• lise arkadaşlığı janis joplinse, üniversite arkadaşlığı demet akalındır. bu kadar söyleyeceklerim.
  • bir kere başlangıcı yanlış: herkes en parlak ve güzel etiketleriyle amfiye salınıyor. kendine en yakın parıltıdan insanların yanına gidiyor. bu şartlanmış "kendime en yakınını bulmalıyım" düşünceleri içerisinde, insanlar en sık şunu göremiyor: zorlamamak gerek, olmayınca olmaz.

    üniversitede yaptığınız her hareket, söylediğiniz her söz, okuduğunuz her kitap, dinlediğiniz her grup, saçınızdaki her renkli saç teli "ilgi çekme çabası" veya "etiket" olarak görünüyor. çünkü insanlar sizin lise döneminize denk gelen "gelişme sürecinizi" göremediklerinden, sahip olduğunuz-benimsediğiniz-doğal her hareketi yapay sanıyor. lisedeki arkadaşlarımın hiçbirinin yapmadığı şey buydu. ve yapay sanılmaya çok açık olan bir doğal-saf-kendi dünyam varmış, bunu fark ettim.

    çevrenizdeki insanlar o kadar zalim olabiliyor ki tüm bunların karşısında şaşkınlıkla duruyorum. gülümsemem kırılıyor önce. küfür eder gibi seviyorlar. yok, aslında sevmiyorlar. seven insan, seven arkadaş gerçekten bunu yapmaz. farkında değiller, ama sevmiyorlar. sevmeleri gerekiyormuş gibi bir vicdani sesleri var. ve o sesin dışında da gerçek hisleri ortaya çıkıyor. insanların kötülükleri ta şurama batıyor. bunları hak etmiyorum ki. bu oyundan nasıl çıkabilirim. birisi kapağı açabilir mi. acil çıkış yapmam lazım bu uzay mekiğinden.
  • her üniversite arkadaşı aynı zamanda birilerinin lise arkadaşı olduğuna göre şikayet edilen samimiyetsizlik insanın kendisiyle ve hatta büyümesi ile alakalı olabilir.
  • yalnızca biriyle görüşüyorum. onunla da hâlâ ev arkadaşıyım, evden ayrılsa büyük ihtimalle onunla da görüşmem.
  • bir çoğunun aslında hiç olmadığını anladığın arkadaşlıklardır.

    üniversite birinci sınıfta okulda samimi olduğum üç, yurtta ise iki arkadaşım vardı.. belirtmeliyim ki yurttakilerin yeri daima okuldakilerden apayrıdır. yediğiniz, içtiğiniz, derdiniz, sıkıntınız birdir. neyse hikayeme dönelim. üniversiteye başladım tesadüf eseri dört kişi biraraya geldik. sınıfta hep birlikteyiz. ders olmadığında kafede hep birlikteyiz. daha sonra bir baktım aramıza bir sürü kişi katıldı (sayısını hatırlayamayacağım kadar çok). sınıfın en büyük arkadaş grubu olduk. nerede çokluk orada bokluk denilen olay başladı sonra.. birer birer bölünmeye başladık. "x senin hakkında böyle dedi kardeşim" "y ile şu yüzden kavga ettik" "z'yi bırak yaa dedikoducunun teki" vs. vs. ulan bir baktım ikinci sınıfın ortalarında okulda yalnızım. bırak dedim okul arkadaşlıklarını. zaten bir işime yaradıkları da yoktu. yurt arkadaşlarıma sarıldım. onlar dedim kardeşten öte. derdimiz bir, yediğimiz, içtiğimiz... birlikte aynı kavgalara, aynı sorunlara göğüs gerince de dedim ki; tamam artık biz tamamlandık artık parçalanmayız. demez olaydım. üçüncü sınıfın ortalarında yurtta da bir başıma kaldım... artık arkadaşlığa dair güvenimi yitirmiştim. hayatıma yeni giren, ya da daha önceden girip de samimi olmadığım herkese bir gün nasılsa çıkacaklar gözüyle bakmaya başladım... çok samimi olmamaya çalıştım. tastamam bir güvenle de hiçbirine sarılmadım.. sonra kaybettiğim kimse olmadı zaten... şimdi parmakla sayılacak kadarıyla görüşüyorum.

    hayat felsefem şu artık; "kimse vazgeçilmez değildir. kimsenin sizden vazgeçemeyeceğine inanmayın, kimseyi de hayatınız da vazgeçilmez yapmayın!"
  • genelleme yapılacak düzeyde spesifik özellikler taşır. 1. sınıftaki arkadaşlarınızla 4 . sınıfta görüşme ihtimaliniz leonardo di caprio'nun filmin son birkaç dakikasında görülme ihtimalinden hallicedir.
  • sanırım bir tek benimkilerin düzgün olduğu arkadaş grubudur.

    seviyorum lan sizi.
  • lise arkadaşlarından çok farklı olan arkadaşlıklar. neden çünkü lisede çocuk oluyorsunuz, ergen oluyorsunuz. hayatınızın merkezinde arkadaşlarınız oluyor, ciddi anlamda ne egonuz ne çıkar çatışmalarınız oluyor. hataysa beraber, doğruysa beraber yapıyorsunuz. açık açık niye böyle yaptın diyebiliyorsunuz, karşınızdaki de diyebiliyor. hasta oluyorsunuz, eksikliğinizi hemen anlıyorlar. niye gelmedin diye soruyorlar, hasta olduğumda annesiyle çorba yollayan arkadaşım var benim ergen aklımla yaptığım en doğru şeylerden biri onunla arkadaş olup asla kaybetmemek.

    lisede hatalarınızla birlikte dalga geçiyorsunuz, başkası arkadaşınızın hatasını yüzüne vurmaya kalktığı anda onun en iyi avukatı siz oluyorsunuz. aynı olay üniversitede gerçekleştiğinde yani bir hata yaptığınızda insanlar doğru zamanı bekleyip karşınızda yer almak için can atıyorlar. siz de insanlar hatalarınızı görmesin diye bambaşka maskeler takıyorsunuz zaten.

    üniversitede içimi çok rahat döktüğüm an sayısı bir elin parmağını geçmez.
    4 yıla dönüp bakıyorum, sadece eğlence üzerine kurulu bir arkadaşlık sistemi. eyvallah diyorum not yüzünden hiç bir arkadaşımla sıkıntı yaşamadım. eşit koşullarda yarışıyoruz gibi hissettim ama hep. o hisin temelinde de alttan alta şu kadar çalıştı, şunu aldı. ben bu kadar yaptım bu oldu olayları yatıyor. üniversitede çalışıp yüksek alan öğrenci sayısı yine 4 yıllık gözlemlerime dayanarak söylüyorum ki çok az. hep bir ben senden daha az çalıştım mantığı.

    egolar var sonra, 10 kişiyle sadece geyik muhabbeti üstünden bir arkadaşlık ilişkisine sahip olmak inanılmaz bir ego kaynağı söz konusu arkadaşlıklar içerisinde.

    inanılmaz egonun yanında yine aynı şekilde inanılmaz bir kendini bilmezlik var. üniversite arkadaşın istediğini yapabilir ama seni yargılama lüksü vardır.

    böyle bir tuhaf tavırlar anlamaya çalışsanız anlamıyorsunuz. küs mü barış mı dese daha mantıklı olabilecekken oyunlar çevirmeye kalkmalar.

    yetiştiriliş tarzından tut, hayata bakış açısına kadar inanılmaz farklı insanlar sırf aynı masada oturuyor diye arkadaş oluyor ve olaylar gelişiyor. durum benim nazarımda budur. şimdiki aklım olsa gider lise arkadaşımla aynı şehirde okur, gerisine karışmazdım.

    not: hayatımda yok artık diyebileceğim ne kadar insan varsa üniversitede tanıştım. liseden arkadaşlarım var okulda, onlar yine çok değişmemişler birlikte olduğumuzda yine aynı şeylere gülüyoruz.
  • üniversiteye, liseye, çocukluğa vs göre değil de kimle arkadaş olduğunuza göre değişendir.
  • bazen dostun, kankan, kimi zaman rakibin, bazen de sinsi bir düşmanın olur, ara sıra ruhundaki çatlak, bazen sırdaşın, bazen geçmişin, bazen de geleceğin olur, eşin, yoldaşın, yol arkadaşın olur. cesaretin, hatıran, gölgen, zamanın, sermayen, işin, hayatın olur, oluverir...
hesabın var mı? giriş yap