• 5 yil uygulandiktan sonra tuberkuloz olmaniza neden olabilecek (bkz: kendimden biliyorum), felsefesinin degil ama eldeki seceneklerle uygulanabilirliginin sorgulanmasi gereken yasam bicimi. yani yapacaksanız düzgün yapın. yoksa veganliga uygun gıda cesitliligi sunmayan bir yerde, bulabildikleriniz, saglikli beslenmenize yetmeyebilir dikkat etmezseniz.

    veganlar ilginc ve bir o kadar da zalak standart sorulara maruz kalirlar ancak hepsine verilecek gecerli yanitlari* vardir;
    -deniz sakayigi yer misin?
    -seni sokmakta olan bir sivrisinege ne yaparsin?
    -antibiyotik kullanir misin?
    -proteini nerden aliyosun?
    -ne yiyosun ki sen o zaman ya?
    -canin istemiyo mu yemek? istiyosa neden yemiyosun ki?
    -hayvanlari cok mu seviyosun?
    unutulmamalidir ki, vegan bakis acisina gore veganligin tek bir acik noktasi olsaydi bile hicbir insan bunu uygulamaya kalkmazdi. yani elbette kendi icinde bir tutarliligi var, ve uzerinde hic dusunmeden akliniza esiveren sacmasapan sorularla tutarsizlik tesbiti yapmaniz biraz zor.

    yıllar sonra gelen ek:

    insan olmak, belli kusurlara sahip olmayı seçerek, o kusurlarla yaşamak demek. her yeni kuşak, önceki kuşakların bazı kusurlarını tesbit ederek, onları seçmemeye başlar. bu yaşam oyununun doğası gereği böyle olur. yıllar önce hemen herkes tarafından normal kabul edilen pek çok şey, şimdi kabul edilemez kusurlar olarak görülüyor. aynı şekilde, şimdi çoğu kişinin dalga geçtiği veganlık da, gelecekte hemen herkes tarafından kabul gören bir norm olacak büyük olasılıkla. ama büyük resme baktığımızda görülüyor ki, aslında insan olmayı, ve seçtiğimiz kusurların tadını almayı deneyimlediğimiz koca bir oyunun içindeyiz.

    zamanının özgürlük kahramanları, şimdinin "köle tüccarı ırkçı"ları konumunda. şimdinin de kimi olursa olsun (vegan olmadığı sürece), geleceğin "hayvanları öldürüp yemiş cani"si olacak. tanrılığa giden yolda, deneyimlenecek o kadar çok tarz var ki, adım adım hepsini deneyimleyip tadını çıkarıyor insanlık. birini deneyimlerken, önceki kusurlar canilik olarak kabul edilmek durumunda kalıyor.

    veganlara ve veganlığa duyulan tepki, gıcıklık da bundan kaynaklanır;
    "ne yani, sen bana cani mi diyorsun? benim cani olmamak için bunlardan bunlardan vazgeçmem gerektiğini, bu kadar benim için vazgeçilmesi zor olan şeylerden vazgeçmemin gerektiğini, yani cani olmamak için bana bu kadar uzak olan bir şeyi yapmamın gerektiğini söyleyecek kadar kendini benden üstün ve iyi kalpli mi sanıyorsun? e sen haklıysan ben sıçtım o zaman? gitti benim ego? evrimde geri kalmış cani bir mahlukat yaptı senin felsefe beni?"

    oyun olduğunu bilince ne değişiyor? seçtiğiniz ve seçmediğiniz kusurların aslında sadece "tarz"ınızdan ibaret olduğunu kabul ediyor oluyorsunuz.

    evet, ben, insan haklarını savunduğum gibi, hayvanların insanların sahip oldukları haklardan yoksun bırakılarak öldürülüp endüstriyel hammadde olarak kullanılıyor olmalarının canilik olduğunu da düşünüyorum. fakat, bazı insani kusurlarımın sorumluluklarını da üstlenerek, bazı caniliklere ortak olmayı seçiyor, bazılarına ise ortak olmayı seçmiyorum. neden? tarzım bu. neden? çünkü insan olmayı deneyimlemek için buradayım; kusursuz olmayı değil. yaşadığım çağda kendime şu an için yakıştırdığım bilinçli kusurlardan biri de -uzun bir süredir- et yemek. fakat bunun insani bir kusur olduğunu biliyorum. aynı, hayattaki diğer zevk veren her ama her şey gibi. çizgim yok mu? var. neden? neye göre orada o çizgi? neden bazı kusurlara evet, ama bazılarına hayır? çünkü tarzım bu. bu hayatı, bu çağda, bu insanlarla, bu şekilde deneyimlemeyi seçiyorum. fakat biliyorum ki gelecekte hemen herkes vegan olacak; benim de 5 yıllığına aralarında bulunmuş olduğum öncülerin seçimleri sayesinde yaratılmakta olan altyapının da yardımıyla. o zaman belki sinir sistemi olmayan hayvanlar seri üretilecek, ve kullanılmalarında etik olarak bir sorun olmayacak. kimse de sonuçta elde edilen ürün tamamen aynı olacağı için veganlığın felsefesini sorgulamayacak; aksine, herkes övünecek vegan bir toplumda ve bir vegan olarak yaşadığı için.

    o yüzden veganlara teşekkür edin. bir gün yediğiniz hambuger, aynı lezzette fakat canilik içermeden üretilmiş olacaksa, ve siz bunun vicdani getirisinden de tadından da yararlanacaksanız, bu, şu anda dalga geçtiğiniz veganlar sayesinde olacak.
  • vegan kisi, "etin tadini sevmedigi icin et yemeyerek kendine vejeteryan diyen tur "den cok daha fazla saygi duyulmasi gereken, cok daha az negatif elestiriyi hakeden kisidir.

    ben sahsen hayvansal urunlerin soframiza gelmeden onceki safhasini dusundugumde vegan olasim gelir hep.

    "et"i ele alalim. bu urunun elde edilebilmesi icin mezbaha adini verdigimiz katliam merkezleri kurulmus. bu tur yerlerde hayvanlarin gozlerini baglamayi falan birakin, canli canli ayaklarindan kancalara takarak siraya dizer, sonra da bir satir ile kafalarini ucururlar. o, "etinin tadini cok sevdigimiz kuzular" da bir 15-20 saniye cirpindiktan sonra can verirler. saniyorum ki boyle kanli bir manzaraya sahit olan cogu kisi artik et yiyememeye baslar. hayvanlari seviyor olmasina gerek yoktur zaten, eger cani ruhlu bir insan degil ise o menfur manzara hayati boyunca ara ara animsanir.

    et disindaki diger urunlerin elde edilmesi de hayvanlarin cesitli eziyetlere maruz kalmasina neden olmaktadir.
    yun elde edilmesi icin hayvanlar tras edilerek cirilciplak birakilmaktadir. bu yapildiktan sonra koyunlarin sicak yuvalarina geri donduklerini mi saniyorsunuz? karda kista yununun kalitesi dusene dek bu devam eder ve zamani gelince boynuna da satiri yer.
    birinin peruk uretimi icin bizi bir odaya tikip, sadece yemek ve su verip, sacimiz uzadikca da kolumuzdan bacagimizdan cekeleyerek, canimizin acimasi umurunda olmaksizin kafamizi tras ettigini bir dusunun. bu elbette bir insan uzerinde cok daha agir bir etki yaratacaktir fakat zavalli koyunlarin, kecilerin de bu durumdan memnun olduklarini hic sanmiyorum. (angora elde edilmesi icin o tavsanlarin ne sartlarda yasamak zorunda kaldiklarini gormustum televizyonda, ben olsam olmeyi tercih ederdim.)

    yumurta, sut ve benzeri seylerin uretimi icin de hayvanlar uygunsuz sartlarda pis odalara hapis edilip kotu sartlarda muhafaza edilmektedirler. ictigimiz sutleri de koylerimizin o tatli yasli nineleri sagmiyor emektar elleriyle. hayvanlara makineler takip, son damlasina kadar bosaltiyorlar ne var ne yoksa.

    bunlar cogu insanin umrunda olmayabilir fakat hayvanlari seven ve canli turlerini ayirmadan hepsine saygi duyan insanlar da vardir yasadigimiz gezegende. bunlar ne kaciktir, ne de aptal. yalnizca dunyaya bakis acisi farkli olan bu insanlari turlu sifatlarla anip, essegin bi tarafina su kacirmislar ibaresiyle cirkinleyen kisiler, tum bu yersiz sozleri sarfetmeden evvel oturup bir kez daha dusunmelidirler. her insan kendi sectigi yasam bicimini benimser ve diger insanlara da, (sayet bu yasam bicimi diger canlilarin yasamlarina mudahele etmiyor ise) yalnizca saygi duymak ve susmak duser.

    tuhaftir insan insani anlamakta da gucluk ceker. hele ki ulkemizde anlayisli olma seviyesi yerlerde surunur.
    gerci kopekleri sevmedigi icin olduren manyaklari nasil da anlayisla karsilarlar... bu mudur dogru olan? ve veganlik midir yanlis?

    evet vegan olmak zordur, zahmet ister, omur ister.
    ben bir vegan bilirim, hasta oldugu zaman sentetik ilac kullanmaz. nedeni ise bunun gibi seylerdir:
    http://www.planet-of-covance.com/
    o kisi o ilaci kullanmayarak, su an yine bir insan kadar dogal ortaminda yasam hakki varolan hamile bir maymununun buz gibi bir kafes icinde, zehir kokan laboratuvar ortaminda olmeyi beklemesine tepki gosteriyor, verilen zehiri yutmasi icin o maymunun arkada kollarini birlestirirken acimasizca kiran zihniyete prim vermiyor. insanligin turlu pisligini protesto ediyor, bu ugurda da belki sagligini feda ediyor. bunu anlayamiyor musunuz?

    inanin o vegan, eger hayvan haklari beyannamesinde belirtilen maddeler tum dunya uzerinde gecerli kilinsa, sutunden yumurtasindan faydalandigimiz hayvanlar huzurlu olacaklari ortamlarda muhafaza edilse, canlilar siddet gormese ve cektikleri aci minimuma indirilse, belki yine et yemeyecektir fakat sirtinda sicacik yun hirkasiyla oturacak, aksam yatmadan evvel de sutunu icebilecektir.

    gerci insanligin turlu cirkefinin yaninda bu da nedir ki? nedir bu vegan? kacigin teki degil mi?
  • buraya not düşülsün, dünya da yiyecek hayvan kalmasa, sırf bitkisel beslenip vegan olacağıma, veganları yer yamyam olurum, o kadar gıcığım bunlara.
  • biz vegan diyoruz, tdk dogrusu vejan diyor. ben halen vegan diyorum. yakin arkadasimin annesi kiymali pide yaptirmisti, onu hatirliyorum. "ben etli bir sey yemek istemiyorum." dedim sofrada. yersin yersin dediler. en son o gun yedim hayvan etini. sonra en ufak sorun yasamadan ve tereddut etmeden et yemekten vazgectim. tamamiyle tercih. kararimi etkileyen ise bir hayvanin yemek icin oldurulmesinin sacmaliginin surekli kafamda donuyor olmasiydi. bu dusuncemi saglam bir zemine oturtmak icin onumde bircok sebep vardi. hayvan haklari icin calisiyordum, normalde muhatap olmayacagim bayagilikta insanlarin cemkirmelerini alttan aliyordum, ebeveyn kopyasi hayvan dusmani cocuklara oturup hayvanlari anlatmaya calisiyordum. tum bunlari yaparken kedi, kopek, kus, su kaplumbagasi ve turevleri evde bakilabilecek hayvanlarin disindaki hayvanlarin yasamlari daha mi degersizdi benim icin? yavas yavas bunu sorgulamaya basladim.

    cocuklugumuzda kurban hep gozumuzun onunde kesilirdi. kesilmeden once gider severdim hayvani, kesildikten sonra etini yerdim. turk ve islam kulturunun urunu beslenme aliskanligi buydu: sut icmezsek boyumuz uzamaz, et yemezsek unutkan oluruz, yogurt yemezsek kemiklerimiz guclenmez, bal enerji verir, yumurta da omlet icin var zaten. hayvanlari iyi tanidikca, hislerini disavurumlarina tanik oldukca dugum cozuluyor. o yasa kadar hic sorgulamadigim beslenme aliskanligimi gozden gecirir olmustum ki bu bir anlamda dogruyu aramak anlamina geliyordu.

    etyemez olduktan sonra pek bir sey degismedi. lakto ova vejetaryendim ama gene ayni hayvanlari somuruyordum. bu da epeyce devam etti. yurt disinda hayvan haklari savunuculari ve derneginden iki kisi ile ogle yemeginde ulkedeki hayvan haklari koruma faaliyetlerini konusmak icin bir araya geldik. ikisi de vegandi. bir suredir kafamda belirenler o gun netlesti. boylece etten sonra once peynir yememeye basladim. yemeyi istemedigim halde yedigim yogurt icin "yogurt yemezse kemikleri derhal eriyecek" sendromunu da uzerimden attim. sonra elim ambalajlara gitmeye basladi, hayvansal gida var mi diye kontrol eder olmustum. varsa almiyordum. zaten ve maalesef, paketlenmis her seyin icine sut, sut tozu ve/veya yumurta koyuluyor. uretimi ve tuketimi kolaylastirmak icin her turlu yol acik. okuduklarimin, dikkat ettiklerimin yanina seyrettiklerimi de ekledim. yavas yavas yeni beslenme aliskanligi edindim. aslinda o kadarcik bilgi birikimi ile bile kendiliginden oldu. zaten beslenme diyetinizdeki degisiklik yasam biciminize de yansiyor; ki soz konusu veganlik gibi tur ayrimciligina tamamen karsi bir yaklasim olunca aksi imkansiz hale geliyor. cok net esasinda: hayvan ve doga istismarina ve somurgeciligine hicbir yerinden bulasmak istemiyorum. ne yedigim, giydigim sadece benim sorumlulugumda ve benim icin dogrusu bu.

    sebze, meyve, baklagiller, tahil urunleri ve bitkisel yag ile besleniyorum. damak zevkini zorlamadan yeni tariflerle gayet lezzetli yeni yemekler kesfediliyor. mevzu etyemezlik olunca yazmak lazim gelir; soya urunlerini de yiyorum. abartmadan. ornegin, soya etinden tiksiniyorum ama soya sutune bayiliyorum. atistirmalik olarak kuruyemis ya da meyve. markette parlak ambalajlarda kasanin yaninda sunulan hicbir seyde gozum kalmiyor. jelatin iceren yiyecek ve icecekler (seker, draje, meyve suyu vb.) bunlara dahil. bunlarin hepsinin vegan beslenme diyetine uygun alternatifleri yurt disinda kolayca ve ucuza bulunabiliyorken burada neredeyse hic yok. olanlar da zaten agzimi acik birakacak kadar pahaliya satiliyor. diger yandan kozmetik ya da kozmetik sayilabilecek kremlerin; bitkisel icerikli olanini ve uzerinde hayvanlar uzerinde test edilmedigi yazan denklerini tercih ediyorum. ayni sekilde kiyafetlerin etiketlerine de bakmadan almiyorum.

    ben, ben, ben oldu. cunku "vegan"i ancak bu sekilde anlatabilirdim. "sen yemeyince o hayvan kesilmiyor mu?" diyenler, oturduklari yerden harekete gecen insanlari durdurmaya calismaktan ve basarisiz olmaktan baska bir sey yapmiyorlar. vegan olmanin ahlaki temellere dayandigini dusunmuyorlar. ki hayvansal gidalarin uretim kosullarinin tiksindirici halinden bi'haber olup "marjinal olmak icin ya hep bunlar." diyenler icin daha acik anlatamazdim sanirim. hayvanlarin sutunun sadece bebekleri icin oldugunu dusunuyorum; kurkleri doga kosullarina uyum saglamak icin, etleri oldukten sonra lesciller beslensin ve ekosistem devam etsin diye var. gunluk hayatta kullanilan bircok esyada hayvanlarin vucutlarindan parcalar oldugunu bilmekle beraber her zaman alternatifini ariyorum.

    beri yandan saglikli beslenmekten ote, beni konunun vicdani ve etik yonu ilgilendiriyordu baslarda. (ekleme) bunu da bir sure sonra asiyorsunuz ve neden saglikli beslenmeyip kendime eziyet edeyim ki diye dusunuyorsunuz. 6 ayda bir kan tahlili yaptirmam uygunmus. ilk tahlilimi yeni yaptirdim. beslenme degisikliginden kaynaklanan herhangi bir sorun cikmadi. ancak biliyorum ki en ufak bir sorunda "iste yeseydin boyle olmazdi." insanlari ileri geri konusacak. juve'nin daha once dedigi gibi; cunku biri cikiyor ve bugune kadar uygun gordukleri beslenme seklinin aslinda baska turlusu olabilecegini gosteriyor. kendilerini asagilanmis mi hissediyorlar nedir bilemiyorum tam olarak. kendilerini elestirmekten cekiniyorlar ve onlardan farkli tercihi olana saldiriyorlar.

    dunyadaki tum insanlarin ayni anda vegan olmasini beklemiyorum elbet. ancak gercekci olarak; tum insanlarin vegan oldugu bir dunyada yasamak mumkun olabilir.

    duzeltme: ara sira donup bir yerlerine bir seyler ekliyorum. bazen toptan silip bastan yazasim geliyor. surekli gelisiyoruz efendim, durduramiyoruz (:
  • veganlığı tartışırken hayvanlar için etik açıdan değerlendiriyoruz, veganlığın ekolojiye etkilerine ve sağlığa olan etkilerinden bahsediyoruz. bu konular dışında zaman zaman değinilmeyen bir grup daha var: hayvancılık sektörü çalışanları. bu sektörün çalışanlara ve topluma nasıl bir etkisi var?

    iş güvenliği açısından riskli bir iş olduğu biliniyor zaten ama psikolojik olarak da başa çıkması oldukça zor bir iş. bu meslek grubundaki insanların psikolojik profilleri değerlendirildiğinde; psikolojik durumlarının iyi olmadığı tespit edilmiş [1].

    mezbaha çalışanlarının post-travmatik stres bozukluğundan da muzdarip oldukları ve bunun onların yaşamını olumsuz etkilediği biliniyor. bu tür travmatik olayların aile içi şiddet, öfke kontrolü, madde bağımlılığı gibi sorunlara sebep olduğu daha önceki araştırmalarda tespit edilmişti. bu sektördeki insanların, çalıştıkları iş sebebiyle suça da daha yatkın oldukları da tespit edilmiş [2]. çalışanların hali hazırda patolojik bir yatkınlıkları var ise, böyle bir ortamda bulunmanın patolojinin güçlenmesine sebep olabileceğini tahmin edebilirsiniz.

    bu tür bir işte çalışmak, ne kadar naif ve sevgi dolu bir insan olsanız dahi işin doğası gereği belli başlı başa çıkma mekanizmaları geliştirmenizi gerektiriyor. 2016 yılında yapılan bir araştırmaya göre mezbaha çalışanlarının değerlendirilmesi için kendileriyle röportaj yapılmış ve işleriyle alakalı sorular sorulmuş.

    kimisi yaptığı işten büyük suçluluk duyuyor ve işe başladıklarında çok üzgün oluyorlar, daha sonra ise bu durumu kabullenip sinirli ve agresif bir hale bürünüyorlar. kimisi öldüğünde yaptıkları için muhakkak sorguya çekileceğini düşünüyormuş.

    başa çıkma mekanizmaları yeterli olmuyor maalesef ve çalışanların düşünce yapıları da büyük değişime uğruyor: "meyhaneye gidiyorsun, dövebileceğin insanlar arıyorsun. benim için çok karmaşık. öyle ki seni karını dövmeye, çocuklara, hayvanlara saldırmaya itebiliyor" demiş bir çalışan. "geçen akşam kesimhanede bir mevzu oldu. bayıltma bölümünde çalışanlardan biri yanlışlıkla bir arkadaşını yaralamış. sebep olan kişi 'kazaydı' deyip geçmiş, özür dahi dilememiş ve dönüp önündeki hayvanı kesmeye devam etmiş" [3]. maalesef böyle durumlar kesimhane çalışanları arasında sık sık karşılaşılabiliyor ve çalışanlar yavaş yavaş empati kabiliyetlerini kaybediyorlar, desensitize oluyorlar.

    ülkemizde gerçekleşmiş olduğu için bir araştırmaya [4] özellikle dikkat çekmek istiyorum. diyarbakır'daki mezbaha (kesimhane) çalışanları, kasaplar (parakende işletmeler) ve aynı şehirde yaşayan büro çalışanları (kontrol grubu) üzerinde 90 soruluk bir psikolojik semptom tespit testi (scl-90-r belirti tarama testi) uygulanmış. test sonuçlarından çalışanların psikolojik hastalıklarının ne kadar şiddetli olduğu küresel (semptom) şiddet endeksi (bir tür skor) olarak ortaya çıkıyor.

    mezbaha çalışanlarının ve kasapların kontrol grubuna kıyasla daha yüksek psikopatolojiye sahip oldukları tespit edilmiş. kesim ile doğrudan uğraşan mezbaha çalışanlarında daha yüksek olmakla beraber, kasaplarda da normal ölçütlerin üzerinde psikopatoloji tespit edilmiş. lakin kontrol grubu olan büro çalışanlarına kıyasla, bu iki grubun patolojilerinin psikiyatrik yardım almalarını gerektirecek düzeyde; somatizasyon, obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete, psikotizm ve öfke-düşmanlık (anger-hostility) açısından yüksek skorlara sahip oldukları gözlemlenmiş. bu araştırmada kontrol grubunun büro çalışanları olmasının yeterli olmadığını savunan mesajlar aldım. evet, farklı meslek grupları da eklenebilirdi. ama bu araştırma zaten kendisinden önce yapılmış araştırmaları doğrular nitelikte olduğu ve çalışanların global severity index değeri normalin üzerinde olduğu için buna çok takılmamak gerekiyor. bir de psikolojisi hali hazırda bozuk olduğu için insanların bu işe yöneliyor olmaları ihtimali de var. psikolojik bozukluklarının sebebinin bu işte çalışmalarının sonucunda mı oluştuğu yoksa bu işe yönelmelerinin sebebinin psikolojik bozuklukları mı olduğu ise henüz tespit edilmiş değil. lakin yatkınlığı olan insanların, bu işte çalışmaya devam ettikleri taktirde psikolojilerinin daha da bozulacağı kesin.

    buradan hareketle bu sektörün yalnızca ilk paragrafta yazmış olduğum etkilerinden değil aynı zamanda da çalışanlar için etkilerini gözetmek gerektiği sonucuna rahatlıkla varılabilir.

    kaynakça:

    1 - leiblera h. jessica (2017) prevalence of serious psychological distress among slaughterhouse workers at a united states beef packing plant. work, 57(1), 105–109. doi: 10.3233/wor-172543

    2 - fitzgerald, a. j., kalof, l., & dietz, t. (2009). slaughterhouses and ıncreased crime rates. organization & environment, 22(2), 158–184. doi: 10.1177/1086026609338164leibler, j. h., janulewicz, p. a., & perry, m. j. (2017).

    3 - victor, k., & barnard, a. (2016). slaughtering for a living: a hermeneutic phenomenological perspective on the well-being of slaughterhouse employees. ınternational journal of qualitative studies on health and well-being, 11(1), 30266. doi: 10.3402/qhw.v11.30266

    4 - emhan, a., yildiz, a. ş., bez, y., & kingir, s. (2012). mezbaha ve et perakende işletmelerinde çalışan kasapların psikolojik durumlarının karşılaştırmalı olarak araştırılması. kafkas universitesi veteriner fakultesi dergisi. doi: 10.9775/kvfd.2011.5494
  • hayvan ürünü yemeyen ve kullanmayan kişi. gerçek bir vegan asla süt içmez, dondurma, çikolata, bal, yumurta, yoğurt, peynir, vs. yemez, et but falan haşa zaten; ayrıca yün, deri, angora, kaşmir falan da giymez.

    edit: 2015 itibariyle neredeyse her çeşit gıdanın (süt, peynir, yoğurt, çikolata, dondurma, vs.) bitkisel kökenli ikamesi bulunabiliyor. vegan olunca sırf otla besleniliyor gibi bir intiba yaratmışım, sacmalog'un ricası üzerine düzeltiyorum.
  • kendilerince birşeyleri korumak, birşeylere karşı koymak, birşeyleri engellemek için hayat tarzlarından, alışkanlıklarından kendi istekleri ile kimseye hiçbirşekilde zarar vermeden vazgeçtikleri halde neden olduğunu anlamadığım bir şekilde çevreleri tarafından eleştiri yağmuruna tutulan insanlardır.
  • bitkilerin acı çektiğine dair iddiaların dolaştığı başlık.

    biyolojide akıl yürütme için en faydalı yöntemlerden biri evrimsel süreçleri gözden geçirerek tümevarım yapmaktır.

    bir canlıda sinir sisteminin evrimleşmesinin ana faktörü hareketliliktir. hareketlilik; yiyecek bulmak, üremek ve kendisine rakip olabilecek canlılardan hem o anda hem de ileride kaçınabilmek için elzemdir.

    hareket edemeyen bir canlının acı çekebilme yetisine sahip olması evrimsel olarak mantıklı bir strateji olmaz. bitkiler acı çekmez ama doğadaki bütün canlılar gibi dış uyaranlara tepki gösterirler, göstermeselerdi canlı olarak kabul edilmezlerdi.

    bir hayvan yaşamını tehdit eden fiziksel (fiziksel olduğunu özellikle vurgulayalım) bir etkiye maruz kaldıysa, vücudu buna tepki gösterir. doku hasarını tamir etmek amacıyla birçok yolak aktif olur. yolaklar; biyolojik mekanizmaların, proteinlerin ve diğer biyolojik moleküllerin birbiriyle etkileşime girmesi suretiyle, hücrede birtakım değişikliklerin gerçekleşmesini sağlayan bildirim sistemleridir. örneğin doku hasarını tamir etmekle alakası olmayan ama bilmeyenler için anlamalarını sağlayacak insülin yolağı: kana verilen insülin vücuttaki insülin reseptörlerine bağlanır ve insülin yolağı, reseptörün altındaki bazı sinyal molekülleriyle etkileşime girerek aktif olur. görsel

    doku hasarını tamir etmenin yanı sıra vücudun vermesi gereken tepkilerden biri de tehlikeli uyarandan uzaklaşmak için derhal harekete geçilmesidir. çünkü yeteri kadar çabuk hareket edilmezse hasar geri dönülemez seviyeye gelebilir veya ölümle sonuçlanabilir.

    acı hissetmenin fiziksel süreci olduğu kadar bilişsel (bilgi işleme) süreci de bulunmaktadır. sinir sistemi yalnızca anlık tepki vermek ve tehlikeden kaçınmak üzerine çalışmaz. aynı zamanda edinilmiş bilgiyi de ileri zamanda hayatta kalma ihtimalini yükseltmesi açısından tutmak gerekir. ders alamayacağın acıyı neden çekesin?

    yukarıdaki entry'de kaynak olarak yazılmış bir popüler bilim dergisinde birkaç makale derlenmiş ve bitkilerin acı çekebildiğine dair iddialar bulunmakta. bu makale yazarlarının öne sürdüğü bir iddia olmaktan çok uzak ve yanlış yorumlamanın sonucu. kaynak olarak kullandıkları makale şurada. yorumlayalım.

    bitkinin yaprağındaki bir kesik kalsiyum dalgalanmasına sebep oluyor. bu çok hücreli canlılarda bilinen bir olgu. kalsiyum hücre içi ve hücreler arası mesaj iletimini sağlar. kalsiyum, hayvan vücudunda hormon yolaklarında sinyal transdüksiyonunda rol oynamaktadır (daha önce bahsettiğim yolak sistemi).

    sinir sisteminde, nöronlar arası ise sinyal iletimi vardır. sinyal iletimi bilginin işlenmesini sağlar ve nöronal voltaj değişiklikleri bazında gerçekleşir. tabii kalsiyum iletimi beyinde glial hücrelerde yerel durumu genele haber vermek için de bulunuyor. ama buradaki amaç lokal bilgiyi hem hücre içinde yaymak hem de diğer hücrelere bildirmektir. bildirimle bilgi işleme süreci farklı olgulardır ve acı çekme süreci bilginin işlenmesiyle alakalıdır.

    bitkilerde sinyal iletimi (bilgi işleme amacıyla voltaj değişikliği) yoktur. bitkiler tepki verme amacıyla voltaj sistemleri kullanıyor olabilirler ama, bu onların bunu sinyal iletimi veya bilgi işleme amacıyla kullanıyor oldukları anlamına gelmez. çünkü sinir sisteminde voltaj değişiklikleri elektrik hattıymış gibi kendisiyle aynı türden hücrelere aktarılarak iletilebilir ve böyle bir şeyin gerçekleşebilmesi için de o amaç için özelleşmiş hücreler gerekir (nöron).

    bitkilerde nöronal sinyal iletimi yerine sinyal sinyal transdüksiyonu ve hormonal iletim vardır (bildirim). bu tür bir bildirimin yayılması 2 dakika kadar sürüyorsa, bu bir acı çekme süreci değildir haber verme sürecidir ve bitkilerdeki durum böyle. acı çekme süreçlerinin daha hızlı olması gerekir.

    buradaki sistemin amacı bitkide zarar gören kısmın lokal sinyaller göndererek canlının tümüne doku hasarından haberdar etmesi ki ona göre tamir için kaynak sağlanabilsin, genler aktif olsun ve protein sentezi başlasın. yani aslında acı sinyali olmaktan ziyade hormonal bir sinyal. parmağınızı kestiğinizde aktif olan koagülasyon yolağı gibi.

    bu arada, bitkilerde bu süreçten sorumlu olan reseptörün glutamat reseptörü olması ve bunun sinir sisteminde öğrenme ve hafıza süreçlerinde rol oynaması evrimsel şartlar altında fonksiyonel olarak iyi muhafaza edildiği gerçeği dışında bir şey teşkil etmez. bu sadece bitkilerde primitif bir tepki verme sisteminin olduğuna dair kanıt gösterir. acı çektikleri anlamına gelmez. acı gibi kompleks süreçler çok daha kompleks anatomik yapıların, sistemik organizasyonun ve plastisitenin yokluğunda gerçekleşmez bunun için de nöronlara ihtiyaç vardır. bitkilerde durum böyle.

    acı gibi bilişsel sistemlerde bilginin işlenmesini gerektiren bir sürecin gerçekleşebilmesi için öğrenme, hareket etme ve gelişmiş algı sistemlerinin varlığı da şarttır. bunlar bitkilerde olmamakla beraber, bu araştırma yalnızca bitkilerde uzak-mesafeli bildirim sisteminin olduğunu gösterir.
  • hiçbir zaman vegan olmayacağımı bildiğim halde hakkında bilgi toplamayı sevdiğim kavram. bir ara vejetaryen olmayı denemiş yapamamıştım ama o kapı benim için hep açık gibi. zira hayvanların sömürü sistemini bile bile et yemek vicdanen beni rahatsız ediyor. bir kalıba girmeden, yüzde yüz böyle olmalıyım demeden de bir şeyleri azaltabileceğimizi, dönüştürebileceğimizi düşünüyorum. hiç değilse hayvanlardan yapılan giysi, aksesuar, cilt bakım ürünlerini bırakabilirsiniz çünkü yerine konabilecek onlarca, yüzlerce alternatifleri var.

    sadece veganlar için değil bir grubun üyelerine sebepsizce saldıran insanları da anlamıyorum. bırak isteyen vegan olsun sana ne? ciddi ciddi kendini vegan argümanları çürütmeye adayanları görüyorum başlıkta. et üretimi ve hayvanları bu uğurda çoğaltıp çoğaltıp kullanmak çok sürdürebilir değil oysa. onların yemlerine, sularına, ilaçlarına harcanan miktarlarla dünyayı doyurabilirsin. kaldı ki işin içinde sera gazı vs. de var.

    yalnız veganlara katılmadığım tek nokta ürünlerin çok kolay ve ucuza elde edilebilir olması. kaju yoğurdu diye bir şey gördüm bugün mesela. en son ne zaman kaju yedim onu bile hatırlamıyorum. badem, soya, tofu derken gıdalar ciddi pahalı. (et ucuz mu diyenler olacaktır. et de yiyemiyorum zaten hfgh)

    debe editi: böyle bir entry ile debeye girmiş olmam gerçekten önemli bilgiler paylaşan arkadaşlara haksızlık gibi geldi şu an.* bir iki bir şey eklemek istedim.

    -yediğiniz etler mutlu mesut kırlarda koşturan, ömrünü şahane geçiren sağlık dolu hayvanlardan gelmiyor. çoğu yaşamını hareket edemeden, gün ışığı görmeden, ailelerinden uzakta bir mezbahada tamamlıyor. acımasızca sürükleniyor, boğazı kesiliyor, kafalarına vuruluyor, işkence görüyorlar. hiçbir canlı bu vahşeti hak etmiyor bana göre.

    -hemen hemen hepsi hisli hayvanlar. üzülme, sevinme, mutlu olma, acı çekme gibi ortak duygularımız var onlarla. kendilerini ifade edemedikleri için bir şey hissetmediklerine inanmak işimize geliyor.

    -çoğumuz ya hep ya hiç felsefesiyle hemen hemen tüm hayvansal ürünlerden yararlanıyoruz. oysaki dediğim gibi çoğu şeyin alternatifi var. deri ceket , ayakkabı, kürk gibi ürünleri kullanmamak bizim elimizde.

    -markete gittiğimizde salam, sucuk, sosis almak yerine çok daha sağlıklı ve hiçbir hayvanın ölümüne yol açmayan kuruyemişleri, meyveleri, baklagilleri tercih edebiliriz.

    -hayvanlar bizim onları yememiz için var düşüncesi inanılmaz bencilce. başka gezegenlerde bizden üstün varlıkların olup olmadığını bile bilmiyoruz. birinin günün birinde çıkıp "insanlar bizim enerjimiz için varlar" demeleri gibi bir şey.* enerjiyi pek çok kaynaktan sağlamak mümkün.

    2020 yılında herkesin tabağındaki etin zorla elde edildiğini, kendisine gönüllü olarak ulaşmadığını idrak etmesi gerekiyor. hayatta kalmak için her şeyi yemek zorunda değiliz. hele ki bu çağda. bir zamanlar kölelik sistemi olağan sayılıyordu. bugün bunun ne kadar insanlık dışı bir şey olduğunu farkındayız. çin'de insanların köpek yemesi ne kadar normal sizin için? bir şeyin yerleşik yaşamda sık sık tekrarlanması onun doğru ve etik olduğu anlamına gelmemeli.
  • veganlar kendi sitelerinde b12,

    http://www.vegansociety.com/…q&faq_op=view&faq_id=7

    protein,

    http://www.vegansociety.com/…q&faq_op=view&faq_id=8

    demir kil yun gibi konularda aciklamalar yapiyorlar. onlari da okumadan net bir yargiya varmak dogru olmaz gibi geliyor.

    http://www.vegansociety.com/html/food/nutrition/

    sahsi kanaatimce, veganlik degilse de, vejeteryanligin ya da agirlikli olarak sebze tuketiminin, et ve hayvansal urunleri azaltmanin sinirli kaynaklar evreninde kaynak manyagi hayvan uretiminin azaltilmasi dunya ekonomisi ve ekonomiler icin faidesi sonsuzdur. yakin tarihe kadar cin ve japonya gibi cografyalardaki halklarin cogunlugunun omurleri boyunca hayvansal urunlere uzak yasadiklarini da goz onunde bulundurursak, toplu halde veganligin "yikim" dogruracagi cikarimina gitmenin cok da dogru olmadigini goruruz. lakin bahsi edilen orneklerde her ne kadar hayvansal gida yok denecek kadar az tuketiliyor idiyse de, bu hayvan yememek konusunda bir gayretin degil, hayvansal urun bulamamanin bir neticesi imis. hatta canton bolgesinde cinlilerin sican, yilan, at, essek, bocuk ne bulurlarsa yemelerinin de bir sebebi budur.

    bunun yani sira baska kulturlerde de veganligin yaygin olarak uygulandigini goruyoruz. jainizm geregi de hayvansal gida tuketilmez, ama bu jainistlerin soyunu tuketmeye yetmemis. bunun sebebinin de hayvansal gidasiz yasayamayanlarin jain gen havuzundan dusmesi, hayvansal gida olmadan yasayabilenlerin tutunabilmesi ile acikliyorum kendimce. onu da not duseyim.

    netice, vegan olan b12sine dikkat edecek, ara sira protein takviyesi yapacak (ki gerek yok diyor israrla veganlarin referans verdigi arastirmalar) saglikli kalacaktir. kendilerine bu sebepten killanmayi, sarlamayi dogru bulmuyorum. sinir sistemi olan canlilara zarar vermeyeyim anlayisina ise saygim sonsuz. bu konudaki hassasiyetin de "et yemeyi barbarca buluyorum" ile sinirli kaldigini sanmiyorum. et yeme pratigi sebebiyle hayvanlarin barbarca muameleye tabi kalmasi bence temel belirleyendir. hayvanlara sistematik olarak iskence uygulayan bir duzeninde "insanin kendini ustun gormesi", "dogal prosesten kopma cabasi"ndan ziyade suni metodlara karsi bir isyan ile anlamlandirilabilecegini dusunuyorum.

    ama yarim ekmek doner ile yetismis birisi olarak bu adetlerden vazgecmek konusunda oldukca bencil davrandigimi da red edecek degilim. et ariyorum,buldum mu yiyorum, ama soya eti ile normal et ayriminda kaldigimda artik soya etini tercih ediyorum.hem tadi daha guzel geliyor, hem de bir nevi kurtarma yazilisi. vicdani masturbasyon.
hesabın var mı? giriş yap