• yeni bir olayı deneyimlerken yanınızda bir destekçinizin olmaması hali.

    (bugüne dek en sevdiğm utanç tanımı sanırım bu oldu.)
  • mesela kırk yılda bir bir iyilik yaparsınız kendinize ve paraya kıyıp janti bir çift ayakkabı alırsınız. ilk giydiğinizde de "evet yaa tabi abi ayak sağlığı ne kadar önemli bak ne kadar fark etti, bundan sonra düşük kalite ayakkabı almayacağım" der, kararınızdan ötürü gurur duyarsınız. sonra ciğeri beş para etmez bir arkadaşınız gelir "oo çekmişsin janti ayakkabıları sen ne oldun ya böyle artık bizi görmezsin" muhabbeti yapar, "bi siktir git amına kodumun eziği" de diyemezsiniz çünkü utanırsınız, zamanla ayakkabıdan soğursunuz, giyemez hale gelirsiniz. böyle bir duygudur. iyi arkadaş sizi bu duygudan kurtarmaya çalışır, kötü arkadaş bu duygunuzu sömürür falan.
  • agir olan kısmı kendine karşı olandır.
  • utanç, varlığının glitchlenmesine sebep olur.
  • dış dünya ile kesinkes ilişkili olduğunu düşündüğüm durum. olduğunuzu düşündüğünüz karakterinize ters bir durumda kaldığınız zaman ve süreklilik de çeşitli sonuçlar gösterir. mesela burada tekinsizlik-güvensiz ortam da bulunma hissi altında uzunca bir süre kalan, bu durumun geçici olduğuna inanmış , kendine güvenen birinin duyabileceği utançtan bahsetmek istiyorum. geçici 'minik' bir anlar da yaşadığımız utanç da bedenimiz içeri çekilir ve daha az göze gelmek istediğimizi hissederiz. kişinin olduğunu düşündüğü karakter yapıtına , bu 'geçici' olduğunu düşündüğünüz ortamda sadece pasif alaycı tepkiler verdirerek tutarsanız. kendi potansiyeline güven besleyen kendiniz (yani belki adım adım kurduğunuz , belki de içiniz de var olan , belki hepsi yoruma açık tutuyorum) şüphe duymaya başlar. değerler sisteminizi bir şölendeymiş gibi , filozoflarla aydınlarla sorgulamak yerine , bu değerlerinizi bedeninizi kurtarmanız gereken bir alan da sorgulamaya başlarsanız acı hissetmeye başlayabilirsiniz. güvendiğiniz ve geçtiği zaman ne de olsa dönücem dediğiniz limanınız da işler yolunda gitmeyebilir. ilk adımda kendinizi gerçekten de utanç duygunuzun istediği gibi bedeninizi oradan kurtarmakla yapmak en iyisi olabilir.
  • ölüme en yakın duygudur
    insanı diğer hayvanlardan ayıran duygudur öte yandan. en insana dair duygudur.
    en muhafazakâr duygudur ve de, çünkü
    masumiyete övgüdür, mahremiyeti muhafaza eden…
    utanç, tek ruhsal cezadır insana değer kazandırabilen
  • utanç duygusu, toplum ve kültürün getirdiği bir duygudur. burada sartre'nin yaptığı anahtar deliğinden izleyen adam analojisi de bu düşünceye bağlıdır. sartre der ki, bir kişinin anahtar deliğinden içerde olanları gözleme eylemi, kişi bu eylemi gerçekleştirirken kişi için ahlaki açıdan sorunsuz, normal bir eylemdir; ne zaman eylemi gerçekleştiren kişi fark edilir, eylem gerçekleştiren kişi için bir utanç duygusuna dönüşür. buna örnekleri günlük hayatımızdan çoğaltabiliriz. yağmurlu bir günde otobüs durağında ayağımızın kaldırıma takılarak bizi kaydırması oldukça muhtemeldir. yere düştükten hemen sonra üstümüze çeki düzen verir koşar adımlarla uzaklaşırız. oysa aynı yerde herhangi bir insan olmasaydı, kalkınca bir yerimizde zarar olup olmadığını kontrol eder ve beklemeye devam ederdik. toplum insanı utanmaya ve içine kapanmaya iter.
  • "utancın kökeninde daha genel anlamda bir teşhir durumu, dezavantajlı bir durumda olma hali yatar; çok genel bir ifadeyle bir güç kaybı yatar diyebilirim. utanç duygusu, kişinin bu kaybın bilincine varması karşısında ortaya çıkan reaksiyondur: gabriele taylor'ın ifadesiyle utanç 'kendini koruma duygusudur' ve utanç deneyimi esnasında kişinin tüm varlığı küçülmüş veya azalmış görünür. benim utanç deneyimimde diğerleri benim her şeyimi ve içimden geçen her şeyi görür. yok olup gitmeyi, orada olmamayı arzularım."

    utanç ve gereksinim- bernard williams

    dehşete kapılmış bir mahkumiyet haline dönüşen ve yakınındaki kişilere karşı dengesini ve konumunu kaybeden kişinin yaşadığı bu duygu o kadar güçlüdür ki başkasının dahi bu duruma düşmesini istemez yahut tanık olmaktan kaçar.

    elbette utanç her zaman insanla beraber yaşar. aşağılık kompleksinin giderilmesi için üstünlük çabasının sürekli devam etmesi aslında bir nevi utanma ve eziklik halini ortadan kaldırmaya yöneliktir. utancın kontrolsüzlüğüne düşmemek için mütemadiyen ipleri elimizde tutar ve amiyane tabirle sürekli dizginleri elimizde tutup kontrol delisi bir hale bürünürüz.

    utancın ayrıca zevkleri ve ahlak anlayışını organize etme gibi bir görevi de vardır. bu yüzden utanç, hem bizi muhafazakar bir hale dönüştürür hem de kendimize karşı çıkarabileceğimiz isyanın yol açacağı zeminsizlikten korur.
  • utanç bir tablonun çerçevesi gibidir, kusuru değerli kılar.* *
    diyaloğun başında "hırsızlıktan utanç duymuyor musunuz?" diye sorulduğu için bu benzetmedeki kusuru, doğuştan sahip olunan veya sonra edinilen bir özellik değil kötü bir eylem olarak almak doğru olur.
    utanç yakın zamanda pek çok yerde karşıma çıktığı için üzerinde düşünmeye başladım.
    bildiğim haliyle utanç, kişinin kusurunun farkında olduğunun ve bundan dolayı acı çektiğinin de bir belirtisidir. vücudun otoimmün etkisi gibi, benlik yaptığı şeye bir tepki geliştirir.
    şimdilerde, eskiden utanç duyulduğu için gizlenen şeylerin, ulu orta ve tüm çıplaklığıyla anlatılmasıyla, insanları bu utançtan kurtaran ve iç hesaplaşmalarından özgürleştiren bir etki beklentisi oluştu. sanki artık kimsenin hiçbir şeyden de utanmamasının sebebi de bu gibi.
    neden utançlarımızdan bu kadar çabuk kurtulmak istiyoruz? başkalarına anlatmadan, kusurlarımızı çerçevelemeden, utançlarımıza da sahip çıkmanın değerli bir yanı yok mu?
    late night filminde emma thompson'ın canlandırdığı karakterin şöyle bir konuşması vardı:
    "what's so fascinating about your generation is your obession with catharsis. it's so narcissistic. in fact we might as well just go ahead and call it catharcissism. where, for some reason, just because you confess something publicly, you automatically get redemption. well, i'm not going to play that trick. and that's what called backbone. that's what's known as grit."
    kabaca çevirirsem,
    "sizin jenerasyonu büyüleyici yapan, katarsise olan takıntınız. bu çok narsisistik. işin doğrusu daha ileriye gidip buna katarsisizm de diyebiliriz. bir sebepten, herkese açık şekilde itiraf ettiğinizde, otomatik olarak kurtuluşa eriyorsunuz. ben bu oyunu oynamayacağım. ve buna omurga denir. ve cesaret."
    katarsiszmin getirdiği kurtuluşun yeni nesile özel olduğunu düşünmesem de utanma duygusunun neslinin tükendiği fikrine katılıyorum. kulağa çok eski moda bir ahlak bekçisinin dilinden çıkmış gibi gelse de temeli pek öyle değil. sanırım şeffaflıkla ilgili şu ifadenin de bana yakın gelmesinde bunun etkisi var. utanmadan açık etmenin getirdiği özgürlük mü, yoksa utanılan kusurlarla tek başına yüzleşmenin, onu içeride tutmanın getirdiği özgürlük mü? cesaret isteyen esasında hangisi?
  • hala hissedebilenlerin ellerini acip sukretmesi gereken bir duygu. cogunluk degiliz keza.
hesabın var mı? giriş yap