• cansızdır çünkü organelleri yok enerji açıga çıkaramazlar protein sentezi yapamazlar metabolik aktiviteleri gerçekleştiremezler
    canlıdır çünkü dna veya rna ya sahiptir
    mutasyon geçirebilirler
  • bir nevi asalak diyebiliriz. başka bir canlı hücre olmadan yaşamaları mümkün değil. cansız bir ortamda kristalize halde bulunurlar.
  • yarı canlı yarı cansız özelliği gösteren bir varlık. virüslerin tek yaşam amacı çoğalmak. bu yüzden konak hücre dışındayken yaşam belirtisi göstermezler fakat hücreye yerleştikten sonra muazzam bir şekilde çoğalarak(bkz: üstsel çoğalma) canlılık özelliği gösterir. kaynak: 6. veya 7. veya 8. sınıf fen bilgisi kitabı.

    bu virüs denen hergele normal hücreden veya bakteriden bile çok çok küçük, zaten kendileri elektron mikroskobuyla görülebilen varlıklar. koca memelilerden tutun da en küçük virüslere kadar hepimizin ortak noktası neslin devamını sağlamak fakat virüsler çoğalmak pahasına cansızlığı tercih edebiliyor, doğa kanunları gerçekten muazzam...
  • kansız
  • canli ve cansiz arasindaki gecis formudur
  • virüsler kısaca zorunlu hücre içi parazitleridirler. her ne kadar tartışmalı olsa da yaygın bilimsel kanıya göre "canlı olmayan; ancak canlılığın eşiğinde olan varlıklar" olarak tanımlanmaktadır. bölünerek çoğalmazlar, çoğalmak için konak hücresini ve enzimlerini kullanırlar. canlı hücreyi enfekte etme yeteneği taşıyan ergin virüse virion adı verilir...bazı virüsler evrimsel süreçlerindeki mutasyonlar sonucu kendi kendilerine çoğalamazlar. sadece kendilerine akraba olan virüslerin varlığında çoğalabilirler. bu tür virüslere defektif virüsler adı veriliyor. yine bazı virüsler kendi kendilerine replike olamazlar ancak akraba olmayan herhangi bir virüs eşliğinde çoğalabilirler. bu tür virüslere de uydu (satelit) virüsler deniliyor...

    virüsler bakteriyolojik boyalarla boyanmazlar, ışık mikroskobunda görülemeyecek kadar küçüktürler, hücresel organeller içermezler ve antibiyotiklerden etkilenmezler. sadece interferon (vücut hücrelerinde sentezlenen, virüsün konak aracılığıyla protein yapımını inhibe eden proteinler) ve antiviral yöntemlerle durdurulabilirler. bazı özel replikasyon enzimleri (rna bağımlı rna polimeraz, ters transkriptaz) gibi çok az sayıda enzim içerebilirler. morfoloji ve kimyasal özellikleri eşsizdir. nükleik asitleri ya (tek/çift iplik) dna ya da (tek/çift iplik) rna'dan oluşur. dna ve rna beraber bulunmaz. en içerde nükleik asit ve onu saran, koruyan, morfolojisini veren kapsid (kılıf) bulunur. bütün virüsler kendi kapsid proteinlerini kodlarlar. kapsidi oluşturan alt ünitelere kapsomer, kapsomerleri oluşturan polipeptid zincirleri şeklindeki alt ünitelere de protomer adı verilir...

    kapsomerler, virüse antijenik özellik kazandırır. viral kapsidin aynı protein alt birimlerinden oluşmasının avantajları, genetik bilgi ihtiyacı az olması ve herhangi bir enzim veya enerji gereksinimi olmadan kendi kendine bir araya toplanabilir olmasıdır. kapsid, ikozahedral (kübik simetri) ya da helikal (sarmal simetri) şeklinde bulunabilir. ancak sadece rna virüslerinde kapsid, helikal yapıdadır. çünkü helikal yapılı kapsidler sadece rna'yı paketleyebilir. insanlarda hastalık oluşturan bütün helikal simetrili virüsler zarflıdır ve rna içerir. nükleik asit ve kapsidin tamamına da nükleokapsid adı verilir. nükleokapsidden dışa doğru gidildikçe bazı virüslerde zarf adı verilen glikoprotein/lipoprotein bir membran bulunur. ancak zarfsız virüsler, zarflılara göre sinsi ve tehlikelidir. çünkü kolay yayılırlar. kurumaya, mide-bağırsak yoluna, antikorlara, deterjan ve diğer kimyasallara dayanıklıdırlar. zarflı virüslerde zarf ile kapsid arasında kalan bölgeye tegument (matrix) denir. bazı büyük virüslerde bu bölgede konak hücreden aldığı bazı proteinleri depo edebilir. zarf yapısında bulunan virüse özgü glikoprotein birimlere de peplomer adı verilir. ayrıca bazı virüslerin dış kısmında transmembran glikoproteinler bulunur. temel görevleri konak hücreye yapışma ve sızmadır. örneğin: f proteini, füzyon ve hemolitik (eritositleri parçalayan) etki yapar. nöraminidaz, hücre reseptörlerinde bulunan korunmayı sağlayan oligosakkaritlerin siyalik asit yapısını parçalar. grip virüsü (influenza) gibi bazı virüslerin yüzeyinde hemaglütinin denen antikor molekülü de eritrositleri kümeleştirir. tıpta bu özellik tanı için kullanılır. küçük
    virüslerin genomları 3-4 genden oluşurken, pox gibi büyük virüslerde bu sayı 200-300 geni bulabilir.

    retrovirüsler hariç genomları haploiddir. genomun yapısı düz (lineer), çembersel (sirküler) ya da parçalı (segmenter) olabilir. ancak çift iplikli dna virüsleri sadece düz veya çembersel formda olabilir. parçalı yapıda bulunamaz. tek veya çift iplikli dna/rna'nın bir de polaritesi (kutuplaşan elektrik yükü) vardır. 3' ucundan 5' ucuna ise negatif polariteli, 5' ucundan 3' ucuna ise pozitif polariteli diyoruz. pozitif polariteli rna kendisini mrna gibi kullanabilir. ancak rna polimeraz enzimi bulunmaz. sadece negatif polariteli rna'da rna polimeraz enzimi bulunur. çünkü ribozom 3'-5' ucunu tanıyamaz. sadece 5'-3' ucunu tanıyabilir...

    edit:düzenleme
  • biyolojik olarak cansızlardır
    zira canlı varlık tanımı basittir. canlıların aynı anda hem organizasyonu hem metabolizması olur.
    virüs ise, hücre dışında organizasyon sahibiyken metabolizması bulunmaz. hücre içinde ise metabolizması bulunurken organizasyonu bulunmaz.
  • virüsler dünyanın tarihini değiştiren ve geçen zamana karşı halen bizlere korku salan varlıklar. ancak virüsler hakkında ilgi çekici bir soru var. virüsler canlı mı cansız mı?
    biyoloji ve tıp alanındaki çalışmaların hız kazandığı son yıllarda, bilim dünyası virüsler canlı mı sorusunun sonucu hakkında uzlaşamıyorlar. ilk olarak zehir oldukları düşünülüyordu daha sonra küçük yaşam formları olarak anıldılar, sonrasında ise kimyasal. virüsler günümüzde hem canlı hem de cansız varlıklar olarak tanınıyorlar. virüsler için yaşam ile ölüm arasında kalan bir form demek yanlış olmaz.

    virüslerin cansız olarak tanımlamaları üreme yeteneklerinin olmaması ile bağlantılı. virüsler etraflarında üreyebilecekleri canlı bir hücre olmadan üreyemiyorlar. kendi başlarına üreyememelerine rağmen, konak olarak kullandıkları canlıların davranışlarını değiştirmede oldukça ustalar. peki, diğer özellikleri?
    virüsler, canlı bir hücrede olmadıkları zaman “virion” olarak bilinen ve zararsız görünen paket şeklindeki yapılardan oluşuyorlar. bu yapıların içerisinde, virüsün tipine göre ya dna ya da rna olan ve kapsid adı verilen bir kapsülle çevrili halde bir miktar genetik madde bulunuyor. aslında genetik madde bulundurmaları bir canlılık özelliği ancak, esas önemli nokta hayatta kalabilmek ve nesillerinin devamlılığını sağlayabilmek için gerekli proteinleri sentezleyebilmeleri. virüsler bunu gerçekleştiremiyor. virüslerin ribozom organelleri ve protein sentezinde görev alan mekanizmaları bulunmuyor. bunun soncunda taşıdıkları genetik maddeyi hayata geçirebilmek için başka hücreleri kullanıyorlar. sonuç olarak bu parazitlerin temel amacı üremek ve sahip oldukları genetik bilgiyi bir alt kuşaklarına aktarabilmek.

    virüslerin cansız olarak düşüldüğü dönemler nedeni ile virüslerin yaşam üzerindeki etkisinin neler olduğu göz ardı edildi. virüsler ve doğa arasında dünyanın başlangıcından beri süre gelen ve bitmeyen bir savaş var. bu savaşta virüsler kendilerini geliştirdikçe canlılarda onlara karşı bağışıklık sistemini geliştiriyor. bu savaşta şu an için virüsler daha avantajlı. bunun nedeni daha kolay mutasyon geçirebilmeleri ve doğa koşullarına daha kolay uyum sağlayabilmeleri. savaşın sonucu ne olursa olsun virüslerin yaşam üzerindeki etkisi tartışılamaz.
    19 yüzyılın başlarında araştırmacılar bazı hastalıkların bakterilerden daha küçük varlıklar tarafından ortaya çıktığını gözlemledi. önlenemez şekilde yayılan bu canlıların, yaşamın en küçük formları olduğu düşünüldü. 1935 yılında ise tütün mozaik hastalığının nedeni olan virüsün wendell stanley tarafından saflaştırılması sonucunda, virüslerin bazı kimyasallar taşıdıkları ancak tek başlarınayken canlılık özelliği göstermedikleri görüldü.

    sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda, virüslerin etrafında çevirili olan bir kılıf içerisinde çekirdek asitleri (dna ve rna) taşıdığı keşfedildi. kendi halindeki bir virüs dışarıdan bakıldığında bir kimyasal deposuna benziyor ancak konak hücre bulduğunda işler tamamen değişiyor. hücreyi ele geçirdiği anda kılıfından kurtuluyor ve kendi genlerini ortaya çıkarıyor, burada durmuyor ve konak hücresinin sentez yollarını da ele geçirerek, kendi genetik maddesinde bulunan proteinleri sentezlettiriyor. bu şekilde ele geçirdiği hücrenin içerisinde kendisini çoğaltıyor ve yeni virüsler oluşturuyor.

    virüsler, dünyadaki yaşam formlarının hepsiyle doğrudan bir genetik alışveriş içerisinde. imkânsız gibi görünen üreme şekilleri ve olağanüstü hızlı bir biçimde mutasyon geçirebilmeleri sebebi ile hergün yeni genler oluşturuyorlar. aslında gerçekçi olmak gerekirse dünyada hangi canlının neslinin tükeneceğine, hangisinin yaşayabileceğine onlar karar veriyor. aynı zamanda virüsler de değişiyor ve yer yıl binlerce yeni virüs ortaya çıkıyor. virüsleri canlı olarak kabul etmesek de canlılar üzerindeki etkileri gerçekten büyük.
  • çok merak ettiğim soru, üstelik gripken.
hesabın var mı? giriş yap