• asil sorun, saat caldiktan ya da herhangi bir uyariciya maruz kaldiktan sonra da tabiri caizse gotunuzu donup uyumaya devam etmenizdir. "ah o son yarim saati uyumayacaktim" diyerek kendinize sabahi zehir edersiniz. sahsen saatin alarmini 10 dakikalik periyodlarla tekrarlamaya kurmama ve annemin veya sevgilimin beni aramalarina ragmen, gayet guzelce telefonda konusup, sohbet edip sonra da hicbirsey olmamiscasina uyuyabilmekteyim. bu yetenegimden utaniyorum.
  • saati kurdum. 1 değil, 2 değil, tam 3 tane. ışığı kapadım. yatağıma uzandım. tavandaki karanlık boşluğu izlemeye başladım. uyumak gerekiyordu. her gece 12’de. her sabah da uyanmak gerekiyordu. 7 gibi, belki de 8. zamanı sayabildikleri bir dişliler döngüsü boyunca tam olarak bölmeyi başarmışlardı. halbuki matematikte ancak ideal şeyler tam olabilirdi. bunca döngü nasıl oluyordu da onların istediğinin dışına çıkmıyordu, bir türlü kavrayamıyordum. yine de uyumak gerekiyordu. daha da önemlisi uyanmak gerekiyordu. insanın ölü gibi hissiz uyuduğu sürede, dünyada zaman akmaya devam ediyordu. matematiği de işlerine göre kullanıyor olmalılar diye düşündüm. gerçekleri eğriltme hakkı bir tek onlara verilmişti. isteseler pi’yi 3 bile yapabilirlerdi. üstelik özgür bir dünyada yaşadığımı iddia ediyorlardı, ama ben her sabah oraya gitmek için uyanmak zorunda olduğum bir dünyada yaşıyordum. aç kalma özgürlüğüm vardı, çabalarımın karşılığını alma özgürlüğüm yoktu. sessiz kalma özgürlüğüm vardı, en değerli düşüncelerimi belirtme özgürlüğüm yoktu. en kötüsü, uyanma özgürlüğüm vardı, uyuyakalma özgürlüğüm yoktu. her sabah oraya giderken bir imparatorlukta yaşadığımı düşünerek, ezildiğimi hissediyordum. halbuki her şey olduğu gibiydi, sadece matematiği değil, kavramları da eğriltmeyi başarmışlardı herhalde. her şeye bir isim verirken, hangilerinin sakıncalı olabileceğini belirtip ortadan kaldırmışlardı. ben de sınırlı ifade kapasitem ile uyanamamanın ne kadar sakıncalı olabileceğini kendi kendime anlatmaya çalışıyordum. keşke şu tavana fosforlu yıldızlardan, gezegenlerden alsaydım diye geçirdim içimden. açık havada uyuma özgürlüğüm olduğunu hayal ederdim. uyurken mi oluyordu her şey? uyurken mi tüm bu icatları hazırlayıp karşımıza koyuyorlardı? bizi 24lük sisteme alıştırmışken, kendileri 12lik karanlık kısmın avantajlarından mı faydalanıyorlardı? gözlerimi kapatıp parmaklarımla göz kapaklarıma bastırdım. önce bir karanlık, sonra bir aydınlık, garip karıncalı bir görüntü. uzay gemisi ile ışık hızına çıkmışcasına ilerliyor, garip cisimler görüyordum. beynimin içinde olan biten olayların görüntüleriydi herhalde. oraya hala girmeyi başaramamışlardı. tüm bunları kendime dert ederken daha da uykum kaçıyordu. tipik uyuma pozisyonum olan sol yanağı yastığa yapıştırma pozisyonunu denedim. bir süre sonra dalmayı başarmış olmalıyım ki alarm sesleri ile kendime geldim. kalkıp hazırlanmam gerekiyordu, yanağım yastıkla birleşmişti, dişim ağrıyordu, ağzımda ekşimsi bir tat vardı. gözlerimi açmaya çalıştığımda beceremiyordum. elimi gayri ihtiyari saate götürüp düğmesine dokunduğumda ses kesilmemişti. ses belki de sadece rüyamdan geliyordu. elimi attığımdan bile emin değildim. kıpırdayacak bir vücut hissetmiyordum. uyanamamak böyle bir şeydi herhalde. alarmların üçü de çalmaya başladığında uykumun en derin kısmındaydım. üçünün de sesi çok derinden geliyordu. en son ilkokulda gördüğüm "arkası yarın" bir rüyayı görmeye başlamıştım. deniz feneri gibi upuzun bir binanın en tepesine doğru koşmaya çalışıyordum, en tepeye çıkarsam çan çalmadan durdurabilecektim, çanın çalmaması gerekiyordu. acele etmem gerekiyordu. koşarak çıkıyordum ama katlar bitmiyordu. boşluktan yukarı bakıyordum, altın rengi çanın kenarı görünüyordu. asla yarısına bile varamıyordum merdivenlerin. ve çan sonunda çalıyor, merdivenler bir anda yokoluyor, ben de çıktığım tüm katları tek tek aşağıya düşmeye başlıyordum. bu iyi bir şeydi aslında, rüyamda ne zaman yüksekten düşsem uyanıverirdim. ama bu sefer beklediğim gibi olmadı. yere yapıştım. basıncın bacaklarımı kırdığını, uyanamamanın tüm sorumluluğunun ruhumu parçaladığını hissettim. yüzüm ezilmişti (yastıktan dolayı olsa gerek). hiçbir yerimi hareket ettiremiyordum. sonra huzur doldu içime. bulunduğum zemine bir rüzgar esti. onların kurallarına uymadığım sürece burada yatmaya devam edebilirdim. uyanmadıktan sonra zamanın akması gerekmiyordu benim için. evimden çıkmadığım sürece hayatımı tek bir gün içinde geçirdiğimi varsayabilirdim ve bir gün dışarı çıkmak zorunda kalmayacak isem bu hiç de sorun olmazdı. bu beni suçlu yapardı yine de bu özgür ülkede. her zaman evinde bir kaçak barındıran biri için normaldi bu. ne güzel ki hala insan beynine girmeyi, oradaki parçaları kurcalamayı başaramamışlardı. (ya da de bana öyle geliyordu.) alarmlar acı acı çalmaya devam ediyordu. susmuş olmaları gerekirdi. her rüya 3 saniyede sürermiş derler, belki de hayatımın geri kalanını şu 3 saniyede sonsuza dek yaşayabilirdim. uyanamadığım sürece sorun değildi.
  • bilim adamlarının kesinlikle bir çare bulmaları gerektiğini düşündüğüm hadise. yahu bütün dünya bu dertten muzdarip değil mi ? niye kimse çıkıp bir çözüm yolu üretmiyor anlamıyorum. yok mu bunun kolay bir yolu ya ! her sabah bu eziyeti çekmek istemiyorum, yeter ! 21. yüzyıldayız diye artislik yapıyoruz hala aynı işkence. bulsunlar bi teknolojik, biyolojik, tıbbi, yan etkisiz, basit bir yol da dinç ve mutlu bir şekilde başlayalım şu güne. 6 saat de uyusam, 10 saat de uyusam farketmiyor. yine lanet okuyarak çıkıyorum yataktan.

    hey isviçreli bilim adamları size sesleniyorum. siz orada yataklarınızda mışıldarken biz burada, sistemi ısıtmayan cimri apartman yöneticileri yüzünden sıcak yatağımızdan her çıktığımızda kızgın kumlardan serin sulara atlar gibi oluyoruz. sabah sabah da hiç hoş olmuyor.

    (evet evet biliyorum, sıcaklık konusuyla sizin bir alakanız yok haklısınız. ama ben onları acıyın bize diye söyledim.)
  • her sabah yataktan ceset gibi kalkmak zorunda kalmak - yataktan kazinmak. ise, okula, oraya buraya gec kalma, planli yasayamama sebebi. insanda ruhsal ya da bedensel rahatsizlik belirtisidir. insanin gune baslamak icin herhangi bi hevesi, yapacak daha iyi bir seyi yoksa, yeni bir gun ona hic bir yenilik veya heyecan getirmiyorsa sikca basa gelen olay. e kotu bi sey tabi. (bkz: uyanmak istiyorum)
  • hayatim boyunca yasadigim bir durum.. asiri rahat bi bünyenin hayati zorlastiran bi aliskanligi.. ise yada okula yada bankaya gidebilmemin beraber yasadigim insanlarin sabrina bagli olmasi ve gece yatmadan önce en stratejik yerlere
    "ne yapman gerektigini biliosun"
    "beni uyandirir misin, saat önemli degil kaldir yeter"
    "wake mu up! before you go go.."
    "beni uyandirmayi unutmadin dimi"
    "gerekirse tekmele noolur, derse gitmezsem ziçtim" vb. yazili postitler yapistirmakla geçen bi ömür..
  • artık canımı sıkmaya başlamış olan durum. galiba doktora gideceğim. insan ardarda çalan üç ayrı çalar saati de teker teker kapatıp, tekrar uyumaya devam edip, dersi kaçırdıktan sonra uyanıp bir de ben alarmları ne zaman susturdum hatırlamıyorum ki diye düşünür mü ya. allahım saat çaldığı gibi uyanabilen insanlara nasıl özeniyorum.
  • birkaç sebebi olabilecek bir olay:
    1 - (ki bence en önemlisi bu) bünye olarak uyanmaya müsait bir bünyeye sahip olmamak. rahat bir insan olabilirsiniz, hormonal sorunlarınız olabilir, depresyonda olabilirsiniz vs. vs.

    2 - sigara bağımlısı olmak. sigara, uyanmanızı ** iki şekilde engeller.
    a) sigara, fazla içilmesi durumunda, nikotinin ve katranın etkisiyle, vücudu yorar. hem zehri temizlemeye çalışan vücut, hem de kandaki sigaranın içilmediği anlardaki uyuşturucu etkisi, yorar bünyeyi
    b) nikotin, ciddi bir uyarıcıdır.* gün içerisinde sürekli sigara içe içe uyarılmaya alışmış bünye, gece boyunca nikotinsiz kalır, ve uyarılamadığı için de uyanamaz. bu tip durumlarda, teorik olarak başucunda bir dal sigara ve bir adet çakmak bulundurmak işe yarayabilir. ama ben şahsen o ilk sigarayı yakacak takati bugüne kadar hiç bulamadım kendimde.

    3 - snooze düğmesi*: eskiden, belli başlı çalar saatlerde bulunan bu düğme artık bütün cep telefonlarında bulunmaktadır*. bu düğmenin kadrine güvenerekten, dört saat boyunca 10 dakikada bir uyanaraktan yatakta kalabilirsiniz.

    (kıçından atmanın dayanılmaz hafifliği)

    (gizli bkz vermeye üşenmek)
  • saat 9.30'da baslayan derse yetisebilmek icin saat 8'de calacak sekilde cep telefonunun alarmini kurmak, sabah alarm calinca snoozea almak, defalarca snooze dugmesine basmak, en sonunda oglen 12'de alarmin sesiyle uyanip cep telefonuna "cabalarini cok takdir ediyorum kocum, hic bozma aynen devam" deyip tekrar uykuya dalmaktir bazen.
  • uykudan güzel bir şey olmadığını keşfetme durumu.
  • uyanamamak durumunun kesinlikle yatma saati ve dolayısıyla da kişinin uykuda geçirdiği saatlerle uzaktan yakından alakası yoktur. her ne kadar bazıları (bkz: ebeveyn tripleri) bunu şiddetle iddia etseler de... hele uyanmak zorundaysa insan bunu bir türlü eyleme dökemez, bünyenin reddiyle karşılaşır. yani erken yatan erken kalkar tamamen yalan bir ifadedir. uyanabilmek için gerekli olan hormonun salgılandığı bezlerinde sorun olan insalar ki biz bunlara uyanamayan insanlar diyoruz,* kaçta yatarla yatsınlar, isterlerse bir ömür uyusunlar asla istenen saatte kalkamayacaktırlar. çeçe sineğine bok atan dombilidir, taocudur...
hesabın var mı? giriş yap