7081 entry daha
  • --- bölüm 37 ---
    2. sezonda sırra kadem basmış yan karakterlerin geçen haftadan beri birer birer geri dönüş yapmaları güzel. önce esra, şimdi de nihal. fakat geçen sezon gayet de rol yapabilen nihal'in bize görünmediği süre içerisinde bu yetisini kaybetmiş olduğunu düşünüyorum; zira mahkemede magazin programı sunan özge ulusoy gibi konuşuyordu.
    müge anlı izleyerek edinmiş olduğum engin kriminal bilgilerime dayanarak konuşuyorum; objelerin üzerinden en kolay silinen izler parmak izleridir ve bir eşyanın üzerindeki parmak izleri, eşya hiçbir yere temas etmeden dursa bile bir süre sonra kendi kendine kaybolur. bu saatten sonra şamdanın üzerinde parmak izi bulunamasa da kan izi kalmış olabilir. o da olmazsa şamdanın şeklinin, kafatasındaki darbe ve derideki yara izi ile uyumlu olup olmadığına bakılarak suç aleti olup olmadığı teyit edilebilir.
    kerim'in bilinçli araba kazasının dedikodusunun sarmaşık'ta yayıldığı sahnede, arka plan müziği olarak flight of the bumblebee kullanılmış ve çok hoşuma gitti. yalnız merve bile evinden çıkıp kırmızı arabanın akıbetine bakmazken, komşularının sabahlıklarla, pofidik terliklerle sokağa fırlaması sizce de biraz saçma olmamış mı?
    bu bölümün soundtracklerinden bir diğeri, bir ceza - sezen aksu düeti olan; gelsin hayat bildiği gibi idi.
    kerim'in attığı wilhelm çığlığı, deli behlül ile kapışacak düzeydeydi.
    bölümde yer verilen "cehennem başkalarıdır." deyişi bir diğer güzel detaydı.

    şimdiye dek pelin'in babası bize hep gösteriliyorken, pelin'in annesine hiç yer verilmedi. ne yaptı bu adam, yoksa evinin duvarındaki işkence aletleriyle pelo'nun annesini öldürdü ve evin mahzeninde mi saklıyor?
    şu "akşam size geliyormuşuz." ayaklarının yalnızca dizilerde, filmlerde işleyen bir taktik olduğuna neredeyse eminim. evime davet etmediğim birinin sevgilisi gelip bana bunu dese ilk iş o kişiyi telefonla ararım ve o akşam yemeği gerçekleşmez.
    geçen bölümle ilgili yorumumda nilay hakkında söylediklerimi geri alıyorum; zafer geberse de olurmuş bence. rahmetli* tam 1 bullying üstadıymış.
    koca et imparatorluğunu kurmuş adam bu kadar gerizekalı olabilir mi?
    edip'le ilgili nasıl açık verebilir? bilmediğin konularda niçin ahkam kesiyorsun kerim? çeneni kapayıp otursan oya'yı edip konusunda hiç şüphelendirmeyeceksin.
    ayrıca oya'nın serhan meselesini sana soracağı belli, "bir arkadaşımın iş dünyasında kendisiyle yolları kesişmiş, o'nda iyi bir intiba bırakmamış o zamandan beri gıyabında gıcığım." de geç ne tatava yapıyorsun?
    sürekli "beni konuşmayalım." diyen bir insanla arkadaşlık ve sohbet etmekten ne keyif alıyorsun oya? ben olsam çoktan böyle biriyle iletişimimi kesmiştim.
    kerim'in kendi evi hariç hiçbir yerde yemek yiyemiyor olması, okb olma ihtimalini güçlendiriyor. emre edip'in katilini bildiğini söylerken, kerim'in bu konuda oya'ya sorular sorması yine büyük bir tezat.
    "ben mi safım?" diye kerim'e çıkışan oya beni epey güldürdü, fakat bu çıkışı 2019'da yapsaydı o'nu haklı bulabilirdim.

    koca şirket sahibi serhan, hiç güvenmediği annesinin isteğiyle avukatına genel vekaletname verebiliyor, o vekaletle adına "babalık davası" açıldığına yine şükretsin, betül hanım o yetkiyle serhan'ın adına akdeniz'de bir ada bile satın alabilirdi.
    burcu, emre ve pelo'yu görüyor; fakat gördüklerini ikili arasında bir dertleşmeye (arkadaş olduklarını bildiğinden) ya da yeni tetiklenmiş önemsiz bir romansa yorduğuna eminim. kesinlikle ne konuştuklarını duymadı ve gördüğü şeyin geçmişten gelen bir sırra ve yasak ilişkiye ait olduğunun farkında değil.
    merve-kerim hikayesi inandırıcıyken, emre-pelo ilişkisinin buna paralel olarak kurgulanmaya çalışılmış ve senaryoya sonradan dahil edilmiş bir hikaye olduğunu ve asla diğer çift kadar inandırıcı olmadığını düşünmekteyim.
    sezon başından beri, pelo'nun doğum gününe ait flashback sahnelerini öyle çorba gibi, öyle bölük pörçük bir kronolojiyle verdiler ki; pelin, merve, taylan, emre, kerim ve serhan'ın o gece başına neler geldi hala tam olarak anlayamadık. üstelik flashbacklerde olay örgüsüne ait birtakım kopukluklar, sıkıntılar, hatalar olduğunu bile düşünüyorum.

    betül aksak akşam vakti yalıda tek başına otururken karşı duvara gözünü dikip "hoş geldin deniz aksak..." diye tiratlar atıp, orgazm kahvesini yudumlayan bir tip, korkuyorum kendisinden. muhtemelen kendisi öldükten sonra yalısının adı çıkacak, "orada çok varlıklı fakat yalnız, yaşlı ve deli bir kadın yaşardı, şimdilerde perili köşk diyorlar." diyecekler.
    bu bölüm oya'nın beylik lafı olan "doktor oya toksöz ben"i duymadığım için çok mutluyum. yazarken "my name is bond james bond"dan esinlenmiş olmalılar.
    en zayıf halka oluşundan mı, en vicdan sahibi kişi oluşundan mı bilinmez; merkeze giden taylan'ın komiser kemal'in fitilini ateşlediği aşikar.
    haftanın cringe'i: "hepiniz beni kıskanıyorsunuz!" diyen burcu.
    haftanın thug life'ları: taylan'ın emre'den "üçüncü teker" diye bahsetmesi
    ve pelo'nun arzu'ya "2 gün öncesine kadar çamaşır suyu koktuğunu" söylemesi.
    haftanın erotizm öğesi: merve ve kerim'le ilgili flashback sahnesinde, kerim'in merve'ye yaptığı şu hareket: "sevgilimi alıp sinemaya gideceğim. oradan da kim bilir nereye gideriz.
    şimdi anlıyor musunuz "her şeyinle benimdin merve."nin anlamını?
    --- bölüm 37 ---
717 entry daha
hesabın var mı? giriş yap