• manik depresif olan ve günde 4 paket sigara içtiği için tüberkulozdan ölen aktris.
  • ihtiras tramvayındaki rolünü değerlendirirken karakterin asil köklerini de dikkate almak lazım. yani aşırı derecede suni halleri, abartılı jest ve mimikleri, halden hale oyuncul bir hızla geçişleri. tabi buna bir de karakterin ruhi bunalımlarını eklemeli. nuri bilge ceylan'ın uzaklara bakan durgun karakterlerine falan alıştığımız için sanki doğal ve dolayısıyla doğru oyunculuk, her türlü aşırılıktan arındırılmış olmalı gibi düşünüyoruz ama başka bir bakış da mümkün bence. yani negatif bir yargı ifadesi olarak "teatral" kelimesini bir süre dolaba kaldırmayı başarabilirsek vivien leigh hanımefendinin bize geniş spektrumundan saçtığı ışınların lezzetine varabiliriz.

    aristokratik dünyanın süslü, dolayımlı, incelmekten artık sahteliğe dokunan estetik gustosu, polak bir ayının evine girince tabiidir ki böyle kasılıp kıvranacak, sudan çıkmış balık gibi ağzını aça aça titreyecektir. bu oyunculuğu tümüyle ve bir çırpıda "abartılı" diye bir kenara atmak ayıptır, günahtır, zulümdür. yapmayın. o paletteki tonlara odaklanın. mitch'i ayartmak için takınıverdiği sürtünen kedi halleri, brando'ya bakışlarında şehvetle el ele gezinen korku, peşinden gelen tiksinti, asillerin "soylu çürümüşlüğe" olan eski tutkusunu nasıl da güzel yansıtıyor.

    sonra gençlikten yaşlılığa ve tekrar gençliğe o gidiş gelişleri. insanın neredeyse "iyi ki de manik depresif imiş" diyesi geliyor. sonra karakterinin kat kat dantelalı ve gülle gibi ağır repliklerini hakkıyla söylemek için biraz da içinden beklenmedik şairane ataklar çıkabilen bir dengesiz olması gerekmez mi?

    vivien leigh'in oyunculuğunu değerlendirirken çağının üslubuna da göz önünde bulundurmak doğru olur.
  • çoğu kişi onu gone with the wind ile anıyor ama bence en güzel filmi a streetcar named desire ve en sevdiğim rolü buradaki blanche karakteri. yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan ve yaşlanmaktan korkan histerikli bir kadın, ancak bu kadar nazikçe canlandırılabilirdi. bu filmde marlon brando da belki hayatındaki en kaba ve hoşgörüden uzak karakteri oynuyordu.

    vivien leigh ile ilgili aklımda kalan son kare, ortaokuldayken kütüphaneden aşırdığım ansiklopedilerde bir gazete kupüründe "güzelliğiyle kediye benzetilen ünlü oyuncu, tüberkülozdan öldü" cümlesi ve hüzünlü baktığı siyah beyaz bir fotoğrafı.
  • özellikle gone with the wind filmindeki scarlett rolünü bizde oynasa oynasa fatma girik oynayabilir. mesela fatma girik'in murat ile nazlı filmindeki tavırları oyunculuğu o kadar vivien leigh tarzindadir ki, sadece o mavi gözler değil daha başka birbirlerine çok benzerler.

    *vivien leigh *fatma girik
    *vivien leigh *fatma girik

    edit : imla.
  • ali kıza bir klark çekiyor cümlesindeki esas kız olması gereken aktris.
    zaten gone with the wind in afişinde de bu durum anlatılır.
    clark gable abimiz ayhan ışık bıyıklarıyla scarlett ablayı şöööle bi kavrayıvermiştir.
    aaaahh ah!
  • tolstoy un anna kareninasını da canlandırmıştır ki çok yakışmıştır bu rol ona.
  • rüzgâr gibi geçtideki scarlett o'hara rolüyle hafızalara kazınan ingiliz aktris. bu filmdeki ve ihtiras tramvayındaki rolleriyle iki kez oscarı kucaklamıştır. sir laurence olivier ile yirmi yıl evli kalmıştır. fiziksel ve zihinsel hastalıklarından çok çekmiş, elli üç yaşında tüberküloz nedeniyle, evinde, ölmüştür.
  • hayatının büyük bir bölümü, tüberkiloz hastalığının sonucu olan zihinsel karışıklıkla ve yalnış tedavi yöntemleriyle mücadele içinde geçmiş ünlü ingiliz aktris
  • laurence olivier abi bu dünyalar güzeli kadını bu kadın için terk etmiştir.

    hayat bazen çok komik, di mi..
hesabın var mı? giriş yap