• tatli-sert solcu, halk adami, önemli sahsiyet.

    irak konsoloslugu'nun önünde 4 kisiyle eylem yaptigi bilinir.
  • 3g, gazetecilik, hıncal uluç tartışması üzerine yazdığı keskin zeka örneği ironi dolusu yazısıyla takdimiri kazanmıştır.
    http://www.birgun.net/…13&year=2009&month=08&day=05

    hincal uluç’a nasil hak verdim?
    3g teknolojisinin yüzü suyu hürmetine geçen hafta çok acayip bir şey oldu. köşe yazarlarımız aniden gazeteciliği tartışmaya başladı. inanır mısınız, aslen gazeteci olduğunu hatırlayanlar bile oldu. mehmet barlas’a hitaben “bana 3g değil bir g ver mehmet, gazeteciliğin g’sini ver yeter” demesi nedeniyle hayatımda ilk kez hıncal uluç’a hak vermek durumunda kaldım. senelerdir köşesini nafile şeylerle doldurmasını, hemen hemen her konuda bir uzman edasıyla ahkam kesmesini, hatta akıllara zarar megalomanlığını bile unuttum. hıncal abi sevgisiyle doluverdim aniden. o anda nerede görsem ışık hızıyla zapladığım kahkahasına bile dakikalarca katlanabilirdim. çünkü çok doğru bir laf etmişti. gazeteciliğin çeyrek g’sinin bile kalmadığı yerde, 3g’den nasıl söz edebilirdik ki?

    tek eksiğimiz 3g’ydi
    hıncal uluç bunları yazarken pek çok köşe yazarı ve gazete yöneticisi 3g başladı diye zil takıp oynar haldeydi. “sanırsam tek eksiğimiz” giderilmiş, zevkimiz tam olmuştu. neyse ki, cengiz semercioğlu pazar günkü yazısında bu coşkunun asıl sebebinin reklam olduğunu açıkça söyledi. ama öyle bir hava yaratıldı ki, 3g ile birlikte her şey güllük gülistanlık olacaktı sanki.

    3g1k gazeteciliği
    bencileyin safdiller hayallere bile kapılabilir 3g hususunda. gazateciliği 5n1k’dan, 3g1k’ya taşıyanca gazetelerinin köşeleri de belki bambaşka bir şey olabilirdi:
    • mesela, köşe yazarlarımız hep bir ağızdan tuzla tersaneleri’ndeki işçi cinayetlerini yazabilirdi. 3g’ydi ya bu, türkiye’nin öbür ucundan bile bir gazetenin yazıişleri toplantısı yapılabiliyordu ya hani, tuzla’dan’da yapılabilirdi pekâlâ.
    • mesela, kot taşlama işçilerinin dramı köşelerde yankılanabilirdi. sağlıksız çalışma koşulları nedeniyle silikozis hastalığının pençesinde bir bir ölüyorlar kot taşlama işçileri. büyük reklamveren olan kot markalarının maddi manevi ağırlığından olacak ana akım medyamız bunları ağırlıklı olarak görmezden geliyor. istisnai durumlar hariç köşecilerimizin de dikkatini pek çekmiyor bu durum.
    • mesela, kemal türkler davası köşelerden yankı bulabilirdi. bırakın 3g’yi, çeyrek g’nin bile olmadığı zamanlarda katledilen ve katilleri hâlâ serbest olan sendika lideri kemal türkler’in davası, zamanaşımına 1 yıl kala köşelerde bol bol yankı bulup gündemden düşürülmeyebilirdi.
    • mesela, cezaevinde ihtiyaç duyduğu tedaviyi alamadığı için ölüm tehlikesiyle yüz yüze olan güler zere’nin çığlığını kendi çığlıkları gibi köşelerinden yankılayan yazarlar artabilirdi. 3g’nin biri güler içindi belki de.
    • mesela, sabah-atv’de yasa gereği durdurulan grev aniden köşecilerin ilgisini çekebilir ve bir kamuoyu baskısı oluşturulabilirdi. 3g bu ya, bir meslektaşları görüntülü olarak bağlanabilirdi grevcilere.
    • mesela, express dergisinin bu ay haber yaptığı, eczacıbaşı e-kart’taki grevin 1. yılı münasebetiyle köşecilerimiz coşkuya kapılabilirdi. hatta sendikalı işçilerin işten çıkartıldığını bile yazabilirlerdi. kapı gibi 3g var ellerinde, gebze’deki fabrikadan buraya haber mi gelmeyecek?
    • “3g’ye evet, 3. köprüye hayır” başlığını atan bile çıkabilirdi köşesine. “3g bu, madem ki evimizden gazetecilik yapabiliyoruz, neden karşıya geçmek için bir köprüye daha ihtiyaç duyuyoruz ki, yeter ki istanbul katledilmesin” diyen mangal yürekliler bile artardı o zaman.

    gsm’ciler göreve
    hayal kurmak güzel. peki hıncal uluç’un 1g’si bile kalmadı dediği gazeteciliği, 3g kurtarır mı dersiniz? kim bilir? ama benim bir önerim var naçizane.
    hani “gazetecilik, gazetecilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” diye yazdı ya geçen cumartesi ertuğrul özkök. ben de diyorum ki, o zaman, gsm operatörlerine bırakalım gazeteciliği.
    köşe yazarları da köşebaşı dükkânlarıyla cem uzan’ın bir ara genç parti’yle siyaset sahnesine sokmaya çalıştığı telefon bayileri olur hem. olur mu dersiniz? bence olur. hepimize birer hafıza kartı taktılar mıydı, hafızasız toplum olmaktan bile kurtuluruz bakarsınız.

    (ara: tek eksiğiniz)
  • bu sefer salih memecan'a vurmuş yazar. daha iyi vurmaya başladı. böyle şuta ben gol veririm.

    http://birgun.net/…381917&year=2010&month=11&day=10
  • 23 kasım 2011 tarihli birgün gazetesindeki köşesinde mehmet baransu adlı kişinin başlattığı "ekşi sözlük kapatılsın" kampanyası çerçevesinde ekşi sözlüğün analizini yapan yazar. güzel bir yazı filan deyip cıvıtmanın anlamı yok. yazıyı olduğu gibi aşağıda vereyim olsun bitsin. eline sağlık ümit alan...

    "en iyisi türkiye'yi kapatalım

    ümit alan (birgün - 23 kasım 2011)

    bir dönemin fransa devlet başkanı de gaulle’un o meşhur sözünü herhalde çoğu kişi duymuştur, ama tekrarlamakta sakınca görmüyorum. de gaulle, görüşleri kendisiyle tamamen zıt olan ve kendisi hakkında ağır eleştirilerde bulunan düşünür jean paul sartre’ın kulağının çekilmesi önerildiğinde “sartre’a dokunamam. çünkü, sartre fransa’nın ta kendisidir” diyerek konuyu kapatır. de gaulle’un siyasi fikirlerini asla paylaşmayanların bile altına imza atabildiği bu söz, bugün benzer pek çok olayda hatırlanıyor. daha önce gazeteci diye andığım insanlara saygımdan dolayı gazeteci demeye pek dilim varmıyor ama taraf gazetesinden mehmet baransu ve birkaç arkadaşının twitter üzerinden başlattığı “ekşi sözlük kapatılsın” kampanyası yine bu sözü hatırlattı. kısaca hatırlatmak gerekirse, baransu ve arkadaşları allah’a ve dine hakaret edildiği gerekçesiyle ekşi sözlük kapatılsın diye ortalığı birbirine kattılar. güncel rakamlarla 35 bin yazarı olan yaklaşık 40 bin kişinin yazar olmak için gerekli yükümlülükleri yerine getirip sıra beklediği bir siteyi yani. neyse ki, onlara karşı kampanya açanlar da vardı. ifade özgürlüğü sınırları içine girer mi, girmez mi tartışmasını bir kenara bırakıyorum ama birkaç kişinin yazdıklarını baz alarak, “bir siteyi kapatalım” demek cahillik midir yoksa kötü niyet mi onu tartışmak istiyorum bu haftaki köşe vuruşu’nda.

    otoyollari kapatalim
    ekşi sözlük internetin dünyadaki gelişiminde kullanıcının da işe katıldığı web 2.0 döneminin belki de dünyadaki en özgün örneklerinden biri. 1999 yılında kurulan ekşi sözlük, kullanıcıya kendini ifade etmek için fırsat sundu. yazım formatı ve hukuki kıstaslar haricinde hiçbir sınır da koymadı. burayı bir otoyol olarak düşünürsek türkçe kullanma ehliyeti olan ve bazı trafik kurallarına uyan her görüşten insanın trafiğe çıkması demekti bu. bu dönemden itibaren binlerce insan ekşi sözlük’e aktı. ekşi sözlük’ün onlarca hatta belki yüzlerce benzeri oluştu, kimisi tutundu, kimisi yok oldu gitti. türkiye’de henüz internet hukuku bile yokken kurulduğu için türlü güçlüklerle mücadele etti. ekşi sözlük’ün bugün internetteki işlevi bir otoyoldan farksız. o yola pek çok insan çıkıyor. kaza yapanlar, kaza yapıp kaçanlar oluyor. böyle durumlarda çoğu kez mahkemeler devreye giriyor, kimi araçlar trafikten men ediliyor, kimileri haklı bulunup yola devam ediyor. bugün baransu ve şürekasının kampanyası “bizim araçlarla ve içindekilerle derdimiz yok, biz otoyolu kapatmak istiyoruz” demekten başka bir şey değil.

    twitter’i niye kapatmiyoruz?
    baransu ve şürekasının kampanyasının bir başka çelişkili tarafı da şu ki, bu kampanyayı açtıkları mikroblog sitesi twitter’ın şekil ve isim haricinde ekşi sözlük’ten hiçbir farkı yok. twitter’da pekâlâ bugün bir hesap açıp istediğinizi yazabilirsiniz, bu yazdıklarınız yüzünden davaların muhatabı da olabilirsiniz. kaldı ki, yazılıyor da çok fazlası. ama baransu ve arkadaşları bunun farkında bile değil. düzenledikleri kampanyanın nasreddin hoca’nın bindiği dalı kesmesinden zerre farkı yok. bugün ekşi sözlük’ü kapattın, yarın twitter’da dine yönelik hakaretler çıktı onun da türkiye ayağını kapattın, sonra facebook öyle gider bu...

    ya kara cehalet, ya kötü niyet!
    şurası açık ki, ekşi sözlük bir medya kuruluşu değil. eğer ekşi sözlük’ün kurucusu, 35 bin yazarı aynı anda işe alıp, bir o kadarını kenarda bekletip, bütün yazdıklarını aynı anda kontrol edebilecek ve istediğini yazdırabilecek bir manipülasyon aracı yaratmış olsaydı zaten çoktan türkiye’nin en güçlü adamı olmuştu. öyle bir durumda facebook ve twitter kurucularını hayal edemiyorum bile. işte böylesi bir araçta yazılan, katılmadığı bir iki görüş için “ekşi sözlük’ü kapatalım” diye kampanya açan zihniyet, ya kara cahil olmalı ya da kötü niyetli. peki niyet ne, kişisel bir hesaplaşma mı, 22 kasım ile birlikte yürürlüğe giren internete filtre uygulaması öncesi spin doctor tedavisi (kasıtlı yapılmış gündem değiştirme hamlesi) mi, internette özgürlük tartışmalarını din üzerinden istismar etmek mi? hepsi olabilir. ihtimallerin içerisinde en zayıfı olarak “cehalet”i görüyorum. burada cehaletten öte bir kötülük kokusu var. yalnız kötü niyetli bir hesaplaşmanın hamlesi olsa da içindeki zekâ eksikliğinden ötürü fazla ayyuka çıktı bu kez. gazetecilikte defalarca çuvallayan mehmet baransu’nun zihniyet yapısının ne kadar problemli olduğunu göstermek açısından da iyi oldu bence. birazcık aklı başında olup kendisini hâlâ ciddiye alanlar kaldıysa, onlar da bir kendine gelmiştir herhalde.

    ekşi sözlük türkiye’dir!
    ekşi sözlük’e gelince, ekşi sözlük’te elbette sevmediğimiz, katılmadığımız yorumlar olacaktır, hatta kimi zaman nefret suçları, hedef göstermeler de yaşanacaktır. nasıl ki sokağımızda işlenen bir cinayetten sadece cinayeti işleyen sorumluysa, onlardan da sözlük değil yazan kişi sorumludur. de gaulle’un lafına dönecek olursak, evet ekşi sözlük türkiye’dir. çünkü içinde her türden görüş vardır. üstelik benzerlerine emsal olarak onlara da yol açmıştır. oldu olacak çoğunluktan farklı düşünenler var diye türkiye’yi de kapatalım. çoğunluktan farklı düşünenleri iyice temizleyip yeniden açarız. asıl niyet bu mu yani?
  • birgün gazetesinin yeni 10,5 numarasıdır... gazeteye hücuma dönük orta saha oyuncusu olarak katkı yapacağı bellidir... hiciv sanatının üst katlarında seyreden yazılarıyla, köşe yazarları aleminin röntgenini çekmekte, ciğerini okumakta, haritasını çıkarmaktadır... korkumuz, kendisinin "büyük" gazetelerden biri tarafından her an keşfedilme ihtimalidir...
  • artık her çarşamba birgün'den ses verecek yazar. "köşe vuruşu" adlı köşesinden göndereceği muz ortalar yarım voleyle gole çevrilecektir, eminim. yaygın medyayı dört koldan saran köşecilerden yola çıkarak medya eleştirisi yapacak ilk yazısından anladığım kadarıyla.

    http://www.birgun.net/…98&year=2009&month=07&day=22
  • yazdıklarıyla daha da güzelleşen birgün bir yana, o köşeden bu köşeye sığ ve renksiz yazılarla vakit harcamak yerine sadece "köşe vuruşu"na uğramak türkiye medyasının halini okumak için yeterlidir.

    bugün gündeminde sözlük var.

    "ekşi sözlük’ten kaç hincal uluç çikar?"

    http://www.birgun.net/…=09&year=2009&action=catlist
  • yazdığı sert yorumlarla halkı galeyana getirmesi yüzünden mahkeme kararıyla web sitesi kapanan araştırmacı, yazar, gasteci, reklamcı, sanal futbol antrenörü.
    halk, siteye vtunnel, ninjapoxy gibi yasak kırıcı sitelerden ulaşmaya çalışıyor.

    http://www.umitalan.net/

    edit: baskılarımız sonuç verdi ve yasak ortadan kalktı. darısı youtube'un ve diğer yasaklıların başına.
  • medyatavalık olmuş adamdır.

    http://www.medyatava.net/haber.asp?id=55873
  • muz sesleri'nde ece temelkuran'ın teşekkür ettiği isimlerden birisi. adam yetenekli sonuçta ece hanım bana mı teşekkür edecek yani?
hesabın var mı? giriş yap