• rimbaud niye siiri birakti, wittgenstein niye durup dururken susmayi tercih etti, deschamp neden sadece satranc oynamayi secti, cat stevens neden yusuf islam oldu, foucault neden en sonunda oglan cocuklarina kacti, kafka neden "herseyimi yakin" dedi, sorularina bir nebze de olsa aciklik getirmeye calisan bir tür veda mektubu.
  • "keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar aleminden çıkıp aşılan o bir kaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı.."
  • romandan bir bölüm:

    "pek yaşadın denemez, oysa herşey çokdan söylendi, çokdan bitti.topu topu yirmibeş yaşındasın, ama yolun çizilmiş bile.roller hazır, etiketlerde,bebekliğindeki oturakdan yaşlılığındaki tekerlekli sandalyeye varana kadar oturulacak tüm yerler orada durmuş sıralarını bekliyorlar.serüvenlerin öyle iyi betimlenmiş ki, en şiddetli isyan bile kimsenin kılını kıpırdatmayacaktır. sen istediğin kadar sokağa çıkıp insanların şapkalarını başlarından uçur, başına iğrenç şeyler tak, çıplak ayakla yürü, bildiriler yayınla, önüne çıkan bir kapkaçcıyı geçerken kurşunla, boşuna, bir işe yaramayacak,düşkünler yurdunun yatakhanesinde yatağın çokdan yapılmış, lanetli şairler sofrasında yerin ayrılmış. sarhoş gemi, sefil mucize, harrar bir panayır eğlencesi, turistik bir gezidir. herşey öngörüldü, herşey en ufak ayrıntısına kadar hazırlandı, büyük aşklar, soğuk alaycılık, ıstırap ,bolluk, egzotizm, büyük serüven, umutsuzluk. sen ruhunu şeytana satmayacak, ayaklarında sandaletlerle gidip kendini etna ya atmayacak, dünyanın yedinci harikasını yıkmayacaksın.ölümün için herşey çokdan hazır.seni öldürecek top güllesi çok uzun zamana önceden eritilip döküldü, tabutunun peşinden ağlayacak olan kadınlar çokdan tutuldu."
  • perec kitabinda bir insanin toplumsal baski altinda ezilmesini anlatir. uyuyan adam, yaptigi her hareketin birileri tarafindan* onceden belirlendigini dusunur. nasil konusacagimiz, nasil oturup kalkacagimiz, hangi meslegi sececegimiz, kiminle evlenecegimiz, hatta nasil olecegimiz bile belirlenmistir der. ve bu dusunceleri onu bir cesit pasif eylem yapmaya, sosyal intihar'a iter. kitap bittiginde akilda kalan en guclu imge pembe bir plastik legen icindeki kirli coraplardir. dramatik..
  • goerges perec’in hayatın çigliğini, keşmekeşliğini, insanlarını, sessizliğini, sıradanlığı veya deliliğini yapayalnız bir adamın beyin kıvrımlarını zerre zerre damıtarak, kelimelerin sınırsızlığının ve anlamsızlığının bilincinde, uykulu gözlerle anlattığı bol dumanlı bilge kitabı. uyuyan adam, kitabı oluşturan monologlar boyunca hayatının boşluğunu, yalnızlığını, varoluş sebeplerini kıvranırcasına düşünür durur,analizlerde sürüklenir, bir türlü kontrol edemediği beyni, kaydettiği bütün hayat karelerini detaylara boğar, detaylarda kaybolur, nöbetlerden sonra çıkış asla bulunamayacağı ya da olmadığı için tekrar başa dönülür. ana karakter hayata yabancı olmasına rağmen, esasında tanıdık biridir. camus’nün yabancısının, sadece cümle kurarak yaşamını besleyen tipik bir samuel beckett karakteriyle, hermann hesse’nin bozkırkurdu'nun aynı beyinde bir harmanı gibidir. yaşamının olanca yalınlığının bir mükafatı olarak, organlarının, etrafını saran nesnelerin ve kafasını dolduran onca hayalden kurtulduğunda hayatı çırılçıplak karşısında, bütün arzuların ve dünya üzerindeki tüm hareketin, geçmişin ve şimdiki zamanın ağırlığını da yatağının sert zeminine batan kemiklerinin üzerinde bulur. ya da bulduğunu sanmaktadır. kimse bilemez. bu kitap, aynı zamanda perec’in yaşam kullanma klavuzu’nu yazmadan önce hangi asfaltları düzlediğini işaret etmesi bakımından da ilginç ve kaydadeğerdir. insan beyninin sınırlarında durmaktadır ve o dayanılmaz kaosuna, yeniden okunduğunda yenilecek yeni tokatların beklenmesine rağmen çavdar tarlasında çocuklar gibi panik anlarında, insanın kendinden dahi şüphe ettiği deprem günlerinde telaşla yanına koştuğu dostlarının başında gelir, hemen yanağını uzatıverirsin.
  • her seye bir kulp takmayi basaran filozoflar ve fizyoloji alimleri, perec'in bu eserine de "otobiyografik" demekle yetinebilmistir. halbuki insan olmanin bedeli bu kadar agir olmamalidir, sozumuz "agac olmak isteyen ama hicbir zaman olamayacagini bilenler"den disari...
  • sürekli ikinci tekil şahsa hitaben cümleler kurulmuş bir garip hipnoz etkisi yaratan, uyutan, silkeleten, uyandıran, şoka sokan yapıt.

    bitmesi istenmeyen bir hipnoz seansı.

    içinde bir insan eleştirisi var ki deli deli güldürmesi gayet mümkün okuyanı. ama bu kadar da haklı olmaz ki insan: "insan ne harikulade bir buluş! isınsın diye ellerine, soğusun diye de çorbasına üfleyebiliyor."
  • her şeyden vazgeçmenin sonunda, vazgeçmekten de vazgeçilir, diyor perec romanın hiçbir yerinde.
  • "... ne kimseyi gorme, ne de konusma, dusunme, disari cikma, yerinden kimildama istegi duyuyorsun.

    yine boyle bir gunde, biraz daha once, biraz daha sonra, bir seylerin yolunda gitmedigini, acik konusacak olursak, yasamayi bilmedigini, hic bilmeyecegini, sasirmadan kesfediyorsun.

    ilerlemekten vazgectin, ama zaten ilerlemiyordun ki, yeniden yola cikmiyorsun, vardin sen, daha uzaga gidip de ne yapacagini kestiremiyorsun..."

    cumlelerini barindiran okunasi georges perec kitabi...
  • "mutsuzluk üzerine atılmadı, üstüne çullanmadı; yavaşça sızdı, neredeyse tatlılıkla sokuldu. büyük bir dikkatle yaşamına, hareketlerine, saatlerine, odana işledi, uzun süre gizli tutulmuş bir hakikat, reddedilmiş bir gerçeklik gibi; direşken ve sabırlı, incecik, zorlu mutsuzluk, tavandaki çatlakları, çatlak aynadaki yüzünün kırışıklarını, dizilmiş oyun kağıtlarını ele geçirip sahanlıktaki musluktan damlayan suyun içine girdi. saint-roch'un çanı her çeyrek saati vurduğunda onunla birlikte çınladı."
hesabın var mı? giriş yap