• baader meinhof cetesine soyadini vermis alman kadin sosyalist eylemci..60'larin basinda sosyalist bir alman dergisinin editorlugunu yapip, 2 cocugu ve kocasiyla, orta sinif bir alman hayati yasiyordu. 1960'larin ortalarindan itibaren, gitgide radikallesmeye, alman sosyalist solunun uclarina kaymaya basladi. 1970'lerin basinda hapisten yeni cikmis andreas baader ile orgut kurup, yeraltina indiler.. 1972'ye kadar almanya'da pek cok banka soygunu, cinayet gibi eyleme katildi. 1972'de yakalandi. 4 yil boyunca, kimseyi gormesine izin verilmeyerek korkunc bir psikolojik baski uygulandi. 1976'da resmi aciklamaya gore hucresinde intihar etti. rivayetlere gore ise ,devlet tarafindan olduruldu.
  • ''köleler, özgür olmak isteyen kölelerden nefret ederler' demiş kişi.
  • "bir kişi devlete taş atıyorsa bu adi bir suç olabilir, ama bir toplum taş atıyorsa bu politik bir eylemdir" demiş bulunan gazeteci, aktivist.
  • "ruken adali -anf
    09:01 / 18 şubat 2009

    istanbul - ulrike meinhof... ünlü bir gazeteci ve iki çocuğuyla birlikte rahat bir yaşama sahipken, bütün bunları geride bıraktı, profesyonel devrimciliğin illegal yaşamının en ağır koşullarını tercih etti. nedeni ise, yüreğini ve bilincini aydınlatan özgürlük düşüydü.

    kadınlar, 8 mart için bir kez daha özgürlük düşlerinin peşine takılıp sokaklara akmaya hazırlanırken, ulrike'yi hatırlamak ve hatırlatmak önemli. onu hatırlatan bir kitap ise versus yayınları'ndan okuyucuyla buluştu. alman kızıl ordu fraksiyonu’nun (raf) kurucularından ulrike meinhof’un yaşamını anlatan “ulrike meinhof/ üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim” kitabı, yazar alois prinz'in eseri.

    yazar, çocukluğundan ölümüne kadar meinhof’un hayatının izlerini sürüyor ve bu yolculuğun sonunda elde ettiği bilgi, belge ve bulgularla izlenimlerini bir roman havasında okuyucuya sunuyor. anlatılan sadece ulrike'nin yaşamı değil, bir döneme imza atan alman kızıl ordu fraksiyonu da var kitapta. yazar, meinhof ve raf’ın izlediği mücadele çizgisine eleştirel yaklaşıyor, hatta kimi yerde açıkça onaylamadığını belirtiyor. fakat yazarın, bu tutumuna karşın, meinhof’a karşı saygı duyduğu da görülüyor.

    nazizmin iktidar olduğu koşullarda doğdu

    meinhof, 1934 yılında nazizmin ülkede iktidar olduğu bir siyasi ortama doğdu ve yahudilere karşı yapılan soykırımın izleri belleğinde küçük yaşta yer etti. ulrike’nin çocukluk yaşamında belirleyici olan kişi, bulunduğu kentteki okula eğitim için gelen renata riemeck’ti. ulrike’nin üniversite eğitimi için girdiği philipp üniversitesinin öğrencilerinin büyük bölümü memur çocuğuydu. sadece küçük bir bölümü işçi ailelerinden gelen öğrencilerdi. öğrencilerin genelinin politikadan uzak durduğu görülüyor. ulrike ise, manevi annesi renate riemeck gibi, almanya’nın nazi felaketinden sonra yeni bir felakete yuvarlanmakta olduğunu düşünüyordu.

    abd'nin vietnam işgali politikleştirdi

    ulrike, öğrenci dergisi olarak çıkan ancak daha sonra yayın politikası ve içeriğini de değiştirerek çok geniş bir okur kitlesine ulaşan kontret dergisinde, resmen gazeteciliğe başladı. demokratik alman cumhuriyeti tarafından mali olarak desteklenen derginin, 1961 tarihinde sorumlu başyazarlığına ulrike meinhof getirildi.

    abd’nin vietnam işgali, alman gençliğini de radikalleştirirken, ulrike de bu gelişmeleri takip ediyor, köşesinde yazıyordu. fiili olarak öğrencilerin eylemlerinin yanında yer alıyordu. bu dönemlerde, raf’ın diğer kurucuları olan andreas baader ve gudrun ensslin gibi isimlerle de tanıştı.

    yaptiklarinin yetmediğinin farkina variyordu

    1968 yılının haziran ayında olağanüstü hal yasaları devreye girdiğinde ulrike meinhof, yaptıklarının yetmediğinin biraz daha farkına varıyordu. çalıştığı gazetenin karşı devrimci düşüncelere hizmet etmeye başladığını düşünen ulrike, gazeteyle ilişkisini keserken, daha fazla politikanın günlük ihtiyaçlarıyla ilgilenir olmuştu. andreas baader ile gudrun ensslin’in tutuklanması üzerine yaptıkları tutukluları kaçırma planı, onun hayatının da dönüm noktası oldu. baader’in bir kitap çalışması içinde olduğu gerekçesiyle götürüldüğü alman merkez enstitüsü binasında gerçekleşen kaçırma eylemine katılanların hepsi de kadındı.

    illegal yaşama adim

    daha önce sık sık giderek çalışmalar yaptığı kütüphanedeki eylem sırasında ulrike’nin, olay yerinde her şeyden habersizce şaşkın kalması planlanmış ancak o eylem sırasında bu planı uygulamayarak, camdan atlamış ve illegal yaşama adım atmıştı.

    “camdan atlayış, karşı tarafla her türlü uzlaşmanın sonu anlamına da geliyordu. uzun yıllar yazdığı makalelerle, yaptığı radyo programlarıyla filmlerle insanları aydınlatmaya çalışan ulrike meinhof, artık ‘yanlış insanlara doğru anlatma’nın anlamsız olduğunu düşünüyordu. zira kendisinin doğru ve gerçek dediği her şey, kapitalist tüketim toplumunda ‘aptallık, delilik, hayalcilik’ olarak algılanmaktaydı .”

    filistin kamplarinda eğitim

    alman polisi tarafından çok sıkı bir biçimde aranan ulrike ve raf kurucuları, bir süre el fetih’in eğitim kamplarında kaldı. daha sonra almanya’ya dönen grup, illegal yaşam için paranın gerekli olduğunu düşünerek, 29 eylül 1970 tarihinde berlin’de aynı anda 3 bankayı soydu. soygundan kısa bir süre sonra bazı raf üyeleri tutuklandı. ulrike meinhof ise, sürekli yoldaydı. yeni evler arıyor, silah bağlantılarını sağlıyor, bir barınaktan diğerine koşuyordu. ulrike bu süre içerisinde örgütün teorik altyapısını da kurma çabasındaydı… bu konuda baader ile anlaşabildiklerini söylemek zor.“

    ve ulrike tutsak edildi

    ulrike, 1972 yılında tutuklanarak, tecrit hücresine kapatıldı. tecrit hücresini, “beyninizin infilak edeceğini, kafatasınızın parçalanacağını, patlayacağını, omuriliğinizin beyninize sokulduğunu hissedersiniz” diye anlatıyordu. ulrike’nin bu anlatımları, alman cezaevlerindeki tecrit sistemini gözler önüne sererken, raf üyelerinin tutsaklık koşullarına karşı çıkılmasının da yolunu asmıştı.

    hücresinde asili halde bulundu

    21 mayıs 1975 tarihinde başlayan dava, cezaevinin içinde görüldü. dava devam ederken, 1976 yılının 9 mayıs günü ulrike meinhof, hücresinde asılı halde bulundu. intihar ettiği öne sürüldü. bu iddia birçok insana inandırıcı gelmedi. uluslar arası inceleme komisyonu da, meinhof’un intihar ettiğini kanıtlayacak kesin delil bulunamadığını, buna karşılık bir sürü kanıtın asılmadan önce ölmüş olduğuna işaret ettiği sonucuna vardı. yargılama sonunda andreas baader, gudrun ensslin ve jan-carl raspe, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

    3 raf üyesi daha öldürüldü

    filistinli gerilla grubunun bir uçağı kaçırarak, raflıların serbest bırakılmasını istemesinin ardından üç raf üyesi hücralerinde ölü bulundu. baader ve raspe başlarına sıkılan kurşunla öldürülmüştü, ensslin ise radyo kablosundan yapılan bir ilmekle hücre penceresinin parmaklığına asılmıştı. yapılan resmi açıklamalara göre, filistinli gerillaların eyleminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, raf tutukluları, toplu intihar kararı almıştı. ancak yüksek güvenlikli cezaevine tabancaların nasıl sokulduğu hiçbir zaman açıklanamadı.

    “tarihimizin yanindayiz”

    alman kızıl ordu fraksiyonu (raf), 1998 yılında kendini feshettiğinde şöyle diyordu: “tarihimizin yanındayız. raf, kapitalist ilişkileri yıkmaya katkı sağlamak için, bu toplumun eğilimine karşı duran küçük bir azınlığın girişimiydi. bu projenin sonlanması, bu yolu izleyerek başarılı olamadığımızı gösteriyor. fakat bu, başkaldırının gerekli ve meşru olmadığını göstermez. raf, dünyanın her tarafında egemenliğe karşı ve kurtuluş için savaşanların yanında durma kararımızdı. bizim açımızdan bu karar doğruydu.”

    bir anne, bir kadin olarak ulrike

    kitap, ulrike'yi, politik yaşamının dışında, bir anne, bir sevgili, bir kız çocuğu, bir arkadaş olarak da anlatıyor. ulrike'nin karar vermekte en çok zorlandığı anlar ise iki çocuğuyla olan ilişkileri. illegal yaşama geçiş ve sonrasında gelen tutsaklık günlerinde, ulrike'nin yüreğini en fazla acıtanın çocuklarından ayrı kalması olduğu görülüyor. ancak ulrike, ayrılıkları, yoksullukları ve yalnızlıkları göze alarak, yüreğine ve bilincine düşen özgürlük ışığının peşine takılıyor ve mücadelesini, umudunu ve düşünü ezilenlere armağan ediyor."
  • gezi isyanları sırasında istanbul almanya konsolosluğu duvarlarında adı yazılıydı.

    https://fbcdn-sphotos-g-a.akamaihd.net/…95025_n.jpg (kronstadli bulmuş sağolsun)
  • dario fo: ben ulrike, bağırıyorum adı: ulrike. / soyadı: meinhof. / cinsiyeti: kadın. / yaşı: 41. evet, evlendim. sezeryan doğumlu iki çocuğum var. evet, eşimden boşandım. mesleği: gazeteci. / milliyeti: alman. bundan sonra 4 yıl boyunca modern bir devletin, modern bir cezaevine kapatıldım. suç? özel mülkiyete ve bunun korunmağı için yaptırılan ve yasalara ve sonuçta her şeyin mülkiyet hakkını sınırsızca genişleterek, patron haklarının gerçekleştirilmesine karşı saldırıda bulunmak. her şeyin: beynimizin, düşüncelerimizin, sözcüklerimizin, tavırlarımızın, duygularımızın, işlerimiz ve aşklarımızın, kısacası tüm yaşamımızın. hukuk devletinin patronları, bu nedenle beni yok etmeye karar verdiniz. kutsal yasalarınıza boyun eğildiği sürece yasalarınız herkesi için eşittir. kadının özgürlük ve eşitliğim en üst düzeylere eriştirdiniz; gerçekten bir kadın olarak beni bir erkek gibi cezalandırdınız. size teşekkür ederim. beni cezaevinden daha berbat bir yere koyarak ödüllendirdiniz. morgdan da soğuk ve aseptik bir yerde ve "duyu organlarımdan yoksun bırakarak" beni işkencelerin en büyüğüne tuttunuz. deyim yerindeyse yani, beni sessiz bir hücreye gömmüş oldunuz. beyaz bir sessizlik, beyaz bir hücre, beyaz duvarlar, beyaz döşemeler, kapının sır işlemesi bile beyaz, masa, sandalye ve yatak, tuvaletten bahsetmek yersiz zaten. neon lambası beyaz, hep yanık duruyor: gece gündüz. gece hangisi, gündüz hangisi peki? nasıl bilebilirim? pencerenin arasından sürekli olarak beyaz bir ışık sızıyor. sahte bir ışık, pencere gibi sahte, beni beyaza boyayarak buraya kapattığınız zaman gibi sahte. sessizlik. dışarının sessizliği, ne de bir ses, ne bir gürültü, ne bir insan sesi. ne koridordan geçip giden işitiliyor, ne de açılıp kapanan kapılar. hiçbir şey! tümü sessiz ve beyaz. beynimin içi sessiz ve tavan gibi beyaz. sesim beyaz çıkacak, konuşmayı denersem. beyaz tükürüğüm ağzımın kenarında bir burukluk bırakıyor. gözlerimin içi, midem, boş atan damarım sessiz ve beyaz. bir akvaryumda yelpaze yüzgeçlerim kaybetmiş, sessizlikte batmamaya çalışan bir japon balığı gibi çekingenim. sürekli olarak kusma duygusu hissediyorum. beynim, odaya süzülen ışığın boşluğunda kafatasımdan kopuyor. çamaşır makinesindeki deterjan köpükleri gibi yükselen tozların hepsi üzerimde: onları temizliyorum, yan yana diziyorum... yeniden üzerime yapışıyorlar... yoo, hayır! hayır! onları durdurmalıyım. beni delirtmeyi başaramayacaksınız... düşünmeliyim! düşünmek! işte düşünüyorum.. sizi düşünüyorum. bana bu işkenceyi yapan sizleri düşünüyorum: sizi, bu akvaryumun kristal camına burnunuzu ezerek dayamış ve beni hapsetmiş olmanın ilginçliğini izlerken görüyorum. gösteriye bayılıyorsunuz... direnç göstermemden korkuyorsunuz... benim gibi olan diğerleri ve yoldaşlarım tasarladığınız güzel dünyayı bozmanın arayışında olduğundan korkuyorsunuz. göz alıcı renklere boyadığınız çürümüş ve grileşmiş dünyanızdan dışlayıp, tüm renkleri yasakladınız bana, ne grotesk! insanlar hiçbir şeyin farkına varmadan tüm renkleri tüketsin diye zorladınız onları: ahududu şurubunu çiğ kırmızıya boyadınız, kanser yaptığı kimin umurundaydı, aperatifleri yaldızlı portakal rengine. zümrüt yeşili, krom sarısı yağlar ve reçellerin zehirli renklerim çocukların midelerine indirdiniz. delirmiş palyaçolar gibi boyadınız kadınlarınızı bile... yanaklara pespembe, gözkapaklarına cezayir moru ve menekşe mavişi, dudaklara zencefil kırmızısı ve karnavalın tüm renklerinde tırnak cilaları: altın, gümüş, yeşil, turuncu hatta kobalt mavisi bile... ve beni beyaza zorlayın, çünkü beynim bir sürü renkli kağıtlar arasında paramparça oldu: korkunuzun lunapark ve karnavallarının renkli kağıtları. evet, çok güvenli görünüyorsunuz ama kocaman bir korku sizi delirtmeye ve katılaştırmaya yetiyor. bu nedenle her yeri saran renkli neon ışıklarına gereksinim duyuyorsunuz. ve vitrinler ve sesler ve gürültüler ve radyo ve büyük ses dalgaları her yerde, açık, büyük mağazalarınızda, evlerinizde, arabalarınızda, kafe barlarda, aşk yaparken yatağınızda bile… sessizliğin korkunçluğuna ise beni mecbur edin... çünkü siz terörün starısınız tek başınıza ve beyninizle... çünkü sizin dünyanızın dünyaların en iyisi olmadığına dair korkunç şüpheleriniz var... ama daha da beteri: en çöle dönmüş, en kurumuşu. beni bu akvaryuma kapatmanızın tek nedeni var... hayır, sizin yaşamınızı onaylamıyorum. hayır, sizin şeffaf giysili kadınlarınızdan biri olmak istemiyorum. cumartesi gecesi, bir restorandaki masanızda çeşitli yabancı menlilerle ve budala ama bağıran müzikle küçük gülücükler, aptal tebessümlerle baştan çıkartan bir kadın olarak sunulmayı istemiyorum. ve o mahzun ve göz süzen ve bazen deli, öngörüsüz ve aptal ve çocuksu ve ana ve orospu ve aniden sizin hiç eksik etmediğiniz banal bir fıkraya kibarca gülümsemeye kendimi zorlayan biri olmamalıyım. ah, işte hafif bir hışırtı: kapı açılıyor, bir gardiyan görünüyor. ve bana sanki saydammışım ve burada yokmuşum gibi bakıyor. hiçbir şey söylemiyor, ama elinde öğlen yemeği için getirdiği bir tabak var. masanın üzerine bırakıp gidiyor. kilitliyor. yeniden sessizlik. yemek için ne getirdiler? hamburger. bir bardak greyfurt suyu. haşlanmış sebze, bir elma. aklıma intihar düşüncesi takılır diye endişelendikleri anlaşılıyor. gerçekten kağıt tabak, kağıt bardak. bıçak yok, çatal yok. sadece çiklet gibi yumuşak plastik kaşık var. kendi kendimi yok etmeme razı değiller. bu onlara ait bir karar olacak. zamanı geldiğinde kendimi yok etmem için emirler verilecek ve o andan sonra bu hücrenin penceresindeki engel buruşuk bir çarşafın ve bir kayışın aşılabileceği kadar kaldırılacak ve kendimi asmam için bana yardımcı olacaklar... hatta çok fazla yardımcı olacaklar. temiz bir iş... beni öldürmeye hazırlanan sosyal demokrasimiz gibi tertemiz... iyi bir emir bu. kimse tek bir çığlığımı, iniltimi duymayacak... bu temiz ulusun mutlu insanlarım huzurlu uykularında rahatsız etmemek için her şey sessizlik içinde gayet tedbirli olacak... emir verin. uyuyun, uyuyun almanya’nın ve hatta avrupa’nın şaşkın ve semiz halkı, öngörülü halk, sakince uyuyun, ölüler gibi! çığlığım sizi uyandırmayacak... mezarlıkta yatanlar da uyanmayacaklar. öfke ve nefret, büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerde birleşecek biliyorum: türk, ispanyol, italyan. yunan, arap göçmenler ve tüm avrupa’nın düzülmüşler!, düzülmemişleri, tüm kadınlar, ezildiğinin aşağılandığının, sömürüldüğünün bilincinde olan tüm kadınlar neden burada olduğumu ve neden bu devletin beni öldürmeye karar verdiğim anlayacaklar... tıpkı cadılar zamanındaki bir cadı gibi... iktidar için bugün de cadılar zamanı sürmektedir. cadılar tezgahlarla, makinelerle, mengenelerle, zincirlerle, gürültülerle, patırtılarla, tiz çığlıklarla birlikte olmak zorundadır. plafff... tritritritriii... vroommm hahaha! tritritri, vrommvroomm... mengene! frufrufrufrufluuutttss... pres! paat! matkap! frufrufrufru... motor! popopopo... kazanlar! ploffploffploff... gürültü, curcuna, çığlık ne güzel! ah, ah bu patronları siz yarattınız, kazancınız için... ve bende bundan yararlandım. sessizlik yeter artık! kendi kendime gürültü yapacağım: mengene: frufrufru... pres: paat, paat... matkap frufrufru... kazanlar: ploffploffploff... gaz, gaz çıkıyor! öksür: öhö öhö öhöö! zincir: ritmik zamanlamayla, ritmik olarak ilerle, vrınnn vroonngtraktrak tatata tatata fırrfırr-rfırrr... yeter, yeter! makineler dursun, susun!.. sessizlik ne kadar güzel, bana bu sessizliği sağladığınız için teşekkür ederim, gardiyanlar... kesinlikle... ah, nasıl tadım çıkarıyorum, zevk alıyorum... dinleyin, ne tatlı, huzur verici... ben cennetteyim... gardiyanlar, yargıçlar, politikacılar umurumda bile değilsiniz... asla beni delirtemeyeceksiniz, beni sağlam öldüreceksiniz... mükemmel bir ruh ve beyinle... böylece herkes katillerin devleti ve katillerin hükümeti olduğunuzu anlayacak, emin olacaklar. şimdiden cesedim! kaçırıp saklamanızı, kapıyı avukatlarıma engellemenizi görür gibiyim... hayır, ulrike meinhofu göremezsiniz. evet, kendini astı. hayır, otopsiyi izleyemezsiniz. hiç kimse. sadece hükümetimizin bilirkişisi, o da zaten kararım verdi. meinhof kendini astı. ama boynunda boğulma izleri yok... boynunda hiçbir morarma lekesi yok... buna karşılık tüm vücudu çürük içinde... öteye gidin, donun, bakmayın! fotoğraf çekmek yasaktır, bilirkişi tutanağından bir şey sormak yasaktır. cesedimi incelemek yasaktır. yasak. düşünmek yasak, tahmin etmek, konuşmak, yazmak yasak, hepsi yasak! evet hepsi yasak! ama kendi aptallığınızı, her katile özgü bu klasik aptallığınızı, kahkahalarımızı yasaklayamazsınız. cesedim bir dağ gibi ağır... yüzbin ve yüzbin, ve yüzbinlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin yerinizi sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar.
  • gerçekliğe değil doğruya yaklaşmak, gerçekliği doğrultmak için -her türlü- mücadele etmiştir. elinden geleni ardına komamıştır yani. bununla birlikte, 'gerçeklik'le -örneğin çocukları, gündelik hayat- 'doğru'ları -politik faaliyeti ve kafasındakiler- bağdaştırmanın çok zor olduğunu söyler, özellikle de kişi hem 'doğru şeyler'den asla vazgeçmek istemiyor, hem de ailenin istikrarlı insan ilişkilerini barındıran istikrarlı bir yer olarak 'gerekli ve kaçınılmaz olduğuna' inanıyorsa. kendisi, özel yaşamla siyasi eylemin birbirinden ayrılmaması kadar doğal bir şey olmadığını düşünse bile, bunu daha da zorlaştıran şey kadın olarak apolitik bir özel yaşamın (özel olanın politik olduğunu bilmediğinden değil. demiştim zaten.) ona dayatılmasıydı. toplumsal koşullar yansımasını özel hayatlarda buluyordu ve tabii tersine. peki kişi bir şeyleri değiştirmek istediğinde işe nereden başlamalıdır? -yanlış yaşam doğru yaşanamaz ya. şöyle söylemiş kendisi,

    "bir yandan anti-otoriter politika yapıp, öte yandan evde çocuklarınızı dövemezsiniz. ama politika yapmadan da evde çocuklarınızı dövmemeye uzun süre devam etmeniz mümkün değil. yani rekabet koşullarını, aile dışında da ortadan kaldırmak için mücadele etmeden, aile içindeki rekabet koşullarını ortadan kaldıramazsınız, ki bu koşullarla ... aileyi bırakmaya başlayan herkes karşılaşır"

    yaşamı, yaşam biçimi, düşüncelerinin nasıl evrildiği hakkında fikir sahibi olmak ve raf'a giriş yapmak için yukarıda alıntı yaptığım kitap -versus'tan çıkan "üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim/ulrike meinhof" okunabilir -üstelik bileniyorsunuz da, içinizde bir alev.
    raf'a yönelik daha bilimsel ve bilgilendirici başka bir kaynak da metis'ten çıkan "kızıl ordu fraksiyonu". ilginizi ve sevginizi bekliyorlar. vallaha!
  • "batı avrupa'da bazı demokrasiler iskambil kağıdından yapılmış evler gibi. kullanmaya kalktığınızda hemen yıkılıyor."
  • 1934-1976 yılları arasında yaşamış alman militan. önceleri gazeteciydi, ardından militan. hayatı deseniz uzun bir hikâye, biraz anlatmaya çalışmalı.
    beş yaşında babasını, ondört yaşında annesini kaybetti. ablası ile beraber annesinin arkadaşı renate riemeck tarafından büyütüldü. yıllar sonra riemeck'in yetiştirdiği çocuk ancak böyle olurdu diye haberler bile çıkacaktı hakkında. marburg'dan münster'e transfer oldu üniversite için ve ilk eylemlerine başladı. göttinger manifestosu'nu müteakip sayısız eyleme katıldı. kendisini yetiştiren kadın zorla silinirken, ulrike'nin yıldızı parlamaya başlamıştı almanya'da. sozialistischer deutscher studentenbund'un en aktif üyelerindendi. sdp'ye karşı muhalif bir tavır takınan bir grubun içinde yer alıp, özgürlüğün tarihi yaratacağını haykırmıştı ilk köşesinden.
    konkret'te giderek yükselen isim, derginin has adamı klaus rainer röhl ile evlendi. iki çocuğu olduğuydu sanki bunlardan birisi de annesi kadar meşhur olmasa da, pek tanınıyor almanya'da ya neyse. bettina röhl diyip geçmeli. franz joseph strauss'un ipliğini pazara çıkardığı için para cezasına çarptırılmıştı; hafiften hakaret etmişti de. giderek kocasından uzaklaşan isim, ikametgahını berlin'e aldırmıştı. freie universität berlin'de dersler vermeye başladı.
    bundan sonrası zaten hikâyenin bilindik yanı. andreas baader'i hapisten kurtarma planının mimarı, baader, gudrun ensslin ve holger meins ile birlikte baader meinhof'un çekirdek kadrosunda yer almıştı. örgütün bazı üyeleri, ortadoğuda eğitilip yer altına indiler, gerisi malum. almanya, kana ve toza bulanmıştı.
    1972 yazında tutuklanan meinhof, anca 4 sene dayanabilmişti kendisine uygulanan baskılara. ölümü iklimi sertleştirmeye başlamıştı almanya'da. çok da geçmeden deutscher herbst patladı, upuzun bir günde hikâye noktalandı...
    (bkz: 18 ekim 1977)
  • "cesedim bir dağ gibi ağır… yüzbin ve yüzbin, ve yüzbinlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin yerinizi sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar."
hesabın var mı? giriş yap