• kanadali yönetmen david cronenberg in yönettigi, 82 yili yapimli film... bence yönetmenin en iyi filmidir. [bu entry'nin gerisi bir hayli spoiler icerir ona gore]

    en basit anlamda uc tema goze carpar videodrome'da; insanin varligi, psikolojisinin siddet ve sekse olan tutkusu (varoluscu dilemma), onun insan uzerinde yarattigi yikici etki, rahatsizlik, degisim (paranoya), bu tutkunun egemen bir guc tarafindan kontrol amacli kullanilmasi (komplo teorisi). bu konulari merkeze koyar videodrome, belki medya ve dusunce kontrolunu elestiren bir film olarak ozetleyebiliriz ama bu yeterli olmaz. filmin uzerine egildigi psikolojik, fizyolojik (vucut-mekanik iliskisi) ve de sosyolojik bir cok derin konuyu gozden kacirabiliriz. filmdeki profesor o'blivion karakteri gercek hayatta da bir "medya gurusu" olarak gorulen marshall mc luhan 'dan adapte edilmistir. filmdeki profesor o'blivion'un toplum ve de videodrome uzerine yaptigi aciklamalar, gunumuz toplumuna rahatca uygulanabilir. filmde soyledigi gibi; gun gelecek videodromedaki yada sanal dunyadaki gerceklik, gercek hayattan daha gercekci olacaktir (cok gercekci bir cumle oldu bu arada). gunumuzde reality showlarin ve internetteki sanal dunyanin hayatimizdaki onemi buna ornek gosterilebilir, belki de bu tur yeni bir gerceklik-reality'nin baslangicidir. ayrica bu vizyon sahibi profesorumuz ilerde herkesin, hem kendi isimleri hem de videodromedaki isimleri olarak, birden fazla isme sahip olacagini belirtmisti. gunumuzde nerdeyse herkes bir nickname'ine, bir login name'ine yada e-mail adresine sahiptir (nerdeyse 25 yil once yapilmis bir film icin cok ilginc bir saptama bence).

    genel olarak bakinca insan psikolojisini mercek altina yatirir videodrome. filmin kahramani max renn'in gozuyle onun bilinc altinda gezinmekteyizdir bir anlamda. bu gorsel olarak da kendini gosterir. filmdeki kapilarla max'in yasadigi degisim arasinda onemli bir alaka vardir. degisik sahnelerde bir yere acilan yada kapali duran kapilar o durumda max'in icinde bulundugu ya da bulunacagi durum hakkinda ipucu verir, onun psikolojik durumunu simgeleyen bir tur metafordur. en bariz ornek (aman allahim spoiler vermeden duramiyorum) is ortaklarinin olduruldugu sahne, max binayi terk ederken arka plandaki isciler binanin kapilarini degistirmektedirler o anda. max'de zaten kisiligini, varligini degistirmek uzeredir, kendi vucut ve aklini new flesh ile degistirecektir. filmde gorsel olarak boyle kullanilan ikinci bir unsurda cesitli isaret tabelalari. kritik sahnelerde onemli olan seyleri gostermektedirler bu isaretler (bu kadar spoiler yeter, bunlari da kendiniz bulun).

    kahramanimiz max'in degisimi uc asamali olarak bize sunulur: onu tanidigimiz, bastirilmis siddet ve sex tutkularini gozlemledigimiz ilk bolum -ki burada videodrome ile tanisir. halusinasyonlarinin basladigi ikinci bolum. bu halusinasyonlarin fiziksel olarak max ile birlestigi, karnindaki vajinal acikligin peydah oldugu, yani bir anlamda new flesh ile tanistigi ucuncu bolum. bu seviyede max yeni bir insan olarak metamorfoza ugrar. zaten bu degisimi tamamlamak icinde intihar eder.

    filmi seyrederken unutmamak gereken bir sey vardir: biz sadece max'in bildigi seyleri bilmekteyiz. gercekligin kendisine guvenemeyiz cunku alginin kendisine guvenemeyiz (reality cannot be trusted because perception cannot be trusted). max'in halusinasyonlari hangi dereceye kadar gercektir, videodrome'u ilk defa seyredip etkisi altinda kaldiktan sonra max'in gercekligini mi yoksa halusinasyonlarini mi seyretmekteyiz?.. filmin bir yerinde bir baslik takip halusinasyon gormeye baslar max ama ondan sonra basligi cikardigini gormeyiz filmde. fakat filmin sonraki sahnelerini -intihar sahnesi dahil- gercek gibi algilayip seyrederiz.. bunun gibi bi yigin kucuk detay var filmde.. o yuzden dikkatli seyretmekte yarar vardir. (evet spoilerlardan bir baska demet)

    teknolojinin insan evriminde yeni bir inanc sistemi olarak yer alacagi konusu filmin alt temalarindan biridir ayrica. insanin evrimi icersinde teknojiyle butunlesmesi, bu teknolojinin insanin bilinc ve inanc sistemini etkilemesi, hatta yerine gecmesi filmin onemli konularindan biridir (bu konu yonetmenin nerdeyse 20 yil sonraki filmi olan existenz'de daha kuvvetli islenir aslinda (bkz: existenz/#5155550) ). videodrome'da bunun ciliz izlerini sezebilirsiniz ama videodrome degisik konulari bir butun olarak ele almaya calisir. filmin degisik katmanlari vardir, tipki insan psikolojisinin degisik katmanlari oldugu gibi. bu cok katmanlilik filmin hem en guclu hem de en zayif yanidir, bazen konu butunlugunde tutarsizlik sezmenize yol acar.. bu filmin kotu oldugunu gostermez, sadece seyircinin diger filmlere gore daha cok emek ve dusunce harcamasini gerektirir. ayrica filmin senaryosunu cekimler esnasinda nerdeyse realtime yazmistir cronenberg. bu da pratikte seyircinin hemen kolaylikla algilayacagi bir film olmasini ne yazik ki engeller.

    bu bakimdan bayagi kompleks bir filmdir ve bir kac kere seyredilmesi hayirlidir, cunku filmin gorsel ve tematik ozellikleri bir defada hazmedilecek cinsten degil. martin scorsese videodrome icin; seyretmekten rahatsizlik duydugu ama seyretmeden de duramadigi bi film tanimini yapmisti bi ara...
  • anlamak için en az 3-4 kez izlenmesi gereken enfes bir film. kabaca konu şu şekilde;

    civic tv'nin sahibi max renn, hard core pornodan tutun da olağanüstü şiddet içeren programlara kadar reyting uğruna her şeyi yayınlayabilecek potansiyelde bir adam. günün birinde max'in yardımcısı, kaynağı pittsburg olan korsan bir sinyal yakalar. yakaladıkları korsan yayının adı videodrome'dur ve elleri tavandan bağlanmış bir kadına tecavüz edilip işkence yapılmaktadır. max videodrome'u araştırmaya başlar ve olaylar gelişir.

    --- spoiler ---

    david cronenberg'in çok sevdiği paradokslardan biri var yine bu filmde. max, videodrome yüzünden mi halusinasyon görüyor yoksa aslında videodrome mu bir halusinasyon? film boyunca buna çok net bir cevap veremiyoruz aslında, tıpkı existenz'deki gibi neyin gerçek neyin sanal olduğunu anlamadığımız gibi.. lakin cronenberg çoğunlukla metafizik öğeleri karakterin psikolojik sorunlarına bağladığından yönetmenin sinemasına bakarak bir genelleme yaparsak max baştan sona halusinasyon görmektedir. videodrome, o'blivion, nicki vs. hepsi birer halusinasyondur. hatta nicki ile max'in ilk kez seviştikleri sahneyi hatırlayın, max sevişirlerken odaya bakıyor ve oda videodrome'daki oda oluyor. buna dayanarak bence filmdeki her şey max'in videodrome tutkusundan ortaya çıkan tripler.

    max silahı karnına sokarken hemen duvarda bale kıyafetleri giydirilmiş adof hitler fotografına rastlıyoruz. filmde yaratılan zaman bu örnekte çok güzel verilmekte. sanayi devrimi ve kitle iletişim araçları ile artan bilgi açlığı o kadar büyümüştür ki, gelmiş geçmiş en büyük katil olan hitler'e fotomontajla bale kıyafeti giydirecek kadar "pop" bir çağ oluşmuştur. işte filmin asıl derdi bu. bianca o'blivion'ın yönettiği merkezde toplumdan dışlanan insanlara ücretsiz tv izletilmektedir. bianca bu durumu "tv sosyal hayatla kurulan tek bağlantıdır" diyerek açıklar. bizi artık hayata bağlayan şey televizyon, harika bir gözlem bu.

    bu arada o'blivion, yani "oblivion" kayıtsız kalma, unutma, fark edememe anlamlarına gelmekte, şık gönderme.

    videodrome'a gelince; harlan, max'in videodrome için kullanılan bir kobay olduğunu söylemesiyle beraber videodrome'un da neden yaratıldığını anlıyoruz -daha doğrusu max'in zihni bize videodrome'un yaratılışı ile ilgili cevabı bu şekilde veriyor-. harlan diyor ki, kuzey amerika gittikçe yumuşuyor fakat dünyanın geri kalanı sertleşiyor. videodrome'u yaratan "spectaculear optical" şirketi daha önce de nasa için çalışmış bir şirket. videodrome'u izleyenlerin beyninde bir tümör çıkacak ve insanlar bir süre sonra videodrome'un yarattığı halusinasyonların esiri olacaklar. hatta barrt convex, max'e bu halusinasyonları kontrol etmeye çalıştıklarını anlatıyor. bu sayede zihni tümüyle ele geçirilmiş olan "insan" bir android kadar uysal olacaktır. o'blivion ise videodrome'la oluşan tümörü insanın evriminde son basamak olarak görüyor. onlara bunu yapabileceklerini düşündüren şeyse insanların tv ile yaşamaya başlaması; nefes almak, yemek, içmek, sıçmak kadar doğal bir ihtiyaç artık tv izlemek. hatta bununla alakalı olarak o'blivion filmde sık sık "tv aklın gözüdür" diyor.

    max'in halusinasyonlarına gelelim; harlan'ın ölmesiyle beraber arkasındaki duvar yıkılıyor ve bir çocuk patlamanın olduğu yere doğru koşarken annesi arkasından "dur gitme, tehlikeli olabilir" diyor, çocuksa "ama görmek istiyorum" diyor. max'in videodrome'u izlemesinin de nedeni buydu, merak. ne kadar tehlikeli olduğunun önemi yok. bu bilgi açlığından kaynaklanan merak duygusu -özellikle şiddete ve pornoya- o kadar büyük ve sıradan ki artık, max sahip olduğu kanalda porno yayınlayabiliyor ya da videodrome gibi şiddetin beden bulmuş halini kanalında yayınlamak için peşine düşebiliyor. yine bu şiddet ve porno merakı max'in halusinasyonlarında sıkça karşımıza çıkıyor, misal max karnının yarıldığı halusinasyonunu gördüğünde yarık vajina benziyor.

    max halusinasyonlarına yavaş yavaş kendini bırakıyor, daha önceden "halusinasyon mu görüyorum?" diye kendini sorgulayan max, filmin son yarım saatinde kendinde değil. son sahnede de zaten kendini öldürerek tüm halusinasyonları bitiriyor.

    --- spoiler ---

    "death to videodrome! long live the new flesh"
  • cronenberg'in, organik nesnelere ve uzuvların deformasyonuna dayalı sinema dilinin ilk yetkin filmi..

    teknoloji ile insan arası dipdibe münasebetin meyvesi bebelerin mutantlığına ilişkin bir öngörü..
  • kendinden sonrasını bu kadar isabetle tahmin eden sanat yapıtına az rastlanır.
  • --- spoiler ---

    film, video görüntüsünün yaydığı dalgalar yoluyla maruz kalanlara geçirilen ve bedende tümöre benzer organik teşekküllere yol açan bir güdüleme mekanizması tasavvuru üzerine kurulu. mekanizma, televizyon görüntülerinin izleyicilerin dolaysız ve saf görsel tecrübeleri olduğu ve biriktirilebileceği keşfinden yola çıkılarak geliştirilmiş. bundan sonra, insanların kitleler halinde güdülenebilmesi için iki önemli şeye ihtiyaç duyuluyor. birincisi gelişkin (ya da sonuna ulaştırılmış) görsel deneyimle elde edilecek video kasetlere, ki bu kasetler organ nakli gibi bedenlere aktarılabiliyor; ikincisi de bu görüntülerin yayınlanmasında kullanılacak bir televizyon istasyonuna.

    prof. brian o'blivion, bu tecrübenin sonuna kadar giden ilk kişi. tümörünün farkına vardığında bunun başkaları tarafından kullanılmasını engellemeyi düşünüyor ve öldürülüyor. tümör muhtemelen kristalleşmiş görsel tecrübe ya da video kasetleştirilebilen halüsinasyon. ama ermiş uçmuş aşmış bir halüsinasyon görücü olarak onun için bedenin ölümü de anlam değiştiriyor. imajlar halinde yaşanan bir başka hayatın mümkün olduğunu keşfeden o'blivion, bu sayede ölümünün üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra bile televizyon programlarına katılıp soruları cevaplandırabiliyor.

    gelelim asıl adamımız, max'e... silahı ellerine geçirmiş olanlar için uygun bir denek oluşu, her şeyden önce porno film yayını yapan bir televizyon kanalının üç ortağından biri olmasından kaynaklanıyor. kanal ele geçirilecek ve videodrome yayını için kullanılacak.

    denek olmak için max'i elverişli yapan bir başka neden de sanırım ki, izleyicilerini ekran başında tutmaya çalışan sorumlu bir porno kanalı patronu olarak eldeki ürünlerden duyduğu tatminsizlik. max, daha daha dolaysız bir algı nesnesi, pornografi içinde şiddet arıyor. aslında bu arayış onun seçilmesindeki bir etken değil ama yakalanıp ele geçirilmesinde çok işe yaradığı kesin.

    neyse; şunu biliyoruz: max de videodrome'un kötücül ellere geçmeden önceki haline, yani o'blivion'un gösterdiği gibi ölümü aşan bir tecrübe olabileceğine ikna oluyor ve bedenini onun organik bir parçası halindeki silahla vurup ortadan kaldırarak, hem kötücül taleplere amade bir aracı ve aynı zamanda videodrome'un son kalesini çökertmiş oluyor, hem de bu yolla öteki tarafa, o'blivion'un evrenine atlamayı umuyor.

    başarıyor mu? bunu bilemiyoruz. ekran kararıyor, pek bir şey görünmüyor. ardından da yazılar giriyor zaten...

    yıllar önce izlediğimde bu filmden çok etkilenmiştim. cronenberg her zaman favori yönetmenlerim arasında yer alır. bence iyi bir "anlatıcı". ama bu kez izlediğimde, evet, vajina gibi açılan yarıklara kasetlerin girip çıkması, pırtlayarak köpüren bedenler, "içerde neler oluyor" merakımıza birer armağan gibi. bütün bunlara rağmen filmin gücü görsel dille kurulandan değil, daha çok sözlerle iletilen tezden geliyor. ya da şöyle diyelim: tez, yeterince görselleşmiyor. neyin halüsinasyon, neyin reel olduğunu kaybedip şaşırmaktan zaman zaman hoşlandık. o kadar. prof o'blivion'un karıncalı bir ekrandan konuşurken söylediği şu sözler, bütün öteki görsel efektlerden daha fazla aklımda kaldı:

    "the television screen is the retina of the mind's eye. therefore, the television screen is part of the physical structure of the brain. therefore, whatever appears on the television screen emerges as raw experience for those who watch it. therefore, televizison is reality and reality is less than television."

    belki olayların başından sonuna kadar bütün gelişmeleri, max reen'in hezeyanlarından, paranoyalarından ve halüsinasyonlarından ibaretti ve biz bu "öylelikler dünyası"nda olan bitene rasyonel anlamlar yüklemek için debelenip durduk. sanırım filmin çekildiği yılları (1983), dijital efektler vesaire konularında da dezavantajlı bir dönem saymak gerekir.

    peki, daha iyisini daha ucuza satan başka bir bakkal dükkanı var da ben pazarlıkta fiyatı mı düşürmeye çalışıyorum? başka bi'dolu aynı malın arasından seçilebilecek bir tanesi değilse, biricikse, eşi menendi yoksa eğer, benim cüretimin, dağa bakıp, "tepeler olmamış, biraz sivriltmek lazım" demekten farkı ne?

    öyle değil mi?

    ileri geri konuşurken biraz dikkatli olmak lazım.

    pekiiiii...

    gerçekten kötü bi' filme nasıl kötü diyeceğiz o vakit?

    kandırılmış hissedip etmemek galiba buradaki kriter. size ne vaadedildi, siz ne aldınız? ona bakarak haklı konuşmalar yapılabilir. cronenberg videodrome'da bize vaadettiğini veriyor. ukalalık etmeyelim.

    --- spoiler ---
  • seksenli yıllarda kandil gecelerinde dinibütün ev ahalisi televizyonun karşısına geçer ellerini açarak dua ederdi. bu ritüel trt'nin programı bitinceye kadar devam eder bazen yıllar gibi uzun gelirdi; amir ateş ve islami tenör örgütü'nün yeraldığı bölüm dışında tabi... duyduğuma göre abartıp televizyona secde edenler de varmış..

    düşünüyorum da o zaman videodrome'un hası olmuşuz da haberimiz yokmuş.
  • adamımızın, iş ortaklarını öldürmeye giderken geçtiği koridorda imdb'den 3.3 alan şu filmin afişi mevcuttur:
    http://www.imdb.com/title/tt0077414/ 3.3 ne olm? ahah.

    ayrıca yönetmenin existenz'de kullandığı "death to falanca"* kalıbı burada da karşımıza çıkmakta:

    "death to videodrome!"

    (bkz: aptal kutusu)

    silahlar bile aynı format. david sen dev bir kedisin.
  • sene 1991'di galiba ilk bu filmi verdiklerinde. adam elini karnının içine sokuyordu, sonra televizyonun içine giriyor ve yine televizyonun içinden bağırsaklar çıkıyordu. fantastik sahneleri vardı ama, güzel filmdi. 1982'de çekilip, 1983'te gösterime girmiştir. geveze james woods başrolü oynar.
  • her hangi bi önermesi olmayan, izleyene keyif vermeyen* sadece öngörüden ibaret olan film. "e bu bi bilimkurgu kardeşim" diyenlere de ikinci beğenmeme nedenim olan keyif kelimesini hatırlatıyım.
  • ana karakter max'in karnının vajina gibi açıldığı ve içine vcr gibi kaset aldığı, video kasetin nefes alıp verirken göğüs olduğu, her tarafı çerçevelenmekle, gölgelerle, yansımalarla, pencerelerle ve tabiki ekranlarla dolu gönderme delisi bir film.

    ayrıca, medyanın yaptıkları yapabilecekleri, teknolojinin sadece insanların gerçeklik kavramından öte insan evriminde yapabileceği değişiklikleri düşündüren film.
hesabın var mı? giriş yap