• youtube günlüğü.
  • youtube'da "how to make a vlog" adı altında milyonlarca formülü verilen, fakat ne hikmetse bu talimatları verenlerin hiç birinin beceremediği olay. şahsen benim de uzunca bir süredir kafamda dönüp duran, fakat bir türlü başlayamadığım olay.

    öncelikle şunu söylemeliyim, youtube'da kişisel vlog kanalı açmayı düşünsem de bu kanalı üzerinden para kazanabileceğim bir kaynak olarak görmüyorum. iletişimciyim, kamera kullanmayı, kurgu yapmayı, ses-efekt gibi post prodüksiyon işlerini nasıl yapmam gerektiğini biliyorum. sosyal medyada aktifim, fakat takipçi sayısı gibi dertlerim yok.

    e peki neden başlayamıyorum? başlayamıyorum çünkü içerik olarak yaratabileceğim şeylerin bir sınırı var. bu tarz akımlar ile ilgisi olan herkes biliyor ki, içerik üreten kişinin kanalını üzerine inşa ettiği platform ne olursa olsun sürekliliği sağlaması gerekiyor. kendimi ve dünyaya bakış açımı düşünüyorum, bir vlogun eşek şakalarından ya da oyun videolarından oluşmaması gerektiğini, zamanımın bu tarz videolar için çok değerli olduğunu, günleri "bugün markete gittim", "starbucks'ta şu oldu", "telefonum bozuldu" falan gibi anlatmamın izleyiciler için de benim için de bir eziyet olacağını düşünüyorum. işin içerisine bir estetik katmak istiyorum. bugün timelapse, yarın tilt shift, ertesi gün mümkünse drone, 3d, augmented reality, 360 derece video şeklinde gitmek istiyorum. biliyorum, bu videoları çekebilmek için ciddi bir bütçeye ihtiyaç var. ben de bir kereden hepsini ortaya koyayım demiyorum. olur da birilerinden ödünç alınabilirse bu ekipmanların bazıları ya da olur da bu ekipmanları alabilecek ekonomiye sahip olabilirsem yaparım diye düşünüyorum. el kamerası, giriş seviye dslr (başına bir şey gelirse üzmeyecek, fakat vlog için belli kalite standartlarını sağlayabilecek), kallavi kameralı eski ve yeni cep telefonlarım var. kurgu ve tasarım için fazlasıyla yeterli bir laptopa sahibim. fakat ekipmanın varlığı sorunumu çözmüyor.

    bundan bir kaç ay öncesine kadar "videoları ingilizce mi yapsam, yoksa türkçe mi?" diye düşünüyordum. bir tarafta maksimum 78 milyon, diğer tarafta 2 milyar muhtemel izleyici var. demem o ki, kararımı verdim, o kadar hazırdım yani başlamaya. fakat düşünceler birbirini kovaladı ve ben şu kanıya vardım: yaratabileceğim içerik sınırlı. kafası açık, kimseyi kopyalamadan kendi videolarını oluşturabilecek ve insanlara ulaştırabilecek bir insanım. fakat yine örneklere bakıyorum, şunu düşünüyorum: casey neistat gibi adamlar new york'un göbeğinde gün içerisinde maceradan maceraya koşarken, iyisiyle kötüsüyle 200 gündür youtube'a içerik sağlarken ben neler çıkarabilirim?

    vlogda yer almaya gönüllü, içerik yaratmamda yardımcı olabilecek ve bunları yaparken insanlarla etkileşim kurabilecek kadar özgüvene ve ingilizceye sahip insanlar yok çevremde. laptop, cep telefonu, bilgisayar, kamera gibi neredeyse her evde bulunan ekipmanlar dışında yaratıcı teknolojiye ulaşımım yok. hayatımı ev-okul-iş ekseniyle kısıtlamak istemiyorum ama türkiye'de olan neredeyse her olay, evet neredeyse her olay, dünya için fazlasıyla lokal kalıyor.

    peki, bu vlog günlük olmamalı diyorum. belki haftalık, belki sadece kafama estiğinde. geçmişte ürettiklerimi düşünüyorum, yarını düşünüyorum, belki de balıklama atlamalıyım.

    bir yerden başlayacağım. bir podcast, bir vlog. bunlar olacak, yazmıştı dersiniz.

    düşünüyorum, düşünüyorum. bahane gibi gelmesin, sadece sesli düşünüyorum.

    edit: 6 yıl sonra bir video hazırladım. garip bir hikayenin vlog formatında kompakt bir anlatısı: #122970236
  • (bkz: wlog)
  • "türkiye'de neden tutmaz?"a şu video kapak gibi bir cevap:

    https://twitter.com/wrzl/status/738004448660840448
  • youtube'da yirmi subscriberı olan herkesin çektiği günlük tarzı videolar.
    bize ne oğlum sizin o gün ne yiyip nereye gittiğinizden? adamlarda özgüven tavan.biraz kendinize sorun 'ben kimim ki insanlar yaptığım aktiviteleri merak edip izlesin' diye.
  • gezi vloglarını seven ve hevesle izleyen biri olarak sorayım: ulan hiç mi doğru düzgün görüntü veren, gittiği gezdiği yeri adam gibi gösteren bir vlog yok şu internet aleminde.

    1 saatten fazladır danimarka'ya dair vloglara bakıyorum. video sürelerinin 4/3'ü vlogger'ın ekranı kaplayan yüzü, kafası, bıngıldağından ibaret. kalan sürede de eftiri kıytırık, lalettayin görüntüler. yahu arkadaş, kopenhag'ın ortasında kamerayı neredeyse ağzına kadar sokup dakikalarca kendinden bahsetmek nedir? louisiana modern sanatlar müzesine gidip kamerayı kankiye zoomlayıp goygoy yapmak nedir? hava güzelken on numara şehir turu yapacağı yerde, kaldığı otelde hayatını, odadaki kahvaltıda neler yiyeceğini anlatmak nedir? yolculuk yaptığın otobüs boyunca bel plan çekim yapıp yediklerini ve kulaklıklarını göstermek nedir? deniz kenarına gidip dakikalarca çizme ve dalga görüntüsünü aynı kareye sabitlemek nedir, nedir, nedir?!?!?

    anadolu'da olsa kaybolacak, sokakta görsen tırpanla kovalanacak tümsek tipler vlog işine girmiş. danimarka'ya akın etmiş. muhtemelen benim bu sinire kestiğim mesele diğer ülkelere giden farklı vloggler için de aynıdır. ama asıl canımı sıkan, izlediğim ve yarısından çıktığım onca danimarka vlog'undan sonra koca youtube aleminde kendinden çok gittiği yeri gösteren, yediğinden çok çevresine dair bilgi veren vlog bulamamam oldu. yapacağınız işe ne deyim, ben deliriyorum!
  • vlog çekmek için gerekli ekipmanların videosunu yaparak vlog çeken arkadaş beni youtube'dan soğuttu.
  • çevremde motosiklet kullanan insanların birçoğu vlogger oldu. çektiği videolara bakıyorum, ne motordan anlıyorlar ne de muhabbetleri sarıyor, sanki kendilerini eğlendirmek için video çekip sonra bilgisayarda onları kesip biçmeyle uğraşıyorlar gibi geliyor. hepsi de sıradışı bir isim arayışında, garip garip isimli sayfaları var. kendileri yaptıkları şeyden memnunlarsa bana da laf düşmez ama en azından "izleyici"leri olarak bu durumları komik geliyorlar bana.
  • bu olaydan sıkılanlar adrian bliss'in vloggerlarla dalga geçtiği vlogvember serisini izlemeliler.
hesabın var mı? giriş yap