• 96 yılında sami yen'de oynanan ve iddiasız galatasaray'ın fenerbahçe'yi 2-0 yendiği maçta kapalı tribünler önünden yardırmış gelen fenerbahçe'li halil ibrahim'e çarpıp onu kapalı alt tribüne yollamışlığı vardı. yerde tedavi olan halil ibrahim'e doktorlar bu kaç, şu kaç diye soru sormuşlardı. halil ibrahim toplama - çıkarma yaparken maç tekrar başlamıştı.
  • devre arasi transfer edilmisti diye hatirliyorum.
    yarim sezon sonra, yaz ortasi, futbolcularin saglik kontrolu haberi hala aklimdadir. soyle bir seydi.
    "galatasarayli futbolcular, sezon basi efor testinden basari ile gecti. x yetersiz gozukurken van gobbel makineyi bozdu."
  • van gobbel'i şöyle bir enstantaneyle yeterince hatirlayabiliriz, (feneri uzatmada saunders'in goluyle 2-1 yendiğimiz sene diye hatirliyorum) fenerin bir kontra ataği sonucunda arka direkte bomboş bekleyen aykut kocaman'a orta yapilir, bu sirada van gobbel de müdahale etmek için koşturuyordur, orta gelir, aykut ziplar, on - onbeş santim yükselir, kafayla dokunur topa ve ağlara yollar, yere indikten bir saniye sonra da demin kafasinin bulunduğu yerden sırayla van gobbel'in sağ kramponu, ayağı, bacağı, gövdesi ve gerisi geçerler... olur da aykut bir saniye geç çikmiş olsaydi topa, sevimli hayvanimiz van gobbel aykut kocaman'in şu günlerde değerini daha da iyi bildiğimiz ön loblarini almış olacakti... anlayacağiniz elini korkak aliştiran bi kardeş değildi kendisi...
  • kendisi sanıyorum ki beşiktaşlı diatta'dan (gürcan bilgiç'in kulakları çınlasın) sonra türkiye'ye gelen en siyah adamdı. fenerbahçeli moşe, futbolu bıraktıktan sonra anadolu'yu bir derviş gibi dolaştığı ve dahi elinde asayla görüldüğü rivayet edilen fernand coulibaly ve stephen appiah dışında böylesine siyah, bu derece koyu başka futbolcu görmedim. göremedim. van gobbel hepsinden 1 adım öndeydi tabii. belirtmekte fayda var.

    http://www.sporting-heroes.net/…u_19940620_gh_r.jpg

    meslektaşlarına nispeten daha kalıplı olması da başka bir farkıydı van gobbel'in. duruşuyla dosta da, düşmana da korku veriyordu. o dönem antrenmanlarda olmadık şakalar yapan; televole'de şakacı kimliğiyle tanıtılmak isteyen arif erdem van gobbel'in yanına yaklaşmıyordu. ilişkileri şaşılacak derecede mesafeliydi. ki bu onun takım içindeki [özellikle de defanstaki] otoritesini sağlamlaştıran bir faktör olarak kayıtlara geçti.

    oyun yapısı da klasik hollanda futboluyla uyumluydu aslında ama şanssızlıklar peşini bırakmadı. güzel top çıkarıyordu, kesiciliği fena değildi, hava toplarında başarılıydı... ikili mücadeleler.. daha doğrusu ikili başlayıp 10-15 saniye sonra van gobbel'in tek başına devam ettirdiği mücadelelerde de gayet iyiydi. fakat tutunamadı. değerli türk basını; hani hiddink'e hollandalı köylü muamelesi çeken türk basını, tutunmasına izin vermedi. ayrıldı bu diyardan. ayrılmak zorunda kaldı.

    özlemediğimi söyleyemem [bugün erkeklerle ilgili yorum yapa yapa sonunda bir zenciye kadar geldim, ibneliğe doğru son sürat yol alıyorum sanırım].
  • bu adamcağıza gazı vermişlerdi zamanında ucheden daha güçlüsün, boğasın, aslansın diyerek. bir fenerbahçe maçında tüm gazıyla tutup ucheye omuz atıp yere yıkılmıştı. uche de cikletini çiğnemeye devam etmişti.
  • beyaz ve seksi bir hanımı olan futbolcu.
    bu güzel kadın, görüntüsünden anladığım kadarıyla zenci erkek sevdalısıydı.
    gönlü ferman dinlemeyen cinsten biri...
    ol kara sevda!
  • galatasaray'in eski hollandali defans oyuncusu. hızlıydı baya, fatih terim gönderilme nedeni olarak artis olduğunu öne sürmüştü
  • kendisi ile ilgili hatıratların biraz aradan geçen uzun zamanın etkisi ile unutulduğunu ve hakkında yazılanların biraz "revizyonist" tarihçilikle açıklanabileceğini düşündüğüm futbolcu.

    kendisi galatasaray'a 1995-1996 sezonunda, takımın başında graeme souness varken geldi. o sezona defansta büyük problemlerle ve iki skandal transferle başlayan (mike marsh ve barry venisson) galatasaray'a devre arasında geldi. geldiğinde de 24 yaşındaydı. fiziği ile hemen uche ile karşılaştırılması ise kaçınılmazdı.

    galatasaray formasını ilk kez ligin devre arasında oynan grasshopper hazırlık maçında giydi. bu maç onun için büyük şanssızlık oldu zira karşı takımda galatasaray'ın daha yeni elden çıkardığı kubilay türkyılmaz oynuyordu ve kubilay bu maçta bir gol atıp, van gobbel de bacak arasından bir çalım yiyince fırsatçı basınımızda "galatasaray kimleri satıp kimleri alıyor, bu ne rezalet" nameleri anında baş gösterdi. ertesi oynanan bir maçta van gobbel'in üstüne gelen bir şut daha bacak arasından geçince, rating hamdi'de bacaklarının arasına ağ örülmüş tiplemeleri bile yapıldı.

    ancak hafızamızın bizi yanılttığının aksine, bir kaç maç daha bocalayan van gobbel'in bundan sonraki gs macerası oldukça başarılı geçti. hatta denebilir ki, o sezona gs defansta venisson yerine van gobbel ile başlasa, sadece türkiye kupasını almakla kalmaz, lig şampiyonluğunda da mücadelesini son haftaya kadar sürdürürdü ( o sezon şampiyon olan fenerbahçe ile ligin ilk yarısında oynanan maçı 3-0 kaybeden galatasaray, ikinci yarıda oynadığı iki kupa bir lig maçından bir beraberlik iki galibiyet aldı).

    van gobbel'in en büyük özelliği sert oyunuydu. bu açıdan kart görme riski her zaman yüksek bir oyuncuydu. ancak bir samuel johson ya da bülent akın tarzı kazma futbolcu değildi.

    ve son olarak, her ne kadar hakan şükür ekürisinin kendisini takımdan dışladığı iddia edilse de (ki sanmam, zira kendisi bildiğim kadarı ile müslümandı), van gobbel takımdan "uzaklaştırılmadı". bugün tuncay şanlı ya da tugay kerimoğlu'nun gitmesinden gurur duyduğumuz takımlar ayarında bir takım olan ingiliz premier lig ekibi southampton'a, karşılığında ortalama üstü bir bonservis ücreti alınarak, kendisi istediği için gitti. southampton'ın başında o sırada kim vardı dersiniz: graeme souness.

    southampton'da bir sene oynadıktan sonra feyenoord'a döndü ve 1997-2002 yılları arasında 5 sene hollanda'da futbol oynayarak emekli oldu. 8 kez hollanda milli takımında da forma giyen van gobbel, araba alım satım işlerinde karıştığı karanlık işlerden dolayı hollanda'da hala polis tarafından aranıyormuş. surinam'da yaşadığı sanılıyor.

    özetle van gobbel, bugün gelse üç büyüklerin üçünün de defansında rahatlıkta oynayabilecek çapta bir oyuncuydu. hafızamız bizi yanıltmasın.
  • bir korner atışında önce kalecenin önüne geçip topa çıkmasını engellemiş sonrada karamboldeki top gol olsun diye kale önündeki bütün rakip oyunucuları kaleci de dahil olmak üzere devirip hakan şükür'e golü attırmıştır. bu kadar yararlı bir futbolcudur işte.
    basketboldaki versiyonu için (bkz: ben wallace)
  • hatırladığım kadarıyla dönem itibarıyla mapeza'dan sonra gs'de oynayan nadir çikolata renkli topculardandır.
    ailemizde önemli bir yeri var.
    üniversitede okuduğum dönemde ben bu güzide topcunun adını unutuverdim. sağa soruyorum yok, sola soruyorum yok.
    kimse çıkaramıyor.
    en sonunda babamı aradım.
    toplantıdan çıkarttım ve sorumu patlattım.
    hiç unutmuyorum, babam bana inanılmaz kızdı.
    kızma nedeni de toplantıdan çıkarmam değil, adı hatırlayamaması ve kafaya takması! böyle de psikopat bir adam.
    sonra öğrendim de tekrar arayıp toplantıdan çıkarıp kim olduğunu söyledim.
    velhasıl önemli bir şahsiyettir bizim açımızdan.
    kilise duvarı gibi adamdı, kolay kolay geçilmezdi.
hesabın var mı? giriş yap