• hersey hazmedilir de mehmetin arzuya soyledikleri zor hazmedilir. artik eminim geberen mehmet.
  • amn tanrim o nasil fragman oyle. heyecaa bekliyoruz yeni bölümü.
  • 6. bölümde yine gerim gerim gerilip, gözümüzü kırpmamak adına göz kapaklarımıza kibrit çöpü sokmak suretiyle izleyeceğimiz dizi.

    --- spoiler ---

    "-ben asla evli biriyle birlikte olmam" sözünün çok derin manaları olabilir. serhan, merve ile yollarını ayırmayı düşünebilir bu yüzden. pelin'le merve'nin aralarının açıldığını görüyoruz ki bu da muhteşem bir gelişme. herkes bireysel oynayıp bireysel öc alma peşinde olacak belli ki. yalnız, arzu neden camdan atlıyor orayı anlayamadım. umarım sölzükçe tahmin ettiğimiz üzere, mehmet'in, telefondaki tüm bilgileri sildirmesinden kaynaklı bir öfke değildir bu. çünkü böyle saçmalık olmaz, olmamalı.
    --- spoiler ---

    salı gelse de izlesek...
  • --- spoiler ---

    edip'in hayali karakter olması konusunda ısrarcıyım, umutluyum. olamayacağına dair yazılanlardan yola çıkarak fikrim şu: merve edip ile ilgili laf sokarken geçmişe değinmiştir diye düşünüyorum. hala görüştüklerini bilmekten bağımsız. onu geçelim. tanık olayında da cümleyi hatırlamıyorum net olarak ama görüşmeye devam ettiler lafı, hayali arkadaşı olan birisi için de kullanılmış olabilir. sorgu olayı cinayet, intihar ya da benzerinin en sonunda gerçekleştiği için oya'nın hayatında edip diye birinin olmadığının farkına varılmış ve ona istinaden şiirsel anlatımla "görüşmeye devam ediyorlardı" olarak yer almış olabilir.

    --- spoiler ---
  • edip hayali bir karakter değil, tabi dizinin tamamen oya'nın hayali olduğunu düşünmüyorsanız. çünkü sorgu esnasında polislerden biri edip için sürekli vazgeçirmeye çalışmış sanki bir şeyler olacağını hissetmiş gibi demişti.
  • tipik türk dizisi.

    --- spoiler ---

    dizideki sözde mağdur ve iyi karakter oya üzerinden, evli bir adamla ilişki kurmak meşru gösteriliyor. ayrıca sorgudaki tanıkların, ana karakterlerin hayatındaki en özel şeyleri, sanki yanlarındaymış gibi kelimesi kelimesine bilmesi de çok komik.

    --- spoiler ---
  • senaristler burayı okuyorlarsa, rica ediyorum senaryonuzu yazmaya devam edin, senaryosu fan tavsiyeleri istekleri doğrultusunda eğrilip bükülen dizilerden ömür boyu nefret ettim. bu diziden etmek istemiyorum.

    fakat bana umarsızca kahkahalar atan bir durum var.

    --- spoiler ---

    kızların öğretmeni olan hanımefendinin her hafta sorguda kurduğu cümleler beni ağlatıyor.

    - inciyi bilir misiniz ?

    ...

    - akreple kurbağanın hikayesini bilir misiniz ?

    yani işin açıkçası diziden beklentim gerçek bir sorgu elbette değil ama düşünmeden edemiyorum..

    - inciyi bilir misiniz ?
    + inci kim ablacım ?
    - hani midyenin içine ufak bir kum tanesi kaçar ve ..
    + ne kum tanesi ablacım ne diyosun sen cinayet soruşturması yapıyoruz burda ?!
    - midye kendini korumak için inciyi oluştu..
    + ha sikicem şimdi inciyi de midyeyi de !

    ....

    - akreple kurbağanın hikayesini bilir misiniz ?
    + ablacım bak güzel ablam hanfendi !
    - akrep kurbağaya demiş ki ..
    + bu da benim kurbağam hüsnü mü demiş ne demiş ? la havle ya alın çıkarın şunu dışarı, kafayı yaktırdı hepimize !

    .....

    kadın hikaye anlattıkça beni bi gülmek alıyor bu yüzden, siz bana takılmayın ben eğleniyorum öyle..

    --- spoiler ---
  • -ne diyor arzu?
    -küvette bana da yer açın, diyor!

    ee demez mi ? "aman nilay'la oğlanın psikolojisi bozulmasin, burcu sen kay şöyle sağa, heh, oldu" demez miydi? bence gayette diyebilir, düşünsünler bi.

    bu merve, bir şeye derman değil. yaralı parmağa işemez valla. anca göz belertsin, laf soksun. fakat buna rağmen biz niye merve de merve? acaba yapabilemediğimiz birtakım kötülükler mi var? kalp kırıp incitesimiz gelmiş de şartlar mı el vermemiş ? yalnız , dikkat ettiyseniz kötülük yapma ihtimali üzerinde bile fazla hassasim. (bak geliyor üç kardeş )

    pelin yeterince gıcık değil. abartmayın. gicikligin yetmesi için ölçü ne, düşününce bir bilemedim ama kız en azından eli boş gitmiyor bir yere. şampanyasıydı, makaronuydu hediyeli bir kız. neden? çünkü verecek bir şeyi yok kimseye. taktik veremez, akıl desen nanay. işte anca makaron. ama seviyorum ya. bir de dünya görüşümü süper destekleyen bir çift; taylan ve pelin. biri aptalsa diğerinin akıllı olma şansı yok. eşlerden biri sevimsizse diğeri de otomatikman gözümden düşüyor. çünkü herkes layığını buluyor.

    oya' nın başına gelenlerin nedeni saçları olabilir mi? çünkü saçmalıyor ancak saç malanmaz, taranır.

    edip. senin hiçbir şeyini sevmedim. evin hariç tabii o da inşallah kiradır da ev sahibinin oğlu almanyadan gelir. bi de eski sevgilime benziyorsun sanki. inşallah sen ölmüşsündür.
  • poison ivy bölüm 5'ten merhaba,
    --- spoiler veren hayvanlar ---
    bölümün, ceza'dan suspus'lu açılışı oldukça başarılıydı. rüzgarda salınan sonbahar yaprakları ise harika eşlikçilerdi.benzer bir metafor için: (bkz: american beauty'deki uçuşan torba)
    dikkatimi çekiyor da yapım ekibi, dizide kullanılan müzikler için baya baya telif ödüyor her hafta. geçen hafta une belle historie, bu hafta da suspus ve olmaz böyle şey.
    yalnız oya'nın gri-beyaz renklerindeki giyimi, beyaz spor ayakkabıları, elindeki beyzbol sopası ile oraya buraya saldırması ve içinde bulunduğu ruh hali bana britney spears'ın delirip şemşiye ile arabalara saldırmasınıanımsattı.
    bu arada bu bölüm, zengin depresyonu ile fakir depresyonu arasındaki farkı net biçimde ortaya koyuyor. biz canımız sıkılınca en fazla duvara su bardağı, veya english home indiriminden 20 liraya aldığımız made in china ibareli vazo fırlatarak rahatlamaya çalışırken oya hiç acımadan plasma televizyonun canına okuyor.bense o noktada bir sonraki muhtemel depresyonum hakkında düşünerek bakışlarımı histerikçe bizim evdeki televizyona yönlendiriyorum ki, aklıma daha taksitlerinin bitmediği geliyor ve anında vazgeçiyorum. cinnet anlarında züccaciye ile yetinmenin, biz fakirlerin kaderi olduğunu işte o an anlıyorum.

    merve'ciğim şuyeteneğiyle, butik pasta işine girmeyen son türk kadını olabilir. halbuki hometownunda entrika çevirmekten artakalan zamanlarında, serhan'ın mutfak masrafı için ayırdığı bütçeyi sermaye yaparak instagram'da pasta kurabiye butiği açsaydı, şimdiye çoktan kosgeb yeni girişimci desteği alarak full time işkadınlığına evrilmiş, tahire demircan ile ışıltılar programı'na konuk olmuştu.
    ayrıca başta kendim olmak üzere, zamanında merve'ye şişman demiş herkesi kınıyorum. kadın bırakın bizim evin mutfağında pişmeyi, ömrümde görmediğim çeşitlilikte kek pasta pişiriyor, tüketiyor ve bence gayet fit. bense bunların hiçbirini yemediğim halde kendimi bildim bileli sibel can diyeti yapıyorum. "canan karatay buna bişey yapması lazım!"
    haftalardır bade işçil'in yalnızca "aşırı zayıflığından" konuşup fiziki yapısıyla ilgili kendisini yerden yere vurduğumuzdan olsa gerek, yönetmen kendisinin halen daha bir kadın ve memelerinin olduğunu ispatlamak istemiş ki; bize şugörüntüyü verdi.
    arkadaşlar şumükellef sofranın yalnızca iki kişi için kurulmuş olduğunu görünce inanır mısınız, gözlerim doldu. yahu benim ne biçim arkadaşlarım varmış? 10 kişilik beş çayı daveti verdiklerinde, menü olarak yalnızca hazır garnitürden yapılmış amerikan salatası, kısır, makarna salatası, superfresh tepsi böreği ve kremalı pastaban çıkartıp bir de üzerine gün boyunca, "ayy çok yoruldum şekerim, ama size değer" diyerek kafa ütüleyen insanlar bunlar. hepsiyle ilişkimi yeniden gözden geçireceğim. sen daha iyilerine layıksın ambiguous!

    "genç prense derler ki, iktidarda kalmak için hem sevgiye hem de korkuya yatırım yap. ikisi birden olmuyorsa, korkuyu seç. sevgi geçici, güvenilmez bir yatırımdır. korku ise bir kere ruhuna düştü mü sonsuza kadar orada yaşar." (bkz: niccolo machiavelli) (bkz: il principe) machiavelli, prens
    eğer nispeten kaliteli yapımları seçip izlersek ve bu esnada gerekli okumaları da yapabilirsek tv, bırakın aptal kutusu olmayı, keyif vererek/oyalayarak öğreten bir araç bile olabilir. yukarıda belirttiğim; bu bölümde yer verilmiş alıntı, bunun en somut örneklerinden biri. tv dizileri yalnızca birer popüler kültür öğesi olmaktan çıkabilirler, yeter ki yapım ekipleri olay örgülerinin içine böyle güzel kültürel detaylar serpiştirmeyi becerebilsinler.
    sonunda zekeriyaköy kontu serhan bey, adnan ziyagil modeli aydınlanma yaşıyor ve sorumsuz annelikleri, boş yaşamları konusunda merve ve pelin'e yükseliyor. (bkz: ülküm yükselmek ileri gitmektir) fakat bilirsiniz bu model adamlar yalnızca yükselebiliyorlar; kırıcı konuşmak, bağırıp çağırmak, vurup kırmak ise onların yazılımlarında yok. bu yüzden yine kendisini pek sallayan olmuyor. kendisinin kızlar için varlık tanımı yalnızca "iyi görünümlü bir yazarkasa".
    senarist bile bade işçil'in zayıflığı konusunda bizlere hak veriyor olmalı ki merve pelin'e:
    "ayy pelin hiçbir şey yemiyorsun ama, bak kemiklerin sayılıyor; hadi ye birazcık aa!" dedi.

    "ne yüzdün be kardeşim." bence de taylan, serhan cidden çok yüzdü karşim. fakat sen de bilirsin ki erkek anatomisinde içte biriken enerji başka yollarla dışarı atılamayınca, bu şekilde tahliye edilmeye çalışılınıyor. bakalım serhan'ın oya'ya olan ilgisini farkettiğinde de serhan'la bu kadar iyi geçinebilecek misin?
    zenginlik böyle birşey arkadaşlar, evde havuz varken yüzmek için havuza gidiyorsunuz. çünkü bir serhan aksak yalnızca olimpik havuzda yüzebilir. (bkz: zengin olunca yapılacak ufak şımarıklıklar)
    pelin'in neden yaşayan ölü gibi gezdiği açıklığa kavuştu, taylan kim kardashian'ı bile şişman ve bakımsız buluyormuş arkadaşlar. squat lobisini göreve davet ediyorum, let the linç begin! sıkıyorsa serhan'a açık açık "karın şişman!" desene taylan, n'oldu yemedi değil mi?
    ayy, ayrıca o kadar zenginsin; pazar günü hijyene önem veren elit beylerle dolu şumekanda takılıyorsun. o nasıl bir vizyonsuzluktur, ruhum daraldı resmen!
    taylan gerek konuşma tarzı , gerek kendi yaratımı olan argolarıyla tam bir erman toroğlu, tam bir ahmet çakar değil mi sizce de? (bkz: daldan dala yumuşat)
    bu arada kendisi müteahhitmiş. şaşırdık mı? hayır. ülkemizde birçok yavşak müteahhit mevcut, alışığız bu prototipe biz.
    her hafta oya'cığımızın yeni bir özelliğini keşfedip, ona gitgide daha da aşık oluyoruz, subhanallah. mesela bu hafta bir öğrendik ki kendisi ofsaytı anlayan kadınmış.
    şuherif, ne sıkıcı bir tip ki pazar günü bile monşer diplomat kreasyonu ile geziniyor sitede. karısı olsam, en kısa zamanda arzu'nun avukatı ile anlaşıp donuna kadar alıp boşardım. ayrıca bir an nasıl da hepsi serhan'ın etrafına toplandı "paralarım paralarım" diye. fena bir gangbang dönecek sandım. (bkz: sonra hepsi uşağa) (bkz: çok fena şekilde sikiş döndüğü düşünülen yerler)

    arzu'nun kurduğu sofrayıda görüyorum. arkadaşlarım konusunda gitgide bileniyorum. arzu'nun avukatı da tam bir kezban hatemi imiş. bu arada karaktere hayat veren oyuncu no 309'da yıldız sarıhan'a hayat veren özlem tokaslan. yalnız teyzem ne yedin sen be öyle, ekran karşısında benim iştahım açıldı!
    o burcu'nun evinin hali de nedir öyle? resmen bok götürüyor.mehmet bile isyanlarda "bi kadın tutalım şu eve." diyor. çiçek gibi düzen tutan arzu'cuğumu bunun için mi bıraktın mehmet? sen o evde idrar yolları enfeksiyonu falan da kaparsın yakında.

    bu edip'in hayatında oya'dan başka bir kadın neden hiç yok?
    oya: "izmir'e dönelim. ne güzeldik izmir'de. ne kadar iyiydik."
    edip: "öğrenciydin o zaman."
    ne ayaksınız lan siz?
    serhan'dan başka oya'nın yokluğunu farkeden, peşine düşen hiçkimse yok. gerçek hayatta da aslında bu böyledir. pek az insan için varlığınız ile yokluğunuz arasında bir anlam farkı vardır.
    bakın meriç bile olsanız elbet sizin de ihtiyaçlarınız var. hem adamı yukarıda belirttiiğim romantik cümlelerle dağa kaldırıyorsunuz, hem de halen daha "ayy hayat şöyle adaletsiz, ayy insanlar böyle kötü." muhabbetiyle adamı darlıyorsunuz. onun ki de can! ve haklı olarak isyan ediyor: "oya kendine gel. bu dünya senin bildiğin gibi değil. hayat var, hayat. gezersin, tozarsın. yersin, içersin. aşık olursun, sevişirsin. artık uç, kanatlan. hayatı yaşa."
    bakın sevgili romalılar, ben şurada*söyledim oysa ki; bu oya bakire dedim. hatta şimdi tahminimi bi tık ileri götürerek kendisinin aseksüel olduğunu iddia ediyorum. hatta control freak bir aseksüel.
    edip de maşallah gözde bekarmış. fakat oya'nın yanında kimseciklerigörmüyor gözü.
    "iyi güzel diyorsun da; sen niye mutlu değilsin? sen niye aşık değilsin? niye uçmuyorsun? bak kadın sabahtan beri yazıyor sana. niye almıyorsun hayatına? bak yıllardır aynı noktadasın, senin de hayatın tıkandı kaldı. ye, iç, gez, eğlen, seviş. n'oldu sanki? yalnızsın işte."
    edip ne ara sevişiyor arkadaşlar? benim bildiğim ya evinde beyini bekleyen hanımlar gibi yemek pişirip oya'yı bekliyor. ya galata - karaköy hattında gezinip kafasına her estiğinde yılmadan oya'yı arayıp "hadi gel rakı balık yapalım" diyip geri çevriliyor ya da olup olmadık saatlerde, sabahın köründe falan eline 2 tane pastane poğaçası alıp "kahvaltıya geldiiim." diye çat kapı oya'ya damlıyor. ben bunun editörlük yaptığından bile şüpheliyim. oya'cığım sence edip tüm bunları yapıp bir de üzerine seviştiği (!) halde neden yalnız olabilir? hayır yani, hiç mi üzerine alınmıyorsun gerçekten de? illa adamın ağzından mı duyacaksın? (bkz: kadınların aslında duymak istedikleri)
    edip de bulmuş fırsatı, yapıştırıyor cevabı: "yalnız değilim, sen varsın."
    oya: "öyle olmaz."
    edip: "böylesi de yetiyor bana."
    oya: "bak işte, terk edileceğim diye kimseyle olamıyorsun."
    edip: "tamam oya, mutsuz olmakta haklısın. ben yanlış düşünüyorum."
    oya'cığım sen nasıl doktor oldun yahu? anlayışın baya kıt. ayrıca da tam bir erkeksavarsın.

    serhan, liseli misin nesin amk? insan numarasını başka birinin telefonundan aparttığı bir kadını, gece vakti 7kez arar mı? ayrıca onlar edip'le negzel bir yere gitmişler öyle, maaşallah bob ross manzarası gibiydi ortam.
    yaa merve, sen güya cingöz bi tiptin. ne biçim kadınsın sen yahu? ulan kocan gecenin bi vakti meçhul birisiyle (elin kadınıyla) saatlerce telefonda konuşuyor, bi şüphelenip gidip bakmıyorsun "nereye kayboldu bu adam, napıyo ki?" diye gidip konuşmasını dinlemiyorsun. ulen matmazel de courton bile kapı dinliyordu. tamam bu adam işadamı da, o kadar da uzun boyle değil yahu, napacak o saatte telefonda? yurtdışı piyasaların nabzını mı tutacak? bütün ev halkı gitmiş götünü devirmiş yatmış uyumuş. merve bakıyorum entrikan kocana değil, yalnızca üç-beş sosyete karısına işliyor. oya gözünün önünde kocanı sırtladı götürüyor senin ruhun duymuyor.

    "arzu benim kolejden arkadaşım. çok donanımlı hanımefendi bir kızdır, üzerine tanımam." merve biz aynı arzu'dan mı bahsediyoruz?" tamam hanımefendilik konusunda sana katılıyorum da, kendisi robert kolej'den falan değil, sarmaşık koleji'nden mezun. eğitim hayatı da o noktada sona ermiş. ayrıca 18'inden gün alır almaz da mehmet'le evlenip evinin kadını çocuklarının anası olmuş, hepiniz gibi. nasıl geliştirdi bu kadın kendini? evde moda dergisi karıştırarak mı?
    ayrıca üst paragraflarda bahsini geçirdiğim, ev davetlerinde önüme uyduruk menüler çıkartan arkadaşlarımın buluşma tekliflerine karşı bundan sonra tavrım şu netlikte olacak.
    bak burcu, merve'nin de dediği gibi arzu edep, adap & usul bilir. sen ise yalnızca burcucum çok güzel çıkmışsındaki burcu'sun.

    taylan iyiden iyiye şizofrene bağlamış,ket vuramadığı libidosu sebebiyle de olur olmaz şeylerden tahrik olmaktadır. yalnız göründüğü kadar aptal değil, herifin kafa aslında çalışıyor da faideli işlere kullandığı pek söylenemez.
    "oya sen lisede böyle bir kız değildin, n'oldu sana? çok agresifsin. galiba ben sana iyi geliyordum. walla, olabilir bu biliyor musun? belki de ben sana iyi geliyordum, yani neden olmasın? olabilir mi bu?"
    taylan sözlükte yazar falan olmasın sakın arkadaşlar? bu bölüm resmen "ay olabilir mi öyle bir şey lütfen olsun çünkü." demiş oldu adam. yalnız o kadar atıp tuttuktan sonra pelin'in yalnızca adını duyunca topuklaması bana şunu hatırlattı: (bkz: gülben'in adını duyunca sinirlenen köpek)

    yaa arkadaşlar, sizce de ilhan'ın bilgisayarı tam bir kız bilgisayarı değil mi? adam laptop klavyesine uğurböceği stickerı yapıştırmışya la!
    pelin şukreasyonu ile oğlunu 2 sokak ötedeki okulundan almaya gidiyormuş. ondan sonra "tunç hoca bana neden şiir okuyor?"
    oya, seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım. la bu limonlarsize ne etti kardeşim? millet aç aç!
    ilhan şu ülke sınırları içerisinde olmaz böyle şeyeşliğinde bunalım geçirebilecek tek erkek, hatta tek insandı. nitekim geçirdi de! hatta aynı anda sevgi neydi sevgi emekti aforizması kasmayı da ihmal etmedi.
    oya'nın karakol ifadesi tam bir mantıksızlık. "yüksek dozda ilaç kullanımınız konusunda şikayet var." deniyor fakat "şikayette bulunan hastaların vücudunda hormon değerleri sapması bulgusu var, iddialar da buna dayanıyor." denemiyor... ee bizim sağlık, asayiş ve hukuk sistemimiz "çamur at izi kalsın" usulüyle mi yürüyor o vakit? süreç, hakkınızda şikayet var aşamasında kalmalıyken neden ilerleyip klinik mühürlemeye kadar gitti ki? kaldı ki "klinikte yapılan incelemede pestisit bulundu, onu ne amaçla kullanıyordunuz?" gibi bir soru bile yöneltilmedi oya'ya. polis böyle tırt sorular sormaz ki ifade alırken. çuvalladın senarist, çuvalladın.

    aşkım gelmiyo musun? küvet hazır.burcu, ıslak banyo terliği ile ağzına ağzına vurasım var. fakat seni önce allah'a ardından da mrs hatemi'ye havale ettiğimden içim rahat.
    ah be arzu, dizideki plaka terörüne bari sen ortak olmayaydın.
    sıvan otel de artık nasıl bir mekansa, adeta bütün kart zamparaların buluşma noktası.
    arzu'cuğum aklın yüzün kadar güzel değil maalesef. oya'nın da dediği gibi keşke zamanında tarafını merve'den değil de oya'dan yana seçeydin, belki o zaman ikiniz birden kurban olmazdınız. umarım daha fazla girl power'a aldanmaz, merve - pelin ikilisinden farklı olduğunu keşfedersin. korkarım o mehmet de çocukları, burcu'yu ve evi alıp seni de sokağa atacak. muhtemelen o gün geldiğinde oya'nın kapısını çalacaksın.

    doğru tektir: (bkz: ama evlisin)
    türk dizi tarihinde sokak ortasında hemi de karakol önünde doğum yaptırtan ilk dizi olabilir bu. tamam herşey çok harikaydı, oya'yı da everest'e çıkardınız; artık kendisinin neyini eleştirsek güneş balçıkla sıvanmaz etkisi yaratacak fakat kafama takılan şeyler var ve söylemek zorundayım.
    öncelikle; orada yüz kişisiniz oya'yı arayana kadar, bir kişi ambulans çağırırken bir başka kişi de aynı anda oya'yı haberdar edemez miydi? belki o zaman çocuk bankta değil de acilde doğardı, ha? oya izmir yoluna çoktan çıkmış olsaydı ne bok yiyecektiniz?
    bir ikincisi, oya'da nasıl bir mesleki deformasyon var ki, arabasının torpido gözünde ameliyat eldiveni bulunduruyor. kadın resmen olay yerine elinde ameliyat eldivenleri ile koştu. hadi şartları çok zorlayalım yolda bir yerde durdu eczaneden aldı öyle geldi diyelim, fakat adı üzerinde "fazla zorlama" olmuyor mu o da?
    en komiği de oya, polislerden leğen, sıcak su ve temiz çarşaf istedi. hadi sıcak suyu kettle'da kaynatsınlar, karakolda leğen temiz çarşaf ne gezer? zaten getirdiklerini de görmedik.
    dördüncü ve son olarak da, şehrin göbeği olan beşiktaş karakolu'na (hemi de karakola) bu kadar acil bir vaka için çağırılan bir ambulans, neden bir türlü gelmez?
    sanki tüm ilahi düzen oya'nın kahraman olması için şartlanmış gibi değil mi sizce de?
    bari en son güneşi gördüm'deki gibi bebeği göğe kaldıraydıoya. açıkçası ben bekledim, gerçekleşmeyince de üzüldüm.

    sevgili senarist,
    gözümden kaçmadı sanma. bu bölüm, "tanıkları karakterlerin hayatlarının içine oturtmayı beceremediniz." diyoruz diye, ilhan hariç hiçbir karakterin yer aldığı bir flashbacke yer vermediniz. buraları okuyor musunuz nedir?
    --- spoiler veren hayvanlar ---
    sahi, edip izmir'e varmış mıdır?
  • son bölümü hakkında birkaç düşüncemi yazmak istediğim dizi.

    --- spoiler ---

    öncelikle belirtmem gerekir ki artık hanımefendilikten midir, tecrübe/pratik eksikliğinden midir şu karşısındakinin söylediği lafların altında kalanlara sinir oluyorum. en başta da arzu'ya. adamın üzerine sadece yemek tabağını döktü ya. oysa senin ne biçim laflar edebilmen lazımdı orada; mehmet'in erkekliğinden tut da insanlığına, şerefsizliğinden tut da edepsizliğine kadar böyle dobra dobra adamı orada g*t etmen lazımdı. haydi senden küfür falan beklemiyorum; olsa fena olmazdı ama neyse...

    aslında başta iyi başlıyordu, "fena mekan değil ha yer cücesi? hatta bir metres için fazla bilene" minvalinde bir şeyler dediydi (evet ben ekledim, yer cücesi demedi tabii ki. oysa orada adamı komplekse sokup aşağılayıp birazcık içimizin yağlarını eritse...). sonra nedense "daha fazla çirkinleştirmeyelim bik bik".

    kadın hiç düşünmemiş bile adamın evi isteyebileceğini ya da öteki yellozun onu doldurabileceğini. öyle bir şaşırdı ki duyunca tabii dolayısıyla hazırlıksız yakalandığını, nutkunun tutulduğunu ve laf sokamadığını düşünebiliriz. ama bu mazeret değil arzu, bak işte insanların çirkefliklerini görmeye başladın. adam çocuğunu sana karşı doldurdu, ev falan nedir ki yani? anlıyorum evet ha'mfendisin ama yani ne konuşmayı düşünerek gittin, hiç mi olasılık hesaplamadın? cık cık cık.

    ancak bir çekişmeli boşanacaklarını söyleyip gitti lafları yedi, arabaya binerken seyircide bir tatminsizlik duygusu bıraktı. şahsen ben geri dönsün, ortalığın ... neyse işte azıcık sertleşsin istedim.

    aynı şey oya için de geçerli. merve senin affedersiniz ağzına mıçmış, bir de gelmiş yüzsüz yüzsüz bahçende fink atıyor, "tatlım biri gider biri gelir" falan diyor. alık alık bak ancak. bahçe kapısını açışıyla aslında bir beklenti oluşturmuştu ama. merve karşısında buraların en büyüğü o bir başka merve merve çok yaşa diyor, sen ancak ben gidiyom kutlarsın artık... kutlar tabii, bi lafınla dövemedin ki.

    sonra yine oya'nın taylan ve serhan'a "karılarınız yaptı bunu, bir tarafınızdan haberiniz yok" diye çemkirmemesi de içimde uktedir.

    velhasıl belki de kendim de gerçek hayatta hiç yapamadığımdan, sonra kendi kendime düşününce keşke şöyle deseydim diye üzüldüğümden aynı gıcık durumu izlemek istemedim. ama işte arzu ve oya'nın benim dediğim şekilde davranmaması da zaten onları karakterize eden şey değil mi? belki de evrilmemeliler hiç cazgır kişiliklere. (tabii evrilmezlerse ezilirler de ezilirler.....)

    not: bence arzu'nun mahkemede tanık olarak göstereceği kişilerden biri swan otelde resepsiyonda çalışan çocuk...

    ha bir de oya'nın, merve'ye bişey diyemiyip de yolda gördüğü "en zayıf halka" arzu'ya aslan kesilmesi... e herkes gücünün yettiğine demek ki izlenimi uyandırıyor.

    bir de öyle avukatlar var neden olmasın, insan sonuçta onlar da robot değil. harika olmuş, arzu bir de kızdı kadına, ne diyeyim. ama lafına geldi, inşallah vekaleti yapıştırır akabinde.

    ha bir de şu var; oya intikam için gelmemiş oraya. yani bir planı yoktu. bunu evi kırıp döktükten sonra gidip edip'e söyledikleri gösteriyor bence: "ben niye bu sefer farklı olur diye düşündüm ki". sonra basıp gitmek isteği falan da bunu gösteriyor. savaşa giren yaralanmayı da göze alır; bu hemen gidiyor. ama işte kendini yalnız hissetmediği ilk an, yani o karakolun bahçesinde savaşa girmeye tam olarak karar verdi işte.

    son olarak merve evliliği bir yatırım olarak görüyormuş ki hemen boşandığı için arzu'yu "yatırımını" boşa harcamakla itham etti. sonra hemen düzeltti "evliliğini" diyerek... serhan'a soğukluğu da bu düşüncenin altında yatıyor demek ki. fragman düşünülünce oya'nın "ben evli bir adamla birlikte olmam" deyişi (ki galiba o enstantanede serhan cıbıldı tüüü) üzerine serhan aksiyon alırsa, merve'nin kocasına sevgisi değil onu bir yatırım gibi görmesi dolayısıyla çok daha büyük bir çatışma bizi bekliyor demektir.

    bir de bunlar bu kadar berbat şeyler yaşayıp ve birbirlerine kötü kötü şeyler söyleyip de nasıl sonra birbirlerinin yüzüne bakabiliyorlar lan?!

    eyyorlamam bu kadar :)

    --- spoiler ---

    ben bu bölümü de beğendim açıkçası, sadece bazı şarkıların resmen klibinin çekilmesi azıcık sıkıyor ama olsun, benim kafa boşaltmaya daha doğrusu ilgimi başka şeylere yöneltmeye ihtiyacım var. karakterler de hem daha iyi anlaşılıyor hem de oturuyor. devam.
hesabın var mı? giriş yap