• herkese merhabalar,

    konuya yakın olanlar ve içerisinde olanlar durumun zaten farkındadır ama ufak bir açıklama yapayım.
    (bkz: 17 nisan 2020 yükseköğretimde yeni düzenlemeler) ile vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının (araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi) maaşlarının devlet üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarından az olamayacağı ile ilgili bir madde yürürlüğe girmiştir.

    madde şu şekilde:
    vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına, unvanlarına göre devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret tutarından az ücret verilemez. bu fıkra kapsamında devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen emsal ücretin hesaplanmasında ilgili mevzuat uyarınca aylıklara ilişkin hükümlerin uygulandığı kadroya bağlı ödemeler dikkate alınır.

    17 nisan 2020 tarihinde resmi gazete'de yayınlanan ve ilgili düzenlemenin sonunda yazan; "bu kanun yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer" ifadesine rağmen vakıf üniversitelerinin büyük bir çoğunluğu, konu ile ilgili hiçbir açıklama yapmamakla birlikte, ilgili kanunu uygulamayarak suç işlemektedirler.

    (bkz: vakıf üniversiteleri araştırma görevlisi maaşları) başlığında dün biraz gündeme geldi konu ama orada konuyu bilmeyen, sadece maaşlar düşük olduğu için bir zam istendiğini sanan ve durumu bilmeyen insanlar da vardı.

    durumun özeti şu; 17 nisan 2020 tarihinde yayımlanan kanun ile birlikte vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının maaşları devlet üniversitesinde çalışan meslektaşları ile denk veya daha fazla olmak zorundadır. vakıf üniversiteleri alenen kanuna karşı çıkmaktadırlar.

    sadece kanuna uyulmasını ve hakkımızın verilmesini istiyoruz.

    tanım: gündemde tutulması ve sesimizin duyulması gereken bir konu.
  • devletin özel şirketin çalışanına en az şu kadar maaş vereceksin gibi saçma bir kararını henüz vakıf üniversitelerinin uygulamaya başlamamış olmasıdır. bu kişilerin maaşını devlet mi veriyor da vakıf üniversitelerine şuna şu kadar maaş vereceksin diye baskı yapıyor anlamadım.
  • denetim eksikliğinden kaynaklı olay. kanun çıkarmakla olmuyor. kanuna uyuluyor mu, uyulmuyor mu, denetimini yapacak, uyulmuyorsa uyarını göndereceksin. resmen kanuna karşı çıkıyorlar. birçok üniversite işten çıkarmalardan tut idari kadroya kaydırma gibi kendince çözüm üretmeye çalışıyor. çoğu üniversite kısa çalışma ödeneğine bu düzenlemelerden kaçmak için başvurdu...
    ne anladık bu kanundan, yararından çok zararı oluyor yahu. bir araştırma görevlisi arkadaşın, tezi düşünmemiz gerekirken yaşadığımız, uğraştığız şeylere bak, şeklindeki serzenişi her şeyi özetliyor.
  • maalesef doğru olan durum

    acilen yök devreye girmeli ve üniversiteler ne zaman devlet ile maaş eşitlemesi yapacağının takvimini açıklamalı
  • reklamlara milyonlar harcayacaklarına personeline hak ettiği maaşı verseler kaliteleri artar.
  • yasa çıkarmakla olmuyor, takibinin de yapılması gerekiyor.

    devlet üniversitelerinde liyakatın sıfırlandığı bir süreçte, zar zor özel üniversitelerde yer bulabilen akademisyenler için çok önemli bir süreç. umarım yazılı bir karar olmaktan öteye gider ve denetimli bir istikrar sağlanmış olur.
  • kabul edilmeyecek bir durum. çıkarılan yasaların yürür hâle getirilmesi bu kadar zor olmamalı. her ne kadar türkiye'de koşullar buna pek izin vermese de; birer bilim yuvası olması gereken vakıf üniversitelerinin de bu konuda hızlı adımlar atmasını bekliyoruz.
  • bir vakıf üniversitesinin uzun yıllar hukuk müşavirliğini yapmış birisi olarak gelin size bu işler nasıl yürüyor, özetle, anlatayım.

    öncelikle bu vakıf üniversitelerinin her birinin kuruluş ve faaliyet amacı farklı;

    sabancı, koç, özyeğin gibi üniversiteleri bir gruba koyun; bunlar için hem bir prestij hem de iyi bir insan kaynağı söz konusu; azınlıktaki bu grup bu işe kâr elde etme amacıyla bakmıyor; bu üniversitelerin arkasında büyük sermaye var; kârlılık önemli ancak ilk neden değil.

    ikinci grupta ted üniversitesi, iktidarın gadrine uğramadan önce istanbul şehir üniversitesi, yeditepe üniversitesi ya da kapadokya üniversitesi gibi kurumlar var; bunlar, arkalarında, ilk gruba göre, büyük sermaye grupları olmaksızın, nispeten belirli idealleri hayata geçirmek için kurulmuş, kendi yağı ile kavrulan üniversiteler. kârlılık ilk gruba göre çok daha önemli ancak ilk neden değil; ilk neden kamu hizmeti.

    üçüncü grup ise bildiğiniz yüksek lise ya da dershanelerin yüksek versiyonu gibi düşünülebilir; tek amacı kâr etmektir; sahipleri bu kurumlara bir fabrikadan farksız bakar; öğrencinin etinden sütünden yararlanmak için yemekhaneleri, ulaşım servisleri, yurtları vb. hep aynı ailenindir; bu grupta kârlılık çok önemlidir; kamu hizmeti arka planda yer alır; isim verip de herhangi bir kurumu aşağılamak istemem ancak bu gruba hangi üniversiteler girer hemen herkes bilir.

    buradan yök denetimi konusuna gelelim; büyük bir kesinlik ve netlikle şunu bilin ki vakıf üniversitelerinin üzerindeki yök denetimi çok ağır, ciddi, yaptırımı olan ve korkutucu bir niteliktedir. hatta yök'ün demir pençesi o kadar kuvvetlidir ki türkiye'de, bence, üniversitelerin, yurt dışı seviyesine gelememesinin ilk nedeni budur. bu ayrı bir entry'nin konusu.

    gelelim başlığın konusuna; türkiye'deki en büyük yanlışlıklardan bir tanesi ben yaptım, oldu anlayışıdır. bu vakıf üniversitelerinin her birinin kendisine göre bır yıllık beş yıllık bütçeleri var; bunlar çocuk oyuncağı değil; detaylı şekilde hazırlanıyor; her bir yapının belirli bir gelir gider dengesi var. ne yaptı bu sefer kanun koyucu; pandeminin ortasında, yani vakıf üniversitelerinin gelirleri hatırı sayılır şekilde düşmüşken personel ve öğrenci maliyetini artırdı; yani bütçenin gelir kalemi azalırken, gider dengesine büyük bir darbe vurdu; olacak iş mi bu?

    üniversite öğretim görevlilerinin sözleşmeleri yıllıktır; her dönem sonunda yenilenir; böyle bir düzenleme getireceksen öncelikle paydaşlardan fikir alır ve tartışırsın, ardından aldığın karara uyum için de bir süre öngörürsün; önümüzdeki dönemden itibaren dersin yürürlüğe girecek, millet de buna hazırlanır.

    sonuç olarak keşke yasa yaparak sorun çözülse ama malesef bu mümkün değil.
  • bu kadar kötü ekonomik şartlar altında bu üniversitelerin böyle maas ödemesini beklemek hayal olur. neticede mecburen öğrenci ücretlerine zam yapmaları lazım çünkü.

    devletin görevi ücretlere karışmak değil, ekonomiyi düzeltip, maaşların doğal seyrinde artışını sağlaması.

    kanunla maaş arttırılıyor olsaydi,herkese benden 10 bin aylık maas....
  • bilip bilmeden konuşmayın. belli bir dönem benim de yolum buradan geçti maalesef. allah yeniden düşürmesin. o okullarda gerçekten çok kalifiye akademisyenler var, devlet üniversitelerinde kadrolar çok kısıtlı bu yüzden deneyim elde etmek isteyenler kendilerini bu canavarların midelerinde buluyorlar. çoğu akademisyen azıcık şerbetlendikten sonra çok daha iyi kurumlara geçiş yapıyorlar.

    ben başladığımda yeni mezundum, 2500 (yol ve yemek de yok) ile anlaşmak zorunda kaldım. ama müdür bana kurallarda esnek davrandıklarını, maaşım düşük olsa bile diğer okullarda yaşayacağım sıkıntıları yaşamayacağımı söyledi.

    böyle olmadı tabii.

    bu kurumlarda çalışanları mahveden yönetmelik, akademisyen kadrosu için zorunlu tezli yüksek lisans şartı konulması oldu. bu salak saçma okullar komik ücretlere yl mezunu bulamadılar. ne yaptılar peki? kadrolu eleman yerine ders saati ücretli adamlar almaya başladılar. dsü demek emek sömürüsü demek, lütfen meb'de hocalık ile kıyaslamayın bu durumu. gecenin körüne kadar derslere girmekten, yüzlerce, hatta binlerce sınav okumaktan ve hazırlamaktan, öğle arası bile yapamamaktan, yaz aylarında kuruş maaş alamamaktan ve devletin öğretmenlere sunduğu neredeyse hiçbir haktan faydalanamamaktan bahsediyoruz.

    kadrolular da çok daha iyi bir durumda değillerdi. birçoğunda yl olmadığı için normalde olduğu gibi daha iyi okullara sıçrayış yapamadılar yönetmelik sebebiyle. bu da bu kurum sahiplerinin "şimdi siktim ebenizi" diyerek hocalara vermiş olduğu tüm hakları ellerinden almalarına yol açtı. esnek mesai saatleri? verilen off günler? bunların hepsi tek tek rektörlük tarafından ellerinden alındı, raporlarla ve tutanak tehditleriyle hocalara işkence etmeye başladılar.

    cumhurbaşkan'ının bunu fark ettiğini ve buna karşı son iki yıldır belli bir standart çalışmaları içerisinde olduğunu biliyorum. geçtiğimiz eğitim yılının başında ticarethane eleştirisini yöneltmiş ve akabinde bu okullara yök tarafından "zorunlu minimum zam" uyarısı gönderilmişti. normalde 100 lira zam yapan kurum 500 lira yapmak zorunda kalmıştı. umarım devlet baskıları kesmez, şimdi bu okullar parayı vurmak için tıp fakülteleri açma derdinde, döviz için üçüncü dünya ülkelerinden öğrenci alımı vs. yapıyorlar ama çalışanına asgari ücret bile zor veriyor, ücreti geçtim dünyada cehennemi yaşatıyorlar. buna bir denetim şart artık.
hesabın var mı? giriş yap