• spoiler olabilir, ama olmayabilirde;

    müziklerle desteklenmeyen filmlerden çok fazla hazzetmeyen ve aslında sinemadan çok fazla anlamayan biri olarak, sayesinde farklı bir 2 saat geçirdiğim nuri bilge ceylan filmi.

    hakkında böyle bir tanım yaptıktan sonra çok bilmiş tavrımı takınarak bir iki kelime etmek isterim bu film için, ve ayrıca bir daha kurmayacağım asla devrik cümle. neyse, filmin müzik açısından bir değerlendirmesini yaptığımda ağzımda bıraktığı tat bin jipinkine yakın bir tat ancak gafsa ile e mi arasında bir mukayeseyi bile kabul etmiyorum. her iki filmde de duyabileceğiniz soundtrack sayısı 1 ve bence her iki film içerisindeki sona kadar devam eden belirsizlik ve gerginlik durumu aslında bu iki filmi benim açımdan birbirine yakın tatlar bırakan filmler olarak değerlendirmeme imkan sunuyor. aslında birbirleriyle bir o kadar da alakasız iki film bu sözünü ettiklerim.önceden de belirttiğim gibi müzikal altyapısı geniş olmayan filmleri bir çırpıda kenara atarım ancak bu iki film için bunu yapamadım, ilginç bir durumları var benim açımdan yani.

    filmi bugün alabildiğine boş bir sinemada seyrettim, iyiydi hoştu vs. ancak filmden çıktığımdan beridir kafamı kurcalayan bir ayrıntı var ve bu ayrıntının bir bug olması halinde yönetmen ve ekibi için çok fazla üzülürüm, zira bu düzeyde bir film ve ekibi için bence büyük bir hata (tabi eğer doğru anlamışsam, yanılıyorsam da zaten problem yok). ayrıntı şu efendim: filmin bir sahnesinde kadın televizyonun karşısında uyuya kalmış ve tv de haberler var. eğer tv de dönen mevzu bir belgesele ait değilse, akp nin seçim kazandığı 3 kasım 2002 tarihinin ertesi gününe ait bir haber(akp 2007 yılında da seçim kazandı ama görüntüler 2007 yılına göre çok eskiydi). bu durumda senaryo bu tarihte geçiyor. filmin bir diğer karesinde ise eğer yanlış görmedi isem çocuk babasını ziyarete giderken tren bileti almak için gişeye gidiyor ve kamera gişe memurunun arkasından bir görüntü alıyor. bu görüntüde gişenin camındaki 'jeten 1.30 ytl' gibi bir yazı gözüme çarptı. tekrar söylüyorum eğer doğru gördüysem, böylesi bir durum söz konusu değil çünkü söz konusu tarihte yeni türk liraları henüz kullanılmaya başlanmamıştı. velhasıl kelam filmi bir daha izleyecek arkadaşlardan istirhamım bu ayrıntıya bir dikkat ederlerse çok sevinirim. yoksa bi daha gitmek zorunda kalcam filme çünkü taktım bir kere uyuyamam.

    öyledir, böyledir vs. vs. herkes hakkında bir sürü şey yazacak bu filmin, tıpkı bendeniz gibi. ama bence esas olan gidip seyrettiğinizde farklı bir kaç saat geçirecek misiniz yoksa geçirmeyecek misiniz? bence izlediğinize değecek.
  • --- spoiler ---

    dikkatli bir göz şunların farkına varabilir.politikacı servetin ofisteki kitaplığında `kavgam`durmaktadır.bir sahnede alındaki ter damlaları yerçekiminin aksi yönünde yuvarlanmaktadır.
    --- spoiler ---
  • uc maymun dunya dillerine japonca'dan yayilmis bir atasozunun temsili imis. bu uc maymunun isimleri mizaru, kikazaru, iwazaru imis ve japonca'da gormedim, duymadim, bilmiyorum anlamina gelirmis. bu atasozunun maymunlarla resmedilmesinin sebebi ise kucuk bir kelime oyunundan sebep imis: saru, soylenince zaru ile ayni soylenen saru, japonca'da maymun anlamina gelirmis. bu uc maymuna bazen eslik eden ve kotuluk yapmayan bir dorduncu maymun da varmis.

    sonra gunlerden birgun, zamanlardan bir zaman yalniz ve guzel bir ulkede gormeyen, duymayan ve bilmeyen insanlar o kadar cogalmis o kadar cogalmis ki gorup, duyup ta icinde bilen insanlar yapayalniz ve kederli sokaklarinda uzgun uzgun dolasir olmuslar bu ulkenin. nefesleri birbirlerini isitmaya yetmeyecek kadar az kalmis bu goren, duyan ve bilen insanlardan biri baska birkac arkadasiyla toplanmis ve uc maymun'u yazmis, cekmis, oynatmis. gormediklerini gostermemis, duymadiklarini duyurmamis, bilmediklerini bildirmemis. ama oyle bir resim yapmis ki izleyenler gomediklerini kendi hafizalarindan bulup gormusler, maymunlar duymadiklarini duymamak icin baska sesleri buyutmusler, trenler gecmis gurultulu, sular damlamis sesleri buyuk selalelerden buyuk. susmuslar uzun sessizlikleri ve duyulmayanlar da duyulmus boylece.

    bu uc maymun'un kotuluk yapmayan dorduncusu kucucuk bir cocukmus ve hayaleti uc maymun'un yanindan ayrilmazmis. gunler gecmis birbiri ardina, yapayalniz bir evde, yapayalniz uc maymun ne gorecek ne duyacak ne de bilecek birsey kalmayincaya kadar susmuslar. hava hep karanlikmis ve sesler mezarlikta calinan islikmis. gokten simsekler ve sagnak yagmur dusmus, herkes islanmis.
  • bu filmde bir kez daha görülebilir ki andrei zvyagintsev filmleriyle nuri bilge ceylan filmleri arasında büyük benzerlikler bulunuyor. birisi rusya'nın bozkırlarının tundralarının içine gerçek hayattan insanları alarak sanki kurgulanmamış da bir insan belgeseli çekiliyormuş gibi alıp film yapıyor, diğeri de arka planını anadolu ve türkiye topraklarını seçerek bunu yapıyor. elbette bu iki yönetmen arasında teknik anlamda farklar da bulunuyor. ancak kimsenin biri birine öykünmüş bunların diyemeyeceği kadar da özgün sinemalar icra ediyorlar. ikisinin de derdi aynı aslında; hayatın doğal olanla en iyi biçimde gösterilebileceği.

    elbette andrei tarkovski gibi bir yönetmen olmasaydı belki de ne nuri bilge ceylan, ne de andrei zvyagintsev gibi yönetmenler böyle filmler çekmeyeceklerdi. ya da başka türlü gelişecekti bu doğal olanı birebir gösteren sinema. nuri bilge ceylan, aldığı ödülün sonuna kadar hakkını vermiş bu filmde. şimdi bu filmin neresinde bu kadar büyük bir özellik var da böyle büyük bir ödül almış ya da bu adam ne yapmış da böyle ödüller alıp duruyor diyebilirsiniz. anlatalım.

    --- spoiler ---

    biz artık filmleri sanat filmi, blockbuster, gişe filmi, amerikan filmi, özgün film, entel filmi gibi türlere ayırıyoruz. macera filmi aşk filmi romantik komedi falan gibi türler artık tedavülden kalktı. zaten bir çoğuna film değil çerez deniyor. ''film la bu'' deyip geçiyoruz çoğu filme kurgu olmalarını fazlasıyla ele verdikleri için, içerdikleri saçmalıklar dolayısıyla bir gerçeklikten nasiplenmeyip birer film olarak kalıyorlar. ancak üç maymun gibi filmler birer insan belgeseli olma özelliği taşıyorlar. sadece içerdikleri enfes görüntülerden beslenerek değil, karakterlerin tek bir bakışları, ağızlarından çıkan bir kelime bile bu durumun dışına çıkmıyor. normal hayatınızda yaşadığınız, gördüğünüz ve görebileceğiniz şeylerin sinemasıdır burada yapılan. bizler en gerçek gözlerle boğazın manzarasını gördüğümüzde nasıl etkileniyorsak, üç maymun filminin sonunda da bizlere gösterilen o fırtınalı yalnızlık sahnesi kendi gözlerimizle gördüğümüz manzaralar kadar etkileyici. bu filmin, çok ama çok feci bir sonu var.

    üç maymun, bu filmde konu edilen aile bireyleridir. üç kişilik bu ailenin üyeleri, başlarına gelen olaylar sonucunda birer birer kurbandan maymuna dönüşüyorlar. filmin en başında yerde yatan araba çarpmış insanı görüp de durmayan insanlar, eğer durup o yerde yatan insanla ilgilenselerdi, ''aman başımız belaya girer saçmalama'' demek yerine o insanı yerden alıp ilgilenselerdi, belki de bu filmde gerçekleşen olayların hiç birisi olmayacaktı. zaten çok basit gibi görünen ''aman canımız sıkılmasın'' diyerek ilgilenmediğimiz, güya kendimizi koruduğumuz ve sahte duyarlılıklarımızla devam ettirdiğimiz hayatlarımızda hep kendimize edinebileceğimiz kurbanlar arayıp duruyoruz. paramız varsa eğer, bizim yerimize hapse girecek parasızlar, bizim yaptıklarımızı üstlenebilecek insanlar bulmak çok zor olmuyor. ancak sonrasında aynı şeyi -eğer gücümüz varsa- kurban olmuşken bile bundan zerre kadar nasiplenmeyip kendi hayatlarımızın devamı için başkalarını kurban edebiliriz. işte bunu konu ettiği için bile, üç maymun etkileyici bir film halini alıyor.

    bu filmi ''ulan ödül almış gidip bi bakalım neyine almış bu ödülü'' diyerek izleyecek bir insanın belki filmde gösterilen ''an''ların içinde olması beklenemez. ancak durağan sinemanın özü budur; filmde gösterilen anlar, izleyiciye yaşatılır. o an'ın içindeki sıkıntı, keder, bozgun, düş kırıklığı artık o anın içinde ne varsa izleyicinin de aynı şeyi hissedebilmesi için durağanlık kullanılır. çoğumuz bunu entel fransız sinemasının sıkıcı anlamsızlığı diye adlandırabiliriz. ancak bunun bokunu çıkartmak da var yani. bu film bunun bokunu çıkartmayan filmlerden.

    yıldız tilbe melodisi ile çalan bir telefon duyduğunuzda artık farklı bir şeyler hissedebilirsiniz ayrıca.

    --- spoiler ---
  • küçük kardeşin kimin sebebiyle babada ve çocukta suçluluk duygusu yarattığını anlayamadım :) yıldız tilbe melodisi gayet iyi olmuş ki başka da müzik yok filmde.. her tren geçişinde önemlibir durum var.. ve filmdeki en büyük zaaf para.. bu kadar şeyden sonra aile yeniden birarada durabilir mi??? sanmıyorum.. herkes gitsin, izlesin.. nuri bilge ceylan farkıyla çok etkileyici bir film daha..
  • --- spoiler ---
    uzak'taki sabit görüntülerin insanın sabrını sınayan uzunluğunun sanki daha dinamik bir halde sabrı zorlamaya devam ettiği film olmuş. yıldız tilbe çalan cep telefonunun susmak bilmemesinin seyircide başta şaşkınlık, sonra hafif bir tebessüm yaratırken en sonunda rahatsızlık ve gerginlik hissi ile sonuçlanması da bunlardan bence.
    aleksander sokurov'dan bir şeyler bulduklarını söyleyen uzman görüşler de mevcut.
    ayrıca naçizane gözlemimdir ki, izlemeye üç kişi gidildiğinde insan kendini maymun gibi hissediyor cidden.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    en çok yıldız tilbenin konuştuğu film

    --- spoiler ---
  • salonda 5'i beraber izledigim ki$iler olmak uzere toplam 16 ki$iyle izledim bu filmi ve salondan cikarken 8 ki$iyle beraber ciktik..
    "odul almi$ izleyelim" duz mantigiyla gelen adamlarin en azindan "para verdik izleyelim" gibi dumduz mantikla izlemesini isterdim fakat o da olmadi..
    filmle ilgili $ahsi goru$lerime gelince, nbc'nin tarzini koruyarak farkli bir tat yakaladigi ve genel atmosferiyle, vermek istedigi duyguyu izleyicide yaratabilmesiyle, oyunculuklariyla, sinematografisiyle bence gayet ba$arili. hatta en iyi filmi diyebilirim.

    --- spoiler ---
    filmde ilgimi ceken $eylerden biri, nbc'nin david lynch'i animsatan planlari oldu. filmin ba$inda arabayi takip eden kamera ve surucu koltugundaki adamin goruntusu mulholland dr'in ba$ini hatirlatti. ayrica ara sira beliren kucuk cocuk da lynch filmlerinden firlami$ gibiydi.. cocuk demi$ken, baba ve abinin en dibe vurdugu anlarda belirdigini gorduk. bu da caresizligin bi simgesi gibi geldi bana. cocugun vucudundan suzulen sularla belirmesi bogularak oldugunu, bu yuzden de abinin ve babanin onu kurtaramamaktan kaynaklanan pi$manliktan dolayi halusilasyonlar gorecek kadar etkilendigini ve kendilerini en caresiz hissettikleri anda onu gordukleri cikarimlarim arasinda.

    cogu filmden ali$kin oldugumuz. geli$en olaylara ana karakter gozunden bakma olayini bu filmde bulamiyoruz. hatta olaylara tum karakterlerin gozunden bakmaya cali$ip onu da tam beceremiyoruz gibi. mesela ben, aldatan kadina baktigimda ilk ba$ta cocugunu memnun olmadigi hayatindan uzakla$tirmak ve mutlu edebilmek amaciyla istedigi parayi elde edebilmek icin boyle ilginc bir fedakarlik yaptigini du$undum. sonra yildiz tilbe'nin cart sesinin beynimin icine icine girmesiyle acaba cidden a$ik mi olmu$, duygularinin esiri mi olmu$ dedim.. fakat bu da degildi. olsa olsa iyi kotu bir renk, bir heyecan arayi$indaydi. tipki araba almak isteyen cocuk, ozgurlugunden vazgecen baba gibi..

    artik nbc planlarina ali$tigimdan midir nedir, uzun planlar hic rahatsiz etmedi. gayet yerli yerinde kullanilmi$lardi hatta.. filmde sikintidan kendi icimde haykirmaya ba$ladigim an, karakterlerin onca karaktersizlik icinde tek bir kelime etmiyor olmalariydi ki zaten bu sikinti da nbc'nin vermek istedigi duyguyu aktarmada ne denli ba$arili oldugunun gostergesi.
    --- spoiler ---

    bir de bu filmde nbc mizansenlerinin bir kez daha hastasi oldugumu soylemek isterim. diger filmlerinde de gordugumuz uzere secilen evlerdeki tek dekor orta sinif siradanligi ve dogalligi. cirkin duvarlar, cirkin kapilar.. duvara cakilmi$ askida duran ucuz montlar. bulundugu muhit, mimarisi ve di$ cephesi berbat evler ve iclerindeki devinimden uzak hayatlar. bizi bize anlatiyor aslinda.. sirf odul almak icin, avrupali juriler icin filan degil bu film. fakat israrla reddediyoruz bu filmi anlamayi. anlarsak maymunlarimiz bi tarafimiza kacar sonra, bozuluruz..
  • basit ama güçlü bir hikayesi var, nuri bilge ceylan'ın yaptığı bir film için şaşırtıcı ama diyaloglar çoğunlukla inandırıcı (diyaloglar konusunda farkı yaratanın ercan kesal olduğuna inanıyorum, nedense). ama yavuz bingöl ve hatice aslan'ın oyunculukları çok aksamış. hele hatice aslan, artık ilk filminde böyle bir isimle çalışmanın ağırlığı altında mı kalmış, hikayenin yoğunluğu ve hüznü altında mı ezilmiş bilinmez, çok kötü rol kesiyor. hemen hemen her sahnede kendini fazla kastığı belli oluyor. nbc abimiz tekrar amatör oyunculara dönse daha mı iyi olur ne?
  • dün akşam izleme fırsatı bulduğum ve beğenmeye yatkınlık gösterdiğim film.

    hikaye aslında çok sıradan. sıradan olmasından kastım çok günlük, hayatın içinden, gerçek bir hikaye. kurgunun asla bir abartısı yok (varsa da benim gözüme çarpmadı). ancak; içinde oldukça gerçeklik barındıran bu film beni seyir sırasında gerdikçe gerdi, bazı noktalarda koltuğumda kasıldığımı hissettim.

    --- spoiler ---
    mesela eyüp gerçekleri öğrendikten sonra evde bir süre geçirir ve kapıdan çıkıp gitmeye kalkar. hacer arkasından "nereye gidiyorsun?" diye sorar, eyüp cevap vermez. hacer bu sefer bağırarak "nereye?" diye sorar ve sorunun cevabını eyüp'ten okkalı bir şekilde alır. sonra eyüp geri döner bunun atlamak üzere olduğunu görür "saçmalama, in aşağı" der ve yine evden çıkar gider. ancak o sokak sahnesi yok mu; dedim biraz sonra kadının vücudu çat! diye yapışır yere eminim ama olmadı.

    aynı şekilde ismail'in annesini ve servet'i evde yakalaması da oldukça gergin bir sahneydi.

    bunun dışında filmden bir hata (ya da ben hata olduğunu sanıyorum): yıldız tilbe melodisi çalan hacer'in telefonu nokia 2100; ancak telefon polifonik melodi çalıyor. bu telefonların böyle bir özelliği var da ben mi bilgisini kaçırmışım?
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap