• vaktiyle üç oğlu olan bir adam, bir ayağını çukura koyduktan sonra ikinci ayağı da çukura girince ölüm döşeğinde oğullarını yanına çağırmış. demiş ki: en büyüğünüz erken yaşta dünya evine girdi, çoluğu çocuğu var. malımın yarısını yani ikide birini ona bırakıyorum. ortancanız baba olmayı bekler. malımın üçte birini de ona bırakıyorum. en küçüğünüz avare idi. avare olduğu kadar çalışkandı da. bizden, ailesinden ayrı dünyalık da yaptı. malımın dokuzda birini de ona bırakıyorum. revadır, haktır, helaldir. göçer sonra. baba, malının büyük kısmını henüz hayattayken paylaştırmıştır oğullara. geriye sadece on yedi eşek kalmıştır. bunları paylaşacaklardır. bir türlü anlaşamazlar. her kafadan bir ses çıkar. eşler, sonradan mirasa varis olan torunlar da fikir belirtir. uzlaşılamaz çünkü baba ölmeden on sekiz olan eşeğinden birini köyün delisine hediye etmiştir. dayanamazlar ve köyün bilge kadınına giderler. (siz, gene isterseniz, köyün bilge adamı deyin. ama o zaman hikaye kahramanı kadın olsun ve üç kızı olsun.) bilge kadına dert yanarlar: biz, aynı kaptan yemek yemiş, ayne dertle dertlenmiş, birbirimizi korumuş, birbirimiz için ter, kan dökmüş üç kardeş, ölüm hak miras helal diye birbirimize girdik. varsa bir yolu bize yardım et bilge kadın. bilge kadın düşünür. benim bir eşeğim var der. onu alın, size veriyorum. paylaşmanızda yardımcı olacaktır. şimdi elde var on sekiz eşek. yarısını büyük alır. kaldı yarısı. almadan evvel üçte birini ortanca alır. kaldı uğurlu sayım kadar. hiç kimse eşek almadan evvel dokuzda birini alır en küçük. kaldı bir eşek. bu eşek kimin olacak? yine bir kavga, gürültü, anlaşmazlık. tekrar bilge kadına giderler. bilge kadın, eşeğimi geri mi getirdiniz diye sorar, uzlaştınız mı?

    hayatlarınızı bazen fıkra gibi, bazen masal gibi, film gibi, sitcom gibi yaşarsınız. özenirsiniz buna bazen. olmayan şeyler eklersiniz, güzel de olur. uzlaşırken, eklediğiniz bu olmayan şeyi çıkarmayı unutmayın. üç benim uğurlu sayım. üç istiyorsam karşımdaki dört dörtlük insandan, benimle uzlaşması için üç olmasındansa, kendine dört eksi bir demesi daha güzel olur.

    varın şimdi tersini düşünün. oturun ve bir fıkra da siz yazın. bu defa olmayan şey önce eklenip sonra çıkarılmasın. olan şey önce çıkarılıp sonra eklensin. uzlaşmak, zeka ister. yoksa değişmeye zorlanırsınız. ödün vermeye. desenize, o eşekler türdeş olmasa sağlıklı eşek kavgası da olacak?
  • toplumsal hayatta uzlaşmak, “sen bir şey diyorsun, ben bir şey diyorum, gel şunun ortasını bulalım” gibi algılanıyor. bu nedenle toplumumuzda hiçbir konuda bir uzlaşma sağlanamıyor. ya sahte bir uzlaşma havası ya da her yerde çatışma ve kavga. her yerde bu çatışmacı kokuşmuş kültürün izleriyle, çatışanların ruhlarına işlemiş mağrur bilişsel çelişki ve sahte haklılık aldatmacası ile karşılaşıp duruyoruz.

    oysa uzlaşma “sen bir şey diyorsun, ben bir şey diyorum. şimdi bunlarla artık farklı bir platforma geçiyoruz. yeni bir alan inşa ediyoruz. artık orada birbirimizi anlayacağız ve çözüm bulacağız” demek. en önemlisi de tüm işteş fiillerde olduğu gibi birlikte yapılabilen bir şey. tek başına uzlaşmaya çalışanların hüznünü izah etmeye kalkmak başka bir konu ve benim becerebileceğim bir şey değil.
  • kıymeti fazla abartılmış bir kavram. uzlaşma arayışı yegane hedef olursa yavşaklıkla el ele yürünülmesi kaçınılmazdır. oysa uzlaşma olmadan da yanyana durabiliyorsan sen adamsın.
  • mutabakata varmak, ayni yerde anla$mak, feragat ede ede, adim ata ata birbirinin ayagina basmak.
    (bkz: uzla$ma)
  • (bkz: uylaşmak)
    (bkz: uzlaşı)
  • durulması gereken bir noktayı saptamak. noktanın ılımlı olması çok bir şey ifade etmez.
  • kesinlikle bir seçim. diyaloğa güvenmek, iletişimde ısrarcı olmak, söz konusu ilişki her neyse o ilişkiye tutunmak, vazgeçmemek.

    şart değil evet, ama çok kıymetli.
  • kişilerin egolarından sıyrılıp empatik yaklaşımla ortak bir noktada buluşmuş olmaları...
  • ikiyüzlü insanların çıkar ilişkileri içinde geçici olarak sağladığı mutabakat. yüzleşmek değildir.
  • uzlaşmama, ussuzlarındır.
hesabın var mı? giriş yap