• - spoiler -

    bana göre güvensizliği anlatan bir filmdir.

    yıllarca emek verdiğin firma seni yeni mezun bir kız tarafından önceden adına hazırlanmış bir paketi eline vererek kapı önüne koyabilir.
    tanışıp, anlaştığın ve "tam benim kafama göre, sanırım doğru kişiyi buldum" dediğin anda, o kişi sana hayatının en büyük yalanını söylemiş olabilir.

    sizde george clooney'nin aniden karar değiştirip ilk uçağa atlamak suretiyle alex'in yanına gitmesi ve sonrasında alex'in ona söylediği büyük yalan ile apışıp kalıyorsunuz. bu anlamda gerçekçi bir film olmuş. zira alex kapıyı açıp george'u içeri alsaydı ve mutlu mesut yaşasalardı çok manasız bir film daha izledim derdim. her ne kadar güvensizlik ve yalnızlık gibi kasvetli bir teması da olsa güzel ve izlenesi bir film.

    -spoiler-

    ps: tagline ı da anlamlıymış: "the story of a man ready to make a connection"
  • sebebini anlamamanıza rağmen sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz filmler olur. up in the air, nedenini bilmeden çok sevdiğim ve izlemekten zevk aldığım filmler arasına girdi.
    sanırım, iş hayatımda yapmayı en çok istediğim şeyleri o gariban ryan bingham'ın yaptığını görmemdi beni bu filme çeken. ben de sürekli oradan oraya gitmeyi ve hava alanları ile oteller arasında ömür tüketmeyi hayal etmiştim. hala arada bir, banka müfettişi olmadığıma sırf bu yüzden yanarım!

    filme gelirsek... adam hayatını yaşıyor işte; acımaya gerek yok.

    --- spoiler ---
    10.000.000 mile ulaşana kadar ben de bingham'la beraber kurdeşen döktüm. hele düğün yemeğine geldiğinde kızkardeşinin "seyahate çıkacak paramız yok" lafı, foreshadowing'in allahıydı. neysek abimiz, ancak hedefe ulaştıktan sonra millerinin bir kısmını hediye etti. saflık yapıp önceden devretseydi ana avrat küfredecek kadar bayağılaşırdım.

    bence "10.000.000 mil" yan hikayesi, filmin tamamını özetleyen bir metafordu. hayatının anlamı ve amacı olarak sayısal bir hedef belirleyen adamın, o hedefe ulaştıktan sonraki boşluğa düşen ruh hali... kendisine özel hazırlanmış loyalty card kartı getiren pilotta bir "tanrı" sureti ve getirdiği kartta da "cennete giriş bileti" öykünmesi sezdim. benim anladığım en önemli mesaj ise şu oldu:

    insanoğlu bu ruh hali ve yapısıyla cennete gittiğinde bile soracak: "eee? sırada ne var?"
    --- spoiler ---
  • bu filmin hiçbir şeyine okunmadan, jeneriğe "tarkovski", "kiezlowski", "coppola", "kurosawa" gibi bir isim veya imza koysaydınız, gösterime girmeden önce ekşi sözlük'te 25 sayfa kadar "abi o nası filmdi ya mük-kem-mel" içerikli kıç yalama entry'si okurduk. bunları okuyamıyor olmamızın sebebi olarak filmin tek günahı, bu isimleri barındırmıyor olmasıdır. çakma enteller sizi.

    "klişe" diyor.
    adam sana klişeler üzerine kurulu sahte bir hayat gösterirken ne yapsaydı? sana zaten klişelerin, kısır döngüler ve yapaylık dışında hiçbir sonuca ulaşmayan klişelerin döngüsünü çizmiş, ne bekliyordun? abidin dino'dan mutluluğun resmini mi? çakma entel...
  • müthiş başlıyor, iyi devam ediyor, sonra bir ara duruluyor, sonlara doğru "eyvah filmi kaybediyoruz doktor bey" derken ani bir şokla kendine geliyor.

    neticede kalburun altında kalmamış bir film.
  • başrollerinde american airlines, hertz ve hilton oynamakta bu filmin.
    yarın öbürgün bizim televizyonlar yayınlamaya kalksa, logo kapatmaktan imanları gevrer.
  • --- spoiler ---

    - where are you from ?
    - i am from here.

    --- spoiler ---

    konuşma uçakta geçiyor.
  • --- spoiler ---

    aynı yıl çıkan 500 days of summer

    filmiyle aynı tepkiyi verdim filmin sonuna doğru :

    "vay orospu karı."

    --- spoiler ---
  • özgür takılan, açık fikirli ve modern olan, tek gecelik veya ucu açık ilişkileri seven iki cinsin aslında birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu göstermiş olan filmdir benim için.

    --- spoiler ---

    bu özelliklere sahip iki insandan erkek olanı doğası gereği gerçekten göründüğü gibi olabilir, "hayatım süper", "nerde akşam orda sabah", "kimseye bağlı değilim", "belli bi evim yok laylaylom" gibi düsturları gayet safça, çocukça ve gerçekten hissederek hayatına uygularken kadın olanı çakal gibi önce götünü sağlama alıyor, ne yapacaksa sonra yapıyor.

    bu doğrultuda filmin gösterdiği başka bir şey de vardır ki bir kadın ne kadar "özgür ruhluyum", "kafama takmam", "ben erkek olsam var ya pihuuuu" ayakları çekerse çeksin sonuçta kadındır ve evlilik olgusu kafasının bir köşesinde her zaman vardır. yolun sonu illa ki zigon sehpaya, kartonpiyere, porselen yemek takımına çıkar.

    bu film, bu görüş için yeterli gelmediyse sizi 500 days of summer filmine alalım. gerçi herhangi bir film üzerinden ispat aramaya da gerek yok ya. bence öyle işte.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    "insanlardan mi nefret ediyorsun yoksa onlarla birlikte gelen yuklerinden(bagajlarından) mı"

    mizantropi diye bir sey var tabi, ama filmin konusu bu degil.

    yalnızlık, bilincli secim oldugu durumlarda dahi, bir sure sonra insan doğasına hükmeder ve kendinden kaçışın onunu keser: seneler sonra ilk defa gordugunuz kardesinizin dugununde size dusen gorev bir baskasının olabilir, cunku pratikte kardesinizle "iki yabancı" durumuna dusmussunuzdur ; ya da daha beteri, gunun birinde yalnızlıgınızdan sıkılıp da yerlesik yasama gecmek istediginizde elmanın diger yarısı olarak sectiginiz kisi aslında size en yabancı, bu role en olmayacak insan olabilir.

    gecen zamanla yalnızlık doganızın bir parcası olmustur ve butun hareketlerinize, dusunus tarziniza, secimlerinize islemistir. bir tarafınız "digerleri" ile gecirilen zamanların hayatınızdaki en degerli zamanlar oldugunu kavrasa bile, yine kendiniz, gecmisiniz, onceki secimleriniz artık sıkıldıgınız yalnızlıgınızı rafa kaldırmaktan sizi alıkoyar.

    aynen sideways de oldugu gibi amerikan toplumunun kendiyle hesaplastıgı bir film. bir yandan omurleri boyunca para icin istemedigi isleri yapan, bu islerden atılan, artık mutsuz ve umutsuz insanları gosterirken, diger yandan islerinde basarılı ancak izole, yalnız ve "yine mutsuz" profiller tanıtıyor. ryan ın kardeşi gibi ilişki sonrası alt üst olmuş, natalie gibi kurdugu bag ugruna hayatini degistirmiş ve terkedilmiş, hepsinden de onemlisi alex gibi "mutlu aile yapısı" goruntusu altında aldatan, yalanı yaşayan, kaçışa gereksinim duyan karakterler var. sonuc olarak kimse memnun degil, film de buna bir cozum sunmaya ugrasmiyor.

    bunun yanında, natalie, ryan ve alex in karşı karşıya yaptığı konuşmada onceki jenerasyonla bu jenerasyon hesaplaşıyor. "bazen ne kadar başarılı olursam olayım doğru kişiyi bulamayınca hiçbirinin onemi yokmuş gibi geliyor." diyor natalie. bu noktada amerikan ruyasının yarattığı profillerden biri olan "şehirli, başarılı, işiyle evli yani yalnız" insan tipi retuslanıyor, rayına oturtuluyor.

    kardesinin kocasıyla evlilik oncesi yaptıgı konusma ryan ın kendi kendine itiraf edemedigi tartışmaların bir ozeti gibi.. insanları bag kurmamaya,yalnızlıga iten seyin aslında anksiyete oldugunu, ister yalnız ister sevdiklerinle yasa olumu degistiremeyecek/erteleyemeyecek oldugunu burada kendi kendine itiraf ediyor.

    "make no mistake, we all die alone"

    ancak uzerine dusunulecek nokta bu degil, onemli olan nasıl yasadıgın diyor film. yine de kendi nasihatini kendisi uygulayamiyor, dogru yolu bulmakla otomatikman gelen mutlu son kuralı gecerli olmuyor ve bu noktada onceki bir cok hollywood filminden ayrılıyor.

    icıne daha fazla gerceklik karıştırılmış o kadar da tozpembe olmayan filmler amerikada belli bir açlığa yanıt veriyor olmalılar ki guzel ornekleri oscar torenlerinde(ya da oncesinde?) ortalığı birbirine katıyor.

    --- spoiler ---
  • ekonomik kriz nedeniyle işten cikarilmak nasıl bir şey bilmeyen lise öğrencilerinin beğenmemesini normal karşılamak lazım.

    film bu evrensel travmaya değindiği kadar, yalnızlığa, ailevi değerlere, insanın karakterindeki anlaşılmazlıklara ve endişelere kadar bir sürü konuya gayet güzel dokunmuş.

    beni işten böyle profesyonel bir kişi çıkartmadı ama; prosedür ve tepkiler gerçekten evrensel. filmdeki işten çıkarılan bir çok insanın da söylediği gibi benim de aklıma ilk "çocuğuma ne söyleyeceğim, ya onun istediklerini alamazsam" düşüncesi gelmişti.

    kısaca güzel bir film. krizin de etkisiyle bir çok oscar alabilir.

    (bkz: ekonomik kriz nedeniyle işten cikarilmak/#14709156)
hesabın var mı? giriş yap