• 25 ağustos 2012 fenerbahçe gaziantepspor maçında vuku bulan aziz yıldırım'ın anons yapması hadisesi sonrası kafama takılan hadise.

    yani bir spor kulübü başkanının misyonunu ya da vazifelerini düşünüyorum; bir de ilgili hadiseyi.. ne alaka la diyorum sonra. enteresan geliyor hasılı.

    şimdi meseleyi derince irdeleyelim;
    avrupada, ingilterede vs bu tarz bir olay olur mu diye düşünelim;
    cevap;
    kesinlikle hayır...

    peki neden oluyor?
    çünkü;
    biz hala feodal bir toplumuz. ve monarşiden zevk alıyoruz gizliden gizliye. halbuki bu harekete evrensel bir bakış açısıyla yaklaşılırsa saçma gelecektir herkese.

    biz her daim tek adam'ları seviyoruz.
    misal mi?
    mustafa kemal, rte, aziz yıldırım vs... gibi tüm kudreti elinde toplayan adamlara gizliden gizliye hayranlık duyuyor ve koşulsuzca destekliyoruz. sonra da kendimizi daha demokratik ve çoğulcu toplumlara kıyas edip hayal kırıklığına uğruyoruz.

    bu adamlar masaya yumurğunu vuruyor, kendine muhalif olanları bir şekilde susturuyor ve kendi gibi düşünmeye kitleleri zorluyor bir noktada.
    toplumlardan büyük destek alma nedenleri de işte bu. yani bizdeki monarşi sevgisi....

    ha belki yanlış bir tahlil yapıyor olabilirim ama bana öyle geldi biraz.

    son olarak adettendir diye belirteyim; fenerbahçeliyim....
    rtenin tavırlarından pek hazzetmiyorum,
    mustafa kemal'in siyasi dehasına da hayranım...
  • o kadar masumca bir sebebi vardır ki:

    hani siz çocukken tanımadığınız biri size şeker uzatır, gülümseyerek "al" der ya, siz de karar veremezsiniz, n'apsam diye babanıza bakarsınız, sorumluluğu ona verirsiniz, babanıza bakarken o masum ve ablak surat vardır yüzünüzde durumu algılayamamış ama şekeri ister halde. sonra bananız size "al" der veya "hayır" der.

    işte budur. sevgi değil, çaresizliktir. kendi kararınız alma dirayetsizliği ve korkaklığıdır. hiiiiç, cesur türk, bilmem ne türk demeyelim. böyle olduk biz. belki önceden değildik ama şimdi böyle işte.
  • biat kültürünü ve ümmetçiliği üzerimizden atamadığımız sürece daha çook monarşisever kalacağız.
  • "orgutlu halk" olma bilincinde olamayan egitimsiz toplumlar "tebaa" olurlar. buyunduruk altina girip koyun gibi devam ederler hayatlarinin geri kalanina.
  • güzel bir tespit.. ben de 2013 yılında şurada anlatmıştım..

    --- spoiler ---

    bizdeki içselleştirilmemiş değerlerden kaynaklı olarak inanmamayı seçmiş olan şofördür.. şöyle ki;

    bazen, özellikle lanet minibüslerdeyken düşünüyorum da, dikta ve baskıcı rejime ne kadar müsait ne kadar açık bir milletiz aslında.. içten içe diyorum ki; "hak ediyoruz biz lan.. valla.."

    psikoloji der ki; "eğer bir değer şartlara ve ortamlara göre değişiyorsa, o değer içselleştirilmemiş demektir.. ve eğer bir yerde insanlar içselleştirilmiş değerler taşımıyorlarsa, dışarıdan dikte edilen "emir ve yasaklar" zincirine göre yaşamlarını sürdürüyor demektir..".. komik ama, bu nadide psikoloji bilgisinin farkında olup, o farkındalığı aktif şekilde en iyi kullananlar kimler biliyor musunuz? minibüs şoförleri ve muavinler.. nasıl mı?

    lanet, yorucu bir gün, işten çıkmışsın, duraktasın.. minibüs geliyor, ama normal doluluk oranını çoktan aşmış.. fakat sabrın yok diğerini bekleyecek, binmek durumundasın.. iki tarafta da ikili koltuklar ve koridor tek kişilik kısacık bir alan.. şoförün yol çukurlarından kurtulmak adına yaptığı artistik manevralarda savrulup camdan fırlamamak için bir yerlerden tutunmak zorundasın.. kalabalık seni önüne katmış götürüyor.. bu da yetmiyor, minibüsün ön tarafında bulunan makamda oturan muavin bağırıyor; "lütfen arkalara ilerleyelim, koridor çift kişilik arkadaşlar.." bu cümle tüm sinirini alt üst ediyor.. neye kızacağını bilemiyorsun; balık istifi gibi yüklenilmeye mi yoksa çift kişilik koridor yalanına mı.. fakat etrafına bir bakıyorsun, pek de seninkine benzer bir hava yok.. hatta tam tersi, muavinin haklı görüldüğü bir garip uysallık sarıyor minibüsün içini.. kimse razı olmasa da, uyuyorlar biletçinin telkinine.. olmaz ya, olur da biri çıkıp; "yetmedi mi arkadaşım bu kadar aldığın.. gebercez burada yahu!" diyecek olsa muavinin vereceği; "yaa bu kadar adam dışarıda mı kalsın abi, yazıktır, günahtır.." cevabı her şeyi bitirir, çünkü, ötekini düşünme gibi kimsenin itiraz edemeyeceği kutsal bir değeri barındırır cümle.. ancak nedendir bilinmez, bu cümle genellikle ya şoför ya da muavin tarafından dile getirilir.. bu ahlaki ilke, onlardan başkası tarafından neredeyse hiç hatırlanmaz..

    ahlak değildir halbuki unutturmayan.. onun yerine, yolcuların parasal değerleridir.. muavin sırf; "biraz daha ilerleyin gençler, az daha para kazanayım yahu.. huhuuu!" diyemediği için bu kılıfı kullanır, yıllardır milliyetçilik ideolojisine maruz kalan sen de yersin bu masumane gerekçeyi.. halbuki aklı başında bir yolcunun iki açıdan itiraz etmesi gerekir.. ilki, muavinin kişisel menfaatini ahlaki bir değerin ardında sunması, ikincisi ise içine düşürüldüğü pek de insani olmayan durum.. hakikaten insani değildir durum.. evrensel olarak kabul görmüş bir çevre hakkı vardır, kol mesafesi denir buna.. minimum kırk santimetrelik bir alan, bundan daha yakını kişiye tecavüz sayılır.. dolayısıyla bir araca ayakta yolcu alırken bile bu mesafe göz önünde bulundurulmalıdır, aksi durumda insanlar birbirlerine, kötü kokudan tacize varan istismarlarda bulunabilirler.. bulunurlar.. bulundular.. bulunuyorlar.. bulunacaklar ulan!

    bunlara rağmen niye gerekli tepkiyi veremiyoruz acaba? bu kadar itirazsızlık, kabullenmişlik, aman efendim nolacakmışçılık, yazıktır o da binsincilik, gel gel ooohculuk.. niye tüm bunlar?

    niye biliyor musun? çünkü altına itiraz edemeyeceğin değer sandığın şeyleri koyuyorlar.. "ötekine iyilik, berikini düşünme.." falan gibi dini olduğu söylenen değerler.. adına "toplum selameti" de dedikleri milliyetçi bir bakışla da örtüştürdü mü.. ooh.. eve ulaşmaya çalışan topluluklar, nedendir bilinmez, bireylerin ferdi haklarından daha önemli oluyor.. yazıktır.. ayıptır.. günahtır.. reddet arkadaş.. itiraz et..

    bireyin selameti, toplumun selameti söz konusu olduğunda balondan aşağı atılan ilk şey olabilir mi yahu? nerede görülmüş böyle şey.. "aman başkaları.. aman şunlar.. aman el alem.." bırak bunları.. "önce can, sonra canan.." de, mutlu ol..

    bunu diyememenin altında yatan sebep de açık.. "milliyetçi" değerlerin ve "dini" değerlerin sürtüşüyor.. birisi, ego şişkinliğini altına alıp yükselen bir değerken, bir diğerinin sınırları içine giremiyor.. diğeri, ferdi hakları, toplum haklarından daha çok gözetirken, öbürünün etkisinden kurtulamıyor..

    her neyse, minibüs sadece bir örnek.. asıl mesele şu ki, değerlerin aslında senin olmadığı için aleyhine kullanılıyor.. minibüste gerçekten dışarıdakini düşündüğün için mi ilerliyorsun? yoksa, muavinin bilinçli ya da bilinçsiz telkini mi seni yönlendiren? "ötekini düşünme" gerçekten bir değer olsaydı, aynı insanlar arabalarında da ötekini düşünürlerdi.. halbuki öyle bir şey görmek çok zor ülkede.. küçücük delikten içeri girmeye çalışanı mı ararsın, "ne yapsam da şunun önüne geçsem.." diyeni mi, korna sesleriyle çılgınlar gibi eğleneni mi, tampon takibi denen özel bir akrobasiyle öndekini taciz edeni mi.. hepsinden çok çok var elimizde..

    demek ki, toplumun selameti olayı sadece toplum içindeyken oluyor bizde.. toplumdan uzaklaşmak, o hassasiyetten de uzaklaşmak anlamına geliyor ne yazık ki..

    velhasıl, söz konusu değerler sadece birer örnektirler.. fakat içselleştirilmemişler.. içselleştir.. itiraz et.. muavinin telkinine kanma.. yalan dolan onlar..

    selametle.. en bireyselinden..

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap