• sözlük yazarı* bir arkadaşımın iki kaşı arasında en az senede bir kez ısrarla çıkan dev sivilcedir. konuşurken ona bakılır, insanı etki altına alır.
  • ikinin ortası, hafifçe yukarısındaki..
    bir yaşta lobsang rampa olucam şeysiyle açmayı dener, sonunda denemekle olmayacağını anlar, açma kapama işlerini zamana, yine de kendinize ve yukarı bırakırsınız..
  • ruh ve madde dergisiyle karşılaştırıldığında, daha az ayrıntılı ama rahat okunan pahalı bir spiritüel dergidir.
  • insanların farkındalıklarını artırmak adına sahip olmaları istenen sanal olgu.

    ''üçüncü bir gözün olsaydı, vücudunun neresinde olmasını isterdin?'' şeklinde sorulan soru ve alınan yanıtlarda olgun yaştaki onlarca insanı sollayıp geçen 7 yaşındaki küçük kızın yanıtı etkileyici bulunmaktadır. tecrübe ve birikimleri ile herkese akıl verme yaşını tutturmuş kişiler bu soruya çoğunlukla;

    -- tabi ki başımın arkasında... böylelikle arkamda gerçekleşecek tehlikeyi farkeder ve hazırlıklı olurdum.

    derken, aklı büyük küçük kız ise;

    --baş parmağımın ucunda olmasını isterdim. böylelikle istediğim yöne doğru uzatır ve kullanırdım.

    demiş.

    (bkz: farkında olmak ya da olmamak)
  • bildiğimiz epifiz."eye of shiva", "ajna çakra" ya da descartes'ın değimiyle "seat of the soul"..beynin tabanında, gözlerle aynı seviyede bulunan konumu, ışık ile aktive olması ve vücudun biyoritmlerinde ve diğer pek çok fonksiyonlarında önemli bir role sahip melatonini salgılaması itibarıyla epifize bu mistik ismin yakıştırılmış olması muhtemel. belli çevrelerce fiziksel ve spiritüel dünyalar arası bağlantı noktası olarak tanımlanan gözümüzdür kendileri. cyclopsların büyülerine ve öne sürülen doğaüstü güçlere maruz kalmamak için "aman" diyoruz, bundan böyle gözümüzü üç açıyoruz.*
  • uykusuz geçen, kafanın içinden vıdı vıdı vıdı vıdıların geldiği gecelerde deli gibi ağrıyan yer.
  • altıncı çakranın bulunduğu yerdedir ya da bulunduğu yerde altıncı çakra vardır ya da her ikisi birden
  • umut veren yeni oyuncu dalında meral konrad'ın 2.ankara film şenliğinde, en iyi erkek oyuncu dalında da tarık akan'ın26.antalya film şenliğinde ödül aldığı filmdir.

    (bkz: tarık akan/@wunsch vertrauen)
  • tibetli bir rahibin ruhsal yolculuğunda edindiği deneyimleri, insanı sıkmadan aktaran,spiritualizm e giriş niteliğindeki eser. "çocuk yaşta zorlu rahip hayatına katlanan öğrencinin, bu yolda ne gibi aşamalar kaydettiğini,zaman geçtikçe bilgiyi kullanmanın ne demek olduğunu, naif bir dille anlatan,akıcı diliyle keyiflendiren yolculuk kitabı."
    yazar tibetle ilgili verdiği detaylarla, rahip hayatını,dünyayı nasıl algıladıklarını,sıkıcı kurallar zincirinden çıkararak okuması eğlenceli bir serüvene dönüştürmüş."akaşa" yayınlarındaki genel eser tanımının dışında yer aldığı için,gerçekciliği ile konuya ilgi duyan insanların okumaktan keyif alacağı,tereyağlı tibet çayı.
  • epifiz bezinin (bkz: pineal gland) beynin alt katmanlarında bulunması, oluşumunun beynin en eski dönemlerine tarihlendirilebileceğini gösteriyor. vücudun en temel rutin işlerinin bilgilerinin ulaştığı ve yönlendirildiği bir merkez olarak hayati bir öneme sahip olan bu merkez (veya muadili) yalnızca insanlarda değil, bütün omurgalılarda mevcut bildiğim kadarıyla. gözden gelen sinyallerle doğrudan ilişkili bu merkez, evrimsel sıralamada insana göre daha alt basamaklarda bulunan canlılarda, ışığı doğrudan alan, fotoreseptörlere sahip bir nokta halinde görülüyor. halen bazı sürüngenlerde ve balıklarda, hayvanın kafatasından tepeye doğru bakan minicik bir boşluktan kendisini görebilir(miş)siniz.

    evrimbilimciler, ilk canlılardan itibaren ışığın algılanması ve organizmanın kendisini buna göre yönlendirmesinin çok önemli bir gereklilik olduğunu söylüyorlar. nitekim ışık demek, enerji demek. hepimiz güneş enerjisiyle çalışıyoruz, su yakmıyor bu motor değil mi efendiler? (tamam, tamam, sülfür bileşiklerinden enerji üreten, yerin dibinde volkan ağzında yaşayan canlılar da var, hemen kızmayın. ) canlılığın çok büyük bir kısmı güneşe bağımlı iken, ışığa duyarlı algı sistemlerinin gelişmemesi beklenemezdi herhalde. işte epifiz bezinin kökeni de buradan geliyor.

    "dış dünya"dan gelen ışık bilgilerini algılayıp kendisini ona göre ayarlayan ilkel organizmalardan günümüzdeki insan gibi gelişmiş canlılara doğru gelindiğinde, dış dünyadan kopup yalnızca organizma içinden gelen bilgilerin değerlendirildiği bir merkeze dönüştüğünü görüyoruz epifizin. özellikle vücut sıcaklığını kendi bünyesinde ayarlama şansı olmayan, güneşe doğrudan bağımlı sürüngen gibi canlılarda, azalan ışık ile düşen çevre sıcaklığı arasındaki korelasyondan yararlanılarak ışığın şiddetine göre "çık ortaya çılgın at"tan "derhal bir kovuğa gir az sonra adım atmaya dermanın kalmayacak"a uzanan kararlar için çok önemli bir merkez olduğu muhakkak. bu bakımdan periyodik düzenlemelerle ilgili önemi daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. sıcakkanlı canlılar için ise; diğer canlılarda tıpkı dış dünyadan gelen sinyallerin yorumlandığı bir merkez olması gibi, bir iç dünya'dan (bkz: bünye) sağlanan bilgilerin yorumlanarak önemli dengelerin korunduğu bir merkeze dönüşmüş. o halde duyu organlarından gelen sinyaller, bir epifiz bezine göre dış bir dünyaya aittir, denilebilir mi? denilmişi var: (bkz: otonom sinir sistemi ve tersyüz evren)

    "kardeşim başlık üçüncü göz, sen anlatıyorsun epifiz!"; toparlıyorum. bir çok canlıda kafatasının tepesinde olan bu merkez, özellikle sıcakkanlı canlılarda kompleksleşen sinir sisteminin içinde kalmış; ve antik ama hala çok önemli görevler sürdüren bir düzenleyici haline dönüşmüş. hatta insanlarda yenidoğan bebeklerde kafatasının bir kısmının tam sertleşmemiş olmasının (bkz: bıngıldak) bu geçmişle bağlantılı olduğu ileri sürülüyor. önceleri (çok önceleri) açık olup, sonradan kapanan bir oyuğa sebep olan bu merkez, üçüncü göz şeklinde bir çok inanışa sebep olmuş. işin ilginci, görülüyor ki gerçekten de burası bir nevi gözmüş bir zamanlar. ama bu durumda, yaşına başına saygı duyarak kendisini "birinci göz" diye nitelememiz daha yerinde olacaktır. (bkz: tevellüt kaç)
hesabın var mı? giriş yap