi. günümüz koşullarında kalbur üstü bir işte çalışan bir insan için bile zor hale geldi. yakın zamana kadar bu hayalini gerçekleştiren insanlar gerçekten şanslıymış. bir adım atıp, bu ülkeden siktir olup gidemeyen bizler ise treni çoktan kaçırdık.
  • tl dolar paritesi işi git gide zora sokmaktadır
  • git yavrum git
    sen bize lazım değilsin
    git ikinci hatta üçüncü sınıf vatandaş ol gittiğin yerde
    ama şunu bilmeni isterim
    türkiye'de sığır gibi yatıp maaş alan bir öğretmen değilsen eğer hayat her yerde zor
    başarılar
    not: kimse de senin gibi faydasızı ülkesinde görmek istemiyor zaten manyak ergen
  • onu bile beceremiyoruz öyle çöktüker ülkeye
  • ulan neyini beğenmediniz yunanın çocukları!
    şaka şaka biletimi alın gidiyorum*
  • konudan bağımsız bu başlığa aşırı gülüyorum ya
  • gitmek isteyen de kalmak isteyen de özgürdür. burada kalanlar herhalde her gün atom parçalıyorlar, gitmek isteyenleri yerin dibine sokmuşlar.
  • bugun nasil gidilir degil de, neden gidilmesi gerektigi ile ilgili bir seyler yazmak istiyorum.

    daha dogrusu soyle aciklayayim; turkiye'den on yil oldu ayrilali. annem ve bazi yakin arkadas, birkac akraba disinda cok da bir baglantim kalmadi ulkeyle. artik cok buyuk bir sevgi veya gelmeye istek duydugumu soyleyemem memlekete karsi. hatta soyle soyleyeyim; annem olmasa artik turkiye'ye gelir miyim, emin degilim...

    "peki neden boyle oldu?" sorusunu cok sordum kendime, halen de soruyorum, zor bir soru cunku, ve ben japonya disinda yasadigim veya gezdigim butun ulkelere sempati ve sevgiyle bakan birisiyken, ki japonya'ya bile topyekun negatif bakamiyorum, hangi ara turkiye'den bu kadar mutsuz hissedecek hale geldim?

    annem "her gelisinde cok gerginsin" diyor, ve samimiyetle "gercekten boyle miyim?" diye surekli soruyorum kendime. sonuc olarak soyle bir fikre vardim: benim hosnutsuz oldugum durumlar var ama nihayetinde gergin degilim. hayat o kadar gergin ki, annem bu gerginlik icinde zarar gormemden korkuyor (bunu aciklayacagim).

    - havalimaninda ucaktan indim, bir arac kiraladim. araci kiraladigim sirket, ofisi olmayan, telefonla calisan, araci birakip alan bir sirketmis. araci birakan kisi benimle muthis gergin konusuyor. artik dayanamadim, "pardon biz bir gunah mi isledik? ne yaptik yahu? merhaba dedim, araca bakiyorum, kiralayacagim, neden benimle boyle konusuyorsun?" dedim. "biz gergin degiliz beyefendi, siz gerginsiniz? yurtdisindan gelmissiniz tabi, boyle konusursunuz?" dedi. bire bir bu cumleyi kurdu!

    ben once anlayamadim, sonra ben de sesimi yukselterek "yahu havalimanindan ciktim, guler yuzle merhaba dedim, belgeleri bekliyorum. bunun yurtdisiyla ne alakasi var? sen geldigimden beri sabirsiz, benimle senli benli konusuyorsun, yurtdisindan geldim diye ben mi suclu oldum?". adam da bu sefer "beyefendi siz beni cok yanlis anladiniz. ben size ters konusmuyorum. biz gun icinde nasil nasil insanlarla muhatap oluyoruz. size bir yanlis yapmamiz soz konusu olamaz... ... ...".

    bak ulkeye mutlu mutlu ailemi gormeye gelmisim, kuzenim universite kazanmis, havalimanindan mutluca cikmisim... neyse neyse. aldim araci, havalimanindan ev yaklasik 40 dakika falan suruyor arabayla.

    yolda ne serit dinleyen, ne sinyal veren, ne aynasina bakan... taksiler dolmuslar sikistiriyor. trafik kitlendi mi yol veren yok, dolayisiyla trafik daha kotu sikisiyor. 21 saatlik yolculuktan sonra o 40 dakikada daha cok yoruldum. simdi ulus, diskapi vesaire ankaraya'yi bilenler, belki bu semtlerde surdugum icin insanlarin boyle arac kullandigini, benim bu yuzden yoruldugumu dusunebilirler. geldigim birkac gun icerisinde gaziosmanpasa, ayranci, cankaya, cayyolu gibi guya kalbur ustu yerlerde de arac kullandim. her defasinda inanilmaz yoruluyorum. solumdan bir anda birisi cikacak mi, birisi yola bakmadan atlayacak mi, park eden bir surucu, aynaya bakmadan cumburlop kapiyi acacak mi? sikistiracaklar mi? ciddi soyluyorum, en alt gelir grubundan, en iyi semtine kadar, birakin yaya gecidini, ciddi ciddi kirmizi isikta bile durmuyor arac surenler! yani o kural tanimaz, yasalari takmayan kesim diye sucladigimiz kesim var ya... yok oyle bir kesim, cunku herkes oyle. bu yaziyi okuyanlarin icinde de turkiye'den sikayet edip, modernlik veya hukuk yanlisi oldugunu soyleyip, bu sekilde arac kullanan bir suru insan olduguna eminim. kaciniz mesela serit degistirirken sinyal veriyor, kaciniz araclari soldan sikistirmiyor gercekten cok merak ediyorum. sonucta dikmen'de surerken de, cankaya'da surerken de ayni oranda yoruluyorum.

    annem baslarda boyle bir arac surmenin normal oldugunu dusunuyordu, ancak ben ona beraber giderken insanlarin yaptiklari seyleri gosterdikce, bana hak vermeye basladi. yine de bu kadar hukuksuzluga ragmen, yillardir birkere el frenine asilip, arabayi durdurup, hooop baskasini dovmek icin arabadan cikmadim, ama iki kere benim basima geldi. birine yaninda hamile karisi olan bir tip, viyadukte beni tek seritli yolda sollamaya kalkti, benim onume kirdi, alismis, milet ona yol veriyor demek ki, ben vermeyince (yani yavaslamayinca) ve sollayamayinca, ve karsidan arac gelince panik oldu, direksiyonu kirdi, viyadugun ustunde, onumde arac done done yuzleri bize donuk olarak durdu. bir hisimla cikti aractan, beni dovmeye geliyor. ben aractan inince bir anda kivirdi, bu sefer "yok mitinden geliyoruz, ayip degil mi senin yaptigin vs vs vs" dedim "birader bir sorunun varsa ara polisi gelsin, ben yanlis hicbirsey yapmadim". aramadi tabi, bagirdi bagirdi gitti.

    bir baska olayda da panora'nin onunde, ki ankara'nin iyi alisveris merkezlerinden biridir guya, avm'nin onunde birisi cikiyordu, ben de sola cektim sinyal verdim, bekliyorum, park edecegim. arac cikinca yeni model bir mercedes, icinde de gayet iyi giyimli, hatta sapka bile giymis birisi, bir anda benim park edecegim yere girmeye kalkti. ben izin vermedim, bir anda hamle yaptim. adam bunu gorunce bir anda direksiyonu kirdi, bu sefer yanimizdan gecen araca vuracakti az daha. bagirdi cagirdi gitti. yani demem o ki, agzinda miting, cumhurbaskanimiz laflariyla demagoji yapan da, modern giyimiyle belki bir avukat belki bir doktor, sorsan ataturk'cuyum soyleyecek, toplumun modern yuzu olmasi gereken kisi de ayni derecede bencil, kural tanimaz ve hukuksuz. ben turkiye'ye her gelisimde ve her arac kiralayisimda bundan dolayi inanilmaz yoruldugumu fark ettim.

    - annem karantinada kilo aldi. biraz egzersiz olur diye cumartesi gunu erkenden eymir golune gittik. odtu'ye bagli, genelde, adini koyalim, "modern ve okumus" kesimin geldigi bir bolge burasi. cumartesi sabah erkenden buraya tempolu yuruyuse gelecek kesimden de ne yalan soyleyeyim belli bir hayat gorusu beklersin guya... acikcasi kirden, bakimsizliktan, coplerden, kopeklerden ben utandim. bu kadar copu en son jaipur - delhi arasinda hindistan'da gormustum. yuruyus parkurunda sigara icenler mi ararsin, birbirleriyle sabahin korunde tartisan insanlar mi ararsin... orada gecirdigimiz vakit icerisinde saydim, tam 3 cift ve bir arkadas grubu bagira bagira tartistilar, kavga ettiler. gole yuruyus yapmaya gelmis bir insan, nasil bu kadar gercin olabilir? yollar berbat, yol kenarlari berbat, bisiklet kiralasak mi dedik? bisikletler kirik dokuk les gibi... bir de soyle birsey geldi basimiza: yolu yariladik. yolun sonunda odtu'nun guvenlik kulubesi var. oradan tekrar geldigimiz tarafa donduk, yine yolu yariladik. hava cok isininca annem devam edemedi. bir kafe vardi, oturttuk, ben de gittim arabayi aldim. guvenliktekilere annemin hastaligini izah ediyorum, ki ozel izinle iceri girip annemi alabileyim, yoksa araclar giremiyor. bu sirada bir araba geldi, icinde bir adam yaninda 4 5 yaslarinda bir kiz cocugu, emniyet kemeri yok, iceri girmek istedi. benimle konusan guvenlikci kimlik sordu. adam benim (ve kendi kizinin yaninda) bagirmaya basladi. "ben gaziyim, sen bana nasil kimlik sorarsin." guvenlikci "beyefendi kimliginiz varsa karti camin altina koyun, biz de gorelim" diyor. aractaki "sen kimsin bana kimlik soruyorsun" muhabbetlerine devam etti. guvenlikci en son ugrasmak istemedi daha fazla saniyorum, birakti adami gecti gitti. ben guvenlikciye cok uzuldum acikcasi, sonucta isini yapmaya calisan bir calisan. dertlestik orada.

    neyse sonuc olarak her sehirde vardir, alt gelir grubunun yasadigi, daha ust gelir grubunun yasadigi, elciliklerin veya universitenin vesairenin bulundugu, daha koklu, daha yeni, farkli farkli profildeki semtler. yukarida anlattigima benzer seyleri gecen yil geldigimde nisantasi vesaire civarlarinda da yasamistim. sadece bir kesimin sorunu olmayan, her kesimin ve her yerin sorunu olan berbat durumlar soz konusu turkiye'de...

    - mesela sabah kahvaltiya gittik, iki kere "kredi kartinizi makine cekmedi" dedi kiz, ben de nakit odedim. eve geldim bir baktim, 2 kere cekilmis, sonucta 3 kere odemisim. simdi duzgun bir ulkede olsa, demek ki yanlislikla yapmislar dersin, ararsin, bir sekilde halledersin. burada emin olamiyorsun. bilerek mi yaptilar? soyleyince geri odeyecekler mi? bir urun aliyorsun, eve teslim geldiginde birak resmini, videoya cekmek zorunda kaliyorsun. kimsenin kimseye guveni yok. surekli bir teyakkuz halinde olmalisin. kalitesizlik bir standart olmus.

    - bir de hep dikkatimi ceken, ancak bu sefer ciddi anlamda hemen hemen herkeste gordugum bir durum var. hayatindan mutsuz cogu insan. bunun pandemiden kaynaklandigini dusunmuyorum. ısini yapan da severek yapmiyor. cogu kisiye cogu sey kulfet gibi geliyor. bunu daha fazla irdelemek istemiyorum.

    - sigara dumanina bulanmadigin bir tane kafe bir tane restoran yok. ıcmeyen insan olsun, bu cok net. sen ister kiymali pide ye, ister avokado hollandaise'li egg benedict ye, bu boyle... guya temizlik imandan gelir denir, tuvaletler gidilmez halde. yurtdisinda benim gibi uzun sure yasayanlar ayni hisleri paylasacaklardir; turkiye dedik mi ilk aklimiza gelen yemek icmedir. yani gelmek icin 2 3 nedenimiz varsa, biri kesinlikle yemeklerdir. yemeklerin kalitesinde muazzam bir dusus var. restoranlar ya cok salas, ya cok agir abici...

    sonuc olarak soyle baglayayim. yukarida bahsettigim insanlarin icinde bir ton "ben yurtdisinda yasiyorum. ben cok iyiyim, siz dusuksunuz. bana saygi duyacaksiniz" tipinde insan olduguna da eminim. ben oyle degilim. guler yuzum ne bu ulkede ne baska ulkede eksik olmuyor. turkiye'ye birazcik guzel vakit gecirmek icin geliyorum, ancak cok yoruluyorum. hem de inanilmaz yoruluyorum. guya tatile ve enerji depolamay geliyorum, daha fazla yipranip donuyorum. beni bu yipratan seylerin nedeni de, acik soyleyeyim sadece yuzde 50'lik "o" kesim degil. kolunda dovmesi olan da olmayan da, iyi semtte yasayan da yasamayan da, cumhurbaskanim diyen de ataturk diyen de, bilerek veya bilmeyerek benzer kuralsizliklari, benzer medeniyetsizlikleri, benzer bencillikleri uyguluyor. toplum olmayi basaramayan, bireyselciligini de cok yanlis anlamis, enteresan bir grup insan. ve ben bunlari yurtdisinda yasayan lumpen agizli biri gibi yazmiyorum. aksine ulkesini sevmek isteyen, bu duruma uzulen birisi gibi yaziyorum. bezetmemi de mazur gorun; turkiye suyu kirli ve bulanik, icindeki baliklari saldirgan, yemegin az oldugu, klostrofbik bir akvaryum gibi... "ulkemiz guzeldir, guzel. bakmayin yanlis seyler var da, ulkemiz bir tane" diyen dar goruslu kesime de bakmayin kardesim. sen boyle bir ulkeye cocuk dunyaya getirmek ister misin? bunu kendine durustce cevapladiginda, ben de sana inanabilirim.
  • son ötv zammından sonra gerçekten gitmek istiyorum, kalmak istemiyorum bu ülkede.
    bir diş hekimi olarak yurtdışında nasıl denklik alınır, ne yapmamız gerekli, hangi ülkelerde denklik alma ve iş bulma daha kolay merak ediyorum. bilen varsa yeşillendirsin.
    ingilizcenin ana dil olduğu ülkelere gitmek daha kolay ama denkliği zor diye biliyorum.
hesabın var mı? giriş yap