• şarkıda özet olarak, "o kadar aklı bi karış havada ne istediğini bilmez bi kadınsın ki benim gibi mükemmel, dengeli bir insanı da bozdun, bi de beni suçluyosun al gör şimdi eserini bencil göt" diyerek öfkesini ortaya koyan bir dave gahan görüyoruz, martin gore ise esas oğlanın en yakın arkadaşı olarak destek mahiyetinde "bütün kadınlar böyle" tribi ile atarını yapıyor, zaten biraz da o gaza getirmiş. ama bir de tabi gidip o videonun sonunda müdahale etmeden tüm bu lafları dinlediğini gördüğümüz kadına sormak lazım durumu, olay neymiş.

    bence, muhtemelen kadın zamanında tüm iyi niyetiyle söyleyeceğini söylemiş, uğraşmış, elinden geleni yapmış. dave gahan ise egosunun ağırlığı altında cebelleşirken bunları duymamış, dinlememiş ya da kıçından anlamış. sonra kadın gitmiş. dave gahan da götünü, hikayeyi egosunu onaracak şekilde yorumlayarak toparlamış, şimdi çıkmış karşısına sen şöylesin böylesin diye sonradan atıp tutuyor, öylesi kolay tabi!!1!23!
    tüm bunların ötesinde, çok güzel şarkı, zaten o kısma girmiyorum.

    http://youtu.be/_f0zhgs0gpi
  • bir vakitler benim için dünyanın en güzel şarkısı olan şarkı; on beş sene önce falan. hala daha güzel, hep güzel kalacak ama o zamanlardaki gibi hissettirmesi mümkün mü? hayır.

    hiç unutmam, bir yılbaşı gecesiydi. en iyi arkadaşım ve ben evde yalnızdık. daha little 15 olduğumuz için dışarıda yılbaşı kutlama olaylarına giremiyorduk. fakat evde yalnız olmak da bizim için paha biçilmezdi. sigara, bira ve müzik sadece bizim ve kısmen serbestti. arkadaşımın ana babasıyla benimkiler kankaydılar. işin en güzel yanı da buydu. dördü birlikte öğretmen evine gitmişler, gitmeden bize de "alın şu biraları (ikişer tane?), daha fazlasını almaya bakkala gitmeyin (what the fuck?!), zaten bakkala tembih ettik (shit!), sokağa çıkmak yok (ooookey), müziği çok açmak da yok (yeah yeah, sure)" diye tembih etmişlerdi. sigara içtiğimizi bilmedikleri için onu listeye almamışlardı. içimizden gülmüş, arkalarından "he he, sigarayla ilgili bi şey demediler, demek ki sorun yok" diye komiklik yapmıştık.

    yalnız kaldığımızda önce sigara paketini sakladığımız yerden çıkardık. bu gizli yer öyle bir yerdi ki ikimiz dışında biri bulmak için fbi yardımına gerek duyardı. evet. paketi arkadaşımın lahana bebeğinin karnında saklıyorduk. her seferinde dikişleri söküp geri dikmekten terzilikte uzmanlaşmıştık. sigara ortaya çıktıktan sonra ikinci işimiz depeche mode albümünü halının ortasına - yanında winston light paketiyle birlikte - koyup tapınmak oldu. evet tapınmak. öyle seviyorduk. ve salaktık tabii. en sona elbette denizden çıkmış buz gibi... öhöm, şey, dolaptan çıkmış buz gibi biralarımızı almak kalıyordu. ilk şarkı her zaman never let me down again olurdu. o gece de öyle oldu. çünkü bu ikimizin şarkısıydı. iyi, lezbiyen olmamışız. neyse. şarkımızı üç kere falan arka arkaya dinledik. pek konuşmadık bu sırada. ve ilk biralar bittiğinde artık yüzümüzde aptal sırıtışlar, içimizde bir sıcaklık ve aklımızda "2.ye geçmeden bakkala gidelim" düşüncesi dolanmaya başlamıştı. uçmaya hazırdık yani. "evet," dedik; "zamanı geldi artık." gören, duyan olsa zanneder ki dünyayı havaya uçuracak olan butona basacağız. ney? useless açacaktık sidiçalardan; onun zamanı gelmişti. çünkü dünyayı olmasa da bir şeyleri uçurmamız gerekiyordu. çünkü on beş yaşındaki her kız gibi biz de bu dünyaya ait değildik elbette. işte o zamanlar benim için büyü gibi bir şeydi bu şarkı; en sevdiğim şeylerdendi.

    başka bir gün, başka bir arkadaşımla, bana adam gibi bir mail adresi bulmak için internet kafede oturuyorduk. çünkü çok asi ve gotik olduğum için mail adresim kadavra et maynet nokta kom idi. neyse. arkadaşımla düşünüyoruz ne koyalım ismi diye. sordu bana bu; "en sevdiğin şarkı ney?" "useless" dedim. "hımmm," dedi; "peki en sevdiğin şey ney?" "hımmm" dedim; "deniz galiba." sonra da ışınlanmayı icat etmiş gibi bağırdım; "buldum lan! useless sea olsun!" arkadaşım bana salakmışım gibi baktı. "çok anlamsız oldu lan, gereksiz, faydasız deniz gibi bi şey oldu bu, bok gibi oldu," dedi. "hımmm," dedim; "olsun. ben bunu istiyorum. benim için anlamlı olması yeterli" o gün farkında olmadan dadaist oldum.

    güzel günlerdi. little 15 olmak, bu dünyaya ait olmamak, bir şarkı, bir bira ve bir sigarayla uçabilmek paha biçilmez şeylerdi. tabii bugünden bakınca. o zamanlar geri zekalı olduğumuz için anlamıyorduk bunu. artık bunlar ancak hatırlayabileceğim şeyler. gerçi hatırlamak da güzel. ve bunu da yine useless dinleyerek yapmak...
  • martin, bildiğin alan wilder'a yazmış lan bu şarkıyı.
  • depeche mode faşisti bir insanın favori şarkısını seçmedeki zorluğa rağmen, enteresandır useless'a işte benim şarkım diyebiliyorum. nedendir bilinmez kelimenin tam manasıyla kendimi bulup tüm hücrelerimle hissettiğim birşeyler var bu şarkıda.
    bir devotee'nin tırlatma eşiğindeki son nokta. ne menem olaylara şahit etmişliği vardır bu şarkının bilemezsiniz.

    gitar solosu orgazmik bir tecrübe, tarifsiz bir başkaldırı şöleni. adeta şu sıfatla (1.34 dk) dinliyorum moruk..

    bkz: şekil a

    şekil b

    klibinde dave'in atarlı ve küstah halleri, martin ve andrew'in dave'e takviye destek işlevi görmesi, sonunda taksiye atlayıp siktir olup giderek hatuna 'sen başı bulutlarda gezen lanet olası bi götsün artık ne yapsan faydasız' mesajını vermedeki başarıları kusursuz.

    klip sonunda dave'in kameraya yaklaşarak -seni de sikerim ayık ol! mesajını almayan bizden değildir -.-

    şekil c

    konser videosu için;

    şekil d1 burda dave reis efsane bence..

    d2

    (bkz: sözlükçülerin favori gitar soloları)
  • depeche mode'un kanaatimce '' tüm zamanların en seksi şarkıları '' listesine rahatlıkla girebilecek olan şarkısı.
  • this empty flow'un 1996 yılında çıkardığı süper albümü magenta skycode'da yer alan bir şarkı.

    to shed a million tears
    there is a chalice
    where all sorrow is poured from

    now take a bath
    stain the walls of this empty room
    with tears of blood
    with tears of blood

    like a leaf in an autumn river i am
    carried by a useless vortex
    with no return to tree once strong
    with no destination

    this far enough not far enough not close enough as the last of the
    eternities opens not close enough i reach i come
    until all words end just to be with you until all worlds end.

    hold me as it seems i fall
    take my hand as i think i am dying
    overflow as the depths whisper me welcome
    to sleep where all beauty turns grey
  • yorucu gitar sololarına rağmen insanı dinlendirebilen bir garip depeche mode şarkısı.
  • depeche mode'un gerçekten en sağlam çalışmalarından biridir. klibi ise bir tartışma sahnesidir adeta. sonun kadar anlamazsınız ne olduğunu. sonunda ise yönetmenin elini öpmek istersiniz. dave gahan ve ekibi kızı müziğiyle döver şarkı boyunca.
  • this empty flow'un ruh haliniz ne olursa olsun kalp ritminizi kendi iradesi dogrultusunda sekillendirecegi parcasi. bagimlilik yapabilir, kimi kararsiz sub atomik parcaciklar onun duvarlardan yankilanan notalariyla yillardir kendinden gecer, yorunge degistirir. bazi parcalar vardir, bittikten sonra playliste hangi parcayi atsam diye dusunursunuz, ama eliniz caresizce tekrar replay tusuna gider. iste bu dingin yakaris onlardan birisidir.
  • kliplerinde genellikle bir göndermeler silsilesi bulunduğundan; bu şarkının klibinde de dave'in klibin başından sonuna kadar -şarkı- söylenip durduğu kişinin, klibin sonunda görünen hatundan ziyade alan wilder olduğundan şüphelenmekteyim. şarkının sözleri de uygun duruma hatta...
hesabın var mı? giriş yap