• fiziksel temasta bulunmadan, velilerin ruhaniyeti tarafından terbiye edildiği iddia edilen kişiye denir.

    bu iddiaya göre 4 şekilde üveysi olunduğu söylenir:

    1- hazreti muhammed'in ruhaniyeti ile,
    2- hızır aleyhisselam'ın ruhaniyeti ile,
    3- veysel karani'nin ruhaniyeti ile,
    4- mürşid-i kamil'in ruhaniyeti ile.

    tarih boyu kendilerine ilahi sıfatlar yakıştıran ve yakıştırtan bütün yobaz muktedirler, üveysilik tabirinden bolca istifade etmişlerdir. bugünün bütün tarikatlarının gerici liderleri de aynı istifadeyi gani gani sürdürmekte.
  • denir ki kanadı kırılmadan girmek nasip olunmaz bu kapıya. ilham olunur ki kırılmalıymış kanat ki tamir olunurken bir yenisi eklenebilsin hakikat sıfatlarından batın bünyeye. böylece uçulabilsin, çift kanat ile.

    beyazların sultanı himmet eylerse bakıveririz tezce dürülür devran. kıyamet bitmeden kıyam ediveririz.
  • bahçede, saksıda değil, dağda, bayırda yetişen yaban çiçeklerine "üveysi" denir. bunlar kayaların arasından zor iklim ve doğa şartlarına rağmen çıkarlar ve bahçede, saksında yetiştirilen çiçeklere göre daha renkli, kokulu ve uzun ömürlü olurlar.

    (bkz: veysel)
  • tasavvuf tarihinde hızır tarafından irşad edilerek tasavvuf yoluna sokulan mutasavvıfların bir kısmını da içerdiği varsayılan seçkin zümre'dir.
    16. yüzyıl mutasavvıf şairlerinden sabayi, veysel karani'nin menkabelerini manzum olarak anlattığı menakıbnamesinde, üveysilerin hızır tarafından nasıl irşad edildiklerini şu mısralarıyla ifade ediyor:

    üveysiler denir bir taife vardır
    bular şeyh u mürşid olmazlar iy yar
    bulara hazret-i hakk'dandır irşad
    mürid-i hakk, murad ile olur şad
    .........
    demişdir bazı kamil şeyh u üstad
    bulara hazret-i hızr itdi irşad

    (bkz: ahmet yaşar ocak)
    (bkz: hızır-ilyas kültü)
  • fiziksel bir yol ve bağlantı olmaksızın feyz alan kişi. bunun ilk örneği olan üveysü l karani ye nispet olunur. adı geçen şahıs, tabiinin en büyüklerinden kabul edilir. hazret-i muhammed'i çok istemesine rağmen görememiş, sevgisinin mükafatını ondan hediye olarak gelen bir cübbeyle almış ve uzaktan sevmenin sonucunda sahabinin insibağ yoluyla aldığı feyzi uzaktan almış bir kişidir. üveysü'l karani'den sonra da gerek hızır aleyhisselam'dan gerekse bazı velilerden bu şekilde feyz almış kişilere üveysi denir.
  • üveysilik adı altında bahsedilen birçok şeye aldırış etmemekte fayda olduğunu söyleyeyim. bu bilgilerin çoğu yalan yahut eksik, sözü edilen deneyim ve temasların çoğu ise rahmani değil, tam zıddı cinni ilhamlar neticesinde gerçekleşen oldukça sıkıntılı durum veya konumlardır.

    veysel karani efendi hazretlerinin adıyla anılarak şereflenmiş bu yol ismi ile müsemma olan çile ve yokluk kapısıdır. aşk ile birlikte aşka da aşık düşmüşlerin kapısıdır. yanmışı pişirir, pişeni ise kül eder.

    gariplerin yoludur. zira küllenenin hikâyesi gariptir. küllenenin, evveline dair hiçbir alakası kalmaz ki, nasıl gariplikten bahsedilmesin? o artık büsbütün başka bir şeydir. dışarıda kalana göre değersiz, hatta belki de yok hükmündedir.

    enbiya yahut evliyaya, yahut vasıtasızca allah'a duyulan bir aşk; böyle olmasa dahi, kişinin nefsine olan iman edişini bir mühlet zedelemiş, onun benliğine duyduğu koşulsuz aşkı ayakları altında çiğneyerek firavunluğunun sarayında zelzele çatlakları oluşturmuş dünyevi görünen bir aşk dahi bu yolun ruhsatı olabilir. çünkü dünyevi görünen o sevginin bile dünyaya dair olan kısmı ancak gövdesi ve dallarıdır. onun kökleri rahmana uzanır.

    zira o kişinin düştüğü dipsiz görünen bir kuyudur. yakalandığı amansız bir tufan, içinde sıkıştığı nefessiz bırakmış bir mağaradır. onu sarandan, kendi kuvvet ve iradesiyle kurtulamayacağını belletmiştir mecnun olana girdabı. hep deneyip, hep de yenilmiş olan, teslim olmaz mı artık rüzgâr ve denize; evvel ve ahir, zahir ve batın olan, her şeyin tek sahibine? artık menzilinde yalnızca "o" kalmaz mı?

    muma aşık pervane, güneşin varlığını bilince iflah olur mu artık? leyla'yı ikinci defa bulan mecnun'a leyla'dan ne fayda? mülkten, sefadan, neşeden, artık mecnun'a ne fayda? ne güzeldir şimdi tufan çattığında onu saklayan gemi. onu yutmuş balık, kapamış kovuk, hapseden kuyu... o, bu yolun yusuf'u, yunus'u, nuh'u ve uyuyanları değil midir artık? çile, onun öz yâri ile meşki değil midir?

    "ya rabbî, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı."

    kısa kesmekte fayda var. bize düşen şu kadarını söylemek: allah'ı tesbih etmek elbet güzeldir, umulur ki daha çoğunu yapalım. yahut mâna aleminde bir zatın huzuruna çıkmak ve onun feyzinden yararlanmak. ancak yanmaktır kişiyi üveysi yoluna sokan. tıpkı üveys el karani (k.s) hazretleri gibi, tutuşmak, varlıktan büsbütün geçmektir. üstelik bu hâlden sonra dahi, bir veli, nebi yahut hızır (a.s) ile temas sağlaması, kişinin yolunu garanti altına almasını sağlamaz. bu nedenledir ki "mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" denegelmiştir. üveysi kapısından nasibi olan bile, sürekli, usanmadan bir yakarış ve dileme hâlinde "zahir" dünyada şeyhini aramalı, onun himayesine sığınmalıdır. yoksa hafifçe yağmurları tufan, küçücük çukurları da kuyu bilir. şeytanın çelmesini çoktan yemiştir de, henüz düşmemesine aldanarak bunu kurtuluş bilir. ta ki o helak edici an çatıncaya dek. mevla hepimizi böyle bir gafletten sakındırsın.
  • şu manayada misafirdir:
    kimsesiz.
    bu kimsesizlikten murad; eşrafın, akrabaların, toplumunun içindeki dünya kimsesizliğidir.
    rabbinin kalbini hiç kimse üzerinden kayıtlı kılmadığı bir lûtfa mazhardır.
    bu lütfedilmiş kayıtsızlık hükmünü, yinede bir dala bağlamıştır imam rabbani hazretleri.
  • post modern peygamberlik.

    eskiden peygamberleri tanrı seçerdi. artık peygamberlik de ayağa düştü. peygamber olmak isteyen milyonlarca tesbih ile kafayı çekip (oksijen zehirlenmesi, hiperventilasyon) uykuya yatıyor. kafada zaten peygamber ya da salih bir zat görmek var. gördü mü o iş tamam. görmedi mi görene kadar devam.

    sonra gelsin müridler, gitsin fetvalar. "şeyhimiz rüyasında bilmem kim ile istişare ediyor." ölünce de zebanilerle bol bol neden biz cehennemdeyiz diye istişare edersiniz.

    bir an mantıklı düşünün. hangi aklı başında kul peygamberlik gibi bir aşırı zor bir görevi üstlenmek ister? ya da salih birinden emir almak, görev yüklenmek ister? dünya hayatı basit, kendince yaşayan biri için bile bir hayli zor iken, nedir bu dini "aziz" olma sevdası? bu adamlar yüklendikleri sözde sorumluluğun çok ağır olabileceğini bile bilmiyorlar mı? tanrı ile, onun bizzat vereceği bir sorumluluk ile şaka olur mu? senin peygamberinin bile intihara kalkıştığı iddia ediliyor görev verildikten sonra, sen gitmiş icazet arıyorsun kendince. tabii yalan dolan hepsi. tarikat numaraları. görse de numara, görmese de numara. önemli değil.

    tanrı sana vahyetse senin ile alakalı, dünya ile alakalı ne dehşetli şeyler söyler haberin yok mudur? peygamberle, olur ya, konuşsan mana aleminde sana ne sorumluluklar yükler, ne ağır görevler verir haberin yok mudur? altından kalkamayacağın ya da altından kalkmak adına hayatının kayacağı öğütler, sorumluluklar.

    ama bunların gördükleri salih zatlar hep boş işlerde ne hikmetse. suya sabuna dokunur tek bir söz ettikleri yok. neyse ki yok. rüyalarında bir şeyden etkilenip silahlanıp kendilerince yobaz darbeye kalkışırlar allah korusun. böyle devam. peygamber haftayaki sohbetinde abdestin esaslarından ve sünnetlerinden bahsedecekmiş. çay ve kek servisi olacak. gece 2 ila 4 arası. kağıt kalemi hazırla. geç kalma.
  • (bkz: veysel karani)
  • (bkz: yahya efendi)
hesabın var mı? giriş yap