• zweig'in genç fransızla kaçan kadın karakterin adını madame henriette yapması ayrı bir güzelliktir. vadideki zambakta ''ateşler içinde yanacağım ama sizi tertemiz bir aşkla seveceğim'' diyen mağrur henriette eşini ve çocuklarını felix için bırakmayı göze alamazken; zweig öyküsünde henreitte'i ait olduğu yere,felix'in yanına göndererek başka bir öyküde belki de mutlu olmalarını sağlamıştır.
  • bir stefan zweig romani.
    kitap hakkinda maksim gorki :"boylesine derin bir kitap daha okumadim diyebilirim." demistir.
  • freud'un "küçük bir başyapıt" diye selamladığı yapıt. bu merak duygusuyla okumaya başladım ve elimden bırakamadım. freud'un tekinsiz isimli ünlü makalesinde sözünü ettiği, aşina olanın aşinasızlaşması, tanıdık olanın yabancı formuna dönüşmesi olgusu, hadiseyi hikaye eden mrs. c' nin ruh durumunu ele veriyor. ayrıyeten, 20 yıl öncesini hatırlayarak bir dizi psikanaliz seansı gibi genç adama nakleden mrs. c. travmayı hatırlayarak aşma mevzusunu örnekliyor. bu yanıyla freud'un bu novella'yı neden önemsediği de ortaya çıkmış oluyor. zweig ayrıca burjuva sınıfının sahip olduğu değerlerin altının ne denli kolay oyulabileceğini kanıtlıyor. oldukça beğendim.
  • orta yaşı geçmiş bir kadının geçmişinde kumarhanede tanıştığı bir genç adam için hayatını harcama girişimini anlatmaktadır. satranç'tan aşağı kalır bir yanı olmadığı halde neden daha az ilgi gördüğünü anlayamamaktayım. stefan zweig'in öykülerinin de kaderinin bu olduğu düşüncesindeyim, hiçbir zaman gereken ilgiyle karşılaşamamışlardır.
  • bir kadının 24 saatinin bir kadın ömrünü nasıl altüst edebileceğini ve zamanın post travmatik sendromlara bile ne şekilde iyi geldiğini;yaşlılığın insan duygularını silikleştirip,olayları daha az nasıl canlı kıldığını anlatan sıkı bir stefan zweıg eseridir.
  • henriette kaçmaya aniden karar vermiş bir kadındır, kitabın yazarını dinleyecek olursak. henriette ve mrs. c.'nin hayatındaki ani değişikliği içlerindeki vahşi kadının uyanmasıyla açıklıyor stefan zweig.

    ve elbette, böylelikle bize, aldatan kadınları da affedebileceğimiz bilgeliğini sunuyor; kadınların özündeki vahşi yanın ne zaman ortaya çıkabileceğini hiçbir zaman anlamayacağımızı ama bununla yaşamak zorunda olduğumuzu hatırlatarak.
  • yordam kitabın üç öyküyü (sahaf mendel, kadın ve doğa ve bir kadının 24 saati) birlikte bastığı, öncelikle bir kitap biçimi olarak hoş bulup, "hayır çok kitap almıycam bu sefer" inadıma rağmen alıp okuduğum kitapta, çok beğendiğim, etkilendiğim öykü. böylece zweig'la tanışmış oldum, mutlu oldum. "şimdi içim rahat ve adeta neşeliyim."
  • dün bitirdim. daha doğrusu tekrar okudum. tekrar... tekrar...

    insanın, yaşamadığı şeyler hakkında bu kadar kolay ahkam kesebilmesinin ne kadar patolojik bir davranış olduğunu öğrendim. başınıza gelmeden nasıl davranacağınızı, ne yapacağınızı ya da ne kadar ileri gidebileceğinizi bilemeyeceğiniz durumlar ve duygular olduğunu öğrendim. zarafetin, toplumsal kabul ile değil; kendini tanıyarak, kabul ederek ve belki yıllarca hayatınızda unutamadığınız bir 24 saati doğru zamanda, sakladığınız sandıktan çıkarıp özgürleşerek vücut bulabileceğini öğrendim.

    göz açıp kapayıncaya kadar okunan bir sürede, kendime dair çok şey öğrendim.
  • zweig ile ilk kez tanışmama vesile olmuş kitaptır.
    kitap bir çırpıda, bir kahve eşliğinde, güzel bir playlist ile bir saate bitebilecek kalınlıkta, öncelikle belirtmek lazım.
    konusu çok da mühim değil, bir kitapta konu arıyorsanız eğer, aramayın.
    hikaye anlatımı ise, çok hoş ve başarılı.
    en çok hoşuma giden kısmı ise,

    adamın ve kadının, cinsel ilişkiden sonraki rollerini, sabahında değiştirmiş olmaları. kadının ona hayat vermesi. kadının, ölü bir bedene kadınlığıyla hayat vermesi. sırf buradan bile, o kadar uzunca bir açıklama yazılabilir ki, öykünün kendisini aşar ve gider.

    hikayenin gözüme çarpan diğer bir noktası ise, o kadar güzel şekilde anlatılmış ki kumar masası sahnesi, o ellerin çözümlemesi, herkesin bir nevi pokerface olduğu ama kimsenin ellerini saklayamadığını, ellerin ise gören gözler karşısında tam anlamıyla çıplak olduğu hakkındaki kısım, inanılmazdı.

    peki adam ne yaptı ? ona bir hayat veren kadını bir azize olarak gördü ve geçti. onu farketmedi der kadın. beni farketmedi bile. bir kadın olarak beni farketmedi.

    adam yine kumar masasında, kadın yine izliyor. verdiği hayatın, alınmasına izin vermediği hayattan farklı olmadığını görüyor.
    buradan gülerek şuraya bağlıyorum, dr.house'a bağlıyorum.
    " neredeyse ölmek hiçbir şeyi değiştirmez. ölmek, herşeyi değiştirir. "
  • bir öykü nasıl olmalıdır'ın cevabı olabilir.
hesabın var mı? giriş yap